İlk çeyrekte ihracat yüzde 12 artar

DHL Express Türkiye Direktörü Michel Akavi'ye göre Türkiye'nin ihracatta yükselen sektörleri tekstil, organik tarım ürünleri ve müteahhitlik hizmetleri...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Handan Sema CEYLAN

İSTANBUL - İhracatın aynası olduklarını belirten DHL Express Türkiye Direktörü Michel Akavi, bu yılın ilk çeyreği için Türkiye'de ihracat artışının yüzde 12 olacağını öngördü. 2012 için ihtiyatlı iyimserlik halinde olduklarını söyleyen Akavi, "Moda hızlandı, tekrar yavaşlamayacak. Adamlar ufak ufak mal almaya alıştı, yeniden stok tutmayacak. Avrupa'da ithalat azalırken biz Uzakdoğuluların pazarından pay çalıyoruz" dedi. Akavi, Türkiye'nin ihracatta yükselen sektörlerinin ise tekstil, organik tarım ürünleri ve müteahhitlik hizmetleri olduğunu belirtti.

DHL Express Türkiye Direktörü Michel Akavi, DÜNYA Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ'ın sorularını yanıtladı.

Yılın ilk fuarlarının ardından işadamlarının ticaret bağlantılarını değerlendiren Akavi, "Elimizde 2012'nin ilk rakamları var. Bunlar dış ticaretin belirleyicisi. Ayrıca iki tane çok önemli fuara katıldım. Biri Almanya'daki Heimtextil, diğeri de Münih'teki giyim tekstili fuarı. Paris'te de iki önemli fuara katılıyorum. Fuarlar çok önemli göstergeler. Fuarlarda izlenim ediniyorsunuz ama onun hemen arkasından numune çıkışları oluyor. Geçen senenin bu zamanki numune çıkışları ile karşılaştırıyoruz ve son durumu görebiliyoruz" diye konuştu.

Geçtiğimiz yılın Türkiye dış ticareti açısından rekor bir sene olduğunu belirten Akavi, senenin son çeyreğinin beklentilerinin de üzerinde geçtiğini kaydederek, "O dönemde bizim uçaklarımızda bile yer kalmamaya başladı. 2011'de rüzgar arkamızdaydı" diye konuştu.

Yunanistan'daki krizin ardından Avrupa'da bir tedirginlik başladığını, euronun zayıflamasının Avrupa'ya ihracatta zorluk yaşattığını belirten Akavi, "İşte bu sıkıntılı ortamda 2012'yi geçireceğimizi düşündük. Ama fuarların ardından 2012 için izlenimimiz, durumun beklentilere göre pozitif olduğu. Geçen sene ilk çeyrek çok iyiydi. Ama bu fuarlarda yapılan anlaşmalar gösteriyor ki bu sene de iyi bir çeyrek olacak" dedi.

Durumun kendi rakamlarına da yansıdığını, ocak ayında gönderi bazında yüzde 15, kilogram bazında yüzde 20'nin üzerinde artış sağladıklarını dile getiren Akavi, "Biz DHL olarak rakiplerimizden daha iyi iş yaptık. Piyasa yüzde 12 artarken, biz işimizi yüzde 15 yükselttik. Zaten piyasanın yüzde 57'sini teşkil ediyoruz. Ancak bu senenin iyi geçmeyeceğini düşünerek geçen yıldan büyük müşteriler bağlamıştık. Bence bu senenin ilk çeyreğinde geçen seneye oranla ihracatta yüzde 12'lik bir artış olacak" diye konuştu.

Avrupa'da piyasalar daralırken, Türkiye'nin ihracatını artırmasını da değerlendiren Akavi, "IMF'in tahminleri Avrupa'da resesyon olmasa da yavaşlama olacağını gösteriyor. Avrupa'da 2010'a göre 2011'de ithalatta düşüş yaşandı. Bu durumda nasıl oluyor da biz ihracatımızı artırıyoruz? Çünkü ihracatçılar Avrupa'da pazar paylarını artırıyorlar. Oradaki pasta küçülüyor ama Türk ihracatçısı bu pastadaki payını artırıyor" şeklinde konuştu. 

