Kayıtdışı krizde ikiye katlandı!
2006 yılında yüzde 14 seviyesine kadar gerileyen ekonomideki kayıtdışı oranı, krizle birlikte tekrar artışa geçerek 2009'da yüzde 28'e çıktı.
ANKARA - Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulu (HUK)Başhesap Uzmanı Cenk Murat Arslan, kayıtdışı ekonominin oranının KDV'ye ilişkin ret ve iadelerinden sonra en az yüzde 28, ret ve iadeler dahil edildiğinde ise en az yüzde 40 olduğunu hesapladı.
'TÜİK-2002 Türkiye Ekonomisi Girdi-Çıktı' verilerinin güncelleştirilmesiyle katma değerler üzerinden yapılan hesaplamada kayıtdışı ekonominin kriz döneminde ikiye katlandığı ortaya konuldu. Hesaplamada veri ağırlığı imalat sanayi ve ticarette olmak üzere son 8 yılda sadece KDV'den kaybın 104 milyar TL'ye ulaştığı belirtildi. Murat Aslan, “KDV'nin kaçırılması gelir ve kurumlar vergisinin de kaçırıldığı anlamına gelir ancak bunu da dikkate alan bir analizi tercih etmedik" dedi.
Başhesap Uzmanı Cenk Murat Arslan, “Hesap Uzmanları Kurulu-Kayıt Dışı Ekonomi Mali ve Ekonomik Raporu" başlığını taşıyan araştırmasında Girdi-Çıktı analizine dayalı olarak tahakkuk etmesi gereken KDV ile gerçekleşen KDV arasındaki farka ulaşıldı. Çalışmada, sektörel bazdaki ayrım için ise ihracat ile istisna ve muafiyetler dışarıda bırakılarak toplam vergi tabanı oluşturuldu ve girdiçıktı analizine dayalı tahakkuk eden-etmesi gereken KDV hesaplandı.
Arslan, çalışmasında kriz dönemlerinde kayıt dışılığın normal dönemlere göre daha hızlı arttığını tespit etti. 2002 itibariyle red ve iadeler sonrası en az yüzde 29'luk bir kayıt dışılık hesaplanırken, takip eden dönemde kayıt dışılıkta iyileşme görüldü. Ancak küresel krizin etkisini gösterdiği dönem olan 2007-2009 yıllarında kayıtdışılıkta yeniden yükseliş gözlendi.
Kayıtdışı oranı 2007 yılında red ve iadeler sonrası yüzde 19, 2008'de yüzde 20, 2009 sonrasında ise yüzde 28 oldu. Red ve iadeler dışarıda bırakılmadığında ise Türkiye ekonomisinin KDV yönünden yapılan hesaplamayla kayıt dışılık oranı yüzde 40'lara ulaştı. Arslan, raporunda, kriz yıllarında işletmelerin çözüm yollarından biri olarak kayıtdışılığa yöneldiği sonucuna ulaşılabileceğini belirtti.
Küçük işletmeler kayıtdışına itiliyor
Raporda, küçük işletmelerin başta finans olmak üzere yaşadığı sorunların onları kayıt dışı çalışmaya ittiği ancak kayıt dışı kalmakla rekabet avantajı sağlayamayarak ithalat karşısında piyasadan çekildiklerine vurgu yapıldı. Ayakkabı sektöründe ithal girdide artış ve fabrikalaşma nedeniyle kayıtdışılığın düştüğü, Türkiye'nin güçlü olduğu tekstil ve konfeksiyonda son üç yılda 10 bin işletmenin kapandığı belirtilen raporda, 60 bin kişilik istihdam kaybı yaşandığı anlatıldı.
Raporda, bu olgulara dikkat çekilerek, küreselleşmenin Türkiye'deki küçük ve orta ölçekli şirketleri zorladığı belirtilirken, “Gidişata ayak uyduramayan ve kayıt dışı ekonomiyle dirsek teması çok olan işletmelerin sayılarının ve cirolarının azalması, birçok sektörde faaliyetlerin kayıtlı hale gelme sürecini hızlandırdı“değerlendirmesi yapıldı.
