Geçmişten geleceğe kültür - sanat köprüsü

Faruk Şüyün'ün bu haftaki konuğu; Alp H. Yörük

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Siemens ülkemizde yıllardır sosyal sorumluluk projeleri oluşturuyor ve birçok projeye de sponsorluk yapıyor… Bunlar arasında kültür-sanat festivalleri, genç sanatçıların sergilerinin açıldığı Siemens Sanat, Troya kazıları ve opera yarışması yer alıyor. Bu haftaki konuğum Siemens Sanayi ve Ticaret A. Ş. İletişim ve Kamu İlişkileri Direktörü Alp H. Yörük'le şirketin sosyal sorumluluk projelerini konuşacağız:

Siemens'in genç opera sanatçılarını desteklemek amacıyla düzenlediği Türkiye'nin tek ulusal opera yarışması 12 yaşına basıyor bu sene. Etkinlik, Andante Dergisi Klasik Müzik Ödülleri'nden birini de kazandı... Önce, bu ödülle başlayalım...

"12 yıldır sürdürdüğümüz opera yarışması, 'En İyi Klasik Müzik Etkinliği' dalında ödüle lâyık görüldü. Sürdürülebilirlik bizim açımızdan son derece önemliydi. Bu etkinliğin üzerine her yıl bir şeyler daha katıyorduk, ama ne kadar yankı bulduğunu ölçmekte zorlanıyorduk. Ne de olsa opera, dar bir kesimin çok yoğun olarak; daha geniş bir kesimin ise o kadar yoğun olmasa da ilgilendiği bir alan. Dolayısıyla böyle bir ödül, farkındalığın oluşması nedeniyle bizleri sevindirdi, motive etti."

Yarışmanın eleme, yarı final ve finali bu hafta yapılacak… Bu etkinlik de Siemens'in diğer sosyal sorumluluk projeleri gibi gençlere yönelik…

"Opera Yarışması'nın ilk başladığından beri temel amacı, sadece genç Türk sanatçılara odaklanmak… Öğrenciler ve 30 yaşına kadar sanatçılarımız katılabiliyorlar. Buradaki ana amaçlarımızdan bir tanesi yarışma heyecanını, o konkur heyecanını genç sanatçılara yaşatmak. Bu arada eleme süreci içinde jüri üyeleri ile konuşarak eksiklerini öğrenebilmeleri ve yıllar içinde kendilerini geliştirebilmeleri. Bu konuda cesaretli olan gençler ödül almasalar da defalarca yarışmamıza katılarak her sene kendilerini geliştiriyorlar. Nitekim 5.-6. kez katıldıklarında ödüle lâyık görülen arkadaşlar oldu."

Yani yarışmaya katılanlar, jüriyle konuşarak eleştirilerini de alıyorlar, böylelikle eğitici bir yönü de bulunuyor etkinliğin… Bu arada, bugüne kadar kaç genç katıldı yarışmaya?

"Kesinlikle eğitici yönü var. Bugüne kadar 300'ün üzerinde genç, opera yarışmamıza katıldı."

Neden elendiklerini de, neden kazandıklarını da öğreniyor…

"Kesinlikle… Jüri üyelerimiz bu işe çok ciddi zaman ayırıyorlar…"

Jüri kimlerden oluşuyor?

"Dresden Operası'nın genel sanat yönetmeni Gerd Uecker,  Karlsruhe Operası genel sanat yönetmeni Achim Thorwald, Yekta Kara, Mete Uğur, Erfurt Operası'ndan Guy Montavon ve piyanist Rayna Popova…"

Ağırlıklı olarak Alman ekolü...

"Evet, bu ekolden gelen sanatçılar ve sanat yönetmenleri… Yarışmaya katılan sanatçılardan Mozart'ın birkaç eserini de seslendirmelerini istiyorlar mutlaka. En baştan itibaren buna çok sadık kaldık. Çünkü jüri üyelerinin inancı, sanatçının gerçek anlamda kendi sanat yeteneğini, disiplinini ve çalışmasını Mozart'ın eserlerinde yansıtabildiği yönünde… İyi bir değerlendirme olanağı verdiği için Mozart'a çok sadık kaldık."

Sonuçlar ne zaman açıklanıyor?

"Bu ayın 22'sinde Alman Konsolosluğu'nda her zaman olduğu gibi kazanan genç sanatçıların gerçekleştirdiği bir konserle final gecemizi yapacağız."

Ödüller neler?

