Kelle isteyen yeniçerilerden ülke isteyen piyasalara
A. Levent ALKAN / ARAŞTIRMACI-YAZAR
Çin'de uygulanan güçlü mali sonuçlar ve genişlemeci para politikaları, küresel sistemik krizden çıkışın ilacı olarak görülüyor. Yatırımları kamçılanırken, bir ölçüde de yapısal sorunlarına çözümler sağlanıyor. Çin'in liman şehirleriyle kırsal kesimlerii arasındaki gelir ve yaşam standardı farkı, bize çok yabancı bir konu değildir. 2010 için Çin mali teşviklerine devam edecek etmesine de, Çin iç tüketimini doğrudan artıran sağlıklı bir büyüme olacak mı?
Çin öngörüleri
Kredi artışının normal koşullara çekilmesine yönelik türlü uygulamalar, ilk olması gereken olarak öne çıkıyor. Kuşkusuz faiz oranlarına bu noktada büyük görev düşüyor. Ayrıca açık piyasa işlemleri ve rezerv yeterlilik düzeyinin kontrol altında tutulmasını da eklemek gereklidir. Denetim ve düzenleme yetersizliklerine rağmen, devletin ilk girişimleri kredi kanallarını genişletmek şeklinde piyasada hissediliyor. Devlet destekli büyüme iki büyük sorunu ortaya çıkartıyor.
i. Ahlaki riziko
ii. Denetimsizlikle artan dengesizliklerle çarpıklıklar.
Şeffaflığın artırılması, tıpkı Euro bölgesi ve ABD için olduğu gibi, Çin için de bu krizde olmazsa olmaz nitelikli gereksinimler arasında yer alıyor. Çin özelindeki endişeler, yerel yönetimlerin kamu garantili borçlanma enstrümanları çıkarmaları aşamasında delindiği etrafında toplanıyor.
Varlık fiyatlarındaki balon, ABD'de, İngiltere'de, İspanya'da eş güdümlü baş göstermiş ve küresel sistemik krizin bu ülkelerdeki tetikleyicisi olmuştu. Şimdilerde Çin, varlık fiyatlarında benzer sorunlarıyla dünya küresel ekonomisinde boy gösteriyor. Ve tabii ki, varlık fiyatlarındaki dikkatli, hassas sınırlama gereksinimi, bu noktada kaçınılmaz oluyor. Ek varlık vergisi gibi uygulamalarla belirginleşen önlemler, sermaye maliyetlerini yukarılara taşıyıp; ikinci, üçüncü, dördüncü evini almak isteyenler üzerinde denetleyici unsura dönüşüyor.
Kuru dalgalanmaya bırakmış olmak, umulur ki Renmimbi'nin dolar, Euro ve yen gibi rezerv para birimleri karşısında değerlenebilmesinin önü açar. Mevduat faiz oranlarına tavan sınırı ve kredi büyümesine doğrudan limit gibi finansal sistemin serbestliğine engel uygulamaları düzenlemek gerekiyor. Lüksemburg Varlık Fonu (LWF) büyümedeki kişisel servet etkisini ortaya koyan çalışmalarla biliniyor. LWF'nin sonuçları, uzun vadede sermaye piyasası servetlerinin konjonktürel büyümeyle güçlü bir ilişkini ortaya koyuyor. Çin'in kendi içindeki dengesizlik, sadece harcama-tasarruf ekseninde şekillenmiyor. Aynı zamanda sermaye piyasaları yatırımlarıyla, varlık yatırımları arasında da çok keskin bir uçurum göze çarpıyor. Sermaye piyasalarını geliştirmek, yatırımları ayni varlıklardan hisse senedi yatırımlarına yönlendirebilir. Şu soru akla geliyor; bu krizin ana nedeni de-regulasyonlar değil mi? Evet doğru. O zaman Çin bu sermaye piyasası derinliğini inşa ederken, regulasyon gereksinimlerini görmezden gelmeyecek. Diğer bir ifadeyle CDS, CDO, CLO gibi sentetik finansal ürünler ya da doğrudan hisse senedi piyasalarını hedef alan düzenleyici uygulamaları, derinleştirmeyle birlikte gerçekleştirecek. 1932 büyük buhranı ile 2005-2010 küresel sistemik krizi birbirinden ayıran en önemli fark, krizin başlamasının ardından özel kesimin regulasyona yönelmesi noktasında yaşanıyor. Bugün istenmeyen regulasyonlar, 1932'de baş tacı ediliyorlardı.
Küresel ekonominin yeni ekseni
Dünya dış ticarette, bir hızla pazar payı kaybedenler; bir de kazananları da vardır. Gelişenler ve BRIC ülkeleri çerçevesinde farklılaşarak öne çıkan ekonomikler yer alıyor. Küresel yatırımlar, kendine tamamen farklı bir eksen tanımlıyor.
