Kıdem tazminatı sorununu diyalogla çözeceğiz

Ankara Sohbetleri'ne konuk olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Kıdem Tazminatı sorununu değerlendirdi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Mehmet KAYA

ANKARA - Türkiye, başta sosyal güvenlik olmak üzere çalışma hayatı ve sosyal politikada  yaklaşık 10 yıldır kapsamlı bir dönüşüm yapmaya çalışıyor. Ekonomik iyileşmeye karşılık, özellikle çalışma hayatına ilişkin düzenlemeler sınırlı kaldı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer sendikal alanda yapılacak düzenlemeler konusunda ısrarını sürdürüyor. Hatta, sivil toplum örgütlenmesine yönelik olarak düzenlenmeyen tek alanın işçi örgütlenmesi olduğunun altını çiziyor. Ankara Sohbetlerine konuk olan Bakan Dinçer, sosyal güvenlik, sosyal politika ve çalışma hayatına yönelik olarak son dönemin tartışmalı konularına ilişkin görüşlerini Ankara Temsilcimiz  Ferit B. Parlak ve arkadaşımız Mehmet Kaya'ya anlattı.

Kıdem tazminatı yeniden tartışılıyor. Sizin yaklaşımınız nedir, kısa sürede çözüme ulaşmak mümkün mü?

Tarafları ikna etmeye çalışıyoruz bu nedenle, süreç uzayacak  gibi görünüyor. Kıdem tazminatı diye bu ülkenin bir sorunu var. Bunu görmezden gelemeyiz. Şu anda Türkiye'de çok sağlam hukuki düzenlemelere rağmen kıdem tazminatı alabilenlerin oranı yüzde 8 düzeyinde. 2009 yılında yaklaşık 2,5 milyon insan işini kaybetti, ayrıldı. Sadece yüzde 8'i kıdem tazminatını alabildi. Böyle bakınca, bunu bir hak meselesi olarak görmemiz gerekmez mi?. İşçilerin hakkı ve hakkını alamıyor. İstismara sebebiyet veriliyor. Alt işverenlik sisteminde ya hukuki olarak şirket değiştirerek, ya da ihaleyi bir başka şirketin alması nedeniyle kıdem tazminatını alamadan işinden uzaklaşıyor. Kıdem alma hakkına sahip olsa bile işletmede kıdem tazminatı fazla birikmişse işveren zorlayarak ayrılmasına yol açtığı için kıdem tazminatını alamıyor. İşçilerin haklarının sömürüldüğünü net biçimde söylememiz mümkün.

İşverenin de sorunu... Çünkü işgücü maliyetlerini yükseltiyor. Rekabet gücünü azaltıyor. Başlangıçta kıdem tazminatını maliyetsiz finansman gibi görüyor, ihtiyat akçesi ayırmıyor. Ama ödeme günü geldiğinde büyük bir finansman sorunuyla karşı karşıya kalıyor, bu yüzden kapanmak zorunda kalan işyerleri oluyor.

Buna ilaveten uzun yıllar çalışmış işçinin yerine yeni kabiliyet, yeni bilgilerle donanmış birini almak istediğinde çıkarmakta zorlanıyor çünkü büyük maliyet yaratıyor. Hem işçinin işini değiştirmesinde, hem işverenin yeni kabiliyetle işçi değiştirmesinde büyük katılık oluşturuyor. Uluslararası alanda işe giriş-çıkış maliyetinin yüksekliği ve katılığı konusunda sürekli eleştiriliyoruz. Uluslararası mukayeselerde 160 ülke arasında 129. sırada bulunuyoruz. Böyle bir sorun var diyorum ki bu sorunu çözelim. Öyle çözelim ki işçi de işveren de kazansın, biz de uluslararası eleştirilerden kurtulalım.

İşçinin her koşulda kıdem tazminatı alacağı bir sistem kuralım şunu ister miyiz: İşçi ister bir ay, ister bir yıl çalışsın, ister kendisi ayrılsın, ister kovulsun. Ama her halükarda kıdem tazminatını alacak bir sistem kuralım. Böyle bir sistemi kurmayı kim istemez? Bundan sonrasının cevabı ilgili aktörlerle konuşarak kararlaştıracağız, biz modelimizi ortaya koyacağız, o zaman paylaşacağım. Benim istediğim bu sorunun çözümü gerektiğini toplumun kabul etmesi. Böyle söylediğimde, bazı art niyetli çevreler, sendikalar, bazı medya grupları kasıtlı olarak kıdem tazminatı kalkıyor diye haber yapıyorlar. Bugüne kadar bir kez dahi olsun kıdem tazminatı kalkıyor demedim. Kıdem tazminatı fonu kurulacak diye bir şey de söylemedim. Sorun çözülmeli dedim. Bunu anlatmaya devam edeceğim.

