Gözaltı yetkisi kolluk amirine verilecek
İçişleri Bakanı Ala, gözaltına alma yetkisinin sokakta görev yapan her kolluk görevlisine değil, amirlerine verileceğini söyledi
ANKARA - İçişleri Bakanı Efkan Ala, IŞİD militanlarının Türkiye üzerinden Kobani'ye (Ayn El-Arap) geçtiği iddiasıyla ilgili "Bin 400 kilometre Irak ve Suriye sınırını kontrole çalışırken bu kadar ağır sorumluluk üstlenmişken ve politikasını açık biçimde buralara yönelik koymuşken, gereksiz, lüzumsuz ve dezenformasyona dayalı bilgilerle Türkiye'yi meşgul etmek büyük bir haksızlık, bunu kesinlikle reddediyoruz" dedi.
Reform Eylem Grubu'nun, AB Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın katılımıyla JW Marriott Otel'de düzenlenen ilk toplantısının ardından Bakanlar, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
"Polisin görev ve yetkileri yeniden mi tanımlanacak?"
İçişleri Bakanı Ala, bir gazetecinin "İç güvenlik reform paketinde molotofkokteylinin silah olarak kabul edilmesi yer alıyor. Polisin silah kullanma yetkisinin olacağı ifade ediliyor, polisin görev ve yetkileri yeniden mi tanımlanacak?" sorusu üzerine, molotofkokteylinin bir silah olduğunu vurguladı.
Ala, "Tabii ki molotof silahtır. Tekil olarak silahtan daha tehlikelidir ve atıldığı zaman toplu kıyımlara neden olabilmektedir. İnsanlar iş yerlerinde, evlerinde otururken, otobüslerde araçlarıyla seyahat ederken bu çok yıkıcı etkileri olan silahtır. Mevzuattaki boşluk giderilerek silah olarak tanımlanan patlayıcı, yakıcı maddeler yeniden mevzuatta açıkça tanımlanıyor. Tabii ki silah olarak tanımladığınız zaman, polisin elinde silah olana karşı hangi yetkileri varsa burada da o yetkilere sahip olması tabiidir" diye konuştu.
"İç güvenlik paketiyle ilgili bugün gazetelerde yer alan sadece emniyet amirinin emriyle gözaltı yada aramaların genişleyebileceğiyle ilgili haberler var. Biraz daha detay alabilir miyiz?" sorusuna karşılık Ala, şunları söyledi:
"Eskiden her kolluk görevlisinin gözaltına alma yetkisi vardı. Türkiye'de bu 'çekerim karakola' anlayışını getirmişti. Tabii oralara fırsat vermeyen düzenlemeler yapıyoruz. Ama kolluk birimlerinin gözü önünde suçüstü hali olduğunda polisin onları gözaltına alıp karakola götürme ve adliyeye teslim etme prosedüründe açıklık var. Tereddütler doğuyor, gözaltına alma yetkisi yok. Belli suçlarda milleti tedirgin eden can ve mal güvenliğini, özgürlüğünü, haklarını kullanmasını tehdit eden, hususlarda suç üstü hali olursa polisin gözaltına alma yetkisini getiriyoruz."
Yetkinin sokakta görev yapan her kolluk görevlisine değil, amirlerine verileceğini belirten Ala, şöyle devam etti:
"Gözaltı önemli husustur, vatandaşın hürriyetini kısıtlayıcı bir düzenlemedir. Dolayısıyla belli sayıdaki kolluk amiri ve müdürüne bu yetkiyi vereceğiz. O bakımdan hem suçu önleme konusunda alacağı inisiyatif genişlerken hem de vatandaşın hak ve hürriyetin koruyacak önlemleri birlikte getiriyoruz. Kolluğun şikayet mekanizmasını da tekrar bu paket içerisine aldık. Mecliste onu da çıkartacağız. Yetkiyle denetim ve görev arasında ciddi denge kuran, vatandaşın hak ve özgürlüğün korurken diğer vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlayan, suçluyla mücadele ederken, bu işlerle ilgisi olmayan vatandaşa karşı da oldukça demokratik bir sistem içerisinde hareket edecek bir düzeni kurmayı taahhüt ediyoruz."
