KOBİ'ler Basel III düzenlemelerinden endişeli
Türk bankaları, Basel III'ün bankacılığa olumsuz etkide bulunmayacağı görüşünde, KOBİ'ler kredilere ulaşma anlamında endişeli.
ANKARA - Türk bankaları, Kasım ayında yapılacak olan G-20 toplantısında netleşecek olan Basel III prensipleri ile getirilecek düzenlemelerin, Türk bankacılığına olumsuz etkide bulunmayacağı görüşünde iken, küçük ve orta boy işletmeler (KOBİ) ise kredilere ulaşma anlamında endişeli.
Halkbank Risk Yönetimi Daire Başkanı Ali Ulvi Sargon, Basel III uygulamalarının bir bütün olarak değerlendirildiğinde sermaye yeterliliği ile ilgili olarak üç farklı rasyo ihdas edildiğinin görüldüğünü, bunlardan birincisinin minimum yüzde 7 olarak uygulanacak olan "Kor 1. Kuşak Sermaye sermaye koruma tamponu oranı", ikincisinin yüzde 6 olarak uygulanacak olan minimum "1. Kuşak sermaye oranı", üçüncüsünün ise yüzde 10,5 olarak uygulanacak olan "minimum toplam sermaye sermaye koruma tamponu oranı" olduğunu söyledi.
Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) tarafından yayımlanan düzenlemeler çerçevesinde, anılan rasyoların hayata geçirilmesi için kademeli bir geçiş sistemi öngörüldüğünü, 1 Ocak 2019 tarihi itibariyle rasyoların belirtilen oranlarda uygulamaya geçirilmesinin sağlanacağını hatırlatan Sargon, bu yönüyle bankaların söz konusu düzenlemelere uyum sağlamaları için sürelerinin bulunduğuna işaret etti.
Türk bankacılık sisteminin sermaye yapısı değerlendirildiğinde öz kaynaklar içinde "hibrid sermaye araçları" olarak adlandırılan unsurların düşük oranda yer alması nedeniyle "Kor 1. Kuşak Sermaye" oranının diğer ülkelere kıyasla oldukça yüksek düzeyde seyrettiğini belirten Sargon, "Bu nedenle Türk bankacılık sisteminin Basel III ile getirilen düzenlemelere uyum düzeyi oldukça yüksek seviyededir. Diğer taraftan, toplam öz kaynaklar içinde 1. Kuşak Sermayenin payının görece düşük olduğu bankalarda ilave sermaye ihtiyacı oluşması kaçınılmazdır" dedi.
Bununla birlikte Basel III hükümlerinin ekonomik büyümeye etkilerini analiz edebilmek için sadece bulundurulması gereken sermaye miktarının yükseltilmesine yönelik hükümleri değil, Basel III ile getirilen diğer düzenlemeleri de değerlendirmenin yerinde olacağına dikkati çeken Sargon, Türkiye'de ve uluslararası alanda yaşanan geçmiş kriz dönemleri incelendiğinde bankaların ekonomik döngünün olumlu seyrettiği dönemlerde kredi arzlarını genişlettikleri, hissedarlarına ve çalışanlarına yüksek oranda kar dağıttıkları, buna karşılık ekonomik döngünün olumsuz seyrettiği dönemlerde kredi arzını kısarak reel sektöre kaynak aktarımında kısıntıya gittikleri ve ekonomik büyümenin daha da olumsuz bir biçimde etkilenmesine yol açtıklarının görüldüğünü hatırlattı.
Sargon, şöyle devam etti:
"Kanaatimce Basel III ile getirilen en önemli husus, bu olumsuzluğun önüne geçilmesini sağlamak üzere 'döngüsel sermaye tamponu' ve 'sermaye koruma tamponu' uygulamalarının hayata geçirilmesidir. Bu yönüyle bakıldığında Basel III'ün ilave sermaye ihtiyacı doğurmasına bağlı olarak bir dönem için bankaların öz kaynak karlılıklarını olumsuz etkileyeceği düşünülse de orta vadede bu belirtilen tedbirler dolayısıyla ekonomik büyümeye olumlu katkı sağlayacağı beklenmektedir. Ayrıca daha güçlü sermaye yapısına sahip bir bankacılık sisteminin makro ekonomik dengelerin oluşmasında daha etkin rol oynayacağı açıktır."