Tarifiniz bir fon yapılanmasını işaret etmiyor mu?

İşverenin rekabet gücünü zaafa uğratmayacaksak, işçinin hakkı kaybolmayacaksa, adı önemli mi. Şöyle veya böyle olması önemli mi?. Temel amaç önemli. Biz hükümet olarak işçimizin hakkını korumak ve güvencelerini teminat altına almak zorundayız.

Son dönemde sosyal güvenlik yüklerini azaltmaya yönelik çalışmalardan biri de sosyal güvenlik işveren payının yüzde 5 indirimi. Bu indirim hala bütçeden karşılık ayırarak teşvik biçiminde yapılıyor. Neden genel bir indirim haline getirilmiyor?

Hayır, yasal oranlarda indirim haline getirmeyi düşünmüyoruz. İşveren hissesindeki 5 puanlık indirimleri aynı zamanda kayıt dışılığın önlenmesi için strateji olarak kullanıyoruz. 5 puanlık indirimi kalıcı ve herkese uygulayacak olursak, kayıt altında çalışanla çalışmayan arasındaki haksız rekabeti teşvik etmiş oluruz. Oysa bir haksız rekabet var, en azından kayıtlı çalışan işletmelere böyle bir teşvik yaparak bu rekabetteki olumsuzluğu dengeleyen bir fırsat vermek istedik. Kaldırmak gibi bir düşüncemiz yok  yükümlülüklerini zamanında yerine getiren işverenlerimize yönelik bir teşvik olarak kalacak.

Sosyal güvenlik açığı bu yıl programdan daha az gerçekleşecek. Bu eğilim kalıcı mı?

Alınan tedbirler sonucu iki yıldır sosyal güvenlik açıklarındaki büyümeyi durdurduk. 2009 yılında, bütçede aşağı-yukarı 32 milyar TL dolayında açık tahmin ediliyordu, 31 milyar TL dolayında kapattık. 2010 yılında ise 32 milyar TL açık tahmin ettik. Şimdi 27 milyar TL'nin altında kalacak. 5 milyar TL tasarruf olacak.

Tasarrufun nedeni genel sağlık harcamaları düzenlemeleri ve ilaç tasarrufları. Yarıya yakını ilaç tasarrufu. Diğer kısmı katkı payları ve katkı payları etkisiyle tedavi hizmetleri alımının dengelenmesiyle oldu. Sonuçta katkı payları 400 milyon TL dolayında gelir sağladı ve tasarruf da 5 milyar TL'ye ulaştı. Bu sene de aynı trendin devam edeceğini düşünüyorum. Bu yıl gelirlerimizde de ciddi artışlar oldu. Bize düzenli prim ödeyen insan sayısı tarihinde ilk kez 16 milyon kişinin üzerine çıktı. 16 milyon 147 bin kişi Kasım ayında. Aralıkta bu sayıya yakın olacak. Dolayısıyla biz ciddi olarak kayıtdışılıkla mücadele ettik, sisteme dahil olmaya başladı insanlar ve gelirlerimiz arttı. 2009 yılında gelirlerin giderleri karşılama oranı yüzde 54 seviyesindeydi. 2010 yılında yüzde 60'a ulaştık. 2011'de bu oran daha da artacak.

Torba yasa bir "beyaz sayfa" düzenlemesi niteliği de taşıyor. Yeni dönemde kayıtdışılıktan kaynaklanan kayıplar başta olmak üzere, yeniden alacak birikmemesi için daha sert bir dönem mi olacak?

 

Yeniden yapılanma adeta sosyal bir barış sağlıyor. Aslında her düzenleme bir amaca matuf. Beklenmeyen sonuçlar da ortaya çıkabiliyor. Vatandaşın, işadamının, işçinin tepkileri de çok önemli. Biz kanuni düzenleme yaparken hedefleri ortaya koyup amaçları iyi belirleyebiliriz ama vatandaşımızın işadamının işçinin davranışlarını kontrol edemeyiz. Bu açıdan bakıldığında biz şimdi sadece bu kanunda birikmiş borçlarla alakalı değil, ekonomik istikrarın getirdiği iyileştirmeler de yapıyoruz. Faiz oranlarını düşürdük, taksitlendirme imkânlarını genişlettik. İstiyoruz ki ekonomik istikrar nedeniyle yeni iyileşme durumu bizim diğer uygulama süreçlerimize de yansısın.

