Hala umut var, ama zaman yok
Uluslararası Enerji Ajansı'na göre dünya genelinde uygulanmakta olan mevcut politikalar nedeniyle 2020 yılında enerji kullanımı ve karbon emisyonlarının üçte bir oranında artması, 2050 yılında ise neredeyse iki katına çıkması bekleniyor.
Didem ERYAR ÜNLÜ
İSTANBUL - Greenpeace, sürdürülebilirliği şöyle tanımlıyor: "Bizim için gezegen ve doğa, ekonomik bir kaynak değildir. Bir kaynak değil bir varlıktır. Ve bir varlık olarak yaşamını sürdürebilme hakkı tanınmalıdır."
World Wild Fund (WWF)'un Living Planet Raporu'na göre, insanlık dünyanın sunduğundan yüzde 50 daha fazla kaynak kullanıyor ve bir değişiklik yapılmadığı takdirde 2030 yılında üzerinde yaşadığımız dünya bize yetmeyecek ve iki dünyaya ihtiyacımız olacak. Ama bu, mümkün değil. Dolayısıyla değişim şart. Hem de bir an önce.
Fosil yakıtların yüksek oranda kullanılması, ormanların yok edilmesi, nüfus artışı, şehirleşme ve tüketimin artması, karbondioksit, metan ve diazot monoksit gazlarının atmosferde birikmesine neden oluyor. 1860'tan günümüze kadar, ortalama küresel sıcaklık 0.5 ila 0.8 derece artarken, iklim modeli simülasyonları hiçbir önlem alınmadığı taktirde 2100 yılına kadar ortalama yüzey hava sıcaklığının 2.5 derece artabileceğini öngörüyor.
Dünyada milyonlarca insan günde 10 litrenin altında su tüketirken, bir Amerikalı günde ortalama 700 litre su kullanıyor. Dünya nüfusunun beşte biri güvenilir ve sağlıklı temiz içme veya kullanım suyundan yoksun. BM raporlarına göre her 15 saniyede bir çocuk susuzluğun neden olduğu hastalıklar yüzünden hayatını kaybediyor. Dünyada 2,8 milyar insan şehirlerde yaşıyor, bu rakam 2025'te 4,5 milyara yükselecek. Şehirler temiz suya daha fazla ihtiyaç duyacaklar. Bu da su sıkıntısının artmasına neden olacak. 2025 yılında dünya nüfusunun üçte birinin su sıkıntısı çekmesi bekleniyor.
Eğer hiçbir şey yapmazsak, artan küresel sıcaklıklar deniz seviyesinin yükselmesine; yerel iklim koşullarının değişmesine yol açacak; ormanları, tarım ürünlerini ve su kaynaklarını etkileyecek. İnsan sağlığı, hayvanlar bundan zarar görecek, birçok ekosistem yok olacak. Yaşadığımız çevre tamamen değişebilecek.
Küresel ısınmayı engellemeyi hedefleyen son Kopenhag zirvesi, ABD ve Çin arasındaki anlaşmazlıklardan dolayı büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı. Kopenhag zirvesinde alınan "toplam küresel sıcaklık artışı 2°C'nin altında kalmalıdır" kararı, yetersiz bir hedef olarak değerlendirildi.
Öte yandan bilimsel araştırmalar, 2°C sınırının altında kalabilmek için atmosfere bırakılabilecek ek Co2 miktarının toplam 565 gigatonu aşmaması gerektiğini söylüyor. Oysa varlığı kanıtlanmış petrol ve gaz rezervlerindeki toplam CO2 stoku 2 bin 795 gigatona ulaşıyor. Bu, 565 gigatonluk limitten beş kat daha fazla.
Bugün tüm dünya, küresel ısınmanın gerçek ve insan kaynaklı olduğu konusunda hemfikir.
İnsan faaliyetlerinin yol açtığı karbon ve diğer sera gazı emisyonları son 100 yıldır dünyanın sürekli olarak ısınmasına yol açıyor.
Küresel ısınmanın gözle görülür etkilerini yaşıyoruz. Bazı türlerin yokolması; Arktika buzul takkesinin şaşırtıcı bir hızla erimesi; dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan seller; kıyı kesimlerde toprak kayıpları bunun en somut örnekleri arasında.