"Birinci olan arkadaşımız Karlsruhe Operası'nda bir yıllık burs ve Goethe Institut İstanbul'da 4 aylık Almanca bursu alacak, yol ücretleri de karşılanacak. İkinci olan Salzburg Mozarteum Müzik Akademisi'nde 6 haftalık yaz bursu ve ve yine Goethe'den İstanbul'da 2 aylık Almanca bursu alacak ve yol ücreti karşılanacak. Üçüncülük ödülü ise 2 bin Euro.

Bugüne kadar da hiçbir birincimiz veya ikincimiz veya diğer finale kalan genç arkadaşlarımız bizi hayal kırıklığına uğratmadılar. Hepsi yurtdışında ve Türkiye'de ciddi noktalara geldiler. O açıdan da kendi yarışmamızın meyvelerini izlediğimiz konserlerde gördüğümüz zaman çok mutlu oluyoruz."

Yani yarışma sonrası da ilişkiniz sürüyor, bırakmıyorsunuz bu çocukları?

"Tabii bırakmıyoruz. Meselâ İstanbul 2010 kapsamında Haziran'da bir konserimiz var ve o konserde Burak Bilgili, yani ilk yarışmamızın birincisi bizimle birlikte olacak. O konseptin içinde 12 yıldan beri sürdürdüğümüz ilişkimiz bir kez daha hayat bulacak. Zaten istediğimiz, o anlamda karşılıklı bir ilişki yaratmak."

Son yıllarda opera alanında etkinlikler artıyor. Sizin farkınız?

"Yarışmamızda önemli olan nokta, sadece Türk sanatçılara açık bir yarışma olması, uluslararası bir etkinlik değil. Biz, doğrudan Türk yeteneklerine belli fırsatlar sunmak ve kaynağımızı oraya aktarmak istiyoruz."

Bütün bunlar uluslararası Siemens'le eşgüdümlü mü? Orada da benzeri çalışmalar yapılıyor mu?

"Aslında tanımlanmamıştı. Çeşitli ülkelerde değişik etkinlikler gerçekleştiriliyordu opera ve çağdaş sanata yönelik. Biz burada biraz da bağımsız olarak kendimiz karar verdik, fakat daha sonra Siemens AG seviyesinde, yani dünya ölçeğinde bir standart haline geldi. İlginçtir, biz oradan etkilendik diyemeyeceğim, konseptleri kendimiz yarattık, fakat daha sonra örtüştü."

Örneğin Almanya'da da benzer etkinlikler yapılıyor öyle mi?

"Almanya'da aynı şekilde buna benzer bir organizasyona gidildi, çalışmalar yapılıyor. Birincisi opera evleri destekleniyor, ikincisi ise çağdaş sanat. Siemens 163 yıllık bir firma ve dolayısıyla köklü bir şirket olmanın getirdiği operayı önümüzdeki nesillere taşımak gibi tarihsel bir sorumluluğu var.

Fakat diğer taraftan Arge'ye dünyada en fazla kaynak ayıran, en fazla patent sahibi firmalardan bir tanesi. Dolayısıyla deneysel yönü olması ve geleceğe ışık tutması açısından da çağdaş sanatı destekliyor. İki tarafa baktığımızda aslında bir kurumun içinde bir yandan opera bir yandan çağdaş sanat ilk bakışta ters veya sorgulanabilir gelebilir, ama Siemens'in 163 yıllık tarihi ve geleceğe dönük olan perspektifi bu iki değişik sanat türünü de destekleyebilmeyi olanaklı kılıyor."

Siemens Sanat da çağdaş sanatı desteklediğiniz alan…

"Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin karşısındaki salonumuzda etkinlikler gerçekleştiriyoruz."

O da gençlere yönelik değil mi?

"Tamamen gençlere yönelik…"

Sadece öğrencilere mi?

"Hayır, 'sadece öğrenci' diye kısıtlamıyoruz. Siemens Sanat'ın Türkiye'de çağdaş sanatın genç yeteneklerini keşfetmek amacıyla her yıl düzenlediği 'Sınırlar-Yörüngeler' yarışması var öğrencilere yönelik… Yılda iki sergi yapıyoruz bu yarışma bağlamında, 8 birinde, 8 diğerinde 16 genç genç sanatçının eserlerini sergiliyoruz. Galeride özellikle deneysel çalışmalara ve genç sanatçılara yer vermeye çalışıyoruz. 'Sınırlar-Yörüngeler' dışında iki ayda bir farklı güncel sanat konuları ile ilgili sergiler oluyor."

