Gümrüksüz ithalat 100 milyon dolar zarara yol açar

Ankara Sohbetleri'nin konuğu Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu Başkanı Erhan Özmen.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Hüseyin GÖKÇE

ANKARA-2005 yılında un ihracatında dünya şampiyonu olan, 2009 ve 2010'da ise gelirde şampiyon, miktar bazında ikinci olan un sanayicileri gümrüksüz ithalata ilişkin hazırlıkların şokunu yaşıyor. Buğday hasadının başlayacağı mayıs ayına kadar  gümrük vergisinin sıfırlanması yönünde karar alınacağını duyan un sanayicileri, bu kararın daha önce, Dahilde İşleme Rejimi (DİR) kapsamında ihracat yapmış  olanları büyük zarara uğratacağını düşünüyor. Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu (TUSAF) Başkanı Erhan Özmen, un sanayicilere danışılmadan alınan bu kararın uygulanması halinde sektörün 100 milyon dolara yakın zarar görebileceğini belirtiyor.

Son 5 yıl içinde sektördeki fabrika sayısının bin 200'den 720'ye gerilediğini belirten Özmen, Türk ununu dünya genelinde markalaştırmak için Fındık Tanıtım Grubu'na benzer bir lobi grubu kurulacağını da ifade etti.

Ankara Sohbetlerine konuk olan Erhan Özmen, Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak ve Ankara Haber Müdürümüz Hüseyin Gökçe'nin sorularını cevaplandırdı..

Türkiye'de buğday hasadının başlamasına kısa bir süre kaldı. Son dönemlerde buğday başta olmak üzere emtia fiyatlarında yükseliş sürüyor. Ancak buğdayda gümrük vergilerinin sıfırlanması yönünde hazırlıklar olduğunu duyuyoruz, bu durum sektörü nasıl etkiler?

Evet maalesef  1 Mayıs 2011 tarihine kadar buğday ithalatında gümrük vergilerinin sıfırlanacağına  yönelik karar alınacağını biz de öğrendik. Ancak buna geçmeden önce bir şeyi sizinle paylaşmak istiyorum.

Biz 2010 yılı Ağustos ayında toplantı için TMO heyeti ile birlikte Sen Petersburg'a gittik. Orada yaklaşık 75 işadamı vardı, tam havaalınına indiğimizde, dünyanın en önemli buğday üreticilerinden Rusya, buğday ihracatını yasaklayan bir karar aldı.

Bunun dünyada geniş bir yankısı oldu. Biz de Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu olarak o zaman devletimizle, TMO ile görüştük. Türkiye'nin bu süreci rahatça atlatabilmesi için yapılması gerekenleri hep beraber ortaya koyduk. Biz buğday fiyatı fiyatı 270 dolar iken TMO'ya "1 milyon ton eksiğimiz var bunu ithal edelim" dedik. O zaman bize "Hayır" dediler, ülkemizdeki buğdayın yeterli olduğunu ve ithalata gerek olmadığını söylediler. Bizim önerilerimiz kabul edilmediği dönemden itibaren dünya buğday fiyatları yüzde 65 yükseldi. Ancak TMO piyasaya zamanında müdahale ve doğru politikalarla, devamlı sübvansiyon yaptı. Biz de bu TMO'nun bu politikasına un sanayicileri olarak ciddi destek verdik.Bunu da sosyal sorumluluk anlayışımızla, "Türkiye'de spekülasyon olmasın, burada ciddi nemalanma olmasın" diye yaptık.

-Un sanayicisi ağırlıklı olarak DİR kapsamında ihracat gerçekleştiriyor değil mi?

Normalde Dahilde İşleme Rejimi çerçevesinde hammaddeyi dünya fiyatları üzerinden ithal edersiniz, bunu nihai ürün haline getirip ihracatını gerçekleştirirsiniz. Oysa un sanayicileri, sırf dengeler bozulmasın diye bu işin finansmanını üstlenenerek, iç piyasadan temin ettiğimiz buğdayla önce ihracatı yapıp sonra elimizdeki belgeler karşılığında hammaddeyi ithal ediyor.

Tabi biz bu içerideki üreticileri ve sanayicileri konumak adına devletimizle işbirliği yaparak bu işi gerçekleştirdik.

Bugün Şubat ayının ortasına geldik. Türkiye'de 5 milyon ton buğday var. Yani Temmuz ayına kadar yetecek miktarda buğday var. Mayıs ayında Türkiye'de hasat başlayacak, piyasa bunu kabullendi, insanlarımız da TMO'nun stratejisini satın aldı.

