Et ithalatı durdurulmalı

Ankara Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu Türkiye Yem Sanayicileri Birliği Başkanı Ülkü Karakuş.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Hüseyin GÖKÇE

ANKARA-Türkiye Yem Sanayicileri Birliği (TÜRKİYEMBİR) Başkanı Ülkü Karakuş, tarımsal destek içinde hayvancılığa ayrılan payın giderek artırılmasına rağmen, Türkiye'nin canlı hayvan ve et ithal eder duruma geldiğini söyledi. Karakuş ithalatın sadece yerli üreticiyi değil, yem sanayicisini de olumsuz etkilediğini belirtti.

Karakuş,  ilk yapılması gerekenin et ithalatının durdurulması olduğunu vurgulayarak "Belirli bir takvim halinde kasaplık hayvan ithalinin durdurulması, buna karşılık damızlık hayvan ithalinin sürmesi şart. Damızlık materyal ithalatı da kendimize yeterliliğe ulaşana kadar devam edip sona erecek" dedi.

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalarla (GDO) ilgili sürecin iyi yönetilemediği için sektörün sadece son iki yılda 300 milyon dolar kaybettiğini belirten Karakuş, Fransa'da 22 cente yem yiyen hayvanların aynı yemi Türkiye'de 45 cente tükettiğini bildirdi.

Türkiye'de KDV rejiminin de çeşitli sıkıntıları olduğunu dile getiren Ülkü Karakuş, unun KDV'si yüzde 1 iken, buğdaydan un elde edilirken ortaya çıkan atık madde kepekte KDV'nin yüzde 8 olduğunu, üstelik kepek fiyatlarının da buğday fiyatlarını geçtiğini anlattı.

Ankara Sohbetlerine konuk olan TÜRKİYEMBİR Başkanı Ülkü Karakuş, Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak ve Ankara Haber Müdürümüz Hüseyin Gökçe'nin sorularını cevaplandırdı.

-Yem sanayicileri Türkiye için büyük işler yapıyor. Her eve giren et, süt, yumurta, peynir gibi ürünlerin hammaddesini üreten sektörün genel durumu nasıl?

Bizim yem sektörü olarak yüksek rakamlı üretim artışlarımız devam ediyor. Yüzde 17 civarında büyümüştük. Bu yıl da ilk 6 ayda üretim artışı yüzde 12-13'ü buldu. Ancak biz üretimi ne kadar artırırsak, ithalat da o kadar artıyor. Çünkü hammadde anlamında ithalata bağımlı bir sektörüz. Türkiye'de özellikle protein kaynaklarında üretim çeşitliliğini artıramadığımız için ithalatımız da artıyor.

Türkiye'nin genel politikasında ithalata dayalı bir ihracat hedefi olduğu için onu da bu çerçevede değerlendiriyor ve işimize bakıyoruz. Ancak bizim dışa bağımlılığımız her geçen gün artıyor ve bugün gelinen noktada rahatsız edici boyuta ulaştı.

Biz yem sanayicileri olarak kanatlı ve kırmızı et sektörüne hizmet veriyoruz. Kanatlı sektörü her alanda kendi işlerini yürüten profesyonel bir yapıya kavuştu. Şimdi problem büyükbaş hayvancılıkta. Her şey çok iyi gidiyor derken, tarım sektörü içinde hayvancılığın payı arttı, sektör gelişiyor derken bir de baktık ki hayvan ithal eder duruma gelmişiz.

-Sizce bu aşamadan sonra sektör için ne yapılmalı?

Bana göre ilk olarak et ithalatının durdurulması gerekiyor. Belirli bir takvim halinde kasaplık hayvan ithalinin durdurulması, buna karşılık damızlık hayvan ithalinin sürmesi şart. Damızlık materyal ithalatı da kendimize yeterliliğe ulaşana kadar devam edip sona erecek. Türkiye'nin canlı hayvan hele hele et ithal etmesi olağan bir durum değil. Hele Türkiye gibi işsizlik oranının yüksek olduğu ülkede hiç normal değil. Çünkü tarım emek yoğun bir sektör. Türkiye'de hayvan varlığının artması aynı zamanda ekili dikili alanların artması, işsizliğe de bir miktar çare bulunması anlamına gelir.

-Dışa bağımlılıktan bahsettiniz, sektörünüz yıllık ne kadar ithalat yapıyor?

Biz geçen yıl toplam 4.5 milyon tonluk ithalat yapmışız. Bunun içinde protein kaynakları var, yağlı tohumlar var, yem katkıları, premiksler, kepekler, küspeler  var. Bunun önemli bir kısmını da soya oluşturuyor. 4.5 milyon ton ürüne de yaklaşık 1.5 milyar dolarlık ödeme yapıyoruz. Bu gidişat biz dahil herkesi rahatsız ediyor. Ben şahsen bunun tamamının Türkiye'de üretilebileceğine inanıyorum. Maalesef yıllardır bu kompozisyon değişmiyor. 2006 yılında da 4 milyon ton ithalat ve 1 milyar 200 milyon dolar ödeme yapmışız. Türkiye'nin tarımda kendine  yeterliliği aslında bir efsane. Bugün kanatlı sektörünün büyümesinin tek sebebi Ankara ile işi olmamasından. Hep kendi işini kendisi görmüş.