Bundan 20 yıl önce, dünya devletleri tüm bu artan çevre sorunları, ülkeleri arasındaki refah dengesizliğine çözüm bulabilmek için Brezilya'nın Rio de Janeiro kentinde bir araya geldiler. Her ne kadar zirve beklentiler çerçevesinde hayal kırıklığı yaratsa, iklim değişikliğinin uluslararası düzeyde tanınması açısından bir ilk oldu. Fakat geçtiğimiz yirmi yıl boyunca, yaşadığımız dünyanın sürdürülebilirliği açısından hiçbir sorun tam anlamıyla çözülemediği gibi, çevre kirliliği daha da yüksek seviyelere ulaştı.
[PAGE]
2030'a kadar iki dünyaya ihtiyacımız olacak
World Wild Fund (WWF) tarafından yayımlanan Living Planet Raporu dünyanın geleceğine dair olumsuz bir tablo ortaya koyuyor. Bu tabloya göre insanlık dünyanın sunduğundan yüzde 50 daha fazla kaynak kullanıyor ve bir değişiklik yapılmadığı takdirde 2030 yılında iki dünyaya ihtiyacımız olacak.
Her yıl yol açılan CO2 emisyonlarının absorbe edilebilmesi için dünyanın 1.5 seneye ihtiyacı olduğu kaydedilen raporda, tüketim düzeyinin ülkeden ülkeye büyük değişimler gösterdiğine yer veriliyor. Raporda, bir ABD vatandaşının ayak izinin, bir Endonezya vatandaşından altı kat daha fazla olduğunun altı çizilirken, "Eğer herkes ABD gibi yaşasa, dört gezegene ihtiyacımız olurdu" deniyor.
WWF İngiltere Gıda bölümü başkanı Mark Driscoll, dünya genelinde üretilen gıdanın yüzde 30'unun çöpe gittiğini ifade ederken, yakında 9 milyona ulaşacak dünya toplumunun bu tür sürdürülemez bir yaşam tarzına devam etmesinin mümkün olmadığını vurguluyor.
Rapora göre 2050 yılına kadar gıda atıklarının en aza indirilmesi, tüketimin geri çekilmesi ve enerji talebinin 2005 düzeyinin yüzde 15 oranında altına inmesi gerekiyor.
Karbon emisyonları 2050'ye kadar yüzde 50 artacak
Karşımıza çıkan ikinci bir olumsuz tablo ise Uluslararası Enerji Ajansı'na (IEA) ait. IEA Başkanı Maria van der Hoeven, bir süre önce yaptığı açıklamada, dünya genelinde uygulanmakta olan mevcut politikalar nedeniyle 2020 yılında enerji kullanımı ve karbon emisyonlarının üçte bir oranında artmasının, 2050 yılında ise neredeyse iki katına çıkmasının beklendiğini söylüyor.
Hidro, biyokütle, rüzgar ve güneş teknolojilerinin olgunlaştığını ancak elektrikli araçlar ve endüstriyel enerji verimliliği alanlarında daha fazla çaba harcanması gerektiğini vurgulayan Van der Hoeven, nükleer enerji, karbon saklama ve depolama gibi alanlarda beklenenlerin gerçekleşmediğini kaydediyor. IEA Başkanı iklim hedeflerine ulaşmak için tüm sektörleri harekete geçmeye çağırıyor.
Avrupa Komisyonu Ortak Araştırma Merkezi (JRC) ve Hollanda Çevre Değerlendirme Ajansı tarafından hazırlanan rapora göre Global CO2 emisyonları 2011?de yüzde 3 arttı ve 34 milyar tona ulaştı. Rapor, OECD üye ülkelerin bütün azaltma çalışmalarına rağmen dünya'daki emisyon artışlarının devam ettiğini gösteriyor.
Çin ve Hindistan'ın toplam emisyon miktarı dünya emisyonlarının üçte birine tekabül ediyor. Rapora göre en fazla emisyon oluşturan ülkeler: Yüzde 29 ile Çin; yüzde 16 ile ABD; yüzde 11 ile AB; yüzde 6 ile Hindistan; yüzde 5 ile Rusya ve yüzde 4 ile Japonya.
