KOSGEB, krediden önce yol haritasını belirlemeli
Ankara Sohbetleri'nin konuğu Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir.
Hüseyin GÖKÇE
ANKARA - Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir, KOSGEB'in mevcut fonksiyonlarını değiştirerek kredi vermek yerine firmalara yol haritası çizmesi gerektiğini söyledi. Özdebir, KOSGEB'in oluşturacağı özel veri tabanıyla farklı uzmanlığı olan şirketleri birleşmeye teşvik edebileceğini bildirdi. Afrika ve Körfez ülkelerindeki olayların iş bulamayan bir gencin kendisini yakmasıyla başladığına dikkat çeken Özdebir, Ulusal Meslek Edindirme Merkezi (UMEM) projesine yönelik talebin düşük olmasına ilişkin yakınmasını da sürdürdü. Ankara Sohbetlerine konuk olan Nurettin Özdebir, Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak ve Ankara Haber Müdürümüz Hüseyin Gökçe'nin sorularını cevaplandırdı.
TOBB ve ilgili bakanlıklarla birlikte yürütülen Ulusal Meslek Edindirme Projesi'ne(UMEM) başvuruların beklenenin çok altında olduğu yönünde açıklamalarınız oldu. İşsizliğin yüksek olduğu bir ülkede iş garantili kurslara kimsenin katılmamasının sebebi nedir sizce?
Bu gerçekten güzel, akıllıca hazırlanmış bir proje. Paydaşları, TOBB, TOBB ETÜ, Çalışma Bakanlığı. Pilot olarak 19 ilde başlatıldı ve seçilen 21 okula 1'er milyon lira donanım tamamlanması için kaynak aktarıldı.
Türkiye'nin en büyük sorunu işsizlik, öbür taraftan bakıyoruz, işletmelerimizde eleman ihtiyacı var. Bana "Şu anda 100 kişi olsa alacağım fakat bulamıyorum" diyen işveren var. Sanayide işyerlerinin kapısında eleman aranıyor ilanları duruyor. Diğer taraftan Ankara'da İŞKUR'un 11 bin kayıtlı işsizi var. Bu kayıtlı işsiz, ancak gerçek işsiz rakamının yüzde 5'i bile değil. Bizim 2009 yılında yaptığımız projeksiyonda Ankara'da 280 bin işsiz hesaplamıştık. Aradan iki yıl geçti. Ankara Valisi'nin verdiği bilgiye göre iki yıl içinde Ankara 111 bin kişilik göç çekmiş. Bunları da üst üste koyansanız işsiz sayısı 300 bine ulaşıyor.
Ben daha proje açıklanmadan önce bu ilana çok ciddi katılım olacağını düşünüyordum. Fakat başvurular gelince tam anlamıyla hayal kırıklığına uğradım. İlk etapta aklımıza iyi duyuramadığımız geldi, ancak internet sitesini 14 bin kişi tıklamış. Yani tanıtımla ilgili bir sorun göremiyoruz. Konuştuğumuzda İstanbul ve diğer illerde de başvurunun azaldığını görüyoruz.
Şu örneği vermekte de fayda var, biz kimseye sormadığımız halde "nitelikli eleman varsa biz alırız" diye başvuran çok sayıda işadamı oldu.
Ankara'daki başvuru sayısı ne kadardı ki sizi bu kadar hayal kırıklığına uğrattı?
Ankara'da şu ana kadar 304 kişi kurslara katılmak için başvurmuş, bunlardan 100 tanesi mülakata gelirken, 84 tanesini de kursa başlattık. Geri kalanlardan yanlış anladıklarını belirtenler oldu, hatta CNC'yi dikiş tezgahı zannettiğini söyleyen bayanlar oldu. Bunun yanı sıra mühendis olup da gelenler vardı. Kurslar şu anda mevcut katılımcılarıyla devam ediyor.
TÜİK kısa bir süre önce 2010 yılına ilişkin gelir dağılımı anketi sonuçlarını açıkladı, gelir dilimleri arasındaki farkın giderek açıldığını gözlemliyoruz....
