Kılıçdaroğlu'nun kurultay konuşması
Dr. Mustafa AŞULA / Em. Büyükelçi
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu 22 Mayıs'ta yapılan CHP'nin 33. Olağan Kurultayında geçerli 1189 oyun tamamını alarak Genel Başkanlığa seçilmiş bulunuyor. Bu müstesna başarıdan ötürü kendisi şüphesiz övülmeye ve kutlanmaya fazlasiyle layıktır.
Olağanüstü koşullar altında, bir hafta kadar kısa bir süre içinde ortaya çıkan Kılıçdaroğlu'nun bu zaferi sadece kendini ilgilendirmiyor; bunun yanında, Cumhuriyetin kurucusu, 80 yıla yakın mazisi olan CHPnin de değişime ne kadar susamış olduğunu ve neredeyse adeta bir kıvılcımı beklediğini ortaya koyuyor. Yoksa ne İl başkanlarının topluca tek aday üzerinde bir gecede anlaşmaları ve ne de Kurultayda delegelerin istisnasız tek adaya silme oy vermeleri beklenemezdi. Bu sav elbette bundan önceki BAYKAL döneminin iyi yönetilmediği anlamına gelmez. Her halde delegeler, anlaşılan ikidardaki AKP karşısında geleceği yenilikte görmüşler ve nahoş da olsa, bu fırsatı değerlendirmemezlik etmemişlerdir.
Kılıçdaroğlu bir Kurultayda ilk defa bir konuşma yapıyor olmalı. Bu nedenle, konuşmanın formuna ve içeriğine eleştirisel yaklaşmak doğru olmaz. Bununla beraber, bir beklenti ve daha çok temenni niteliğine bazı iyi niyetli gözlemleri aşağıda özetle sıralamak istiyorum :
Benzeri hallerde Başkan adayının konuşması profesyonel bir ekip tarafından hazırlanır. Bunda bir çok husus bir arada gözetilir.
Konuşmada odak noktası, Başkan adayının delegelere ve kamu oyuna bu vesile ile duyurmak istediği, kısa da olsa, programdır, manifestodur.
Bu takdimde hemen her politika alanı için, yerine göre, bir veya iki paragraf ayrılır.
Alan sıralamasında ana başlık olarak, ülkenin terör, işsizlik, yoksulluk ve demokratik anayasal açılımlar gibi halen karşı karşıya bulunduğu belli başlı sorunlar yanında, iç politika, ekonomik ve sosyal politika ve dış politikaya yer verilebilir.
Hükümetin icraatına yöneltilecek eleştirilere programın sonunda, etki bakımından, yoğun vurgular yapılabilir ve kapanış bu eleştirilerle sonlandırılabilir.
Aksi halde, konuşma bir manifestodan çok, olağan bir miting meydanında yapılan, alışılmış retorik sınırları içinde kalan rutin bir konuşma olur ki, böylesi bir konuşmaya muhatap iktidarın ayni üslupla cevap vermesi kendiliğinden kolaylaştırılmış olur.
Ancak yine de kabul etmek gerekir ki, bu bir başlangıçtır ve herkes merdiven çıkarken ilk basamağı kullanır.