Kyoto sonrası belirsiz
Bugün küresel ısınmaya yol açan karbon emisyonlarının büyük bir bölümü enerji tüketiminden kaynaklanıyor. Küresel karbon emisyonlarının azaltılması sadece çevrecilerin değil, dünya genelinde tüm hükümetlerin hedefleri arasında. Bugün 192 ülke tarafından imzalanmış olan Kyoto Protokolü kapsamında, ülkeler 1990'daki salım oranlarını 2008-2012 yılları arasında yüzde 5 azaltmayı taahhüt ettiler. Kyoto Protokolü 2012 sonunda, sona eriyor. Dünya genelinde baktığımızda ülkelerin karbon emisyonlarının düşüşe geçse de, hala çok yüksek seviyelerde olduğunu görüyoruz. Özellikle de hızlı büyüyen yeni ekonomilerde.
Dünya genelinde karbon emisyonları manzarasına bakacak olursak:
* 2000 yılından bu yana Çin'in neden olduğu karbon emisyonları ABD ve Kanada'nın toplamından daha fazla.
* ABD'nin CO2 emisyonları son dört yıldır düşüşe geçmiş durumda.
* İngiltere, yol açtığı karbon emisyonu açısından İran, Güney Kore, Japonya ve Almanya'nın gerisinde.
* Karbon emisyonu sıralamasında Hindistan üçüncü sırada geliyor. Rusya ise dördüncü sırada.
Kişi başına düşen karbon emisyonlarına bakıldığında ise daha farklı bir tablo ile karşılaşıyoruz:
* Dünyanın en küçük adaları, kişi başına düşen karbon emisyonunun en yüksek olduğu bölgeler arasında yer alıyor. Örneğin Gibraltar'da kişi başına düşen karbon emisyonu 152 ton.
* ABD, kişi başına 18 ton karbon emisyonu ile, büyük ekonomiler arasında ilk sırada yer almaya devam ediyor.
* Çin'de ise kişi başına düşen karbon emisyonu 6 tonun altında. Hindistan'da bu oran 1.38 ton seviyesinde.
* Dünya genelinde kişi başına düşen karbon emisyonu ortalama 4.49 ton.
Bilinç düzeyi yükseliyor
* AB üyelerine yakın takip
Avrupa Birliği yenilenebilir enerjinin toplam enerji tüketimindeki yerini 2020 yılında yüzde 20 seviyesine yükseltmeyi hedefliyor. Fakat Avrupa Komisyonu tarafından yapılan açıklamada dört üye ülkenin ortak yenilenebilir enerji hedeflerini gerçekleştirmek için gerekli olan kuralları yerine getirmediği ifade edildi. Bu ülkeler Kıbrıs, İrlanda, Malta ve Slovenya. Eğer bu ülkeler yenilenebilir enerji hedefleri doğrultusunda hareket etmeye başlamazlarsa, Komisyon tarafından Adalet mahkemesine sevkedilecekler.
* ABD karbon emisyonları son 20 yılın en düşük düzeyinde
ABD Hükümeti Enerji Enformasyon Dairesi (EIA) tarafından açıklanan verilere göre, 2012 yılının ilk çeyreğinde ABD'nin enerji kaynaklı karbon emisyonları son 20 yılın en düşük düzeyine indi. Enerji tüketiminden kaynaklanan CO2 emisyonlarının yılın ilk üç ayında 1.34 trilyon tona ulaştığına yer veren raporda, bu oranın geçen senenin aynı dönemine oranla yüzde 8 daha düşük olduğunu kaydedildi. EIA; bu en düşük düzeye 1992 yılından bu yana ilk kez ulaşıldığının altını çiziyor.
* OECD'de yenilenebilirin rolü artıyor
Raporda yer alan bir diğer bilgi de, OECD ülkelerinde yenilenebilir enerjilerin toplam enerji arzı içindeki payının yüzde 8.2'ye çıktığı yönünde. Bu oran geçtiğimiz sene yüzde 7.8 idi. OECD üye ülkelerin bütün azaltma çalışmalarına rağmen dünya'daki emisyon artışlarının devam ettiğini gösteriyor. Çin ve Hindistan'ın toplam emisyon miktarı dünya emisyonlarının üçte birine tekabül ediyor. Rapora göre en fazla emisyon oluşturan ülkeler: Yüzde 29 ile Çin; yüzde 16 ile ABD; yüzde 11 ile AB; yüzde 6 ile Hindistan; yüzde 5 ile Rusya ve yüzde 4 ile Japonya.