Uzakdoğu'dan Pazar payı çalıyoruz

Türk ihracatçısının Avrupa pazarındaki payını artırmasını sağlayan trendlerin olduğunu anlatan Akavi, şunları söyledi: "Avrupalı 2009 senesinde yaşadığı krizden dolayı stok tutmama trendinde. Uzakdoğu da küçük küçük sipariş vermiyor. Ama Türkiye ufak ufak mal teslimatı yapabiliyor. Bir başka neden de modada bir hızlanma başladı. Vitrinlerdeki ürünler çok sık değişiyor. Büyük moda evleri trendleri belirliyor. Kitlelere hitap eden marka giyim firmaları da bunları hızla kopyalıyor ve vitrinlerine koyuyor.

Örneğin turuncu ve üzerinde kürk moda oluyor iki günde vitrinlerde turuncuyu görüyoruz. İtalya ve İspanya'da hızla cevap verecek firmalar çok pahalı. Çin 6 ay sonra yolluyor. Bir de bir milyon adet vermek istiyor. Oysa bu turuncu iki hafta moda, sonra pembe gelecek belki. Büyük mağazalar bu kadar fazla parça aynı renkten istemiyorlar.

Oysa Türkiye hemen kapısında 'Biz yaparız ağabey ne olacak, lafı mı olur' diyorlar. Zaten bizim ülkemizde birkaç büyük dev dışında bu işi yapan KOBİ'ler. Kısaca hız, esneklik, küçük siparişlere cevap vermek bizi pazarda öne çıkarıyor. Bir de hammadde fiyatları artınca işçilik maliyeti rekabeti çok etkilemiyor. O zaman Uzakdoğu ile pahalılık oranı düşüyor. Biz de Uzakdoğu'dan pazar payı çalıyoruz. Ama onların pazar payları o kadar büyük ki, 'Aman Türkler bizi yıktı' gibi bir haykırışı yok. Bir de Çinliler akreditif açarak mal veriyor, bizimkiler tanıdık müşteriye 'Tamam ağabey, sen 30 gün içinde bunun parasını ver' diyor. Yani hala söze binaen iş yapıyor."

Fuarlarda satın almacılarla konuştuğunu Türkiye'den mal alma nedenlerini araştırdığını anlatan Akavi, "Bahsettiğim bütün şartları saydılar ama önemli bir şey daha söylediler. 'Biz Uzakdoğulularla anlaşamıyoruz, moda değişince bir sarı bir pembe, pembenin içine bir sarı renk atılacak. Adamlara bunu anlatana kadar kafamızı duvara vuruyoruz. Önceden o kadar fiyat farkı vardı ki katlanıyorduk. Şimdi fiyat farkı azalınca, 'hop' diyoruz. Türkler İngilizce konuşuyor, çabuk anlıyor, 'tamam ağabey' diyor" şeklinde konuştu.

Avrupa'ya gönderi, Karaköy'e motokurye yollamaktan ucuz

Türkiye'nin en büyük avantajının lojistik olduğunu söyleyen Michel Akavi, "Avrupa'nın kapısındayız. Adam bize malı Gaziantep'ten akşam 5'te veriyor. Biz onu İsveç'te Stockholm'ün dışında bir kasabaya sabah 10'da dağıtıyoruz. Hatta istersek 9'dan evvel de dağıtırız. Bu büyük bir avantaj. Çin, Bangladeş, Tayvan gibi ülkelere numunelerin gidip gelmesi bu kadar kısa sürede olmuyor" dedi.

Çin'in 5 birim ihracatına karşı bir birim ithalat yaptığını anımsatan Akavi, "Çinliler satıyorlar ama hiçbir şey almıyorlar. Onun için uçakları boş. Türkiye için gidiş geliş iki yön. Dolu geliyor dolu gidiyor. Onun için bizim kilo başına uçak maliyetimiz çok düşük. Parça başına Avrupa'ya gönderi yapmak İstanbul içindeki motokuryeyi Karaköy'e yollamaktan ucuza geliyor. Biz akşam Avrupa'ya iniyoruz, 90 tane bağlantı var. Bu trendler kalıcı gibi gözüküyor. Bu krizler ülke olarak bize yaradı" değerlendirmesini yaptı.

En büyük tehlike kurların yanlış yere gitmesi

Ufuktaki en büyük tehlikenin kurların yanlış yere gitmesi olduğunu kaydeden Michel Akavi, "TL'nin güçlenmesi ve euronun zayıflaması durumu zora sokar. Euro/dolar paritesi 1.18 ile başlamıştı. Euro güç olarak 1.18'in de altına inebilir. Bu tehlikeli. Bu durumu iyi yönetmek lazım. Meselemiz dolardan çok euro. İhracatımızın çoğunluğunun karşılığını euro olarak alıyoruz" dedi.