Türkiye'de yaklaşık 17 milyon kişinin yoksulluk sınırının altında olduğunu gözlemliyoruz. Bu Türkiye'nin ileride başına sorun olabilecek sayı. Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan olayların temelinde bu var. Bakın Tunus'taki isyan iş bulamayan bir üniversite mezununu gencin tezgahının görevliler tarafından alınması sebebiyle kendisini yakmasının ardından başladı.
Mısır ve Libya'daki olaylara evine ekmek götüremeyen bir sürü insan katılıyor. Yarın öbür gün bu gelir dağılımındaki adaletsizlik bizim de sosyal sıkıntılara sebep olabilir. Bu insanları beceri sahibi yapıp çalışma hayatına katılmalarını sağlayıp, Milli Gelir'den aldıkları payı artırmak gerekiyor.
Devletin yaptığı gıda ve yakacak yardımlarının da size göre başvuruların düşüklüğünde etkisi var mı?
Evet bana göre kurslara bu kadar az insanın katılması, toptancı sosyal devlet anlayışından da kaynaklanıyor olabilir. İşe alıp sigorta yaptığı için yeşil kartı iptal edilen kişilerin patrona gidip sitemlerini dile getirdikleri oluyor. Bunların da incelenmesi lazım. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da zaten sigorta yapılması halinde yeşil kartın dondurulması yönünde bir çalışma olduğundan bahsetti.
Tabii ki sosyal devlet görevlerini yapacak, ancak çalışabilecek insanlara her gün balık vermek yerine balık tutmayı öğretmemiz gerekiyor. Bir de rahmetli Özal zamanında benim memurum işini bilir, köşe dönücüdür gibi filan şeylerle kolay para kazanmanın yollarını aradı hep insanlar.
Gerçekten üretimin içine katılıp kendi payını artırarak ülkenin zenginleşmesine katkı sağlamak, katma değer yaratmak insanların fazla umurunda değil. Bu sosyal olaylara da fırsat vermemek için insanların becerisini artırıp onların bu gelirden aldıkları payı artırmayı sağlamamız lazım.
Üç ay okul iki ay staj belki gözlerini korkutuyor ama bir şekilde Türkiye'nin verimliliğini artırması lazım.
ABD ile kıyasladığımız zaman onları 100 kabul ederseniz biz daha 40'lardayız. İhracat iki senedir 114 milyar dolar civarında dolaşıyor. Cari açığı düşürebilmemiz için katma değeri yüksek ürünler üretmemiz lazım. Çin ile rekabet edebilmemiz için bizim başka bir kategoriye çıkmamız lazım. Bunları yapabilmek için de insanların niteliğini artırmak gerekiyor.
Peki ne yapılması gerekiyor sizce?
Bana göre bu durumun sosyolojik olarak incelenmesi gerekiyor. Bizim çocukluğumuzda patronlar yozlaşmayla özdeşleştirilmişti. Filmlerde toplumun gözünde patron karakterleri çok sıkıntılıydı. Bana göre daha nitelikli, toplumla kaynaşmış insanlar olabilirdi. Bunun için insanlara rol model olarak kolay işleri mi gösteriyoruz, sıkı çalışan, üreten alın teriyle para kazanan ve saygı duyulması gereken insanları mı ortaya koymamız lazım diye düşünüyorum.
Bununla ilgili olarak dizilerden yararlanmayı düşündüğünüzü biliyoruz…
Doğru ancak buna gelmeden bir şey daha hatırlatmak istiyorum. Rahmetli Cem Karaca'nın 'işçisin sen işçi kal' diye bir şarkısı vardı. Bu şarkı insanların sürekli işçi kalması için değil, sosyal algılamayı ve işçilerin durumunu yansıttığı için söylenmişti. Benim amacım toplumun ön yargılardan kurtulup insanların şerefiyle namusuyla evlerine ekmek götürebilecekleri işlerinin olması. Herkesi müdür yapmak mümkün değil, herkes şef olursa kızılderili kim olacak? El olmadan yüz yıkanmıyor ama bu insanların toplumdaki seviyelerini artıracak şeyler yapmamız lazım. UMEM projesi de bunlardan bir tanesidir.