* Çin'den enerji kirliliği ile mücadeleye 372 milyar dolar
Reuters tarafından yayınlanan rapora göre Çin, enerji kaynaklarını koruma ve kirlilik ölçümlerine önümüzdeki üç buçuk yıl içerisinde 372 milyar dolar harcamayı planlıyor. Çin'in fosil yakıtlara bağımlılığının azaltılmasını ve karbon emisyonlarının yavaşlatılmasını amaçlayan çalışmalar, 12 yıllık planın bir parçası. Hükümet yetkilileri tarafından yapılan açıklamaya göre, bu çalışmaların merkezinde enerji verimliliği, emisyon azaltımı ve geri dönüşüm projeleri yer alıyor. Yatırımların sonucunda ülkenin enerji yoğunluğunu 2015 yılında 2010 düzeyine göre yüzde 10 azaltma hedefinde yolun yarılanması bekleniyor. Geçtiğimiz yıl dünya genelinde toplam emisyonların yüzde 29'undan sorumlu olan Çin, yeşil bina projelerini enerji planlarının odak noktasına yerleştiriyor. Çin'de 2020 yılında yeni binaların yüzde 30'u enerji verimli olacak.
* Şirketlerde enerji verimliliği bilinci artıyor
EDF Climate Corps, 88 organizasyonla enerji verimliliğini hayata geçirecek uygulamalar üzerine çalışıyor. EDF Climate Corps altı yıl önce Bay Area şirketlerinde çalışan birkaç arkadaş tarafından ortaya atılan bir fikirdi. Çalışma, enerji tasarrufunda 35 milyon dolar gibi bir rakama ulaştığında EDF tarafından fark edildi. Bugün EDF Climate Corps, Facebook gib dev şirketleri kapsayan 88 organizasyonla enerji verimliliğini hayata geçirecek uygulamalar üzerine çalışıyor. Bu kapsamda 186 organizasyonda 285 kişiye eğitim veriliyor.
Program kapsamında bu güne kadar 1 milyar dolar enerji tasarrufu sağlandı. Kuruluş tarafından yapılan açıklamada "EDF Climate Corps modelinin başarısı kamu, özel ve sivil toplum alanında ispatlandı. Bu yıl, organizasyonlara ev sahipliği yapacak grupları çeşitlendirmeyi amaçlıyoruz. Bu kapsamda teknoloji devleri Google ve Facebook, sanayi şirketleri Caterpillar ve Cummins, Boston, Chicago ve Houston kamu eğitim sistemleri, Dallas ve New Orleans şehir yönetimleri gibi kurum ve kuruluşlar bizimle birlikte olacaklar. EDF Climate Corps'ı oluşturduğumuzda çalışmalar teknoloji ile ilgiliydi. Bugün yeşil ekipler oluşturmak ve çalışanların enerji bilincini yükseltmek üzere bir çok organizasyon sürece katılıyor" ifadesine yer veriliyor.
[PAGE]
Şirketlere göre, iklim değişikliği tehdit değil, fırsat
İngiltere Ticaret ve Yatırım Departmanı ile Economist Intelligence Unit tarafından küresel iş piyasalarında gerçekleştirilen kamuoyu araştırmasına göre, iş dünyasının üçte ikisi iklim değişikliğinin yarattığı sonuçları riskten çok, fırsat olarak değerlendiriyor.
UK Trade & Investment (İngiltere Ticaret ve Yatırım Departmanı) Yöneticisi Susan Haird, "Dünya genelinde iş dünyası iklim değişikliğinin getirdiği fırsatları değerlendirmeye hazır konumda. Araştırmaya katılanların yüzde 90'ı , geçtiğimiz üç sene içinde küresel ısınmadan doğrudan etkilendiklerini ifade ediyorlar. Şirketlerin beşte biri ise küresel ısınmanın yarattığı fırsatlardan gelir sağladıklarını söylediler" yorumlarında bulunuyor. The Economist Intelligence Unit editörü ve raporu hazırlayan isimlerden James Watson ise, "Önümüzdeki on yıl içinde, gelişen piyasalarda, küresel ısınmaya uyum amaçlı önemli yatırımlar gerçekleştirilecek" diyor.
BM tarafından gerçekleştirilen bir araştırma ise, küresel ısınmaya uyum sağlamak için 2030 yılından itibaren her sene 49-171 milyar dolar yatırıma ihtiyaç duyulduğunu ortaya koyuyor.
Ortadoğu, Afrika, Batı Avrupa, Asya-Pasifik, Kuzey Amerika ve Latin Amerika genelinde toplam 700 üst düzey yönetici arasında yapılan kamuoyu yoklaması ardından yayımlanan raporda ön plana çıkan sonuçlar şöyle:
* Şirketlerin yüzde 90'ı, küresel ısınmadan doğrudan etkilendiklerini ifade ediyorlar.
