Hedef, 72 milyon seyirci
Faruk Şüyün'ün bu haftaki konuğu; Fida Film'in Yönetim Kurulu Başkanı Murat Akdilek
Türkiye'de sinema sektörünü konuşacağız bugün. Konuğum, bu alanda 46 yıldır varlığını sürdüren sinema sektörünün temel taşlarından Fida Film'in Yönetim Kurulu Başkanı Murat Akdilek. İlk sorum, 2000'den bu yana ülkemizde sinema ve seyirci sayısında yaşanan gelişmeler üzerine...
"Seyirci sayısında 2009'a kadar yüzde 32'lik bir artış söz konusu. Sinema ve salonda ise bu rakam, yüzde 70'e ulaşıyor. 2000'de 284 sinema, 651 salon varken 2009'da 480 sinema, bin 810 salon rakamlarını görüyoruz. Salon ve sinema ile doğru orantılı olmasa da seyircide de ciddi bir artış yaşanmış. 2000 yılında 27.3 milyonken, 2008'e geldiğimiz 38.2 milyon kişiye ulaşmış. 2009'u ise 36.1 milyon kişi ile kapattık. Bu ise yaklaşık yüzde 6'lık bir düşüşe denk geliyor."
Bu dokuz yıllık rakamları nasıl gerekçelendiriyorsunuz?
"Son 20 yıla baktığımızda genelde bir zigzag çizer sinemada kişi adetleri. Düşüşlerin çok fazla olduğu yıllar, 1995 ve 2002'ye, ekonomik krizlerden bir yıl sonrasına denk gelir. Tam tabiriyle bir testerenin dişleri gibi seyreder, ama yükselen bir eğridir bu. Çok yüksek bir ivmeyle de artmaz, ama hep yükseliştedir. Tabii bununla ilgili sektörü etkileyen faktörler arasında yerli yapımların başarılı olması ve 1 milyon izleyicinin üstünde seyredilmesi vardır. Dolayısıyla sektördeki seyirci artışını sağlayacak faktörlerin en önemlisi yapımlardır. Meselâ bu sene ve geçtiğimiz sene düşüş daha fazla olabilecekken "Avatar", "Nefes" gibi 2,5 milyon gişe yapmış filmler bu düşüşü bir nebze azalttı ve yükseliş trendine geçirdi."
İstatistiklere baktığımızda, 2005 yılında da seyircide düşüş görüyoruz, bunu da aynı gerekçeyle mi açıklıyorsunuz?
"Onun nedeni de daha az yerli filmin vizyona girmesi. Bizde nüfusun yarısı kadar sinemaya gidiliyor. Yurtdışında, Amerika'da nüfusun 6,5 katı bu oran. İngiltere ve Fransa'da yaklaşık 2 katı. Biz, Avrupa bölgesine bakıldığında nüfustan daha az bilet satan 8 ülkeden biriyiz. Burada nüfusa en yaklaşık bilet satabilecek ülkeler Rusya ve Polonya. Onlar, birebir nüfuslarına yaklaştılar. Romanya ve Bulgaristan'ın ilerisindeyiz, ama Hırvatistan, Slovenya, Rusya, Polonya ve Litvanya'nın trend olarak da gerisinde duruyoruz."
Yerli film, yabancı film seyirci oranı nasıl?
"Ortalama her sene 240 ile 260 arasında film izliyor seyirci yerli ve yabancı. Oranlarına bakıldığında, yerli filmlerde yüzde 50 ile başlayan bir seyirci dağılımı var, yani Türkiye'de satılan 38 milyon biletse bunun yüzde 50'si yerli filmlerin."
Sinema salonlarımız gerçekten çağdaş sistemlerle donatılmış mekânlar...
