İnsanlık tarihi kadar eski bir tartışma: Ölüm cezası
Türk hukuk sisteminden 2004 yılında tümüyle çıkarılan ölüm cezası, özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrası daha çok tartışılmaya başlandı. Önümüzdeki dönemde de gündem olmayı sürdürecek.
Türkiye’de 1984 yılında fiilen, 2004 yılında da hukuken kaldırılan idam (ölüm) cezası, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından daha çok tartışılmaya, yeniden yürürlüğe konması için formüller aranmaya başlandı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından zaman zaman dile getirilen, Meclis’te temsil edilen AKP ve MHP tarafından genel olarak desteklenen, CHP ve HDP’nin ise tümüyle karşı olduğu ceza, ülke içinde kamplaşmaya neden olurken, özellikle Avrupa Birliği ile ilişkilerde büyük bir gerilim noktasına dönüştü. Hükümet sık sık bu konunun “iç mesele” olduğunu görüşünü açıklasa da, son olarak AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini’nin şu sözü, ikili ilişkilerin geleceği açısından konunun önemini ortaya koydu: “AB’nin tek kırmızı çizgisi, idam cezasının geri getirilmesi olmalı.”
İşte bu noktada ölüm cezasıyla ilgili duruma bakmakta fayda var:
* Genel olarak dünyada taraflar ölüm cezası hakkında nasıl düşünüyor?
Ölüm cezası, insanlık tarihi boyunca her zaman tartışmalı bir konu oldu. Bu işin taraftarı olanlar; bu cezada esas olanın suçluları veya suç işlemeye niyetleri olanları caydırmak değil insanların vicdanındaki adaleti ve adalete olan güveni sağlamak olduğunu düşünüyor. Ayrıca bu cezanın caydırıcılık etkisi olduğunu düşünenler de var. Yine bir kişinin cinayet işlediğinde, kendi yaşama hakkını kaybettiğini savunanları da görmek mümkün. Karşı olanlar ise temelde Evrensel İnsan Hakları Sözleşmesi’nin beşinci maddesine atıf yapıyor: “Hiç kimseye işkence yapılamaz ya da zalimce, insanlık dışı veya aşağılayıcı muammele uygulanamaz.” Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ölüm cezasıyla ilgili şu hükmü de önemli: “Ölümün önceden bilinmesi sonucu, devlet yetkilileri tarafından kişiye fiziksel acı ve psikolojik eziyet yaşatılarak, bu kişinin bilerek ve kasti bir şekilde harap edilmesini içeren ölüm cezasının, AİHS’nin 3. maddesine aykırı olarak, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele teşkil eder.” Ayrıca karşı olanlar bu cezanın caydırıcı olmadığını da düşünüyor. Örneğin, ölüm cezasını destekleyen ABD ölüm cezasına karşıt Avrupa ülkelerine göre daha yüksek bir suç oranına sahip.
58 ülkede uygulanıyor
* Ülkelerin idama karşı tutumu nasıl?
Hukukunda idam cezasına yer vermeyen ülke sayısı 1977’ye kadar 16’ydı. 2015 yılı itibariyle ise aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 102 ülkede idam cezası yok. 58 ülkede ise idam cezası yürüklükte ve uygulanıyor. Bu ülkelerin 32’sinde ise en az 10 yıldan beri infaz edilen ölüm cezası yok. 6 ülkede ise idam cezası sadece savaş ve cinayet gibi adi suçlar için yürürlükte. Bu kapsamda ölüm cezasını örneğin Finlandiya 1826’da, Norveç 1875’te, Danimarka 1892’de, İsveç 1910’da, Hollanda 1850’de, Portekiz 1867’de, Almanya 1949’da Mussolini dönemi hariç İtalya 1890’da kaldırdı. ABD’de ise 50 eyaletten 31’inin yasalarında bu ceza yer alıyor.
* Son verilere idam cezasının uygulamasıyla ilgili neler söylüyor?
Uluslararası Af Örgütü istatistiklerine göre 2015 yılı, 1989’dan bu yana en fazla ölüm cezasının infaz edildiği yıl oldu. Verilere göre 2015 yılında en az 1634 infaz gerçekleşti. İnfaz edilen idam cezalarında 2014’e göre yüzde 54’lük bir artış yaşandı. Bu infazların yanı sıra, 2015’te en az 1998 insanın idam cezasına çarptırıldığı ve yıl sonu itibariyle 20 bin 292 insanın idam cezası mahkumu olarak hapishanelerde tutulduğu belirtiliyor. Eldeki verilere göre 2015’de infaz edilen ölüm cezalarının yüzde 89’u İran, Pakistan ve Suudi Arabistan’te gerçekleştirildi. Listelerde Çin yer almıyor, çünkü orada bu tür veriler açıklanmıyor.