* Şirketlerin yüzde 30'u bu etkilere yönelik planlarını belirlemiş durumdalar.
* Şirketlerin yüzde 64'ü küresel ısınmaya uyum sağlamayı riskten çok fırsat olarak değerlendiriyor.
* Şirketlerin yüzde 19'u (her beş tanesinden birisi) küresel ısınmaya uyum çalışmalarından gelir sağlamayı başarmış durumdalar.
* Şirketlerin yüzde 46'sı küresel ısınmaya uyum için araştırmalar gerçekleştiriyor.
* Küresel ısınmaya uyum kapsamında en fazla fırsat sunan pazarlar, Asya başta olmak üzere gelişen pazarlar.
Rüzgar yatırımları artıyor
Küresel ısınma ile mücadele ve karbon emisyonlarının azalmasında en önemli rol yenilenebilir enerjilere düşüyor. Bu kapsamda rüzgar ve güneş enerjileri oldukça hızlı bir gelişme sergiliyor.Rüzgar Enerjisi Birliği (GWEC) tarafından yapılan açıklamada küresel rüzgar enerjisi endüstrisinin 2012 yılında 46 GW'dan fazla yatırımı hayata geçireceği ifade ediliyor.
GWEC tarafından rüzgar enerjisinin önümüzdeki beş yılına ilşikin projeksiyonunda ise, 2016 yılı sonunda dünya genelinde rüzgar enerjisi kapasitesinin 500 GW'a ulaşacağı ifade ediliyor.
GWEC'e göre önümüzdeki beş yıl içinde pazarın yıllık büyüme oranı yüzde sekiz civarında olacak. 2012-2016 döneminde hayata geçirilen toplam kapasitenin 255 GW olması bekleniyor. GWEC Genel Sekreteri Steve Sawyer, "Önümüzdeki beş yıl boyunca rüzgar sektöründe yaşanacak büyümenin motoru Brezilya ve Hindistan olacak. Sektörün büyümesine Latin Amerika, Afrika ve Asya pazarları da katkıda bulunacak" diyor. GWEC'in öne çıkardığı gelişmeler şöyle:
- Asya, 2016 yılına kadar hayata geçirilecek 118 GW'lık kapasite ile dünyanın en büyük pazarı olmaya devam edecek.
- Yaklaşık 10 yıldır ortaya koyan güçlü büyüme rakamlarından sonra, Çin pazarının büyümesi istikrarlı bir seyir izleyecek ve önümüzdeki beş yıl içerisinde büyümesini mevcut seviyelerde sürdürecek.
- 2011 yılında ilk kez 3 GW düzeyine ulaşan Hindistan pazarı, 2015 yılında 5 GW kapasiteye ulaşacak.
- Japonya'da 11 Mart 2011 de yaşanan nükleer felaket sonrası gelişmeler, rüzgar sektörü için ülkede yeni bir başlangıcı ifade ediyor.
- Avrupa pazarı, 2020 yılına yönelik mevcut politika altyapısı ve hedefleri doğrultusunda enerjide bazı istisnalar dışında daha durgun rakamlar sergileyecek.
- Almanya'da, geçtiğimiz yıl verilen 2020 yılına kadar nükleer enerjiden çıkma kararının ardından- sektör yeni bir büyüme ivmesi yakaladı. İspanya rüzgar sektörü için pek parlak olmayan 2011'in ardından 2012 yılı da çok farklı olmayacak gibi gözüküyor.
- Romanya, Türkiye ve İsveç bu alanda sergiledikleri yavaşlıktan sıyrılmaya başladılar.
- Brezilya tarafından sürüklenen Latin Amerika pazarının en güçlü uluslararası pazar olması bekleniyor ve 2016 yılına kadar olan süreçte en güçlü bölgesel büyümenin bu alandan gelmesi bekleniyor.
2011'de güneş rüzgarı geride bıraktı
2011 yılında güneş enerjisi, rüzgar enerjisini geride bırakarak küresel yatırımcıların tercih ettiği yenilenebilir enerji teknolojisi oldu.