"Bizdeki sinema salonlarının lükslüğü, modernliği dünyada herhangi bir ülkede yok. Seyircimiz, dünyayla entegre artık. Gerek internet, gerek medya yoluyla… Bir de sinema çok gündemde olan bir olay, bir sanat. Dolayısıyla her gazetede, her internet sitesinde muhakkak bir sinema sanatçısıyla, çekilmiş veya çekilecek herhangi bir filmle ilgili haberler bulmak mümkün. Seyirci, Amerika'da ne seyrediliyorsa seyretmek istiyor.
Yabancı filmlerdeki artış dünyaya entegrasyondan kopmamak aynı zamanda. ‘Avatar' Amerika'da gösterime girdiği gün Türkiye'de de vizyona çıkıyor. Dünyada bir fenomen olduğunda Türkiye'de de oluyor. Aynı şekilde ‘Alacakaranlık', aynı şekilde ‘2012'. Sinema ve bilgiye olan ulaşımımız arttığı sürece tercihlerimizi dünya ne seyrediyorsa diye yapıyoruz. Zaten baktığınız zaman son 5 yıl içinde Avrupa'daki ilk beş filmin hepsi birbiriyle aynı."
Kimi yerde sıralamada farklılıklar gösterebiliyor.
"Evet aynen öyle… ‘Karayip Korsanları' örneğini verdiğimizde - sanıyorum 2007'nin en çok seyredilen filmi idi - dünya ortalamasına baktığımız zaman Türkiye'de de, Fransa'da da, İngiltere'de de bir numaraydı."
Sinema sektöründeki bu yükselişin devam edeceğini umuyor musunuz? Devam etmesi için ne gerekiyor?
"Bir kere zamana ihtiyaç var, seyircinin zaman ayırabilmesi lâzım. Bu, sinemaya gitme sıklığını attırması veya gitmeyenlerin sinemaya gitmesi demek. Sinemaya giden 36 milyon sayısını 72 milyona yaklaştırmak için önce zaman veya para vermemiz lâzım izleyiciye."
Televizyonlar sektörü olumsuz etkiliyordur herhalde...
"Türkiye'de şu anda dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar zengin bir televizyon kontenti var. Her kanal filmler, diziler spor müsabakaları, tartışma programları gösteriyor… Tabii bu, bizim televizyonculuğumuzun başarısı. Dünyada hiçbir ülke yoktur ki bu kadar zengin ve güçlü materyale sahip televizyon kanalları olsun."
Dolayısıyla da sinemanın önünde...
"Tabii… Bu ilerlemesi için destek olurken hem de zaman çalıyor. Örneğin maçlar... Biliyorsunuz İngiltere ve Almanya'da futbol maçları gündüz saatlerinde veya öğleden sonraları oynanıyor sadece akşam sosyal hayat canlı kalsın diye. Tabii ilerde bunlar olur mu olmaz mı bilmeyiz, ama büyük artışlar bu tür olaylardan gelebilir."
Biraz da trendlerden konuşsak... Dünyada neler değişti?
"Son 3 yılda trendler değişiyor. 3 yıl evvel dünya sinemasında korku fenomeni vardı. Şimdi daha çok ileride yaşayacağımız felâketler, kader, kitaplardan alıntılar ele alınıyor… Büyük prodüksiyonlara yöneliniyor. Aslında bütün mesele, merak edileni görsele aktarmak. Felâketler, kutsal kitaplardaki olaylar, bunların hepsi neler olacağını haber veriyor. Biz, ileride ne olacağını yaşarken göremeyeceğiz belki, hiç olmazsa görsel olarak izleyelim özleminden faydalanılıyor… Gerek ‘Avatar' gerekse ‘2012' bu amaca hizmet eden filmler…
Bunun dışında romantik komediler Amerika'da çok popüler. Bu da çok doğal… 90'lı ve 2000'li yıllardan başlayarak her şeyi çözdük, ama ilişkileri çözemedik denilen bir dünyanın içinde ikili ilişkilerle ilgili filmler yapmak, normal sosyal trendlerden bir tanesi. Baktığınız zaman Hollywood, yani film piyasasının kalbi trendleri değiştirerek gider. Trendler nasıl değişir; toplumda neyin merak edildiği veya neyin yaşandığı ile…"
Gerçekten yaşanmış felâket filmleri de bundan nasibini alıyor mu?
