Herkes hesabını bilmeli
Özince, "Kimse kimseye zorla borç vermiyor, herkes kendi hesabını bilmek zorunda" dedi.
ADANA - Türkiye Bankalar Birliği Başkanı ve İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince, sürekli bankaların elde ettiği karların gündeme getirildiğini belirterek, "Oysa, ülkemiz gibi büyüyen bir ekonomide yegane karlı sektör bankacılık değil. Örneğin İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nda imalat sanayinde iş yapan şirketlerin bizim hesaplarımıza göre geçen sene yüzde 64 civarında kar artışı var" dedi.
Özince, "Kimse kimseye zorla borç vermiyor, herkes kendi hesabını bilmek zorunda. Biz kalkıp da veresiye defteri yazdıran adama ekmek vermeyelim mi yani. Biz tüketiciyi sadece bankacılık sistemi üzerinden kredilendirmiyoruz. Tüketici bu konuda bilinçli davranmalı ödeyebileceği borcun altına girmeli, finansörler ve mal satanlar da kendi deneyimleriyle kendi tecrübeleriyle bu işleri ve bu riskleri iyi idare etmeli ki bunlar risk haline gelmesin" dedi.
Özince, Adana Ticaret Odası'nın davetlisi olarak konferans vermek üzere geldiği Adana'da, 2010 yılının iyi geçtiğini, gelecek yılın tahminlerinin kötümser olmadığını, bankacılık sektörünün de büyük gelişme gösterdiğini, sorunlu işlerin azaldığını bildirdi.
Son yıllarda sürekli bankacılık sektörünün karlarından söz edildiğini belirten Özince, "Bankacılık, karlılığın sonuçlarının sermayedarlar tarafından çok alınmadığı, çok şeffaf ve profesyonelce yönetilen bir sektör. Ülkemiz gibi büyüyen bir ekonomide yegane karlı sektör bankacılık değil" dedi.
Özince, Türkiye'nin karlı bir piyasa olduğunu, özellikle iyi yönetilen iyi yapılanmış şirketlerin çeşitli iş alanlarında başarılı olduğunun görüldüğüne dikkati çeken Özince, "Örneğin İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nda, imalat sanayinde iş yapan şirketlerinin bizim hesaplarımıza göre geçen sene yüzde 64 civarında kar artışı var. Yani bankacılıktan daha karlı sektörler var" dedi.
Türkiye'de son yıllardaki yabancı banka yoğunluğuna da değinen Özince, şunları söyledi:
"Yabancı sermayedarlar Türk şirketlerinin hisselerini aldılar. Biz Türkiye'ye sermaye getirmek suretiyle Türk şirketine ortak olan sermayedarları artık Türkiye'de iş yapan anonim şirketler olarak görüyoruz. Ama ne yazık ki Türkiye'deki bankacılık sektörü yurt dışından da haksız rekabete giren, gerek Türk vatandaşlarının tasarruflarını cezbeden gerekse kredi dahil çeşitli hizmetler sunan tamamen dışarıda kurulu bankaların da rekabetiyle karşı karşıya. Onların rekabeti bizi öteden beri olumsuz etkilemiştir. Çünkü onlar bizim üzerimizdeki kaynak aktarma maliyetlerine, vergisel yüklere ve kısıtlamaların bazılarına tabi değiller. Türkiye'deki bankalara yabancı sermayenin ortak oluşunun ise yararlarını şu anda görmekte olduğumuzu düşünüyorum.
Yabancı sermaye sadece lafla ortak olmadı, parayla oldu. Çok ciddi boyutta sermaye getirerek girdi ve bankacılığımız bugün güçlüyse bu gücünün, sermaye gücüne ve o giren nakit sermayelere de önemli ölçüde bağlı olduğunu düşünüyorum. Mensubu olduğum İş Bankası gibi tamamen yerli sermayeye dayanan gruplarımızın da her zaman olması lazım. Yani bankacılık sektörü bizim Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarımızın geçmişte 'yapamazlar' dediklerini en iyi şekilde yerine getiriyor. Dünyada bankacılığı doğru düzgün yapabilen sayılı uluslardan olduk."
Batık krediler
Özince, sorunlu kredilerin azaldığını, değişen sistem değişen sermaye kurallarının artık tüm bankaları rekabet yarışında da daha kaliteli müşteriyle daha az sorun olacak müşteriyle çalışmaya yönelttiğini ifade etti.
Bir birim sorunlu krediye karşı, 8 kat sorunsuz kredi verme imkanından mahrum kalındığını belirten Özince, şunları kaydetti:
"Bu nedenle mümkün olduğunca sorunsuza yönelmek durumundayız. Biz İş Bankası olarak, kredi verirken kriterleri yüksek tutuyoruz ancak, sorunlu kredisi birçok bankadan daha fazla olan bankayız. Çünkü, biz ilişkiye girdiğimizde müşteriyle olayı sonuna kadar yaşayan bankalardanız. Öteden beri sıkıntısı olan müşterimizi eğer niyeti ve gücü yetiyorsa biz imkanlarımız yettiği kadarınca rehabilite etmeye çalışırız."
Kredili satışlar
Taksitli ve kredi kartına uzun vadede yapılan satışlara da değinin Özince, şöyle devam etti:
"Kredili satışlarla hane halkının borçlanması çok hızlı artarsa bunun yapacağı borçluluk mikro ve makro düzeyde sıkıntılar oluşturur. Söylemek istediğim her iş abartıldığında sıkıntı oluyor. Netice itibariyle bizde problem şu; ayağını yorganına göre uzatmamak. Kimse kimseye zorla borç vermiyor, herkes kendi hesabını bilmek zorunda. Biz kalkıp da veresiye defteri yazdıran adama ekmek vermeyelim mi yani. Biz tüketiciyi sadece bankacılık sistemi üzerinden kredilendirmiyoruz. Tüketici bu konuda bilinçli davranmalı ödeyebileceği borcun altına girmeli, finansörler ve mal satanlar da kendi deneyimleriyle kendi tecrübeleriyle bu işleri ve bu riskleri iyi idare etmeli ki bunlar risk haline gelmesin.
Bizde hane halkının borçlanmasını halen birçok ülkeye nazaran düşük olduğunu görüyoruz. Çünkü, hane sayısı artıyor. Türkiye demokrasisi dinamik bir ülke. Özellikle kentleşmeyle hane adedi de artışta, ancak bunun milli gelir dağılımı da göz önüne alındığında dikkatli yönetilmesi lazım. Dünyanın en büyük sorunlarından bir tanesi finansal problemlerin bulaşıcılığı. Görüldüğü gibi ülkeler kendi avantajlarını başkalarının dezavantajlarına dönüştürmeye bazen kendi dezavantajlarını başkalarına da dezavantaj olarak transfer etmeye gayret ediyorlar."
Özince, Türkiye Cumhuriyeti olarak da bankacılık sistemindeki, vergilerle çok oynandığında paranın dışarıya gitmeye devam edeceğine dikkati çekerek, "İsviçre'ye sadece mevduatlar gitmiyor, yurt dışına şu anda reel sektörümüzün ciddi ölçüde kredisi de gidiyor. Burada devlete düşen içerde de dışarda da şeffaflığı sağlamak, bize de düşen devlet bu işlere kalkıştığında 'oy vermeyiz, karşına çıkarız örgütümüzden iş adamlarıyla gibi' bunları yapmamak lazım. Biz bankacılık sektöründen bunu söktük attık. Bununla da iftihar ediyoruz" diye konuştu.