Global Ekonomide Son Durum ve Türkiye

Bekir Kavruk, son gelişmeler ışığında küresel ekonomiyi değerlendiriyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

“New Economy” çağında başta AB olmak üzere dünyanın önde gelen ülkelerinde “Kontrolsüz Kapitalizmin” son aşaması olarak artık sadece firmaların değil ülkelerin de iflasına yol açan borç krizi ile beraber dünyanın 3. büyük ekonomisi Japonya'da yaşanan deprem, Arap ülkelerinde baş gösteren ayaklanmalar ve muhtemel sonuçları 2011 yılının gündemini teşkil edecek gibi görünmektedir.

Japonya'da Gölcük depreminin 55 katı büyüklüğümde ve 9 şiddetindeki deprem ucuz atlatılmasına rağmen sonrasında yaşanan Tsunami ve Fukuşima atom felaketi Türkiye'ye ve dünyaya birçok yönden ders özellikleri taşımaktadır:

- Felaket öncesi ve sonrasında Japonlar her alanda göstermiş oldukları davranış kültürleri ile çağdaş eğitimde artık bireylere sadece bilgi yüklemenin bir şey ifade etmediğini kaliteli birey ve dolayısıyla medeni toplum için eğitimde esas olan önceliğin bilgide değil bilinçte olduğunu göstermişlerdir.

- Disiplin kalitesi yüksek Japonya'da Fukişima atom santralında meydana gelen facia dünyada petrole bağımlı ülkelerde hayati öneme sahip atom enerjisinin geleceğini Çernobil sonrası tekrar sorgulatması itibarıyla tarihi bir dönüm noktası teşkil etmektedir.

Bu facia yüksek cari açığında önemli bir yer tutan enerji (petrol) bağımlılığını azaltmak amacıyla atom enerjisini gündemine taşıyan Türkiye'de yaşanacak olan direncin habercisi özelliği taşımaktadır.

Dünya ekonomisinde diğer önemli gelişme ise Arap ülkelerinde ortaya çıkan ve sonuçları rejim mi yoksa sadece lider değişikliği mi belli olmayan ayaklanmalardır.

Dünya savaşı sonunda Anglosaksonlar insiyatifinde Ortadoğu ve Kuzey Afrika da yapay şekillendirilen sınırlar içersinde oluşan devletler, petrol ve İsrail anlaşmazlıkları çerçevesinde uzun süre tek liderli rejimler olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Burada e- ekonomi çağında hızla değişen dünya koşullarında tek liderli Ortadoğu sistemlerinin oluşacak halk tepkileri sonrası varlıklarını uzun yıllar sürdüremeyecekleri varsayımlarına dayalı batılı ülkelerce önceden geliştirilen stratejilerin varlığının ve Türkiye'nin 88 yıl önce kurduğu örnek devlet modelinin kamuoyunda uzun süre tartışma konusu olduğunu hatırlatmakta yarar vardır.

Arap ülkelerinde oluşan ve petrol fiatlarının tırmanmasına yol açan bu krizin finans merkezleri olan BAE ve Katar'a petrol merkezleri olan Suudi Arabistan ve Kuveyt 'e sıçramadığı sürece global ekonomide oluşacak etkilerinin sınırlı kalacağı beklentisi ağırlık kazanmaktadır.

2008 yılı sonu itibarıyla önce ABD de başlayıp dünyaya virüs gibi yayılan çok nedenli Mega Krizin bugün varmış son nokta dünyanın önde gelen ülkelerinde devletleri iflas boyutlarına taşıma riski olan borç krizidir.

Özellikle AB'de PİGS (+İtalya ) ülkelerinde başlayıp domino tesiriyle yayılma tehlikesi gösteren hatta Euro'nun geleceğini tehdit eden borç krizi ana pazar olması itibarıyla Türkiye'yi de yakından ilgilendirmektedir. Türkiye'nin ihracatının yarısını teşkil eden AB'de yaşanan borç krizi öylesine derin boyutlara varmıştır ki PİGS ülkelerinin AB den çıkarılmasından Almanya'nın D-Mark'a dönmesine kadar aslında AB'nin dağılmasını göze alacak kadar ileri giden birçok konu kamuoyunda tartışılır duruma gelmiştir.