Yalnız bu söylediklerimden, ithalata tamamen karşı olduğum anlamı çıkarılmasın. Ben Türkiye'de her şeyi kendisinin üretmesi gerektiği yönünde  bir görüş savunmuyorum. Bugün AB de bir çok üründe net ithalatçı. Biz potansiyelimizi kullandığımızda bir çok üründe kendimize yeterliliği sağlayabiliriz. Ana hedefimiz bu olmalıdır.

Bizim ticaret erbabı olduğumuz unutuluyor. Ben niye bu dükkanı açıyorum? Para kazanmak için açıyorum, oysa bizden çok şey bekleniyor. Damızlık ve tohum üretmek benim işim değil. Biz hayvancılık sektörüne aslında ciddi destek veriyoruz, çünkü yemi 90-120 gün vade ile satıyoruz. Başka bir ifade ile besicilik sektörünü 1-1.5 milyar  dolar civarında finanse ediyoruz. Yani kurban vade, harman vade böyle destekliyoruz.

-Bir de GDO tartışmalarında taraf oldunuz….

GDO tartışmalarıyla ilgili son iki yılda biz büyük tokat yedik ve sadece bu dönemde sektörün 300 milyon doları gitti. Halen milletin kafası karışık,oysa bunu biz değil Bakanlığın düzeltmesi lazım. Bugün sokakta 100 kişiyi çevirin, 98'i farklı düşünüyor. Böyle bir iletişim yönetimi olur mu? GDO konusunda büyük bir yanlış algılama var. İlk günden beri AB ne yapıyorsa aynısını yapalım dedik. Sonra çıktılar biz AB'yi geçeceğiz deyince "yandık" dedik. AB'yi yakalayalım, geçmeye gerek yoktu. Zaten işler de orada karıştı gitti.

-İthalat sizi hangi derecede etkiliyor?

Bizim başka bir zararımız da kasaplık hayvan ve et ithalatının yapılması. Bunlar Türkiye'de yetiştirilseydi en az 6 ay yemini bizim sektörümüz temin edecekti. Veya besisini almış kasaplık hayvan getiriliyor. Bir de angus diye bir hayvan getirdiler. Sırtında 4 parmak yağ var. Bunlar bize uygun hayvan değil. Hayvan korkunç yağ üretiyor, insanlar ellerinden çıkarmakta büyük zorlanıyor. Bir kere hayatında zincir, ahır görmemiş hayvanı getirip burada ahırlara bağlıyoruz. Ahırlarda hayvanların halini görseniz ağlarsınız.

Mutlaka Türkiye şartlarına uygun ırkların getirilmesi lazım. Buğday arpa geçen yıla göre yüzde 10 civarında artış var. Ancak bu sene toplam içindeki yemlik buğday oranı geçmişe oranla biraz daha  yüksek.

Kepekte yüzde 13.5 gibi gereksiz bir gümrük vergisi var. Söyleye söyleye dilimizde tüy bitti. Bu yüzde 13.5 direkt kamuoyunun ve halkın üzerine bindirilmiş bir yüktür. Sadece kepek değil, yağlı tohum küspelerinde de yüksek oranlı gümrük vergilerinin düşürülmesi gerekiyor. Gereksiz olarak bu vergi ödeniyor. Mısırda da başka bir durum var, yüzde 130 olarak uygulanan gümrük vergisi sıfırlansa bile artık yurtdışındaki mısır fiyatı Türkiye'den pahalı. Böyle bir fiyat takip sistemi olur mu? Tüketici aleyhine fiyat artışları var, bunların önüne geçilmesi gerekiyor.

-Yaklaşan Kurban Bayramı öncesinde de yine hayvan varlığıyla ilgili spekülasyonlar yapılıyor. Sizce bu sene de sıkıntı yaşar mıyız?

Ben bu sene sıkıntı olacağını düşünmüyorum. Ahırlar hayvan dolu, besideki hayvan sayısı fazla. Bunu nereden biliyorum, yem satışlarımızdan biliyorum. Bu aşamada satışlarımız iyi gidiyor. Bana göre besicilikte şimdi orta yol bulundu.

Bugün biz 530 liradan kepek alıyoruz. Ayçiçeği küspesi fiyatı bir haftada 345 liradan 385 liraya yükseldi. Yine geçen hafta 490 lira olan buğday kepeği, bugün 530 lira. Bu bir arz talep meselesi ve kesişince fiyat oluşuyor.

İthal ette çok tatlı para kazananlar oldu

Bugün ithal et gelmesin diye benimle birlikte bağıran insanlar, üç ay sonra karşı tarafa geçecekler dedim. Nitekim dediğim çıktı. O dönem itiraz eden bazı şirketlerin bugün beside hayvanları yok. Şimdi tarım sektöründe devlet desteğiyle kurulmuş örgütler, sivil toplum kuruluşlarının önünde bir engel olarak görüyorum. Ben de sanayiciyim ama üretici yönünden baktığımızda içim elvermiyor. Aslında ben tüccarım kaça alırsam ona göre satış yaparım. Bakın mısır üretimi iki katına çıktı ama 3 milyar dolar çıktı. Biz mısır yerine soya üretimini destekleseydik, Türkiye bugün çok daha fazla para kazanırdı.