İhracatçının euroda 2.30 seviyelerinde idare edebildiğini ancak 2.10'ları gördüğünde frene bastığını hatırlatan Akavi, şunları söyledi:

"Ama 2011'nin ikinci yarısı 2.40- 2.50'yi gördüğümüzde marjlar artmıştı. İhracatçı hem kar ediyor hem de pazarı kaybetmemek için indirim bile yapıyordu. Şimdi 2.30'larda marjlar sıkıştı ama idare ediyor yine de. 2.10'larda ihracat biraz soğuyabilir. Benim tahminim euronun zayıf kalacağı, doların ufak ufak üstüne tırmanacağı ve TL'nin de yükseleceği yönünde. Euro 2.20-2.15'e de gidebilir ama gitmeyebilir de. Çünkü bunların tamamı bir dolu gelişmeye bağlı. Kur sorun olabilir. Tabii bunun yanında Avrupa'nın resesyona girmesi de büyük tehlike getirebilir."

Türkiye arkasındaki rüzgarı daha iyi değerlendirmeli

Hükümetin, stratejik sektörler ile ihracatçı sektörleri belirleyip, daha fazla yabancı yatırımcı çekmek için bir plan uygulaması gerektiğinin altını çizen Akavi, "Mesela mobilya çok ideal bir sektör. Uzakdoğu'dan mobilya gelmesi daha maliyetli. Ev dekorasyonunda güçlüyüz. İnşaat, inşaat malzemeleri de önemli. Hi-tech sektöründe, yazılım sektöründe zayıfız. Bu konu geliştirilebilir" dedi.

Türkiye'nin geride kaldığı bir konunun da ihracat yapacak yabancı yatırımcıyı çekmek olduğunu kaydeden Akavi, "DHL ihracatın en büyük yansıması, aynası. Bana 'Michel senin ilk 100 müşterin kim' deseler, 95'i Türk derim. Gurur duyuyoruz ama bir Malezya'ya gidiyorsunuz 80'i yabancı. Burayı yabancılar için bir üretim ve ihracat üstüne getirmemiz lazım" ifadelerini kullandı.

Türkiye'de expatların çocuklarının gittiği en eski okul İstanbul International Community School'da 550 çocuk olduğunu dile getiren Akavi, "Malezya'da 2 binden 3 tane okul var. Dubai'de 10 bin talebe var. Bu üretimde önemli bir gösterge" dedi.

Arap baharının yaşandığı ülkeler ile Dubai, Bahreyn gibi bir dönem krize giren ülkelerden yabancı yatırımcıyı çekmede etkin olunamadığını da kaydeden Akavi, "Böyle bir niyet var ama dağınık bir niyet. Malezya'ya gidiyorsun. Malaysian Industrial Development Authority (MIDA) seni karşılıyor. 'Getir dosyayı vergi muafiyeti 10 sene, her 10 kişiye bir expat' diyor. Bangladeş de bunu yapıyor. Devletin içinde yabancı yatırımcılarla direk ilgilenecek kimse yok. Şu süreçte Türkiye'nin arkasındaki rüzgârı daha iyi değerlendirmesi lazım" şeklinde konuştu. 

Organikte sektörü de yükselenler arasında

Son dönemde ihracatta öne çıkan sektörleri de sıralayan Michel Akavi, dünyanın en prestijli fuarlarında Türk tekstilcilerin dev stantlar kurduğunu, tarım ürünleri ihracatında artış olduğunu, organik ürünlerin daha çok geniş çeşitliliğe ulaştığını ve müteahhitlik hizmetlerinin arttığını dile getirdi. Akavi, şunları söyledi:

"Birkaç sene önce tekstil için 'Biz niye bununla uğraşıyoruz, bunlar az katma değerli sektörler bundan çıkmamız lazım' denildi. Ama sektör halen ihracatın lokomotifi. Daha da başarılı oldu. Münih Kumaş Fuarı'nın bir de yan fuarı var Denim Fuarı. 50 tane katılımcı var 20'si Türk. Eskiden İtalyanların stantlarını görürdük, şimdi dev stantlar bizim. Tarım ürünlerinde de artış var. 7 sene evvel Organik Ürünler Fuarı'nda 2 Türk şirketi vardı. Şimdi 20 tane var. Balını da, çayını da getiriyor. Bir de müteahhitlik hizmetleri var. Ağır yükler yolluyoruz. Afganistan'ın pek çok inşaatını Türkler yapıyor. Şimdi sırada Libya var."