* Türkiye’de, geçmişte idam hangi suçlarda öngörülüyordu?
Türkiye’de ölüm cezası 2002 yılına kadar 4 yasada, 41 ayrı madde ile düzenlenmekteydi. İdam cezası Türk Ceza Kanunu, Askeri Ceza Kanunu, Orman Kanunu, Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı ile Mücadele Kanunu’nda düzenleniyordu. İdam cezası 1995’teki siyasi nedenlerle orman yakma eylemlerinin yaygınlaşması üzerine ek bir madde ile Orman Kanunu’na da girmişti.
* Anayasa’nın 15 ve 38’inci maddelerinin getirdiği güvenceler nedir?
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması” yla ilgili 15’inci maddesi her hal ve şartta ölüm cezasını devre dışı bırakıyor: “(…)Savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz. (…)Suç ve cezalar geçmişe yürütülemez.“ Suç ve cezalara ilişkin esaslar”ı kapsayan 38’inci maddenin birinci fıkrası ise şöyle: “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.”
* Avrupa ile esas tartışma nerede çıkacak?
AB ile tam üyelik görüşmelerinde tartışmaya dönüşen bu konunun esas olarak, 1949 yılından bu yana üyesi olunan Avrupa Konseyi’nde sorun olması bekleniyor. Çünkü Avrupa’da ölüm cezasıyla ilgili kriterler Avrupa Konseyi ve bir Avrupa Konseyi organı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından belirleniyor. Türkiye’nin ölüm cezasını yeniden ceza kanununa eklemek ve uygulamak için bu protokollerden imzasını çekmesi gerekiyor. Ancak AİHS’nin vazgeçilmez parçası haline gelmiş bu protokollerden imza çekmek Avrupa Konseyi sisteminden dışlanmak ve taraf olunan AİHS ile çelişkiye düşmek anlamına geliyor. Ayrıca geçmişte, ölüm cezasının kaldırılması Türkiye’nin Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) siyasi denetim sürecinden çıkarılmasında önemli rol oynadı.
‘Islah imkansız hale gelir'
Türkiye’nin en önemli ceza avukatlarından biri olarak kabul edilen ve 1969 yılında Türkiye Barolar Birliği’nin de ilk başkanı olan Faruk Erem, özellikle ölüm cezası alan ve uygulanan kişilerin hayatlarını kitaplaştırdığı “Bir Ceza Avukatının Anıları” adlı eserde, bu cezayla ilgili çarpıcı saptamalarda bulunuyor. 1998’de vefat eden Erem’in, bu kitaptaki idam cezasıyla ilgili şu vurgusu bugünkü tartışmalara da ışık tutar nitelikte: ‘’İdam ceza değil cinayettir! Çünkü cezanın tanımında suçlunun devlet tarafından ıslahı topluma kazandırılması vardır. İdam ıslahın devlet eliyle imkansız hale getirilmesidir.’’ Bu kitap, Ankara Sanat Tiyatrosu tarafından 1984 yılında oyunlaştırılarak sahnelendi ve büyük ilgi gördü.
Türkiye'nin tarihi acı olaylarla dolu
Türkiye’nin yakın tarihi, özellikle siyasal nedenlerle verilen idam cezalarının acı ve travmatik sonuçlarla dolu. Bunların en çarpıcılarından biri 27 Mayıs 1960 İhtilali sonrası yaşandı. Yapılan askeri darbe sonrası yargılanan iktidardaki Demokrat Parti’nin Başbakanı Adnan Menderes ile Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan suçlu bulunarak 16 ve 17 Eylül 1961’de idam edildiler. Bir başka acı olay ise 12 Mart 1971 Muhtırasıyla askerlerin siyasi hayata müdahalesi sonrası yaşandı. 6 Mayıs 1972’de, siyasi aktivist, Türk Halk Kurtuluş Ordusu üyeleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edilmesiydi. 12 Eylül 1980 Darbesi sonrası ise bu konuda en trajik olaylardan biri yaşandı. Bir gösteri sırasında çıkan çatışmada er Zekeriya Önge’yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklanan Erdal Eren, yargılanarak 19 Mart 1980’de idama mahkum oldu. Karar 13 Aralık 1980’de uygulandı. Bu konuda en önemli tartışma nüfustaki doğum kaydı 25 Eylül 1961 olan Eren’le ilgili yapılan “fizyolojik olarak 18 yaşından küçük olduğu ve gerçek yaşının tespiti için kemik grafiklerinin çekilerek tıbbi tespit yapılması isteğinin reddedilmesiydi. Bu idamların haksız ve yanlış olduğuyla ilgili tartışmalar bugün hâlâ devam ediyor.