Küresel finansal kriz ve regülasyon

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Doç.Dr.Serap DURUSOY / A.İ.B.Ü İ.İ.B.F İktisat Bölümü

Dünya ekonomisi 20. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren hem bölgesel birleşme hareketlerine, hem de ulusal sınırların öneminin azalmasına tanıklık etti. Ekonomik, siyasal ve sosyal bütünleşme hareketlerinin ivme kazandığı bu döneme aynı zamanda gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaşanan şiddetli finansal-ekonomik krizler eşlik etmektedir. Bu krizlerin her birinin özgül nedenleri olmakla birlikte, oluşum süreçleri ve sonuçları bakımından birbirine benzerlikler gösterdikleri dikkat çekmektedir. Makro ekonomik dengelerin bozuk olması, finansal sistemlerin kırılgan yapısı, yurt içi politikalarla döviz kuru rejimi arasındaki tutarsızlık, piyasalarda görülen ahlaki zafiyet, bankacılık sisteminin zayıf yapısı ve regülasyon kurumlarının yetersizliği önemli rol oynamıştır. Özellikle finansal liberalizasyon uygulamalarına paralel olarak uluslararası sermaye akımlarının artan hareketliliği birçok krizde süreci başlatan, bazılarında ise hızlandıran faktör olmuştur. Nitekim 1990 sonrası dönemde bu bağlamda çok sayıda ülkede ve özellikle, Asya ve Latin Amerika'daki yükselen ekonomilerde etkileri kısa sürede reel sektöre de yayılan finansal krizler yaşanmıştır. Öte yandan krizin hemen arkasından bankacılık sistemine bir göz atıldığında, bankaların kredi değerlendirmelerinde zayıf bir yapı sergiledikleri, spekülatif faaliyetlerle uğraştıkları, yüksek kaldıraç oranlarına sahip oldukları ve düzenleyici ve denetim otoritesinin kontrollerinin zayıfladığı görülür.

Krizler sonrasında geliştirilen modellerde de söz konusu benzerliklere vurgu yapılmış ve sağlam makro ekonomik politikaların, esnek ve sağlam bir finansal sistemin önemi, finansal sektör liberalizasyonunun uygun bir sıralama çerçevesinde gerekli önkoşulların oluşturulmasından sonra yapılmasının gerekliliği açık bir şekilde ortaya konulmuştur.

İşte 1970'lerdeki yoğun regülasyon ve 1980'lerdeki deregülasyon uygulamalarının ardından, 1990'ların sonlarında meydana gelen finansal krizlerle birlikte, regülasyon tartışmaları yeniden yoğunluk kazanmış ve finansal piyasa krizlerinin arkasından uluslararası finansal sistemin reformunun gerekliliği açıktan açığa kendini hissettirmiştir. Finansal kurumların gözetiminin önemi ve bu gözetim sürecinde düzenleyici - denetleyici otoritelerin ve piyasaların daha aktif ve etkin rol almaları gerekliliğine ilişkin argümanlar artmıştır.

Nitekim 2007'nin ikinci çeyreğinde küresel finans sisteminin tam merkezinde ortaya çıkıp birçok ülkeyi etkisi altına alan küresel krizle birlikte, uluslararası platformlarda bugünlerde özellikle finans sektörünün yeniden regüle edilmesi gerektiği gündeme taşındı. Çünkü bu kriz finans sektörünün mevcut gevşetilmiş regülasyon ortamında  Adam Smith'in görünmeyen elinin titrediği zaman nelere yol açabileceğini ortaya koyması açısından dikkat çekicidir.

Bu bağlamda öncelikle finansal regülasyonun ve piyasa disiplininin birbirinin alternatifi değil tamamlayıcısı olduğu bilincine varılmalı ve kriz ile birlikte ticari ve finansal korumacılığın yükselmeye başlaması karşısında krizin çözülmesi ve finansal istikrar için regülasyonun küresel düzeydeki gerekliliğinin farkına varılmalıdır. Çünkü küreselleşme ile organik bir bütün haline gelen ekonomilerin birbirlerinden izole olamayacağı düşünüldüğünde finans piyasalarına ilişkin düzenlemelerin küresel bir boyut kazanması önem taşımaktadır.

Aslında uluslar arası bankacılığa yönelik düzenlemeler daha önceki yıllarda yapılmıştır. 1988'de ki Basel Antlaşması'yla (Basel Accord), uluslararası bankacılık sisteminin istikrarını ve sağlamlığını korumak için, G-10 ülkeleri arasında bankaların uluslararası sermaye yeterlilikleri tespit edilmiş ve tüm dünyadaki bankaların ortak standartlarda çalışması amaçlanmıştır. Böylece bankacılık sisteminin çökme riskinin ve bu riskin etki alanının azaltılması için üye ülkelerin bankaları arasında sermaye yeterlilik oranlarının aynı olması ve bankaların risk profilini yansıtacak sermaye yeterlilik standartları getirilmesi hedeflenmiştir.1988 Basel Anlaşması dikkate alındığında, uluslararası finansal regülasyonun planlanmamış sonuçlarının olduğu görülebilmektedir. Nitekim 1997/98'deki krizler, sermaye hareketlerinin serbestleşmesi sonucu tüm uluslararası piyasalar etkilenmesi, finans piyasalarının - estrümanların gelişmesi ve artan risk hacmi Basel II'nin doğmasına neden olmuştur. Bu yeni standartlar içerisinde piyasa risklerine ilave olarak operasyonel riskler de eklenmiş ve kredi risklerinin ölçülmesinde yeni metotlar geliştirilmiştir.

