İstikrar açısından güçlü AKP mi güçlü HDP mi daha iyi?
Seçimlere çok az bir süre kaldı ve seçim sonuçlarına ilişkin senaryolar daha çok konuşulur hale geldi...
7 Haziran seçimleri Türkiye tarihinin en kritik seçimlerinden birisi haline gelmiş durumda. HDP’nin yüzde 10 seçim barajını aşıp aşamayacağı siyasi manzarayı 180 derece farklı hale getirecek kadar tayin edici bir öneme sahip. Bu nedenle diğer partilerin kazandığı oy oranının ne olacağından çok, HDP’nin alacağı oyların yüzde 10’u aşıp aşmayacağı işin merkezine oturmuş durumda.
Seçimler sonrasında ortaya çıkacak siyasi denge ve siyasetin seyri, ekonominin gidişini de etkileyecek. Ekonomi zaten, global ekonomi ve piyasalardaki oynamalar karşısında dünyanın en kırılgan ekonomilerinden biri haline gelmiş durumda. Bu koşullar altında seçimler sonrasında siyaseti önemli kırılmaların bekliyor olması, ekonominin hassasiyetini artırıyor.
HDP’nin barajı aşıp aşmayacağı, siyasetteki kırılmaların şeklini tamamen farklı hale getireceği için iki şıkkın doğuracağı olası sonuçları değerlendirmek gerekiyor.
HDP barajı aşarsa karşımıza çıkabilecek başlıca olasılıklar şunlar olabilir:
HDP Meclis’te 60 dolayında milletvekili ile temsil edilir. AKP ciddi bir sandalye kaybına uğrar.
AKP’nin oy oranına bağlı olarak ortaya zayıf bir AKP hükümeti ya da azınlık hükümeti veya koalisyon hükümeti çıkabilir.
Meclis’te sandalyelerin daha yakın dağıldığı böyle bir denge, partileri daha uzlaşmacı olmaya zorlar.
Yeni anayasa çalışmaları, uzlaşmacı ve kapsayıcı bir zeminde sürdürülebilir.
“Erdoğan tipi başkanlık” planı rafa kalkar. Yürürlükteki anayasayı “buzdolabına” koyarak kendine göre bir başkanlık sistemi uygulamasına fiilen kalkışan Cumhurbaşkanı Erdoğan, anayasal sınırlara çekilmeye zorlanır.
HDP’nin “Türkiye partisi” haline gelme girişimi, sonuçsuz kalmamış olur ve HDP’nin bu yolda ilerlemesi güç ve hız kazanır.
HDP’nin Meclis’teki ağırlığının artması, Kürt sorununun çözümü ve barış sürecinin siyasi bir zeminde ve Meclis şemsiyesi altına çekilerek sürdürülme şansını güçlendirir. Bu da süreci daha sağlıklı hale getirir.
Bir demokrasi ayıbı olan 12 Eylül artığı seçim barajı fiilen yıkılmış olur ve gelecek seçimlerin daha demokratik ve kapsayıcı şekilde yapılmasının önü açılır.
Suriye politikasında maceracı gidiş son bulur.
HDP barajı aşamazsa karşımıza çıkabilecek başlıca olasılıklar şunlar olabilir:
HDP ve diğer partilerle birlikte oyların yaklaşık yüzde 15’inin hiç temsil edilmediği demokratik olmayan, meşruiyet açısından özürlü bir Meclis yapısı ortaya çıkar.
HDP’nin “Türkiye partisi” olma girişimi zaafa uğrar.
HDP’nin Meclis dışında kalması, Kürt sorununun çözümü ve barış sürecinin siyasi zeminde sürdürülmesini zorlaştırır ve Meclis şemsiyesi altına çekilmesini engeller.
Bu koşullar altında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kürt sorunu ve barış sürecine ilişkin seçim döneminde kullandığı dil, siyasete egemen olursa sürecin fiilen sona erme ihtimali doğar.
AKP oy kaybetse bile Meclis’teki sandalye sayısını ciddi ölçüde artırarak anayasayı tek taraflı değiştirecek çoğunluğu elde edebilir. Çıkacak anayasa “Erdoğan tipi başkanlık” sistemine göre düzenlenir.
Bu sonuç, AKP’yi güçlendirdiğinden çok, seçimleri kendi seçimi haline getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı güçlendirir.
Erdoğan’ın AKP üzerindeki vesayeti güçlenir, Başbakan Davutoğlu’nun AKP, hükümet ve AKP grubu üzerindeki etkinliği zayıflar.
Erdoğan’ın otoriter tek adam yönetimi eğilimi iyice güç kazanır. Kuvvetler ayrılığı sistemi daha da sarsılır. Merkez Bankası, BDDK gibi kurumlar dahil tüm kurumların kararlarına ve uygulamalarına müdahaleler artar.
Suriye’ye ilişkin maceracı dış politika güçlenerek devam edebilir.
Bu koşullar ve gelişmeler, sosyal huzursuzluk ve tepkileri artırabilir. Hükümet bu tepkilerin üzerine çıkardığı iç güvenlik yasasının imkanlarıyla giderse tepkiler, huzursuzluk ve kopuş hızlanabilir.
Sizce hangi şık demokrasi, toplumsal barış, istikrar ve ekonomi için daha iyi?