Faizde makas yüzde 208'i gördü
Bankacılık sektörü, faiz gelirlerinin faiz giderlerine oranında yüzde 208'e ulaşan makasla tarihi bir rekora imza attı.
Talip AKTAŞ
İSTANBUL - Türk bankacılık sektörü, faiz marjında tarihi bir rekora imza attı. Haziran ayı sonu itibarıyla bankacılık sektöründe toplam faiz gelirlerinin toplam faiz giderlerine oranı yüzde 208'le en yüksek düzeyine ulaştı. Bu tablo, asıl olarak bankaların faiz giderlerini kısmasından, bir diğer ifadeyle vade yapısının da etkisiyle, mevduat faizi giderindeki hızlı düşüşten kaynaklandı.
Haziran ayı itibarıyla her 100 TL'lik mevduata ödenen ortalama faiz 5.4 TL'ye, her 100 TL'lik krediden alınan faiz ise 11.6 TL'ye inerken, buradaki faiz marjı da yüzde 114.8'e yükseldi.
DÜNYA'nın belirlemelerine göre, son 10 yılın ortalamasında yüzde 150'ler düzeyinde bulunan faiz gelirlerinin faiz giderlerine oranı, inişli çıkışlı bir seyir izledikten sonra küresel krizin etkilerinin en yoğun biçimde hissedildiği dönemde tepe noktasına ulaştı. Bankaların faiz gelirleri ile faiz giderleri arasındaki marj 2008 yılında yüzde 156.6 düzeyinde iken, kriz yılı olan 2008'de yüzde 196.1 ile zirve noktasına ulaştı. Faiz makası, krizin etkilerinin giderek azaldığı dönemde ise tarihi bir rekora ulaşarak Haziran-2010 dönemi itibarıyla yüzde 200 sınırını aştı ve yüzde 208.8'e ulaştı.
Faiz giderleri daha hızlı düştü
Haziran-2010 itibarıyla bankacılık sektörünün hem faiz gelirlerinde hem de faiz giderlerinde geçen yılın aynı dönemine düşüş gözlenmesine karşın, gelirlerin giderlere oranının rekor düzeye ulaşmasında, bankaların faiz giderlerini önemli ölçüde kısması etkili oldu. Bu çerçevede söz konusu dönemler itibarıyla, toplam faiz gelirlerinde yüzde 13.5 oranında düşüş kaydedilirken, faiz giderlerindeki azalma bunun 10.4 puan üzerinde, yüzde 23.9 düzeyinde gerçekleşti. Bankaların faiz giderlerindeki düşüş ise, asıl olarak mevduat faiz oranlarındaki hızlı gerilemeye bağlı olarak bu kalemdeki azalmadan kaynaklandı. Mevduat giderinin kısa vadeli, kredi faiz gelirinin de uzun vadeli olarak bilançolara yansıması ise, farkın daha yüksek çıkmasına neden oldu.
Enflasyonun düşüşüne paralel olarak gerileyen mevduat faizlerinde bu yıl oran yüzde 10'un da altına inerek 8-9 aralığına çekildi. Faiz oranları, döviz tevdiat hesaplarında ise yüzde 2.5'ler seviyesine kadar indi. Mevduatta faizlerin düşmesinin yanı sıra, ticari mevduatın özellikle yılın ikinci yarısında genel ortalamanın üzerinde artması ve vadesiz mevduatın toplam mevduat içinde yüzde 14'ün üzerinde bir paya sahip olması da bankaların faiz maliyetlerinin azalmasına katkıda bulundu.
Faiz giderlerinin düşüşü ve dolayısıyla net faiz gelirlerinin artışında etkili olan bir başka gelişme de bankacılık sektörünün takipteki alacaklar özel provizyonunun kayda değer ölçüde azalması oldu.
Kredi faizleri de geriliyor ancak…
Mevduat faizleri ile birlikte, bankaların kredilere uyguladığı faiz oranlarında da önemli belirgin bir düşüş trendi gözleniyor. Kredi faizlerindeki düşüşte, bir yandan kamunun daha düşük faizle borçlanma olanağı bulması bir yandan da özellikle küçük ölçekli bankaların başlattığı yoğun faiz rekabeti etkili oldu. Bununla birlikte, bankaların önemli fon kaynağı olan mevduattaki faiz düşüşü, aynı dönem içinde kredi faizlerine yansımadı ve faiz makası haziran ayında daha da açıldı.