Afrika dikkat çekiyor Latin rüzgarı da esiyor

Akavi, yeni pazarlar içinde ise Afrika'nın dikkat çektiğini söyledi. "Geçen yıl dünyada en çok büyüyen 10 ülkenin 7'si Afrika'daydı" diyen Akavi, "2009 krizinde ihracatçı yeni pazarlar ararken Afrika'ya ağırlık verdi. Türkiye'den Afrika'ya gönderilerimiz yüzde 500 arttı. Tabi önceki gönderiler küçük olduğu için büyüme dikkat çekici. Bir senede Avrupa'nın payını alacak değil ama büyüyor. Ortadoğu, Afrika, Uzakdoğu hatta yeni yeni Latin Amerika bile başladı. Mesela adamlar Kolombiya'da tekstil fuarına ikinci kez katıldılar" ifadelerini kullandı.

Şimdi fuar önünde Türkler kopyacılığı engelliyor

İhracatçılara hayran olduğunu belirten Akavi, "Ben ihracatçılarımızdan çok ümitliyim. İki haftada numuneyi yapıyor, yolluyorlar. Şimdi yeni nesil de çok iyi geliyor. 4 lisan biliyorlar, bilgisayarları var, inanılmaz web sitesi yapmışlar. Geçen yıl 134 milyar dolar ihracat yaptık, bu sene 150'yi geçeriz. Ama Kore 450-500 milyar dolarda. Daha çok yolumuz var. DTM'nin fuarlara desteği, ihracatçı birliklerinin fuarlara destekleri çok iyi" şeklinde konuştu. 

"Fransa'daki Premier Vision fuarına kopyalarlar diye Türkleri sokmazlardı" diyen Akavi, "Bu dünyanın en prestijli kumaş fuarı. Orada stant alabilmek de başlı başına bir çaba istiyor. Türkler oradan önemli bir pay aldı. Çünkü kalite var. Şimdi Türkler, Koreli Vietnamlı girip fuarda kopya çekmesin diye güvenlik alıyor. İşler tersine döndü" ifadelerini kullandı. 

Mikro ihracat bazı sektörler için ilaç gibi

Yeni Gümrük Tebligatıyla birlikte 'mikro ihracat'ın da başladığını kaydeden Michel Akavi, "Buna göre 7 bin 500 euroya kadar ve 150 kilogram gönderiler mikro ihracata giriyor. Bizim gibi hızlı hava taşımacılığı yapan şirketler bu uygulamayı yapabiliyor" dedi.

Akavi, "İhracat yaptığınızda beyanat yapmak gerekiyor, bunun da bir maliyeti var. Gümrük müşaviri tutman lazım. Hem uzun vakit alıyor hem de pahalı bir iş. Küçük gönderiler için bahsedilen şartlarda müşavir kullanma mecburiyeti kalkıyor, e-beyanat yapıyoruz. Buna karşı ihracatçı şirket yurtdışına fatura kesebiliyor. Eskiden çabuk ve maliyetsiz olsun diye numune olarak çıkarıyorlardı. Mesela 500 gömlek yolluyor, 500 gömlek numune mi olur? İhracata zaten engel yok hızlı çıksın diye yapıyor. Ama karşı taraf  bunu alıyor, muhasebe edemiyor" diye konuştu.

DHL Express Türkiye olarak mikro ihracatı desteklediklerini belirten Akavi, "Gümrük işlemlerinden para almıyoruz sadece taşıma ücreti alıyoruz. Ancak müşavir mesuliyeti alıyoruz. Bu sistemin altyapısının hazırlanmasında da rol aldık. AB'de yapılan yönetmelikler burada da uygulanıyor. Oradan da tecrübemiz var" dedi.