"Hayır, bu filmlere seyirci pek rağbet etmez. Bilmediğimiz felâketler iş yapıyor, yaşadıklarımız değil. Örneğin Amerika'da 9/11 ile ilgili çekilen hiçbir film gişe yapmamıştır. Türkiye'de de bu böyledir. Maalesef 99 depremiyle ilgili çekilen bir film, iş yapmamıştır. Çünkü insanlar, yaşadıklarını tekrar görüp o ânı yaşamak istemezler. Diyeceksiniz ki ‘Titanic' de bir felaket filmiydi ve çok iş yaptı. Ama Titanic'i çoğumuz görmedik, merak ettiğimiz için izledik, Pearl Harbor da aynı şekilde. Dolayısıyla güncel yaşananların değil, ileride yaşanacak veya geçmişte yaşanan felâketlerin filmleri seyirciyi cezbediyor. Bunu özellikle vurgulamak isterim."
Ya Türkiye'de?
"Bizim sinemamız daha çok oyuncu ağırlıklı… Belli gişe ve belli popülaritesi olan oyuncuların üzerinden yürüyen bir sinema. Amerikan sineması daha çok konseptler üzerinden gider. Bizim seyircimiz beğendiği oyuncuların filmlerine gitmeyi tercih ediyor. Arada bir sürprizlere de prim veriyor, çünkü yapılan işe de değer veren bir seyirci bizimkisi... Ama Amerika'daki sinema seyircisi daha barışık. Şöyle düşünün Mickey Rourke diye bir oyuncuyu yukarıdan alıyor aşağıya atıyor, unutuyor, sonra biri onu alıp tekrar parlattığı zaman yahu bu ders almış veya değişmiş, ne kadar güzel oynamış diye ona bir Oscar veriyor, onu tekrar bir yıldız olarak kabul edebiliyor. Bizde böyle bir şey yok, bizdeki yıldızların onlara kesilmiş rolleri var. Bu, hâlâ sinemayı gerçek hayat olarak görüyor olmamızdan. Bugün belli oyuncuları gördükleri zaman ya komedi filmi yapmasını beklerler, aksiyon oyuncusuysa illa aynı rolü isterler."
Komiserse komiser, avukatsa hep avukat…
"Oyuncularımıza roller yapışır. Amerika'da böyle değil, çünkü onlar sinemaya daha bir eğlence gözüyle bakıyorlar. Biz, çoğumuz hâlâ sinemayı, yaşamak istediğimizi yaşadığımız yer olarak görüyoruz."
Yani, yıldızları örneğin bir aile filminde göremiyoruz. Halbuki Amerika'da son yıllarda birçok ünlü oyuncu, böyle filmlerde rol alıyor...
"Tabii. Türkiye'de daha bu olmadı. Amerika'da yapılıyor, bir yıldız her türlü filmde oynuyor. Sinema bir eğlence ve her firmanın geniş kitlelere ulaşma hedefi var. Aile filmlerine baktığınız zaman Amerika'da her büyük oyuncu aile filminde oynamıştır. En son örnekleri Sandra Bullock, Nicholas Cage, Adam Sandler… Çünkü sinema, tek başına yapılan bir eğlence değil. Bizim araştırmalarımıza göre izleyicilerin yüzde 83'ünün arkadaşıyla gittiği bir eğlence sinema. Amerika'da da, aileyle gidilen bir eğlence olduğu için aile filmleri popüler. Ama Avrupa'ya bakarsanız aile filmleri, Amerika'daki kadar popüler değil, çünkü orada çocuk ve yetişkin yaş oranı çok farklı.
Türkiye'de bizim yıldızlarımızın aile filmlerinde oynama zamanı gelmiştir, entegre projelerde, 7'den 70'e herkesi ilgilendirecek projelerde..."