"Türkiye terör örgütleriyle en fazla mücadele eden ülkedir"
Bir gazetecinin "İnterpol kaynaklı, IŞİD militanlarının gemilerle Türkiye üzerinden Kobani'ye geçtiği yönünde haberler var. Bu haberler için ne diyeceksiniz?" sorusu üzerine Ala, şu değerlendirmede bulundu:
"Türkiye, bu bölgede en çok insani yardım yapan ve terör örgütleriyle de en fazla mücadele eden ülkedir. Evvelsi gün Fransa'da içişleri bakanlarıyla bir araya geldim ve toplantı yaptık. Burada Avrupa Birliği'nin Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Polonya dışarıdan Kanada İçişleri Bakanı vardı, Amerika Adalet Bakanı vardı. Konuyu değerlendirdik. Bazı insanlar nasıl oluyor da o ülkelerden çıkıyorlar ve Türkiye sınırına geliyorlar? Türkiye sınırında bunları yakalayıp sınırdışı ediyoruz. Sorgulanması gereken de budur. Türkiye, 7 binden fazla insana giriş yasağı koymuştur, binden fazla 'yabancı savaşçı' diye adlandırdıkları kişiyi sınırdışı etmiştir."
Bakan Ala, şunları kaydetti:
"1,5 milyonu aşkın Suriyeli ve Iraklı insan, oradaki kaostan, çatışmadan, zulümden göç etmiş insanların burada çocuklarıyla aileleriyle birlikte yaşamalarını sağlamak için Türkiye, çok yüksek katkıda bulunan ülkedir ve bulunmuştur. Bunun uluslararası platformlarda da hakkının teslim edildiğini biliyoruz ama yardım yapmıyorlar. Bin 400 kilometre Irak ve Suriye sınırını kontrole çalışırken bu kadar ağır sorumluluk üstlenmişken ve politikasını açık biçimde buralara yönelik koymuşken, gereksiz, lüzumsuz ve dezenformasyona dayalı bilgilerle Türkiye'yi meşgul etmek büyük bir haksızlık, bunu kesinlikle reddediyoruz.
O ülkeler, AB ülkeleri ya da Batı ülkeleri ya da herhangi ülkeden Türkiye üzerinden Suriye'ye geçmeye çalışıyorsa asıl soruları o kaynak ülkelere sormak lazım, neden orada engellemiyorlar? Biz burada bu kadar insanın ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken bir de bu sorunlarla Türkiye'yi neden uğraştırıyorlar? Biz hesap soracak mevkideyiz, hesap verecek mevkide değiliz.
Biz kendi üzerimize düşeni, kendi politikalarımız çerçevesinde yapıyoruz. Buradaki ateşin herkesi yaktığını görüyoruz, vicdani sorumluluğumuz var. İnsanlarımızın bu bölgeye ilişkin hassasiyetlerini dikkate alan politikalar üretiyoruz. Hiçbir politika üretmeyen yardımda bulunmayan, katkı sağlamayan bazı ülkelerin propagandalarının bizi yönlendirmesine de izin vermemeliyiz. Sorular oralara sorulmalı o kişiler oralardan nasıl çıkıyor da geliyor. Sonra bir kişi geliyorsa 10 kişi geliyor gibi değerlendirmeler yapılıyor."
"Çözüm süreci şiddeti, terörü hoşgören bir süreç değildir"
HDP'nin İmralı adasına gitmek için yaptığı başvuruya ilişkin son durumun sorulduğu Bozdağ, çözüm sürecinin Türkiye'de terörün, şiddetin, kanın, gözyaşının olmadığı, barış dilinin egemen olduğu ve bütün bunların kalıcı olduğu bir Türkiye oluşturmak için başlatılan, samimiyetle yürütülen bir süreç olduğunu söyledi.
Çözüm sürecinin şiddeti, terörü, eylemi, öldürmeyi, yakmayı, yıkmayı hoşgören bir süreç olmadığını vurgulayan Bozdağ, şöyle konuştu:
"HDP'nin eşbaşkanları veya milletvekilleri yaptıkları açıklamaları kendi eylemleriyle tekzip etmektedirler. Biz isteriz ki açıklamalarını eylemleri teyit etsin. Veya bazı açıklamalarıyla kendi kendilerini inkar etmesinler. Bunu görüyoruz. Son Kobani hadiselerinde gördük. Pek çok kişi zarar gördü, pek çok insanımız hayatını kaybetti, yakmalar, yıkmalar oldu. Bunun en önemli sebebiyse HDP'nin, temsilcilerinin ortaya koyduğu çözüm süreciyle bağdaşmayan söylem ve eylemler olmuştur. Onlarca insanımız öldü. Bu insanların ölümünden kim sorumlu? Sokağa insanları çağıran, onların arasına giren, onları örgütleyen, onları tahrik ve teşvik edenler sorumlu mudur, değil midir? Yasin Börü'yü öldüren, onu linç eden, vahşice, hunharca saldıranlar elbette sorumlu ama o vahşeti ortaya koymaya neden olanların sorumluluğu yok mudur? Bence onların da sorumluluğu vardır.