Dizi meselesine gelince…yapımcılarla, senaristlerle İstanbul'da yemekte bir araya gelmek istiyoruz. İnsanların sevdiği, ilgiyle izlediği dizilerde modeller oluşturulmasında fayda var. Kurtlar Vadisi veya komedi dizilerine insanlar yerleştirebilir. Tabii senaristler, yönetmenler bunun yöntemini çok daha iyi bilirler. Onlarla bir beyin fırtınası yaparak çözüm odaklı bir proje gerçekleştirmek istiyoruz.
Üniversite mezunlarına askerlikte bazı avantajların sağlanmasının da bu gibi projelere talep yetersizliği konusunda etkisi var mıdır?
Ben üniversite mezunlarının yedek subay olarak askerlik yapması konusuna biraz radikal bakıyorum. Örneğin lise veya ortaokul mezunu olup, becerileri kabiliyetleri bir çok diplomalıdan daha vasıflı insanlar olabilir. Bunlara er, diğerlerine subay olarak alacaksın demek bana bek hakkaniyetli gelmiyor.
Bana kalırsa yedek subaylığı kaldırmak da diplomaya giden yolu sadece yedek subay olarak askerlik yapmak için okulları işgal eden insanları da caydırıcı bir şeydir.
Siz bir yandan Ankara'daki işsizlik sorunlarıyla ilgilenirken, TÜİK işsizlik istatistiklerini açıkladı ve bir miktar düşüş daha gözleniyor…
Sanayi üretimi açısından bakarsak her geçen gün artıyor. Ancak kapasite kullanım oranları aynı şeyi söylemiyor. KKO halen 2008 rakamlarına erişebilmiş değil. Buna paralel olarak hizmet sektörlerinde, istihdam artıyor. Ücretsiz çalışanların da istatistiklere dahil edilmesinin de rakamların böyle çıkmasında etkisi var. Türkiye'nin temel sorunları işsizlik, ancak işsizlik mi mesleksizlik mi bunun çok iyi açıklanması lazım. İşgücündeki arz ve talep örtüşmüyor. Piyasayı düzenleyen yasalardaki katılıklardan kurtulmamız lazım, daha esnek bir yapıya kavuşturmamız lazım.
Bu esnek yapı derken işçilerin haklarının kaybedilmesi değil, bugün dünyanın en gelişmiş ekonomisi ABD ekonomisi. İşe alma ve işten çıkarmanın maliyeti sıfır. Avrupa ülkelerinde de bizimle kıyaslanmayacak kadar düşük oranlarda.
Çok enteresandır, Sudan'da oradaki iş piyasasını gördükten sonra halimize şükrettim. Orada işveren işçiye yan baksa bile sendika mahvediyor. İş piyasasındaki esneklik gelişmişlikle paralel. Bugünkü şartlarda bir sürü insanın işyerine gitmeden de görevini yerine getirme imkanı var.
Finansman konusunda KOSGEB'in faaliyetlerini nasıl buluyor sunuz?
KOSGEB hali hazırda kredi destekleri sağlayan bir kurum. Bana göre KOSGEB'den yararlanmak isteyen bir işletmenin önce zafiyet ve üstünlüklerinin ortaya çıkarılması gerekiyor.Yönetim zaafı mı var, pazarlamada mı eksiği var? Üretim teknolojilerinde mi eksiklik var, bunları ortaya çıkardıktan sonra, bu firmaya KOSGEB kendi elemanlarıyla birlikte danışmanlık yapabileceği gibi, bununla ilgili uzmanlaşmış derecelendirme kuruluşların da hizmet alabilir.
Yani KOSGEB firmalara yol haritası çıkaracak. Patronuna, 'sen bu firmayı idare ediyorum diyorsun ama mevzuatla ilgili bilgilerin eksik, yönetim konusunda şu dersleri alman lazım. Şu eğitimlere katılman lazım gibi bir plan çıkarması lazım'. Destekle ilgili neler yapması gerekiyorsa ev ödevi listesi çıkarması lazım. Sonra bu işletme veya KOSGEB hangi bankalar aracılığıyla çalışmak istiyorsa o bankaya gidip, 'Bu firma benim denetimim altında, kendisine böyle bir yol haritası çizdim. Bu eğitim bedellerini KOSGEB olarak ben karşılıyorum, personeli, yöneticisini ben eğitiyorum. Teknolojisini yenilemesi için şunları yapması lazım. Bu firmayı siz fonlayabilirsiniz' diyebilir. Ben de size 3 aylık raporlar halinde firmanın ev ödevini ne kadar yaptığını, ne kadar geliştiğini, pozitif yönde, negatif yönde bun bilgileri size vereceğim diyebilirsin.