Sergiler yazın da devam ediyor, galeri tatile girmiyor...

"Bizim galerimiz kapanmıyor. Sadece tadilat gerektiği bir dönem olursa 15 gün ya da 3 hafta kadar kapatıyoruz, ama bu yıl ihtiyacımız yok. Geçen yıl büyük bir tadilat yapmıştık."

Kitap da yayınladınız...

"Siemens Sanat'ı iki bölüme ayırabiliyoruz; bir tanesi Marcus Graf'ın küratörümüz olduğu dönem, daha sonra da öğretim üyeleri Melih Görgün ve Mürteza Fidan'ın yürüttüğü bölüm. İlk bölüme ilişkin 'Parçalanmış Gerçekler, Fragmented Realities' adlı bir kitapla aslında o dönemin sergi ve sanatçılarını bir bakıma ölümsüzleştirdik, çünkü çağdaş sanatın kendi içinde bir zorluğu var o anlamda. Duvara bir şey yapılabiliyor, bir enstelasyon olabiliyor veya eser prensip olarak takılıyor, ama söküldüğü zaman parçalanabiliyor. Onun için dokümente edilmesi ve gelecek nesillere bunun bir şekilde aktarılması gerekiyor. O anlamda bir kitap çalışmasını tamamladık ve sanatseverlerle buluşturduk."

Bunların dışında Troya sponsorluğu devam ediyor mu?

"Biliyorsunuz orada çatı konstrüksiyon hayata geçmişti. Yelken şeklindeki koruyucu çatı hem Schliemann'ın bulduğundaki höyüğün büyüklüğünü sembolize ediyor, hem de Troya'ya aslında o dönemde zenginliği getiren ana kaynağı, rüzgârı. Ve pratik olarak da bugün o dönemden kalma eserlerin turistler ve ilgililer tarafından izlenebilmesini sağlıyor.

Daha sonra yıllarda beklenmedik bir şekilde kazı başkanı Manfred Korfmann hayatını kaybetti. Fakat hayattayken Çanakkale Tübingen Troya Vakfı isimli Troya'yı tekrar bir harabe haline getirmemek üzere bir misyon üstlenmiş bir vakfı hayata geçirdi. Biz de Siemens olarak hem kuruluşunda bulunduk, hem de halihazırda destek olmaya devam ediyoruz."

Korffman adına bir kütüphane açıldı…

"O vakfın ana amaçlarının ilki kütüphane açmaktı ve Çanakkale'nin eski mahallelerinden bir tanesinde bulunan Tekel deposu belediye tarafından tahsis edildi, tam anlamıyla mükemmel faaliyet gösterecek şekilde bir kütüphane ortaya çıktı."

Korfmann'ın kitapları da oraya geldi…

"Evet, İsviçreli bir bilim adamının kitapları da geldi, bağışlar oldu ve halihazırda da oraya kitaplar gönderiliyor."

Yalnız Troya kütüphanesi mi başka konularda kitaplar da var mı?

"Balkanlar, Anadolu ve Yakın Doğu arkeolojisi üzerine. Ama tabii, koleksiyonun ana gövdesi Troya ve Troas Bölgesi ile ilgili."

Sizin kazılara desteğiniz var mı?

"Kazılara desteğimiz vakıf vasıtasıyla var. Çünkü kazılar ağırlıklı olarak Tübingen Üniversitesi ilgili eyaletin desteği ile yürütülüyor. Bu arada, Ören yerinin yakınında Troya'ya yakışır nitelikte bir müzenin oluşturulması amacıyla vakıf olarak girişimlerde bulunuyoruz.

Öte yandan orada bu yıl farklı bir çalışma peşinde koşuyoruz. O da şöyle: Yönetici ve çalışanlarımızı 'iş dünyası ve mitoloji' başlıklı bir seminerin ardından aktif olarak gönüllülük kapsamında Troya'da faaliyette bulunmaya teşvik etmeye çalışacağız. Meselâ bir fotoğraf kulübümüz var, oradan gönüllü olacak arkadaşlara arkeolojik buluntu fotoğraflamak üzerine özel bir eğitim verip kazı çalışmaları sırasında buluntuların arşivlenmesine katkıda bulunacağız… Bugün nereden baksanız milyonlarca buluntu depolarda duruyor, bunların bir kısmı son derece önemli ve bilimsel çalışmaların içine katılması gerekiyor. Bunu hemen hayata geçirmek adına fotoğraf kulübümüzün üyelerini heyecanlandırıp eğitim verip oraya göndereceğiz.