Akavi, mikro ihracatın bazı sektörler için ilaç gibi olduğunu belirterek,  "Ev tekstili bunlardan biri. Diyelim ki adam perde yapıyor, İspanya'da distribütörüne satıyor. Distribütör bunu depoda tutuyor. Perde mağazaları 'Bana 4 top yolla' diyor. Şimdi perakendeci direk Türkiye'deki ihracatçıya internet üzerinden 'Bana 2 top 3 yolla' diyor. Orada stok tutmak, distribütöre para vermek, İspanya içindeki dağıtıma para vermek yok. Bir de hızlı modayı da destekleyen bir şey bu" diye konuştu. Akavi, ilk etapta 1500 euro,30 kilo yük olarak çıkan mikro ihracatın limitinin Bakanlar Kurulu kararı ile 5 kat arttırıldığını da anımsattı.

İthalatı düşüreceğimize ihracatı artırmalı

İthalatın iç pazara bağlı bir trend olduğunu kaydeden Akavi, "Gelişen genç bir ülkeyiz. Daha çok mal almaya ihtiyacımız var. Daha arabasını, televizyonu alacak vatandaşımız var. Bu iç pazarı da destekleyecek ama ithalatı da destekleyecek. İthalatı keseceğimize ihracatı artırmaya bakmamız lazım. İhracatın daha çok yolu, çok potansiyeli var" dedi.

Akavi'nin dikkat çektikleri

İstanbul'a üçüncü havaalanı şart

İstanbul'a 3'üncü bir hava alanı muhakkak hızlıca yapılmalı. Atatürk Havaalanı şu anda tam kapasite ile çalışıyor. Sabiha Gökçen de dolmaya başladı. İstanbul'da 3'üncü havaalanı yarın, gelecek sene servise girse dolar. Ama daha nerde olacağı belli değil. İstanbul ile Ankara arasında kesintisiz otoyol daha birkaç senedir var. Düşünün bir ülkenin başkenti ile en büyük merkezi arasındaki bağlantı yeni. İzmir daha olmadı. Geç kalıyoruz. Liman-yol bağlantıları ve demiryolu çok kötü. Şimdi bunlar için çalışmalar var. Avrupa'da artık hava kirliliği kontrolleri başlıyor. Avrupa'ya gidiyorsun gümbür gümbür, Avusturya'dan geçiyorsun. Avusturya 'Yeter artık bizi kirletiyorsun' diyor. Mecburen trene geçiyoruz. Bizim her TIR'ımıza vergi alsa, buna hazır olmamız lazım. Gaziantep'ten bir trene yükümüzü bağlayıp, Hollanda'ya götürebilmeliyiz.

Yabancı yatırımcıyı kırmızı halıyla karşılamalıyız

Malezya'nın yerli otomobili Proton'un danışmanıydım. Mitsubishi ile de anlaştılar. Başta yüzde 70 Mitsubishi sonra yüzde 70 yerli Malezya malı çıkardılar. Ülke maksimum bir şekilde sübvanse etti. Ama bazı şeyler olmuyor. Renault Clio'nun yüzde 70'i burada yapılırsa zaten Türk arabası olur. Matsushita'nın yüzde 70 klimaları Malezya'da Penan'da yapılıyor. Malın mülkün zaten yüzde 80'i Malezyalı ama bir tek teknoloji, Ar-Ge'si markası Matsushita'dan. Gelsin yabancı ülkemizde üretim yapsın.

Canon kameralara bak 'Made in Malaysia' yazıyor. Yabancılar gelmişler ama iç pazara yönelik gelmişler. Bize ürünlerinin yüzde 80'ini ihraç eden adamlar lazım. Biz DHL olarak yüzde 100 yabancıyız, Alman Postası'nın malıyız. Burada bir tek Express tarafı 800 kişiye iş veriyor, toplasan 2000 kişiye istihdam veriyoruz. Karın üzerinden vergi veriyoruz, her çalışan için devlete para giriyor. Bir yabancı yatırımcıyı kırmızı halıyla karşılamak lazım.

İhracatçı şirketlere tavsiyeler

Şu anda Avrupa'da aldığımız nabız, bizden mal almaya devam ettikleri yönünde. İhracatçının morali hiç bozulmasın. Tedirginlik sonra kendi kendini işliyor. Ne euro ne Yunanistan, hodri meydan. Yeni pazarların daha çok potansiyeli var. Buzdağının daha su üstündeki kısmını gördük. Kalksınlar gitsinler. Dünyanın yavaşlamasına aldırmayın. Gidin saldırın, giden kazanıyor.

 

Bu konularda ilginizi çekebilir