Çin ve Hindistan'dan ucuz ithalat kayıtdışını azalttı
Raporda, kayıt dışındaki küçük işletmelere yönelik Çin ve Hindistan menşeli ürünlerin de etkisinin olduğu belirtildi. Bu ülkelerden çok ucuza yapılan ithalatın o şirketlerin pazarını yok ettiği ve şirketlerin piyasadan çekildiği, ithalat nedeniyle de kayıtlılık oranının arttığı, şirketlerin piyasadan çekilmesiyle de kayıtdışılığın azaldığı vurgulandı. Bu süreçten, tekstil, gıda ve hizmetler sektörünün etkilendiği belirtildi. Raporda, verilerin sektörler arasındaki ilişkiyi gösterir biçimde analize imkan verdiğinin altı çizildi. Yapılan hesaplamayla 59 sektörün her birinde bir birimlik talep artışının, ekonominin tamamında 104,4 birimlik üretim artışına yol açtığı hesabına yer verildi.
Sektörel bazdaki veri analizine örnek olarak Enerjihizmetler sektörü ilişkisi verildi. Buna göre, enerjide bir birimlik artışın, hizmetler sektöründe 1.2 birim üretim artışına yol açtığı, hizmetler sektöründeki 1.2 birim artışın da hizmetler sektöründe 0.000134'lük vergi artışını, 0.001228'lik çalışanlara ödeme artışını, 0.010880 gayri safi katma değer artışını, 0.000964'lük mal ve hizmet ithalat artışını doğurduğu bilgisi verildi. Raporda,"Bir danışmanlık şirketinin Türkiye'de 11 sektörde yaptığı araştırmanın sonucuna göre, Türk ekonomisi, verim potansiyelinin ancak yarıdan biraz fazlasını kullanıyor. Bunda mevcut şirketlerin küçük ve verimsiz olmasının etkisinin büyük olduğunu düşünüyoruz" değerlendirilmesine yer verildi.
Denetim sistemine veri sağlanabilir
Hesap Uzmanları Kurulu çalışmasında, hesaplama yöntemiyle üretilen verilerin, denetim sistemi tarafından da kullanılmasının mümkün olduğu belirtildi. Raporda, "Sektör odaklı bir sınıflama ile aynı sektörde faaliyet gösteren mükelleflere ilişkin düzenli veri sağlanabilir. Bu şekilde sektörle ilgiliveriler toplanacak, sektöre ilişkin oranlar, riskler, sıkça yapılan işlemler belirlenecek. Bu bilgiler doğrultusunda sektörde faaliyet gösteren mükelleflerin olağan dışı durumları, kısa zamanda fark edilip inceleme konusu yapılabilecek. Ayrıca sektörde faaliyet gösteren diğer firmalar da, incelemelerde tespit edilen eleştiri konuları açısından incelemeye alınabilecek. Tüm ekonomi için ortalama karlılık çoğu zaman bir anlam ifade etmezken, sektörel ortalama karlılık seçme kriterlerinden birisi olarak kullanılabilir" görüşüne yer verildi.
'Veriler güncellenmeli ve sürekli takip edilmeli'
Raporu hazırlayan Cenk Murat Arslan DÜNYA Gazetesi'ne yaptığı açıklamada, 'TÜİK 2002 Girdi-Çıktı' verilerinin kullanılan hesaplamanın veri güncelliğinin sağlanması yanında sürekli tekrarlanmasıyla bir çok alanda kullanılabilir bir niteliğinin olduğunu belirtti. Arslan, kayıtdışılığın önlenmesi anlamında denetime ve risk analizine uygun verilerin ortaya çıktığını belirterek, “Mesela, incelenecek sektörlerin belirlenmesinde bunlar kullanılabilir. Sektörel standartlar oluşturabiliyorsunuz. İller itibariyle ilişkiler buluyorsunuz, şirket büyüklüğü-küçüklüğü karşılaştırılarak elde edilebilecek gelirleri hesaplayabilirsiniz. Bu ilişkilerdeki büyük ya da olağandışı sapmalar da o alanda sorun olduğunu gösterir. Mesela, bir birim otomotiv üretmek için hammadde ihtiyacı ve diğer sektörlerden yapılması gereken alım miktarını hesaplayabilirsiniz “ dedi.