Söz konusu düzenlemelere rağmen hala etkisi sürmekte olan küresel  finans  krizi ile birlikte düzenlemelerin küresel boyutu daha önemli hale gelmiştir.

Öyle ki IMF Başkanı Kahn, dünya ekonomisinin yeniden yapılandırılmasında, finansal istikrar için regülasyon ve izlemenin küresel düzeyde olması gerektiğinin altını çizmiştir

Her ne kadar son bir yılı aşkın süredir G-20 liderliğinde yürütülen finansal regülasyon çalışmalarında küresel işbirliği ilkesi* dillendirilse de yakın zamanda finansal regülasyon konusuna ilişkin yaşanan gelişmeler küresel ekonomik düzenin bundan nasıl etkileneceğini ortaya koymuştur. İngiltere'de, ikramiyelere getirilen 'süper vergi'den sonra, ABD'de yönetim 50 bankaya 10 yıl süreyle, toplam tutarı 90 milyar dolara ulaşacak bir vergi getirileceğini ilan etmesinin ardından Obama'nın 'Volcker Planı' adlı paketteki önlemlerle bankaların tasarrufçunun parasını risk ederek büyümesini engelleyecek bir düzenleme teklifi daha getirmesi bu konu da yapılan girişimlerin bütünsellikten ne kadar yoksun olduğunu ve küresel finans olanaklarını nitelik ve nicelik açısından ciddi biçimde etkileyebileceğini göz önüne sermesi açısından dikkat çekicidir.

Nitekim Ocak ayının son haftası Davos'ta yapılan Zirve'de bu konuda iki farklı görüş hakim olmuştur. Newyork Üniversitesi ekonomi profesörü Nourel Roubini bu düzenlemeleri destekleyen açıklamalarda bulunmuştur. Roubini finans sektörünün karşısındaki en önemli risklerden birisi olarak ABD ve dünya ekonomisinin zayıf ve cansız bir toparlanma sürecinden geçmesini ve diğer risk olarak da finansal sistemdeki düzenleme ve denetleme reformunun bir an önce yapılması ile ilişkilendirmiştir.Buna rağmen,  iş dünyası liderleri, bu konudaki endişelerini dile getirerek yalnızca belirli ülkelere özgü olarak oluşan adımlar ve finans sektörüne baskı yapılması yolundaki popülist önlemlerin, finans krizinden sonra kırılgan durumda olan toparlanmayı zedeleyebileceği konusunda batılı hükümetleri uyarmıştır. Dolayısıyla finans alanında yapılacak düzenlemelerin gerekli olup olmamasından öte küresel olmayan finansal düzenlemelerin küresel ticaret ve ekonomi üzerindeki olumsuz etkiyi artıracağı ifade edilmiştir ( Radikal Gazetesi, 28.01.2010, s.8).

Kuşkusuz küreselleşmenin önemli bir ayağı olan finansal küreselleşmeye bağlı olarak ekonomilerde sermaye piyasaları ve sermaye hareketlerinin serbestleşmesi özerk ve denetim dışı piyasa mekanizmasının çalışmasına neden olmuştur. Taahhüt (ipotek) standartlarındaki yetersizlik, sağlıksız risk yönetimi, karmaşıklığı giderek artan ve şeffaflığını kaybeden finansal ürünler ile bunun sonucu olarak ortaya çıkan aşırı borçlanma, sistemin bütününde büyük bir zafiyetin oluşmasına yol açmıştır. Ancak bu gelişimlere bağlı olarak ortaya çıkan düzenleme gereğinin miktarsal olmaktan öte niteliksel ve küresel olarak düşünülmesi ve bu çerçeve de yapılacak düzenlemelerin finans sektörünün küresel gelişimini engellememesi, ekonomik ajanların finansa erişimlerinin kısıtlanmaması ve son olarak sektöre yönelik yeni düzenlemelerden öte mevcut düzenlemelerin iyileştirilmesi gerekmektedir.

.G-20 ve Financial Stability Board aracılığı ile uluslararası kabul niteliği yüksek olmak kaydıyla 'yeni bir küresel krize girilme olasılıklarını azaltmaya yönelik finansal düzenleme gerekleri' konusunun belirli bir sistematik ve rasyonilite içinde ele alınması kararlaştırılmıştır.

Bu konularda ilginizi çekebilir