2011 yılında güneş enerjisi tesis kurulumları artarken, kapasite fazlası, fiyatların düşmesine neden oldu.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) ve 21. Yüzyıl Yenilenebilir Enerji Politikası Ağı (REN21) tarafından yayımlanan yenilenebilir enerji trendleri raporuna göre, güneş enerji rüzgara kıyasla iki kat daha fazla yatırım çekti. Bloomberg New Energy Finance verileri doğrultusunda hazırlanan ve sektörde referans niteliği taşıyan rapora göre, yenilenebilir enerji ve yakıtlara yapılan yatırım geçtiğimiz yıl yüzde 17 oranında artış kaydederek 257 milyar dolar rekoruna ulaştı.
Bu kriz öncesi 2007 yılında ulaşılan miktardan yüzde 97 daha fazla. Küresel enerji tüketiminin yüzde 16.7'si yenilenebilir enerjilerden elde edilirken, bu oranda biyokütlenin payı azalırken, modern teknolojilerin rolü artış gösterdi.
Bu arada 2011 yılında yenilenebilir enerji teknolojileri yeni pazarlara yayılmaya devam etti. 50 ülkede rüzgar santralleri kuruldu, solar PV de yeni ülkelere girmeye başladı.
Solar enerjiye yapılan toplam yatırım ise yüzde 52 oranında artış göstererek 147 milyar dolara yükseldi.
Avrupa Fotovoltaik Sanayi Birliği (EPIA)'nın Fransa, Almanya, İtalya, İspanya ve İngiltere piyasalarında yatığı araştırmalar sonucunda yayımladığı araştırmaya göre, 2013 yılından itibaren güneş enerjisinden elde edilen elektrik Avrupa'nın bir çok bölgesinde kömürün yerini alacak. Birliğe göre bu gelişmenin ardındaki en önemli unsur, PV fiyatlarında yaşanan düşüş. PV fiyatlarının son 20 yıldır düzenli olarak düştüğüne dikkat çeken EPIA, fiyatlarda 2020 yılının sonuna kadar yüzde 50 daha düşüş yaşanabileceğine yer veriyor. EPIA Başkanı Ingmar Wilhelm'in yorumları şöyle: "Bugün bile PV'den elde edilen elektrik sanılandan çok daha ucuz. Gelişen teknolojiler ve kitle kullamı sayesinde fiyatlar daha da ucuzlayacak."
[PAGE]
Türkiye, iklim değişikliği ile mücadele için 10 milyon euroluk bütçe oluşturuyor
Yenilenebilir enerji kaynaklarının 2023 yılındaki toplam enerji içindeki payının yüzde 30'a çıkarılması, mevcut yatırımların rehabilitasyonu, yenilenebilir enerji kaynaklarının ısınma ve aydınlatma gibi alanlarda kullanımı ve yaygınlaştırılması, iklim duyarlı ve enerji verimli binaların oluşturulması Türkiye Enerji Verimliliği Strateji Belgesi'nin hedefleri arasında yer alıyor.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre Türkiye'nin 2010 yılı emisyonu yüzde dokuz artışla 402 milyon tona ulaştı. Yenilenebilir kaynaklarda üretimi yüzde otuz artırmak için yatırımların yüzde 60 oranında artması gerektiğinin ifade ediliyor. Bu arada, enerji verimliği uygulamaları için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından verilen teşvik miktarının 2015 yılına kadar yüzde yüz artırılması hedefleniyor.
Öte yandan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, geçtiğimiz Nisan ayında yaptığı açıklamada, iklim değişikliği ile mücadele için 10 milyon euro bütçe oluşturulacağını ifade etti. 10 milyon euro bütçe ile gerçekleştirilecek projede, iklim değişikliği ve ozon tabakasının korunması konusunda ulusal düzeyde ortak çalışmaların ve işbirliklerinin geliştirilmesi için kamuoyu bilinci arttırılacak, kurumsal kapasite güçlendirilecek.
Dünyanın CO2 haritası
Ülkeler CO2 emisyonu (milyon ton)
1. Çin 8,320
2. ABD 5,861
3. Hindistan 2,069
4. Rusya 1,682
5. Japonya 1,138
6. Almanya 762
7. Kore 574
8. İran 567
9. Kanada 518
10. İngiltere 493
11. Suudi Arabistan 470
12. Güney Afrika 450
13. Brezilya 443
14. Meksika 420
15. İtalya 407
16. Avustralya 365
17. Fransa 362
18. Endonezya 348
19. İspanya 329
20. Tayvan 290
21. Polonya 285
22. Tayland 260
23. Ukrayna 255
24. Türkiye 253
25. Hollanda 248
Kaynak: US Environmental Information Administration