Şu kadar film çekiliyor, bunun sadece 6 tanesi iş yapıyor dediniz. Ama bu bilgiler, sektördeki üretimi etkilemiyor ve her konuda, iş yapmayacak da olsa film üretiliyor...
"Film çekmek sadece Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde kimsenin bilgisiyle ya da yap/yapma demesiyle gerçekleştirilecek bir şey değil. Amerika'da 300-400 film çekiliyor. Oradaki yapımcılar bilmiyor mu bunların bazıları iş yapacak, çoğu yapmayacak. Ama sinema bir tutku, bana biri yapma dedi, yapmayayım diyemezsiniz. Sinema yapılması gereken bir şey. Yapmak isteyenin yapması gerekiyor.
Milli Piyango'da da tabiri caizse 16 milyonda birdir şans, ama herkes bilet alır. Neden? Ya çıkarsa… Bir de hayallerini perdeye aktarmakla ilgili bir şey. Kitap yazmak gibi. Bin tane basılan da 100 bin basılıp satılan da var. Bin tane satacak diye yazmamak olmaz. Sonuçta bir eser üretmek amaç. Gişe kaygısı farklı bir şey. Bu matematik değişmiyor."
Fida Film'de yöneticilik dışında, özelinizde sinema merakınız, tutkunuz var mı?
"Yok, yönetmen olmak veya başka bir tutkum yok. Dönem dönem yapılması gereken filmler için fikirler geliyor, bunları paylaştığımız arkadaşlarımız var, ama bizim film çekecek bir lüksümüz yok. Biz, bu işin içinde ticaret için varız."
İkisini karıştırmamak lâzım diyorsunuz...
"Bizim çok karşılaştığımız bir şey kendi senaryosunu yazıp, kendi yönetip, kendi oynamak isteyen oyuncular, yönetmenler, yazarlar… Biz, profesyonel bakmak durumundayız ve objektif olmak zorundayız. Herhangi bir şekilde bir yönetmenin yaptığı işe rakip olamayız ve bunu yapmamalıyız. Senaryo için fikir vermek evet, ama diğeri bizim uzmanlık alanımız değil."
Peki hobilerinizden bahsetsek?
"Sinemaya gitmek artık bir iş, ama hobi olarak bakıldığında eskiden otomobil yarışçılığım vardı 2004'te jübile yaptığım. Spor olarak ise Uzakdoğu sporlarına ilgim..."
Sürdürüyor musunuz sporu?
"Sürüyor, yaş ilerlediği için eskisi gibi olmuyor ama. Bunun dışında film sektörünün en güzel yanı, çok dinamik olmasıdır. Her dakika telefonunuz çalar, her dakika iş konuşursunuz. 9-6 çalıştığınız bir iş değildir. Aslında çok şükür ki bizim işimiz, bir yerde hobimiz gibi. Dolayısıyla sıralama getirilirse herhalde en büyük hobim, yaptığım iştir diyebilirim."
46 yıldır süren Fida Film, bugün sektörde hangi alanlarda var?
"Film ithalatı yapıyoruz, yerli yapımlar üretiyoruz. Sinema reklamcılığı zaten şirketin en eski iştigal konusu. Bunun dışında yeni bir film laboratuarı kuruyoruz sektöre. Bu, yeni projemiz. Bağlantılı olarak yabancı firmaların, çizgi film karakterlerinin lisanslaması; filmlerin altyazılarının yazılması ve lojistiğinin yapılması gibi bir sürü hizmeti yan şirketlerimizle veriyoruz."
Kaç yıl oldu siz sektöre gireli?
"Benim bu sene 20. yılım."
Bir de koyu Galatasaraylısınız değil mi?
"Ben ,bir Galatasaray taraftarıyım, kongre üyesiyim, ama şu anda tabii Galatasaray'dan fazla konuşacak bir şeyimiz olmadığı için!"