28 devletli AB'nin para politikasının tek merkezde toplanmasının doğal sonucu esnekliği olmadığından ötürü ABD ve Japonya'nın yaptığı gibi para basıp likidite olarak piyasaya sürme alternatifleri oldukça sınırlı kalmakla beraber gelecekte faizlerin artırılması ve enflasyon kaçınılmaz görünmektedir.

Bu aşamada ne gariptir ki önceden 2001 krizini yaşamış Türkiye'nin AB'ye üye olmayıp kendi parasına sahip olma şanslılığı ve esnekliği ders çıkarılması gerektiren ironik bir durum teşkil etmektedir.

ABD'nin enflasyon riskini göze alıp mega ölçülerde para basarak düşük faizli piyasaya enjekte etmesinin yanında dolar yolu ile krizlerini dünyaya ihraç etme stratejisi tüm dünyada hisse senetlerinin (varlıkların) Mega kriz öncesi görüldüğü üzere şişmesine yol açmış ve bu durum dünya ekonomisinde büyümede denge unsuru taşıyan Çin ve Hindistan'ı da risk  boyutlarına taşımış bulunmaktadır.

2010 yılında %8.9'luk büyüme sağlayan borç stoku %44'lerde seyreden Türkiye'nin rating'inde de olumsuz rol oynayan en önemli sorunu yıl sonu itibarıyla rekor 60 milyar dolara (%8) varacağı tahmin edilen sıcak para güdümlü cari açık ve bunun yanında %12'ler düzeyindeki işsizliktir.

Cari açıkta en sorunlu kalem Mal dengesi olup bunda enerji ithalatındaki (petrol) artış yanında tüketim mallarındaki rekor artışında rol oynaması tasarruf oranı (%12,6) zaten düşük olan Türkiye'deki garip tüketim bilincini yansıtması açısından üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.

SONUÇ :

2008 Mega Krizinden çıkarılacak en önemli ders krizlere en dayanıklı ekonomilerin Almanya örneğinde görüldüğü üzere omurgalı yani Reel Sektör – İhracat temeline dayanan ve finansal yapıları bu temel üzerinde yükselen ekonomiler olduğu gerçeğidir. Alman ekonomisinin ağır krize rağmen  Euro ve dolayısıyla AB'yi ayakta tutan en önemli ekonomi olması bunun göstergesidir.

2011 yılını içeren kısa vadede  cari  dengesini dünyada şu an mevcut konjonktürün de Türkiye'ye uygun olmasından ötürü riskli sıcak paradan karşılamak zorunda olan Türkiye'nin cari denge için Rating ve diğer ekonomik göstergeleri kendisinden çok daha iyi konumda olan Brezilya gibi dış sermayeyi vergilendirme (Tobin) lüksü bulunmamaktadır. Bu gerçek muhtemelen TCMB'yi bankalar nezninde önlem alma seçeneğine götürmüş olup, bunun yükünün de bankalardan Türk reel sektörüne aktarılması durumunda işsizliğin olumsuz etkilenmesi söz konusu olacaktır.

Orta ve uzun vadede ise 2023'te kendisine zaten dünya ekonomisinin ilk 10'una girme hedefi koyan Türkiye'nin istikrar sağlaması için enerji-altyapı politikasından Reel sektör – İhracat temeline dayandırılması gereken ekonomi politikasına kadar gerekli bütün önlemleri alması zorunlu görünmektedir.

Son olarak Japonya örneği en gelişmiş ülkelerde kaliteli insan yetiştirmeye dayalı eğitim politikalarında yeni nesillere sadece bilgi yüklemeye çalışmanın kafi gelmediği gerçeğinden hareketle bilince dayalı eğitimin esas alındığını belirtmek gerekir.

Bilgi yarışına dayalı sınav sistem tartışmalarının çok sık yaşandığı ve yapılan onca uğraşılara rağmen dünyada hala eğitim sıralamasında çok gerilerde kalan Türkiye'nin, Japonya örneği yeni tecrübeler ışığında geleceğe yönelik olarak eğitim sistemini tekrar gözden geçirmesinde yarar vardır.

Bekir Kavruk Hakkında Bilgi ve Eski Yazıları

 

Bu konularda ilginizi çekebilir