Onun dışında kütüphanede özellikle nadide olanlardan başlamak üzere eserlerin elektronik ortama aktarılıp araştırmacılara açılmasını ve oradaki raporların ve makalelerin talep edenlere doğrudan gönderilmesini sağlamak amacıyla elektronik ortama geçiş sürecinde Siemens çalışanlarını yine gönüllü olarak çalışmaya davet edeceğiz. Böylece aslında daha ziyade kurumsal iletişimin yürüttüğü bir proje olarak giden bir projeyi çalışanlarımızla da buluşturup onların da burada aktif katılımda bulunmalarını sağlayacağız."

Dört çağdaş kompozitörden 4 İstanbul yorumu

Siemens'in çağdaş müziğe yönelik bir çalışması da oldu değil mi?

"Münih'te 'Siemens Arts Program' diye bir etkinlik var. Oradan doğan bir projenin konseri gerçekleşti, projenin adı 'Into İstanbul.'

Dünyada çeşitli trendler, mega trendler var, büyük eğilimler diye de tercüme ediliyor ve bunlar, dünyanın gelişimini ve yönünü tayin ediyorlar. Bunlardan bir tanesi de Siemens'in kendi portföyünü de şekillendirirken göz önüne aldığı şehirleşme ve demografik değişim. Aslında şehirleşme diyelim, demografik değişimi bir kenara bırakırsak urbanization deniliyor buna ve dünya, çok hızlı bir şekilde şehirleşmeye doğru gidiyor. Bunun tespitini yaklaşık 10 yıl önce yaptı Siemens. Kendisine bir hedef, bir portföy ve iletişim mesajı geliştirme hedefi olarak koydu ve bugün o megatrende, büyük eğilime yönelik olarak hazırlıklıyız.

Siemens Arts Program da bu noktadan çıkarak dünyadaki 4 büyük şehirleşmenin nerede gerçekleştiğine dair bir tespit yaptı. Bunlardan bir tanesi Çin'deki Pearl River Delta, çok büyük bir nüfus yoğunluğunun hızla geliştiği ve büyük sanayileşmenin gerçekleştiği, ikincisi Dubai, üçüncüsü Johannesburg ve dördüncüsü de İstanbul olarak belirlendi. 4 tane hızla gelişen ve önemi gittikçe artan megakent ve şehirleşme alanı. Buralara değişik kültürlerden 4'er çağdaş kompozitör gönderildi ve onlardan 15'er dakikalık besteler yapmaları istendi."

Türkiye'ye gelenler kimlerdi?

"Türkiye'ye gelenler Mark Andre (Fransa), Beat Furrer (İsviçre), Samir Odeh-Tamimi (Filistin), Vladimir Tarnopolski'ti (Rusya). Burada uzunca bir süre kaldılar. Bu projede Emsemble Modern isimli bir modern sanat orkestrası ve Goethe Institut ile birlikte üçlü bir işbirliği ile çalışıldı."

4 bestecinin 15'er dakikalık eserleri…

"Evet, burada Emsemble Modern tarafından geçenlerde Aya İrini'de yorumlandı. 2010'a denk gelmesi yönünden de şans oldu aslında. Almanya'da bu programlanırken 2010 ile çok ilişkilendirilmemişti fakat biz, yaptığımız görüşmelerde konseri 2010 yılında gerçekleştirelim ve İstanbul'un kültürel kimliğine de bir katkısı olsun istedik."

Bir ultra maratoncunun hayatı kitaplaşacak…

"Bilmiyorum tanıyor musunuz Bakiye Duran, ultra maraton koşan bir kadın sporcu fakat aslında bir öğretmen… Kendi olanaklarıyla koşmaya başlıyor, atletizmle ilgileniyor ve bugün Türkiye'yi ultramaraton veya benzeri çok zorlayıcı fiziki güç ve aktivite gerektiren yarışmalarda temsil ediyor. Onun hayatını ve tecrübelerini iş dünyasıyla buluşturmayı hedefliyoruz. İş dünyası temsilcilerinin, gençlerin, yöneticilerin okumaları, onun tecrübelerinden bir şeyler alabilmelerini sağlamak adına bir kitap çalışması gerçekleştirdik, onu yayınlayacağız."

 

Bu konularda ilginizi çekebilir