2005 yılında da benzer bir çalışma yapıldığını belirten Cenk Murat Arslan “Bu hesaplamaların sürekliliği önemli. Böylece verilerin birbirini teyid etmesi, doğru hesaplama yapıldığını göstermesi gerekir. Bu çalışmamız 2005 çalışmasını teyid ediyor. Sık sık tablolar üretilmezse sapma ihtimali yükselir" diye konuştu.
İyileşme var mı?
Kayıtdışılıkla mücadele stratejisinin kriz dönemleri hariç kayıt dışılığı önleme konusunda katkı verip vermediği yönündeki bir soruya ise Arslan, “Kamu kurum ve kuruluşları arasındaki koordinasyonun artması ve mücadele stratejisinin eylem planıyla uygulanmay başlanmasının etkisinden söz edebiliriz. Çin ve Hindistan olgusu. Bu ülkelerden ithalat merdiven altı tabir edilen ve tamamen kayıtdışı olan sektörün piyasadan çekilmesine yol açıyor" cevabını verdi.
İller ve bölgelerin korelasyonu
Kayıtdışı Ekonomi Raporu'nda, kullanılan yöntemle iller arasındaki ekonomik ilişkiye ilişkin veri üretildiği de belirtildi. Raporda şu görüşe yer verildi: “Çeşitli çalışmalarda Türkiye'deki illerin gelişme oranlarının çok heterojen ve birbirinden kopuk bölgeler arasında yayıldığı, bunun doğal sonucu olarak iller arası ve bölgeler arası gelişmenin çok dengesiz bir karakter arz ettiği sonucuna varılmıştır. Türkiye'de GSYH'de en büyük paya sahip 5 ilin ilk sırasındaki İstanbul'un Adana ve Sakarya ile, Ankara'nın Afyon ve Bursa ile İzmir'in Hatay ve Antalya ile, Kocaeli'nin İzmir ve Hatay ile, Bursa'nın da Manisa ve Ankara ile en yüksek korelasyona sahip olduğu tespit ediliyor. İlişkilerin en yüksek olduğu iller Adana-İstanbul-Sakarya, Bursa-Manisa-Afyon-Niğde ve Denizli-Kayseri arasındaki korelasyonun nedenlerinin araştırılması gerektiği, birbirine komşu olmayan bu iller arasındaki ekonomik ilişkilerin bölge, sektörler, arz ve talep açısından değerlendirilmesine ihtiyaç var."
Somut verilerden hareket edildi
Cenk Murat Arslan, yapılan çalışmaların “Bilinmeyen bir şeyi, bilinenleri kullanarak açıklamaya çalışmak" niteliğine sahip olması nedeniyle mümkün olduğunca somut verilerden hareket etmeyi amaçladıklarını kaydetti. “Yaptığımız hesaplarla ilgili 'en az bu kadardır' diyebiliriz. Bunun üzerinde olabilir ama altında olamaz" diyen Arslan, GSYH ile üretimi oranlayarak yapılan çalışmaların çok fazla varsayıma dayalı veri kullanımı nedeniyle tercih edilmediğini kaydetti.
Otomotiv örneğini veren Arslan “Otomotivde üretim 10'dan 20'ye çıkmışsa, diğer ilişkili alanlarda da doğrusal bir ilişkinin olması, diğer sektörlerden yapılan alımın artması, dolayısıyla o sektördeki üretimin artması gerekir. Eğer artmamışsa veya beklenenden fazla artmışsa sorun tespit edilmiş olur. Tersi şekilde de işletilebilir. Çimento tüketimi artmış ama sizin ilişkiyi hesaplayarak ortaya koyduğunuz şekilde konut üretimi artmamışsa sorunu tespit edebilirsiniz. Hesaplamada, varsayım yoluyla tarımı da dahil ettiklerini ancak KDV muafiyeti kapsamında olması nedeniyle hesaplamasında güçlükler yaşandı" değerlendirmesini yaptı.