"Her yerli film, para kazanmıyor"
Yerli yapımlar para kazanıyor mu?
"Böyle gözüküyor, bu nedenle herkes film yapıyor. Türkiye'de geçen sene 70 yerli yapım vizyona girdi, fakat bunlardan 6 tanesi 1 milyon ve üzerinde iş yaptı. Dolayısıyla matematiksel olarak baktığımızda gişenin yüzde 50'si yerli filmden geliyor, fakat o yüzde 50'nin de yüzde 90'ı 6 tane yerli yapımdan. Bu matematik hiç değişmedi. Yani 2000'den bu zamana kadar hep böyle."
Ama, üretilen yerli film sayısı artıyor değil mi?
"Tabii, dolayısıyla kâr etmeyen yapımlar çoğalıyor ve tabiri caizse bir yerli yapım bolluğu yaşanıyor. Bunlar analiz edilirken doğru kararlar verilmeli. Her yerli filmin para kazandığı yanılgısı ya da sektörde yerli yapımlar aldı başını gidiyor düşüncesinin olmaması lâzım."
Ya yabancı filmler, onlarda da artış var mı?
"Yabancı yapımlarda 2008-2009 arasında yaklaşık yüzde 10'luk bir artış olmuş."
Bunu neye bağlıyorsunuz?
"2009 yılında son 20 yıldır yaşanmadığı kadar yabancı filme gidiş oldu. Bunlardan 4-5 tanesi 1 milyon üzerinde izleyici yapan filmlerdi. 2007 ve 2008 yıllarında 1 milyon üzerinde izleyici yapan yabancı film yoktu. Bu sene ‘Alacakaranlık', ‘2012', ‘Avatar', ‘Ice Age' şu ana kadar 1 milyonun üzerinde iş yapmış filmler… Biz, yabancı filmlerin bu kadar iş yaptığını, fazla gişelere ulaştığını sinema tarihimizde son 20 yılda görmedik."
Bu rakamlar da her yabancı film bu kadar iş yapıyor demek değil...
"Tabii ki. Seyircinin tercihleri var. Yabancı filmlerin yüzde 10 artması, yerli filmlerin yüzde 10 düşmesinin nedeni biraz da şudur; Türkiye, dünyadaki en yeni ve en lüks diyebileceğimiz sinema salonlarına sahip. Zaten yurt dışında sinemaya gidenlerin, ‘bu nasıl sinema?' dediklerini biliriz. Özellikle İngiltere ve Fransa'ya bakıldığında…"
Amerika'da bile…
"Amerika'da bile aynı şekilde."
"Sektördeki sinema ve salon sayısı yeterli"
Üretilen ve ithal edilen filmler salon bulabiliyor mu? Yetiyor mu mekânlar?
"Bizdeki sinema salonu sayısı bin 800'leri bulmuş, Fransa'da 4 bin 500… Fransa'da 160 milyon bilet satılıyor 4 bin 500 salonda, bizde 36 milyon bilet satılıyor bin 800 salonda. Demek ki bizim bir kapasite sorunumuz yok. Bizim, demin de söylediğim gibi zaman ve para sorunumuz var. Sinema hâlâ en ucuz eğlence, ama çok gittiğinizde o da pahalı oluyor. Malûm bu kadar yeni sinema salonu yapıldığı zaman bilet fiyatlarının ucuzlaması çok mümkün değil. Çünkü bütün yeni yapılar yeni lokasyonlarda, alışveriş merkezlerinde dolayısıyla onların da büyük yatırımları var. Sonuçta seyirci, sinemaya daha çok seçerek gitmeye başladı. Eskiden 5 filmlik bütçesi varsa şimdi filme ayırdığı bütçe belki 3. O 3 filmi de daha dikkatli seçiyor. O zaman da seçtiği filmlerdeki gişe artıyor, seçmediği filmlerdeki gişe de çok çabuk düşüyor."