Bankacılar bu işe ne diyecekler?
Bunu bankacılarla da konuştum. Onlar, 'böyle bir yol haritası olan firma olursa, biz de onları gayet rahatlıkla destekleyebiliriz' dediler. O zaman ister Hazine, ister KOSGEB kaynaklarından böyle bir destek sağlanabilir.
Bunun ikinci bir avantajı var. Maalesef ülkemizde bir yerde iki sene çalışan adam bu işi öğrendim deyip işyeri açması son derece kolay. Bunu önleyen bir mevzuat yok. Böyle rekabet ortamı içinde bir sürü firmalar türüyor. KOSGEB böyle bir iş yaparsa, firmaları inceledikçe elinde veri tabanı oluşacak. A firması başındaki adam teknolojiye hakim, üretimi biliyor iyi üretim yapıyor ama sermayesi yetersiz veya pazarlamayı bilmiyor. B firması pazarlamayı çok iyi biliyor ama üretimi yapamıyor. Öbürünün finansmanı var ama ne üretimi ne pazarlamayı biliyor. Bunları bir araya getirebilecek model ortaklık olabilir. Bunlara birleşmeleri gerektiğini bu takdirde ciddi destekler alacaklarını KOSGEB söyleyecek. Bu şartlarda artık çok üstün becerileri olmayan ufak işletmelerin, küçük işletmelerin hatta bazı orta boy işletmeleri ayakta tek başına durabilmeleri mümkün değil. Yoksa birine 'cansuyu' ver öbürüne 'darda kaldım yardımı' yap böyle devam eder gider.
OSTİM ve İvedik'de yaşanan patlamalarla hep kayıt dışı gündeme geldi. Siz bir OSB yöneticisi olarak bu konuya ne diyorsunuz?
OSTİM'de kayıt dışı firma olup olmadığını bilmiyorum ama patlamaların olduğu işletmelerin her ikisi de kayıt içinde çalışan, düzenli firmalar. OSTİM'deki firma büyük vibratörler yapan, ihracatı olan bir şirketti. Oksjien tüpü patladı. İnşallah doğru bilirkişiler gerçek sebepleri ortaya çıkarırlar.
İvedik'teki ise aslında CNC makinesi imal eden bir işletme. Bu bir traktör fabrikasına parça üreten köklü geçmişi olan bir firma. O patlamada ölen bayan mühendis işletmeyi çekip çeviren, ISO 9000 belgesini alan işine titiz bir hanımdı. Kayıt içinde vergi ve SSK'sını ödeyen bir işletmeydi.
Burada aslında ciddi bilgi kirliliği oldu.Özellikle ikinci patlamayla ilgili olarak önüne gelen kendisin yetkili görüp beyanatta bulundu, kaçak mazot, tüp dolumu, jandarma önceden baskın yapmıştı gibi şeyler söylendi. Patlamanın hemen yanındaki işyeriyle ilgili geçmişte şikayetler var ama orası da zaten çalışmıyor. Geçmişte bize başvuruda bulunmuş ve biz kapasite raporu vermemişiz. Zaten firma da orada faaliyette bulunmamış.
Sicil affı itibar sağlamak için yeterli değil
Finansmana erişimde yaşanan sıkıntılarla ilgili çok eleştirileriniz oldu, 2011'de durum nasıl?
Bu işletmelerin yapısına bağlı, orta ve büyük işletmelerin erişimle ilgili sıkıntıları yok. Bazı sektörlerde istisna olabilir. Ancak krizle birlikte bir çok işletmenin sicili bozuldu. Ne kadar sicil affı çıkarsanız da bu iş düzelmiyor. Merkez Bankası listeyi silse de diğerleri silmiyor.