Akbank
Akbank yetkilileri de Basel III ile ABD ve Avrupa bankalarının sermaye kalitelerinin artırılması ve ekonomik kriz dönemleri için sermaye yedeği bulundurmalarının amaçlandığını kaydettiler. Mevcuttaki ana sermaye (Tier-1) ve katkı sermaye (Tier-2) tanımlarına ilave olarak "common equity" (adi hisse senedi sahiplerinin dikkate alındığı ana sermaye yapısı) tanımı getirildiğini belirten yetkililer, şunları kaydettiler:
"Ayrıca tüm sermaye bileşenleri (common equity, Tier-1 (Ödenmiş sermaye, dağıtılmamış kar ve yedek akçelerden oluşur), total capital) için tutturulması gereken minimum sermaye oranları ayrı ayrı belirlenmektedir. Buna göre bankaların 'common equity' sermaye oranlarının asgari yüzde 4,5, ana sermaye yeterlilik oranlarının ise yüzde 6 olması gerekecektir. Toplam sermaye yeterlilik oranında ise bir değişiklik yapılmamıştır (yüzde 8). Ayrıca bankaların bu oranların üzerine kriz ortamlarına karşı güvence olarak yüzde 2,5 oranında sermaye yedeği tutması gerekecektir. Buna göre 'common equity' yeterlilik oranı yüzde 7 olmaktadır. Sermaye yedeği de dikkate alınınca toplam sermaye yeterliliği için bu oran yüzde 10,5 olacaktır.
Türk bankaları için sermaye yeterlilik oranı ve 'common equity' yeterlilik oranı arasındaki fark çok azdır. Konu daha çok Avrupa ve ABD'deki bankalar açısından önemli, çünkü onların sermaye bileşenleri içinde 'common equity' sayılmayan ancak toplam sermayede yer alan tutarlar oldukça yüksektir."
Türk bankacılık sektörünün, borç/sermaye yapısını gösteren kaldıraç oranlarının düşük olması, sermayenin büyük ölçüde ana sermayeden oluşması, BDDK'nın yüzde 12 minimum Sermaye Yeterliliği Rasyosu uygulaması, fonlamanın ağırlıklı olarak mevduat ile sağlanmasından dolayı yabancı bankalara kıyasla daha az etkileneceği görüşünü ifade eden yetkililer, "Dolayısı ile bu yeni düzenleme Türk bankaları açısından çok önemli bir değişiklik getirmiyor. Kaldı ki zaten bizim sermaye yeterliliği rasyolarımız çok daha yüksek. Ancak Avrupa bankalarının bu mevzuata uyum için 'common equity'sini artırması veya aldıkları riskleri azaltmaları gerekecek."
Basel III'ün şu anda taslak bir düzenleme olup henüz kesinleşmediğine işaret eden yetkililer, uygulama planının da 2019 yılına kadar kademeli olarak gerçekleşeceğini belirttiler.
ASO endişeli
Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, Basel III'ün bankaların sermaye yeterlilik oranını Basel II'de olduğu gibi yüzde 8'de tuttuğunu ancak bu oranın kalitesinin yükseltilmesinin amaçlandığını söyledi. "Eskiden yüzde 2 olan özvarlıkların risk ağırlıklı varlıklara olan oranı yüzde 7'ye yükseltiliyor' diyen Özdebir, böylelikle bankaların sermaye yapılarının güçlendirilmesi ve bankaların aşırı risk almalarının önüne geçilmesinin hedeflendiğini kaydetti.
"Ancak Basel III ile bu hedeflere ulaşılabileceğini şimdiden söylemek zor. Çünkü Basel II de aynı şeyi hedeflemekteydi. Basel II kurallarına rağmen bankalar aşırı risk alarak küresel finansal krize yol açtılar" diyen Özdebir, şu görüşleri dile getirdi:
"Basel III kuralları Kasım ayında G20 toplantısında kesinleşecek. Eğer bu haliyle kesinleşirse önümüzdeki dönemde bankaların sermaye yeterlilik oranlarını yükseltmek için gösterecekleri çabaların kredi hacmini daraltarak dünyadaki ekonomik toparlanmayı yavaşlatma riski var. Ayrıca bu kurallar sadece bankalara getiriliyor. Diğer finansal kuruluşlar bu düzenlemenin dışında bırakılmış durumda. Oysa şimdiki küresel kriz gösterdi ki bankacılık kesimi dışındaki finansal kuruluşlardan kaynaklanan sorunlar kolayca tüm finansal sisteme yayılabiliyor. Bankacılık kesiminin finansal sistem içinde ağırlığının çok yüksek olduğu ülkemizde yakın bir gelecekte böyle bir risk görmüyorum ama dış finansal piyasalarda bu risk çok yüksek.
Ancak, beni en çok endişelendiren sermaye yeterlilik oranlarının hesaplanmasında kullanılacak risk ağırlığının, yani kredilerin, taşıdıkları risklerin bankalarca belirlenecek olmasıdır. Bu durumda bankalar, daha güçlü ve büyük işletmelere açtıkları kredileri düşük ve KOBİ'lere açtıkları kredileri de yüksek riskli olarak belirlemeleri ihtimal dışı değildir. Böyle bir uygulama hem KOBİ'lerin zaten düşük olan krediye erişim imkanlarını daha da azaltırken, kredi maliyetlerini de yükseltecektir."