Krizde kritik eşik: Sürdürülebilirlik

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

A. Levent ALKAN / Araştırmacı-Yazar

Krizde gelişmelere yüzeysel bakıldığında, karşımıza cumhuriyetçilerin demokratlarla çekişmesi,  piyasa düzenlemelerinin durdurulması, enflasyon, durgunluk, işsizlik çıkıyor. Biraz derinlere inildiğindeyse tablo çok daha farklıdır. 2011 perspektifine ilişkin öngörüler, sayısız belirsizliği işaret ediyor. Bunlar içindeyse şu ikisi en önemlisidir. İlki, küresel ekonomi politikalarının silahı bitmiş asker benzeri çaresizliği; ikincisi, kriz sonrasının balonlarıdır. Herşeye rağmen, piyasalar keyiflidir. Bu keyfi tanımlarsak; plazanın çatısında, kiremit üstünde bir mangal sefası çıkar karşımıza.

ABD likidite tuzağını yaşıyor. FED parasal gevşetmeye devam edeceğini açıkladığında, piyasalar kadar sevinemedim de şaşıramadım da. Bana likidite tuzağındaki ekonomi yönetiminin köşeye sıkışmışlığını çağrıştırdı. Bu en açık ABD 30Y devlet tahvili faizleri (28 Ağu 2010 - 28 Eki 2010) grafiğinde görülüyor. Bakın, FED 30 yıllık hazine kağıtlarını alacağını açıklamasına rağmen, faizler yükseliyor. Bu önemli. Balonlar, enflasyonun bu düzeylerde kalamayacağına delalet ediyor. Uzun vadeli enflasyon beklentileri de olumsuza döndükçe, kısa vadedeki düşüşleri etkisizleştiriyor. 

ABD 30Y Devlet Tahvili Faizleri (28 Ağu 2010 - 28 Eki 2010)

Eylül 2008'den başlayan gevşek para politikası, maliye politikalarıyla paralel yürüdü. Tabii TARP ve TAF uygulamaları ile Avrupa'nın eşgüdümlü ekonomi politikalarını unutmamak gerekiyor. ABD 2010 2.çeyrekte %1.7, büyüyünce NBER'da, krizde ikinci dibin olmayacağını ilan etti. Açıklama piyasalara, emtialara ve tüketici güvenindeki zirveler rüzgarına kaklı sağladı. Cuma günü 3. çeyrek büyümesi %2.0 geldi. Kişisel tasaruf oranı %5.9'den %5.5'e binde 4 geriliyor. Deflasyon yok. Olsaydı harcamalar ertelenir, tasarruflar artardı. Demek ki enflasyondan korkuluyor. İşte kısır döngüye girdiğimiz nokta, tam da burası. Piyasa FED'in pompaladığı likit parayı seviyor, ama hiç ekonomi sevmiyor. Piyasanın bu likit paraya ve düşük faize olan tutkusu; bağımlılık yapan lezzetlinin, insan metabolizmasında sağlıklı olmayan sonuçlarıdır. Lüksemburg Wealth Fund (LWF) tarafından yapılan araştırma, sermaye piyasalarındaki kazançların varlık etkisini ispatlıyor. Tabii, düşüşlerdeki yıkıcı gücünü de.

ABD borç stoku (2000-2010) grafiği, maliye politikasının ekonomideki tehdit edici boyutunu öne çıkartıyor. Ortalama birikmeli büyüme hızı; 2000-2010 için %10, 2007-2010 için %14.6, on yıllık büyüme çarpanı da 2.4 dür. Stok, krizden bu yana 4tio USD arttı. Kabaca milli gelirin dörtte birine, 13.56 trilyon dolar düzeyine ulaştı. Avrupa'daki PIIGS ülkelerinin yaşadıkları, ABD için ciddi uyarı olmuştur. Böylece ABD için ne bütçede artış, ne de daha fazla borçlanmak seçenekleri kalmıştır.      

ABD Toplam Kamu Borç Stoku (tio USD; 2000-2010)

2007 Ağustos Minsky anına kadar piyasalar, emtialar, gayrimenkuller, yatırımlar, kredi talebi; adeta çıldırıyor. Ekonomi tarihinde eşine ender rastlanır bir balon yaşanıyor. Tabii bundan, ABD hükümeti de nasibini alıyor. ABD yıllık bütçe açığı (2005-2010) grafiğinin 2005-2006 dönemi ortalaması, sadece 200 milyar dolardır. Eğim düşüş yönündedir. Şimdiyse 1.4 trilyon dolar, bunun yedi katıdır. Bütçe açığı kum saatinin ters döndüğüne, kumların akış yönünün değiştiğine işaret ediyor.

ABD Yıllık Bütçe Açığı (mia USD; 2005 - 2010)

Kriz sektörü denen bir tabir oluştu. Bu tabire iki sektör girebiliyor. Birisi 2000 krizinin bilişim sektörü, diğeriyse 2005-2010 küresel krizinin gayrimenkulüdür. 2001 krizinin sonrasında, yatırımlar için güvenli adres gayrimenkul olarak gösteriliyordu. Risk, görece olarak düşüktü. Çünkü 1980 S&L krizi verilerini dikkate alıyordu. Balon şişip patladığında, 2005-2010 küresel sistemik krizinin kucağında nur topu gibi bir sektör olmuştu.  Gayrimenkul, dot-com krizindeki bilişim teknolojileri sektörüyle yer değiştirmişti. Bu için teknoloji şirketlerinin krize aldırmaz tavırları, bankacılık, otomotiv sektörlerinin yüksek karlılıkları; ABD ekonomisi için yeni balonun habercisi oluyor. Bu balonun, krizin hiç uğramadığı Çin ve Hindistan'a; sıcak paraya boğulan Türkiye ve Brezilya'ya nasıl büyüyerek taşındığını takip ederken, küreselleşmenin kriz taşıma olgusuna da tanık oluyoruz.

Verginin Üretim Karlılığına Etkisi (Mevs.Düz; 2006Q2-2010Q2)

Maliye politikalarının üretim karlılığına etkisini ölçebiliyoruz.  Verginin üretim karlılığına etkisi tablosu, karlılığın 2006'da 1.123 dolar iken 2010'da 1.209 dolara yükseldiğini söylüyor. Bu durumda para politikası başarılı olmuştur, çünkü piyasalar yeni zirvelerindedir. Maliye politikası derseniz; hedefini vurmuştur, çünkü krize yönelik vergi uygulamaları üretim karlılığını artırmıştır. Peki, o zaman mesele nedir? Mesele, bunun sürdürülemeyecek olmasıdır.

Bu konularda ilginizi çekebilir