Daha katı bir döneme mi giriyoruz evet aynen öyle. Çünkü, ekonomik istikrara ulaştıkça ve o konularda daha rasyonel bir süreç ürettikçe, vatandaşların ihmalleri daha affedilmez bir noktaya gidecek.

Umuyoruz tekrar olmaz ama sosyo-psikolojik boyut taşıyan bir sorun. Vatandaşın kendisinin kısa vadeli değil de uzun vadeli hayata bakması gerektiğine dair anlayışı da beraberinde getirmeli. Vatandaş bugün küçük bir çıkar için gelecekte daha büyük bir faydadan vazgeçecek bir eğilim göstermemeli.

Sosyal güvenlik sonuçta bir paylaşım. Kamu kaynağının aktarılması normal. Bu açıdan bakınca açıkları makul görmek gerekmez mi?

 

Sosyal güvenlik kurumu, kendi gelirleriyle kendi giderlerini karşılayacak durumda olmalı, daha da önemlisi, kendi gelirlerinin nemalarıyla prim yatıranlara daha müreffeh maaş ödeyebilmeyi amaç edinmeli. Bir ülkede kayıtdışılık ortadan kalkmışsa, aktif-pasif dengeliyse bu mümkün. Şu anda Türkiye'de 1.8 kişi çalışıyor, 1 kişi emekli. 4 çalışan 1 emekli olsaydı gelirimiz ikiye katlanacak, açığımız olmayacaktı.  İstihdam oranlarımızı daha da artırırsak gelirimiz daha da artar.

Değişmeyen tek alan sendikalar

Toplu sözleşme ile sendikalar mevzuatı uzun yıllardır tartışılıyor, yakın gelecekte değişiklik mümkün mü?

Biz Avrupa Birliği'ne girmek istiyoruz. 19. müzakere başlığı sosyal politikalar. O başlığın açılabilmesi için sendikal hak ve özgürlükleri sağlamak, katılıkları ortadan kaldırmak, kayıt dışılığı önlemek gibi mükellefiyetlerimiz var.

Sadece bunun için değil, sendikal hak ve özgürlüklerle ilgili hakikaten sorunlarımız da var. Örgütlenme önünde engeller var, sendikalı olmanın önünde engeller bulunuyor ve nihayet devletin geleneksel tavrı nedeniyle bir vesayeti var. Hâlbuki bütünüyle insanların kolayca örgütlenebileceği bir alan olmalı.

Modern yönetime baktığınızda hiyerarşik ve katı yönetim anlayışı yerine yönetişim modeli ortaya çıkıyor. Dernekler kanunu çıkardık, Vakıflar kanunu değişti. Özel sektörün önünü açmak için daha kolaylaştırıcı bir rol oynadık. Değişmeyen tek alan sendikalar. İstiyoruz ki o alanda da temel hak ve özgürlükleri sağlayan düzenlemeleri yapalım. Bunu yaparken de bir başka etki olarak ilgili aktörlerle birlikte yapalım, sosyal barış içinde yürütelim, sosyal diyalog içinde olalım diyoruz. Hiçbir bakanın yapmadığını belki yaptım, kanunu birlikte yazdık. Ama maalesef sendikal hak ve özgürlüklere Türkiye'nin en büyük işçi sendikası ile işveren sendikası itiraz ediyor. Sosyal barışı bozmadan, ikna ederek yapmak istiyoruz. Bütün gücümüzle ilgili kesimleri ikna etmeyi ve diyalog içinde yürütmeyi şimdilik tercih ediyoruz.

'Yapılanlar görülmüyor, yeni şeyler isteniyor'

"Silikozis hastalarının sesini ben duydum, insan biraz takdir bekliyor"

Silikozis sadece kot kumlamada çalışanların bir hastalığı değil. Maden, taş ocakları, cam sektöründe çalışanlar gibi birçok sektörde maruz kalınan meslek hastalığı. Bu meslek hastalığına kayıtlı olarak çalışmış ve yakalanmış hemen hemen herkes emeklilik hakkı elde etmiş ve malulen emekli olmuştur. Kayıt dışı çalıştığı halde vaktiyle çalıştığını mahkemeye giderek ispat edebilmiş, mahkemeden davayı kazanmış gelenler de malulen emekli olmuştur.