-Sizi bu kadar rahatsız eden nedir ?

Senin en büyük paydaşın Türkiye un sanayicileri, bunların bir federasyonu var. Türkiye'de üretilen hububatın üçte birini, buğdayın da üçte ikisini bu sektör kullanıyor.

Böyle bir karar alırken, tamam devletsin TMO'sun böyle bir tercihte bulunabilirsin ama Avrupa'daki gibi, Amerika'daki gibi, gelişmiş ülkelerdeki gibi, "Gelin paydaşlarım, biz sizinle bugüne kadar dünyada fiyatlar anormal yükselirken, Türkiye'de ekmek fiyatlarına beraber yansıtmadık" dersin. Zaten biz bugüne kadar toplumumuzun lehine olabilecek hiçbir şeye karşı çıkmadık. Hep sağduyu ile davrandık, bugün ekmek fiyatları değişmemişse, uzun süredir zamlanmıyorsa, ekmekçilik sektörünün ne kadar katkısı varsa, TMO'nun ne kadar katkısı varsa, bizim de o kadar katkımız var. Şurada hasata kalmış 3.5 ay zaman, elinde 5.5 milyon ton ürün var ve 1 milyon ton ithalat izni alınmış, bunun 600 bin tonu ithal edilmiş, elinde 400 bin ton daha getirme yetkisi var. Bugün kalkıp gümrük vergilerini sıfırlamaya çalışıyorsun. Biz bunu mantığını aradık, bulamadık, hiçbir gerekçesi de yok. Sektör açıkça 'kontrpiyede kaldı'. Başka bir ifade ile TMO beraber yürüdüğü paydaşını açıkta bırakmış oldu.

Sizce doğrusu ne olmalıydı?

Şu anda bütün sektör ihracatını yapmış ve açık pozisyonda. Bunu hepimiz biliyoruz. Bu aşamadan sonra bu arkadaşlarımıza nasıl moral vereceğiz, onları nasıl çalıştıracağız. Bugün bu sektör, Endonezya, Kore, Filipinler pazarından Çin'i çıkartıp kendisi girmiş. Bu pazarlar kolay elde edilmiyor, bu sanayiciye yazık günah değil mi?

Bugün ihracat miktarımız 750 milyon dolara çıktı, çok fazla süre geçmeden 1 milyar dolara ulaşırız. Bu rakam giderek büyüyecek. 15 bin kişilik bir istihdam yaratıyoruz.

 

Biz her zaman Türkiye'de buğdayın ekilebilir olmasını istiyoruz. Buğdayımızı 3-5 milyon ton fazla üretsek, ihraç ettiğimiz unun hammaddesini ithal etmek zorunda kalmayıp, ülkemizden temin ederiz.

Oysa Ağustos'a bu kadar süre kala, hasata kadar gümrük oranlarını sıfırlayalım derseniz, yarın çiftçiyi buğday ekiminden de kaçıracaksınız.

Tekrar ediyorum, çiftçinin memnun edilmesi ve buğdayın ekilebilir olması lazım. Politikaların buna göre belirlinmesini istiyoruz. Bunun gibi politikalar yerine buğday üretimini teşvik edecek, buğday üretimini artıracak politikalar uygulamamız gerekiyor. Böyle tedbirlerle buğdayın ekimini, üretimini hiçbir yere götüremeyiz.

Zarar 100 milyon doları bulur

Böyle bir kararın alınması un sanayicilerine ne kadar zarar vereceğine yönelik hesaplamalarınız var mı?

Sektörün elini şu anda 400-500 bin ton gibi belgesi var. Bunun karşılığı 50 milyon dolar demek veya 50 milyon dolar zarar demek.Yani artık kapılar açıldığı zaman isteyen istediği fiyata getirecek. Bir de gümrükleri sıfırlayıp kapıları sonuna kadar açtığın zaman ne oluyor? Şimdi sektör elinde buğday tutuyor, TMO'nun politikalarına bakarak hammaddesini tutuyor. Bunun da 25-30 milyon dolar da  elinde tuttuğu buğdaydan zararı olacak. Toplam zarar neredeyse 100 milyon dolara ulaşacak.

Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu, bütün bölgelerde, Türkiye'deki bütün un sanayicilerini çatısı altında barındırıyor. Ancak böylesine önemli bir haberi bizim başkalarından duyuyor olmamamız lazım. Fısıltı gazetesinden alıyor olmamamız lazım.

Bu kararı almak için TMO'nun bir tedirginliği olmalı. Nedir o tedirginlik sizce?

Yani kendi gerekçeleri buğday arzında bir sıkıntı olursa, rekolte de sıkıntı olursa, hasatta piyasalar kilitlenebilir. Bunun için buğdayı açalım, piyasalar hasata rahat girsin diye bir mazeretleri var.

Eğer Türkiye'de bugün problem yoksa, üç ay sonra hasat geldiğinde hiç problem olmayacak demektir.

Arkasından 8'nci aydan itibaren Ukrayna, Kazakistan, Rusya gibi dünyanın en büyük buğday depoları hasata girecek. O zaman zaten Türkiye'deki hasat bitmiş olur, Karadeniz havzasında hasat başlar. Fiyatlar da daha makul seviyeye gelmiş olur. Bugün Amerika'dan buğday alacağımıza yanı başımızdan almış oluruz. O dönemde buğday fiyatları belki 150 dolara kadar düşecek, yüzde 30, yüzde 40 daha ucuza satın alabileceğiz.

Hiç gerek yok, boşu boşuna anlamadığımız bir panik. Bu Hazine'ye de çiftçiye de bize de bir çok yönüyle zarar verir. Çünkü sen "politikalarım bu olacak" diyorsun, ben de destekleyeceğim diyorum.

Biraz da sektörü düşünmesi lazım. Ambarlarla 2 milyon ton buğday var, tüccar 1 milyon ton tutuyor. Sektör farklı bir politika izlese ürünlerin hepsi TMO'ya gider. Ofisin bunun altından kalkması mümkün değil. TMO kadar diğer aktörler de var.

Politikaları koyan TMO, hasada yakın, piyasaların her şeyi satın aldığı bir yerde kimsede fiyat yükselecek beklentisinin kalmadığı, olanların da kırıldığı bir dönemde böyle anormal bir piyasa müdahalesi yapıyorsun, bu olmaz.

Bu karar size göre gelecek yıllardaki hububat ekimine yönelik tercihleri nasıl etkiler? Sonuçta buğday yetiştirilen alanlarda çok rahatlıkla alternatif ürünler de yer alabilir…

Düşünün bir kere siz Mayıs ayının 10'unda hasada gireceksiniz ama Mayıs'ın başında Mersin Limanı'na gümrüksüz buğday boşalıyor. O zamanki halinizi ve çiftçilerin gözüne baktığınızda neler görebileceğinizi artık siz düşünün.

Tekrar işin ticari yönüne dönersek sanayici uzun vadeli işlemler yapabiliyor mu? Başka bir ifade ile önünü görebiliyor mu?

Un sanayicisi bugün ihracatını neye göre yapacak kimse bilmiyor. Çünkü kontratlar yapıyorsunuz, TMO'nun açıkladığı politikalar konusunda, siz de bağlantınızı yapıyorsunuz. Herkesin elinde Mart ve Nisan ayına  yönelik kontratları var. Karşı tarafa gidip vaz geçtim diyemezsiniz.

Böylesine konular, Avrupa'da Amerika'da sivil toplum örgütleri, ilgili kamu kuruluşlarıyla tartışırlar, bir kamuoyu oluşur, yasalaşmadan önce mutabakat sağlanır, sonra siyasetçiye anlatılır ve yasal düzenleme gerçekleşir. Biz de bu dönüşümü yaşamak zorundayız.

Dünya un ticaretinde önemli bir yere sahip olan Türkiye, bir dönemler Filipinler'de bazı engellemelerle karşılaşıyordu, o sorunlar halen yaşanıyor mu?

Bugün ihracatta komşumuz Irak birinci, Endonezya,  Filipinler ikinci ve üçüncü sırada. Yani o pazarlara açılmamızda devletimizin de çok büyük katkısı var ve önemlisi bize inandılar. Orada bizimle rekabet edemeyen yerli üreticiler çamur atma politikası izlediler. Türk buğdayında küf olduğunu, kanserojen ürünler olduğunu belirttiler.