İthal et gelmesinin ana sebebi EBK

DÜNYA gazetesinde okudum, EBK piyasa müdahale kurumu haline gelecekmiş. Bugün artık EBK'nın et piyasasında ne işi var? Son derece yanlış bir durum. Kurum'un derhal işin içinden çıkması lazım. Bugün Türkiye'ye ithal et gelmesinin ana nedeni EBK. Aslında Türkiye'nin en önemli hayvan varlığı koyunculuk. Avrupa ülkeleri, ABD için domuz neyse Türkiye için de koyun o kadar önemli. Yüksek fiyatlar tartışıldı ama kimse geriye dönük 5 yılı sorgulamadı. Sonra sayın Başbakan televizyona çıkıp "Ben 75 milyona pahalı et yedirtmem" dedi. Ancak Başbakan bunu söylerken, kimse gidip 'sayın başbakan Türkiye'deki hayvanlar dünyanın en pahalı yemini yiyor' demedi. Bizim aldığımız hammaddelerin büyük bir kısmı yüzde 130 gümrük vergisi ile korunuyor. Hayvanlarımız dünyanın en lüks yemini tüketiyor. Fransa'da, Almanya'da 22 cent olan yemi biz 45 cente yediriyoruz. EBK fiyatlar çok düşünce bir hareket yaptı ama fişi o kopardı ve sonra toplayamadılar.

Üretici ihmal edildi

Bazıları ithal ette çok büyük paralar kazandılar. Bunlara niye kazandırıyoruz da üreticiye kazandırmıyoruz. Bakın tarımda üretici, sanayici ve tüketici olmak üzere üç ayak vardır. Gelinen noktada tüketici ve sanayici tamam ama üretici ihmal ediliyor genelde. Üreticinin de verimsiz üretim yaptığına inanılıyor. Sosyal politika gereğince 15-20 baş hayvan yetiştirilmesi destekleniyor. Bana göre korumanın devam etmesi gerekir. Bunlar merada gezsinler, orada hayvan yetiştirsinler, köylerden ayrılmasınlar, şehirlere gelmesinler.

Gıdada KDV yüzde 1'e düşmeli

Bakın asgari ücret alan bir kişi ile yüksek gelir grubu içinde yiyeceğe ayrılan paranın gelir içindeki payı çok farklılık gösteriyor. Asgari ücretli daha çok pay ayırıyor. Şimdi eğer sosyal politika uyguluyorsanız, tüm insanların ihtiyacı olan et, süt, yumurta gibi ürünlerde KDV'yi yüzde 1'e düşürün. Böylece dar gelirli insanları bu gruptaki harcamalarında 7 puan rahatlatırsın. Yani temel gıda maddelerined KDV yüzde 1 olmalıdır. Bakın ekmekte KDV yüzde1, buğdayda yüzde 1, buğdayı una çevirirken ortaya çıkan kepeğin KDV'si ise yüzde 8.

Karakuş'un dikkat çektikleri

Ferit B.PARLAK

Kurban bayramı yaklaşırken, yine 'kırmızı et' konuşacağız… Tarım Bakanlığı iyi niyetle çalışmalarını hızlandırdı ama üreticiler ve üretmek isteyenlerin sıkıntısı büyük. Şöyle diyor üretmek isteyenler:

"Yatırım için istenen kredi tutarının 1.5 katı teminat isteniyor."; "Teminat gösterecek o kadar varlığımız olsa kredi almadan yatırım yapabiliriz."; "İşe göre kredi değil de, krediye göre iş modası var. Bu yapı gerçek üreticiyi de engelliyor."; "Yatırımın ardından ne olacağı belli değil. Aniden ithalat serbest bırakılabilir mesela."; "Karar alınıyor, 3 ay uygulanıyor, sonra tam tersi yönde bir karar alınıyor. İlk karara inananlar batıyor."; "Kredi alan gerçek çiftçiler ise yanlış yönlendiriliyor. Örneğin damlama sulama yöntemi. Vahşi sulamadan kurtulmak amacıyla önerilen bu sistem için kredi alanlara, 1 dönüm için 1 hektarlık damlama sulama yatırımı yaptırıldı. Hem kaynaklar heba edildi, hem vahşi sulama önlenemedi, arttı."…

Türkiye Yem Sanayicileri Birliği Başkanı Ülkü Karakuş'un anlattıkları da dikkat çekici, "Yemde dışa bağımlılık rahatsız edici boyuta ulaştı", "Kanatlı sektörü Ankara ile işi olmadığı için bu kadar büyüdü", "Fransa'da 22 cente yem yiyen hayvan burada 45 cente yiyor", "Et ithalatı hem üreticiyi hem yem sektörünü olumsuz etkiliyor"…

 

Bu konularda ilginizi çekebilir