Ayrıca, bugüne kadar arkadaşlarımızın sesini kimse duymamıştı. 90'ların ikinci yarısından beri bu insanlar var. Onlarca bakan geldi-gitti, hiç kimse bu sesi duymadı. Bu sesi ben duydum. Birçok eleştiriye ve karşı çıkmaya rağmen, o insanların mağduriyetlerini giderecek bir mekanizma önerdim. Böyle bir durumda, insan, biraz takdir bekliyor.Ama maalesef insanlar yapılanı görmüyor, yeni şeyler isteniyor.

Torba Kanun genç ve kadın istihdam teşvikini yeniliyor

Şimdiye kadar uyguladığımız strateji, İŞKUR üzerinden işsiz olan insanlara meslek öğreterek iş dünyasında kapı açmak şeklindeydi. Bu temelde yetmiyor. Özellikle meslek lisesi veya meslek yüksek okulunda okuyan çocukların istihdama geçişleriyle ilgili ciddi sorun var.

Bu teşhise uygun çözüm adımı attık. Meslek okulunda okuyan öğrencilerin sosyal güvenlik işveren paylarını ödemeye yönelik teşvik getiriyoruz. Staj imkanlarını kolaylaştıran düzenlemeler yapıyoruz ki öğrenciler tecrübe kazansın. Staj yapılan işletmelerin evrenini genişletiyoruz. Kanun 10 ve daha fazla kişi çalışan işletmelerin de staj yaptırmasını öngörüyor. Bu yaklaşık, 166 bin işletme anlamına geliyor. Bakanlar Kurulu'na yetki veriliyor beş ve daha fazlası işyerleri için bunlar da dahil edilirse 360 bin işletmeye çıkacağız.

Kadın ve gençlerin istihdamına yönelik daha önceki teşvikten 5 puanlık indirim desteğini alanlar yararlanamıyordu. Bunu kaldırdık, ayrıca 3 yıl süreyle işveren hissesinin tamamının teşvik edilmesini düzenledik.

Meslek lise veya meslek yüksek okulu mezunu öğrencilerimizin kendi eğitim gördüğü alanda istihdam edilmesi halinde sosyal güvenlik işveren hissesi teşviki veriyoruz.

Toplumun farklı kesimlerinde kalan sosyal güvenlik kapsamı dışında kişiler var.

Mesela Milli Eğitim Bakanlığı bünyesindeki usta öğreticiler, mesela eve temizliğe kadınları, mesela evde çalışanlar, farklı işletmelerden parça başı alarak üretim yapanlar, taksisi olmayan ama şoförler, amatör sporcular, sanatçılar, geçici tarım işçileri. Düşük prim ödeyerek isteğe bağlı sosyal güvenlik sistemine girebilecekler.

Ayrıntılardaki Ömer Dinçer

Ferit B.PARLAK

Prof. Ömer Dinçer'i, Beykent Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanlığı yaptığı dönemlerde, makaleleri ve kitapları ile tanıdık.

Başbakanlık Başmüşavirliği ve Başbakanlık Müsteşarlığı görevlerini üstlendiği dönemde ise akademisyen kimliği ile siyasete atılacağının sinyallerini aldık.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı gibi zor bir görevi yürüten Dinçer'le önceki gün yaptığımız sohbette kıdem tazminatı, torba kanun tasarısının çalışma hayatına getireceği yenilikler, çalışma hayatı için yapılacak yeni düzenlemeler, sendikalar ve prim teşvikleri ile ilgili görüşlerini sorduk.

Bakan'ın "Sosyal güvenlik işveren hissesindeki 5 puanlık indirim devam edecek ama genel indirim haline getirmeyeceğiz", "Sivil toplum örgütlerine yönelik tek düzenleyemediğimiz alan sendikalar ve işçi örgütlenmesi", "Torba kanun sonrası ihmaller daha az affedilecektir", "Çalışma hayatı düzenlemelerini sosyal tarafları ikna ederek yapacağız" şeklindeki düşüncelerinin ayrıntıları sayesinde, çalışma hayatında bu yıl yapılacak düzenlemelerin fotoğrafını çekmiş olduk.

 

 

Bu konularda ilginizi çekebilir