Nitekim, son bir yılda bankaların ortalama mevduat maliyeti krizin etkili olduğu son iki yıllık dönemde yüzde 10'lardan yüzde 5-6'lar seviyesine kadar inerken, kredi faizlerinin ortalama getirisi sadece 1 puanlık düşüşle yüzde 14'lerden yüzde 13'lere geriledi.
Faiz marjı açıldı
Bankacılık sektörünün toplu bilanço verilerine göre, mevduata ödenen faizlerin toplam mevduata oranı, diğer bir ifadeyle mevduatın kaynak maliyeti haziran ayında yüzde 5.4 ile rekor seviyede en düşük düzeyine indi. Bu oran 2008 yılında yüzde 9.6, 2009 yılında ise yüzde 7.3 düzeyinde bulunuyordu.
Aynı dönemde kredilerden elde edilen faiz gelirlerinin toplam kredi hacmine oranı da yüzde 11.6 olarak gerçekleşti. Kullandırılan kredilerin ortalama faiz gelirini ifade eden kredi faizlerinin toplam kredilere oranı 2008'de yüzde 14.1, 2009 yılında yüzde 14.2 seviyesindeydi. Buna göre kredilerden alınan faiz gelirlerinin kredilere oranı, mevduata ödenen faizlerin toplam mevduata oranını yüzde 214.8'le iki katından daha yüksek bir orana yükseldi.
Kamu düşük faizle borçlanınca
Enflasyonun gerilemesi ve Hazine'nin de buna paralel olarak daha düşük faizle borçlanması, bankacılık sektörünün devlet tahvili ve hazine bonosu gibi kamu kağıtlarının faiz gelirlerinden oluşan menkul değerler cüzdanı gelirlerinde yarattığı azalma, bankaları daha fazla kredi kullandırmaya yöneltti. Bu durum ise, bankalar arasında giderek artan bir kredi yarışı başlattı. Ağırlıklı olarak küçük ölçekli bankaların yoğun rekabeti, özellikle yılın ikinci çeyreğinden itibaren kredi faizlerinde belirgin bir düşüşe yol açtı.
Bankacılık sektöründeki kredi pazarlama seferberliği, özellikle kriz döneminde ciddi oranda daralan KOBİ kredilerinde belirgin bir artış getirdi ve bu kredilerin hacmi, Haziran ayı itibarıyla son bir yılda yüzde 26.7'lik artışla 100 milyar TL'yi aştı. Toplam kredilerin yüzde 23.5 oranında arttığı son 12 aylık dönemde, tüketici kredileri de 26.7 oranında arttı. Son dönemde bankaların yoğun biçimde şube açmalarının, şube ağını yaygınlaştırarak daha fazla KOBİ‘ye ulaşma ve tüketici kredilerini artırma çabalarından kaynaklandığı belirtiliyor.
Rekabetçi fiyat politikaları uygulanıyor
Okan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü ve Sürekli Eğitim Merkezi Müdürü Prof.Dr.Targan Ünal, bankaların faiz marjındaki olumlu gelişmeyi değerlendirdi:
"Türk Bankacılık Sisteminin net faiz gelirleri ile net faiz giderleri arasındaki marj, 2010 yılının ilk altı ayında büyüme gösterdi. Temel bankacılık işlemlerinde rekabetin kızıştığı, küçük ölçekli bankaların da daha aktif oldukları bu dönemde söz konusu gelişme, kamuoyuna açıklanan temel kârlılık performans ölçütlerine olumlu olarak yansıdı. Faiz gelirleri ve faiz giderleri bir önceki döneme göre azalış göstermelerine rağmen, net faiz marjında yaşanan olumlu gelişme, sistemin net faiz gelirlerindeki azalmanın (% 13.5) net faiz giderlerindeki azalmadan (% 23.9) daha küçük olması sonucunda ortaya çıktı. Net faiz gelirinin azalmasına neden olan önemli faktör, düşen faiz ortamında bankaların ilk altı ayda kredilendirmede uyguladıkları rekabetçi fiyat politikaları oldu.