Bunların tekrar itibarlarını kazanabilmelerinin kurallarının konulması lazım. Bu da BDDK düzenlemesiyle olabilir. Borcunu düzgün ödeyen, ödenmemiş çeki senedi kalmamış olan, kredileri zamanında kapatan firmaların bir üst dereceye alınması için formüllerin konulması lazım. Bu kurallar konursa karşılıklar kararnamesinde vardı bu da bu oy sonunda sona erecek. Bunların kural olarak korunmasında büyük fayda var.
Bir de bir çok kurumsal işletmelerde bunların karşılıkları ayrılıyor. Ancak küçük işletmeler zaten buna para ayıramıyorlar ki. Böyle bir fonu biriktirmeleri mümkün değil. Kaldı ki işsizlik fonu kurulurken, amaçlarından bir tanesi de kıdem tazminatı için de kaynak ayrılmasıydı.
'Kıdem Tazminatı Fonu hayata geçirilmeli'
Kıdem tazminatı konusunda zaman zaman işverenlerin çalışan aleyhine önerileri geliyor….
Kıdem tazminatında işe iki yönlü bakmak lazım. Kriz döneminde bir çok insan işyeri ayakta kalamadığı için kıdem tazminatını bile alamadan işinden ayrılmak zorunda kaldı.
Belki dahi iyi şartlarda çalışma imkanı olduğu halde, kıdem tazminatını bırakıp öbür tarafa gitmek istemeyen insanlar var. Kıdem tazminatıyla ilgili bir fon oluşturulması hem işçinin hem de işverenin mağduriyetini engelleyecektir.
Devlet her çalışan adına bir hesap açtırıyor ve kimse bu hesaba dokunamıyor. Bankalar kurullara uygun şekilde fonda biriken paraları değerlendiriyor. Çalışanlar işten çıktıkları zaman ne kadar çalışmışlarsa, hatta 1 yıldan az bile çalışmışlarsa ona karşılık gelen tazminatlarını alıyorlar. Böylece onların da kaybı olmuyor. Veya daha iyi iş bulup ayrılmak isteyen bir kişi düşünün. Halen 10 yılın üzerinde çalışsa bile insanlar kendi isteğiyle ayrılırsa tazminat alamıyor. Sistem bu durumdaki kişilerin de tazminat almalarına imkan tanıyor.Buna benzer modeli ülkemizde de sosyal tarafların bir araya gelmesiyle oluşturulabilir.
Ayrıntılardaki Nurettin Özdebir
Ferit B.Parlak
Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir ile OSB'leri, KOBİ'leri, KOSGEB'yi, KGF'yi, bankaları ve mesleksizliği konuştuk.
Özdebir sadece sorunları değil; önceki ve şimdiki yanlışları, doğruları; çözüm için yapılabilecekleri en ince ayrıntısına girerek anlattı.
"KOBİ'ler birleşmiyor; pazarlaması iyiyse üretimi, üretimi iyiyse pazarlaması, bunlar iyiyse hammadde tedariği sorunlu oluyor, rekabet edebilirlikte hep bir ayak eksik kalıyor." dedik.
"KOSGEB kredi vermek yerine, KOBİ'lere yol haritası çizmeli. KOBİ'ler birleşemiyorsa, farklı uzmanlığı olan şirketleri KOSGEB birleştirmeli" dedi.
"KOBİ'ler finansa erişimde zorlanıyor" Dedik.
"Kredi Garanti Fonu'nun alternatifleri olmalı. Bir tane KGF rekabet için yetmez. Anadolu yada İstanbul yaklaşımı gibi bir modelle tıkanmış kanallar açılmalı" Dedi.
"İşsizlik büyük sorun." Dedik.
"İşsizlikten daha fazla mesleksizlik sorun. İş kurslarına katılımın az olması sosyal devlet anlayışının yanlışlığına bağlı olabilir. İşsizliği azaltmak için yasalardaki katılığı esnetmemiz lazım. Kriz zamanlarında kıdem tazminatı ticareti yapan avukatlar türedi. Üniversite mezununa avantajlı askerliği kaldırmak okullardaki gereksiz işgali azaltır." Dedi.