O dönem bunların hepsi analizleri yapıldı, Tarım Bakanlığımız denetledi.  denetliyor. Oradaki büyükelçiliğimiz destek verdi. Raporları sunduk, analizleri sunduk. Oraların sağlık Bakanlıkları bizi doğrulayan raporlar hazırladılar. Hiçbir sorun kalmadığı gibi, o ülkelerdeki yerel üreticiler bile unlarına Türk markası koymaya başladılar. Bu bir taklit değil, kendi ülkesinde daha kaliteli bir imajı olduğu için ürününe Türk ismi veriyor.

-Son yıllarda hep un sanayisinde atıl kapasitelerden bahsedilir ve konsolidasyon önerileri getirilir, bu konuda hangi aşamadayız?

Evet uzun süre sizin ifade ettiğiniz tartışmalar gerek dışarıda gerekse sektör içinde yapıldı. Bir dönem gerçekten de hesapsız yapılan yatırımlarla sektörümüzde fabrika sayısı bin 200'e kadar ulaşmıştı. 2005 yılında durum böyle iken bugün fabrika sayısı 720'ye gerilemiş durumda. Konsolidasyon olsun ama biz TUSAF olarak sağlıklı konsolidasyon istiyoruz.

Türkiye'nin de buğdayda ancak kendi kendine yettiğini biliyoruz. Peki nasıl oldu da un ihracatçısı dünyada ilk sırada yer alabildi?

Üstelik onlarda buğday fazlası varken, biz içeride üretilen buğdayı ancak kendimize yetiriyorduk.  Bizim sanayicimiz ithal ettiği buğdayı işleyerek, ona katma değeri katarak ihraç edip bu başarıyı yakaladı. Bugün dünyanın 106 ülkesine Türk un sanayicisi ürün satıyor. Son iki yıldır da biz ilk sıradayız. Yani 2009 ve 2010 yıllarında, miktar bazında dünya ikincisi olmamıza rağmen, döviz geliri bakımından birinci sırada yer alıyoruz. Bunu da daha pahalı, markalaşmış ve işlenmiş ürün satarak gerçekleştirebiliyoruz.

Un Tanıtım Grubu geliyor

Şu anda TUSAF olarak Türk Unu patentini almak için çalışıyoruz.  Burada da Gaziantep Sanayi Odası'nda olduğu gibi Türk Unu logosu olacak. Bu logo kriterleri yerine getiren firmalara kullandırılacak. Un ithal eden ülkelerde özel kampanyalar yapılacak. Tıpkı Fındık Tanıtım Grubu'nun yaptığı gibi Türk ununu dünyaya tanıtacağız. Bu konuda Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın da desteğini alacağız. Türk unu markasının imajı artık tüm dünyada yükselecek.

Özmen'in dikkat çektikleri

Ferit B.PARLAK

2005 yılının Eylül ayında Özmen'in anlattıklarına benzer bir sorunu duymuş ve 'elek asılmamalı' başlıklı bir makale yazmıştım.

O tarihli yazımdan bir iki paragrafı aynen aktarayım: "Un ihracatçısı dünya piyasalarında Rusya, Ukrayna, ABD, Fransa gibi ülkelerin firmaları ile yarışıyor.

Rusya ve Ukrayna'da buğday fiyatları 94 dolar ile 100 dolar arasında değişiyor.

Türk un sanayicisi ise TMO'nun DİİB karşılığı satışlar için Ağustos ayında belirlediği 144 dolar fiyattan buğday alabiliyor.

TMO, destekleme alımları kapsamında çiftçiden 270 dolardan aldığı buğdayı ya ihraç ediyor yada un sanayicisine satıyor.

TMO tarafından ihracat için açılan uluslar arası ihaleye bu yıl ortalama 102 dolar teklif geldiğini öğrendik.

İhalenin FOB dahilinde yapılması, limanda teslim edilme şartı doğurduğu için, 15-18 dolar arasında nakliye bedeli de maliyete ekleniyor.

Yani TMO elindeki buğdayı en fazla 85 dolar fiyatla ihraç edebiliyor.

Un sanayicisi TMO'nun DİİB kapsamında sattığı buğdaya 110-120 dolar fiyat vermeye ve ayrıca nakliye masraflarını da üstlenmeye hazır.

Ancak TMO direniyor!"

O tarihten bugüne, tüm sıkıntılara rağmen, 106 ülkeye 1 milyar doları aşan ihracatıyla "Türk unu" markasını kabullendiren sektör yine sıkıntılı. Yüksek sesle tekrarlayalım o zaman, "elek asılmamalı…"

Bu konularda ilginizi çekebilir