2010 yılının ilk altı ayında bankacılık sisteminde özellikle işyeri kredilerindeki artışa, KOBİ bankacılığı şeklinde ayrı bir kulvara sahip kredilendirme sistemindeki genişlemeye rağmen net faiz gelirinde ortaya çıkan azalmanın başlıca nedeni, yoğun rekabet ve yoğun rekabet ortamında uygulanan rekabetçi fiyatlama politikalarıdır. Bankalar, kredilerden elde edilen faiz gelirlerindeki azalış ile rekabetçi fiyatlamanın getirdiği kredi artışı arasında denge sağlamaya çalışmışlardır. Ancak sistemin genelinde 2010 yılının ikinci çeyreğinde kredilerde kıpırdanma görülmesine rağmen kredilerden elde edilen faiz gelirleri azalma trendi sürmüştür. Sonuçta iki önemli gelişme dikkati çekmektedir. Birincisi, faiz oranlarının düşme trendi içinde olması, ikincisi; kredi fiyatlandırma politikalarının net faiz gelirlerinde ortaya çıkardığı azalmaya karşılık, krediler için ayrılan özel karşılıklar sonrası net faiz gelirlerinin artış göstermiş olmasıdır.
Artan net faiz marjları, artan kambiyo kârları, takipteki alacaklarının özel provizyonlarındaki azalış, iyileşen faiz dışı gelir/gider dengeleri, özel sermayeli bankalarımızın altı aylık dönem karları üzerinde önemli artış sağlamıştır."
Temel etken, vade uyumsuzluğu
Türkiye Bankalar Birliği Genel Sekreteri Dr. Ekrem Keskin, bankaların faiz gelirleri ile faiz giderleri arasındaki makasın açılmasının temelde, sistemdeki mevduat-kredi vade uyumsuzluğundan kaynaklandığını söyledi. Düşen kredi faizi gelirlerinin, mevduat faiz gelirlerine göre bilançolara daha geç yansıdığına işaret eden Keskin, bu gelişmenin izleyen dönemlerde gelir-gider tablosuna yansıyacağını ve ikinci yarıdan itibaren bankaların kârlılıklarındaki azalmanın açığa çıkacağını belirtti. Dr. Ekrem Keskin, ilk yarıdaki faiz-gelir giderlerini şu şekilde yorumladı:
"Faiz gelirlerinin faiz giderlerine oranının yüksek çıkmasının önemli nedenlerinden biri, bankaların pasiflerinin aktiflerine göre daha kısa vadeli olmasıdır. Burada, mevduatın ortalama üç aylık vadede yoğunlaşmasına karşılık kredilerin vadesinin bir yıl olduğunu göz önünde bulundurmak gerekir. Dolayısıyla da faizlerin hem mevduatta hem de kredilerde düşüş gösterdiği bir süreçte, mevduatın faiz gideri üç ay gibi kısa bir sürede gelir-gider kalemine yansırken, bir önceki döneme göre düşen kredilerin faiz gelirleri bir yıl gecikmeyle yansıyor. Yani, kredi faiz gelirlerinin gelir-gider tablosuna yansıması zaman alıyor. Dolayısıyla da kredi faizlerindeki düşüşü aynı dönem hesapları içinde göremiyoruz. 2009 yılı bu açıdan ilginç bir yıl olmuştur. Faiz cephesindeki bu gelişme de 2009'a has yaşanan faiz oranlarındaki düşüşten kaynaklanıyor. Diğer bir ifadeyle faizlerde bir vade uyumsuzluğu söz konusudur. Bilindiği gibi, 2009'un son çeyreğinden itibaren kredi faizlerinde de ciddi bir düşüş süreci başladı.
Enflasyonla birlikte faiz oranlarında da gerileme yaşanmaya başladı. Bu süreçte, bankaların büyük bölümü mevduattan oluşan kaynak maliyetindeki düşüş, kredi faizi gelirlerindeki düşüşten hızlı oldu. Diğer taraftan bankaların kaynak maliyetini hesaplarken, özkaynaklara da bakmak gerekir. Yine bu dönemde yatırım araçlarının riskine de bakmak gerekir. Enflasyonun düşüşü, hazine bonosuna ve devlet tahviline yansıdı, bireysel kredilere yansıdı, sonrasında kredibilitesi yüksek müşterilere kullandırılan kredilere de yansıdı.
Bankaların kaynak maliyetlerinin üzerine özkaynaklarının kârını da, risk primini de koymanız gerekir. Nitekim, bu dönemde özkaynak karlılığında gerileme olduğu gözleniyor. Son dönem verileri, bankaların kullandıkları özkaynağa göre kârlılıklarındaki artışın durduğunu ifade ediyor. Dolayısıyla faiz bu gelişmelerin yılın ikinci yarısına etkileri, bankacılık sisteminin kârlılığına negatif olarak yansıyacaktır. İkinci yarıdan itibaren bankaların kârlılığının düşeceğini öngörüyoruz."