Çin'de yoğun bir iş ortamı profili tartışması yaşanıyor. Her geçen gün, nominal ücretlerde iyileşmeler daha da fazla dikkat çekiyor. %10-15 artış olarak ölçülen bu etki, genellikle istihdam yetersizliğinden öte, bir verimlilik artışıyla tanımını buluyor. Geçmiş veriler, Çin için yükselen ücretlerle enflasyon arasında bir geçişgenlik olmadığına işaret ediyor. Çalışan ücretlerindeki artış, şirketlerin kar marjları ya da üretkenliklerindeki birikimlerle destekleniyor. Liman kentlerden içerlere doğru altyapı yatırımları artıyor. Kırsala iş ve sosyal olanak götürmek, gelir dağılımı sorununun çözümü, düşük tüketim alışkanlığını kırılması, küresel ekonominin içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulması anlamına geliyor. Hane halkı gelirlerinin iyileşmesi, her koşulda Çin'in iç tüketimini artıran bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Ancak sorun, küresel dengesizliği çözebilecek büyüklükte mi değil mi?
Boşa koysak dolmuyor, doluya koysak almıyor
Tüm bu veriler, küresel sistemik büyüklüğün değişen resmindeki ana hatları oluşturuyor. BRIC ülkelerindeki hızlı büyüme; Japonya, Euro Bölgesi ve ABD'ye karşı Çin, Hindistan Brezilya gerçeği; kontrol dışı varlık talebi artışları; gıda fiyatlarındaki yeni-yeni zirveler. Diğer taraftaysa başını alıp giden piyasalar. 2002-2007 Ağustos döneminde ABD'nin makroekonomik çarpıklığını gizleyen piyasalar, bu kez de BRIC ve diğer gelişen ülkelerin sorunlarının üstünü örtüyorlar. Bloomberg haber ajansı, 2010 yılbaşından Agustos'a kadarki periyot içinde borsası en fazla artan %21'le Endonezya'yı, 13'le IMKB izliyor. BRIC ülkeleri kadar büyük olmasa da, uluslar arası sıcak paranın tercihi 2010 için Endonezya ve Türkiye oluyor. IMKB, baş döndürücü performansıyla övünç kaynağıdır. Ancak bu noktada biraz düşünmek gereklidir. Bu çelişkili durum ne kadar da güzel ifadesini bulmuş, "akarsuya güvenme, eloğluna dayanma" derken atasözümüzde. Sıcak para girişleriyle eloğluna sırtını dayamak doğru değildir, çünkü ülkeleri çok kolay zarara uğratabilir. Ve tabii bankacı Dornbuch ve Werner'in Meksika krizlerinden yola çıkıp literatüre kazandırdığı, "ani duruş" kuramını unutmalıdır. Tarihsel yanlış, yılmadan usanmadan tekrar ediyor. 2005 yılında Amerikan senatosuna verdiği sunumda, yaşadığımız krizin birebir resmini çizen Rajan gelen tehlikeyi uyarmıştı. (Raghuram G. Rajan, "Has financial development made the world riskier?", NBER Working Paper 11728). Bugün içinse, gelişenlere akın-akın gelen sermayeler için Tobin vergisi gibi uygulamalarını konuşuyoruz. Değişik platformlarda, dünyanın gelişen ülkeler ekseninde yaşanan dengesizliğe önlemler arıyoruz.
Talebi kamçılamak için pompalanan ucuz para, piyasalarda ve varlıklarda balon oluşturmayı ihmal etmiyor. Bu piyasalar ki beklentiyi satın alır, gerçekleştiğinde satarlar. Bu piyasalar ki, gelecekteki kar beklentilerini, riskleri, fırsatları bugüne indirerek fiyatlarlar. Sonra da cari fiyatla arasındaki farka göre (artı ya da eksi) pozisyon alırlar. Küresel ekonomi için piyasaların fonksiyonu, Osmanlı'daki yeniçerilerin üstlendiği görev kadar önemlidir. Piyasalar oto finansman kaynağı ve ekonomik dengeleyici olarak öne çıkarken, Osmanlı'daki yeniçeriler kadar olmazsa olmazdır. Ne yazık ki, sorunları da yeniçerilerinki gibidir; çok ciddi ıslaha gereksinim duyar. Bugün ABD'nin kellesini isteyen piyasalar sanki; maaşlarını, koşullarını ve diğer olanaklarını beğenmediğinde padişahın kellesini isteyen yeniçeriler gibidir. Bir sonraki konjonktür için Çin'in, Hindistan'ın, Brezilya'nın ya da Türkiye'nin kellesini istemektedirler. ABD hazine borçlanma senetlerinin verim eğrisi, sermaye piyasalarından çok daha analitik bir tavrı sergiliyor. Uzun vadeli 10 yıllıklardaki verim, aylık periyodta 3.96'dan 4.00'e %1.01 tırmanıyor. kısa vadeli 2 yıllıktaki verimse %0.62'den %0.50'e %19.35 gevşiyor. Bono şunu algılıyor; FED 10 Ağustos'daki toplantısında ve sonrasında yeni önlemlerle ekonomiyi canlandırmaya çalışacak. Bu yönde atacağı adımlar arasında da, politika faizlerini 0.25'den 0.00'a çekmek dahil, gevşek para politikasına 2 yıl daha devam edileceği öngörülüyor. Sözün özü, küresel ekonomiler ve onların politika yapıcıları; AB, ABD, Japonya'ya koysalar dolmuyor; Çin, Hindistan, Brezilya'ya koysalar almıyor.