Eseri DÜNYA ile ekonomide bir çığır açtı
Gazeteniz DÜNYA'nın 37’nci yaşında, Nezih Demirkent’in meslektaşları ve onun yetiştirdiği gazeteciler biraraya gelerek O'nun gazeteciliğini masaya yatırdı.
Gazeteniz DÜNYA 37’nci yaşına giriyor. Bu yıl yeni yaşımızda, Nezih Demirkent’in meslektaşları ve onun yetiştirdiği gazetecilerle birlikte O’nu, gazeteciliğini ve eseri DÜNYA’yı konuştuk. Dostları, Nezih Demirkent’in sadece ekonomi basınında bir çığır açmakla kalmadığına, Türkiye’de kimi piyasaların oluşmasında önemli bir rolü olduğuna, birçok sektör ve firmanın, kurucusu olduğu DÜNYA ile birlikte büyüdüğüne dikkat çekti. Demirkent’in Türk basınında doldurulamayan yeri ve öncülüğü vurgulandı.
DÜNYA’NIN 5 GENEL YAYIN YÖNETMENİ BİR ARADA
Kurulduğu 1981 yılından bu yana DÜNYA Gazetesi’nin genel yayın yönetmenliği yapmış, beş isim Nezih Demirkent gazeteciliğinin konuşulduğu buluşmada bir araya geldi. (soldan sağa) Ertuğ Karakullukçu (2007-2008) Osman Arolat (1994-2007) Cahit Düzel, (1981-82) Alp Orçun (1982-94), Hakan Güldağ (2008-)
DİDEM DEMİRKENT: Dostları benim için Nezih Demirkent'tir
DÜNYA Süper Veb Ofset AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Didem Demirkent, toplantıyı şu sözlerle açtı: “Uzun yıllar boyunca Nezih Demirkent’le birlikte yürüyen dostlarla bir araya gelmekten büyük mutluluk duyuyorum. Benim için Nezih Bey demek, sizler demeksiniz. Çünkü onun bendeki hatırasında bir baba figüründen çok bir gazeteci figürü vardır. O’nu kaybedeli aradan 16 yıl geçti. Ama bana dün gibi geliyor. Eseri DÜNYA da bu yıl 37. yaşına giriyor. İnşallah 41. yılımızı da hep beraber daha güzel bir şekilde kutlarız. Hem bugün, hem de 36 yıldır bizimle olan tüm dostlarımıza bir kez daha teşekkür ediyor, birlikte daha nice yıllar diliyorum.”
CAHİT DÜZEL: En aykırı fikirleri olana bile yetki verirdi
Nezih Bey, tanışmamızdan hemen sonra bana Hürriyet’te bazı şirketlerin incelenmesi işini verdi. Baktım, güzel bütçeler hazırlanmış ama hiçbiri uygulanmamış. ‘Neden’ diye sordu Nezih Bey. Ben de, “nedeni sizsiniz” dedim. Söyledikten sonra da ‘artık benim işim bitti’ diye düşünüyordum ki, beni şirketin başına getirdi. Ardından da “DÜNYA’nın ‘genel yayın müdürü’ olacaksın” dedi. 30 yaşındaydım ve büyük bir heyecanla işe koyuldum. “İstersen değiştirelim adını” dedi ama “Dünya’dan güzel isim mi olur” dedim ve öyle devam ettik. O sıralarda, 24 Ocak kararları sonrası Türkiye’de serbest ekonomi düzenine yönelik işaretler geliyordu. Ekonomide yeni bir deneme, yeni bir dönüşüm vardı. Nezih Demirkent bu dönemi çok iyi okudu. Onun da kaygıları vardı başlangıçta. Ortada hisse senedi borsası bile yoktu. Uzun süre kapalı devre çalıştık. Aslında işe biraz gözü kara başladık. İlk gazetemizi ödünç bobinlerle bastık. Ama hareket noktası doğruydu. Yaptığımız sektörel ilavelere gelen büyük talep de bunu gösterdi. Adeta ilan yağdı. DÜNYA’yı ilk çıkardığımız günlerde Kocaeli fuarına yönelik bir ek yaptık. Nezih Bey, firmaların kendini göstermek konusundaki isteğini, bu açığı da çok iyi görmüştü. O ilave ile borçlarımızın bir bölümünü ödedik. Zaten Nezih Bey, beni genel yayın müdürü yaparken de öyle demişti: “Sen bizden para isteme, ben de senden para istemem…”
ALP ORÇUN: Kilit kurumların oluşumunda hep DÜNYA var
DÜNYA, Türkiye’de ekonomik hayatı en iyi şekilde yansıttı. Ancak aynı zamanda Türkiye ekonomisini geliştiren, piyasaların oluşması için gerekli kurumların ortaya çıkmasına da öncülük etti. Ekonominin önemli aktörleri çoğu kez Ankara’ya seslerini DÜNYA ile duyurdular. Bazı kurumların oluşmasında bizzat DÜNYA’nın katkısı vardır. Sermaye piyasalarının kurulmasına yönelik pek çok toplantı yaptık DÜNYA şemsiyesi altında. İstanbul Borsası’nın kuruluşunda biz çok önemli bir bilgi paylaşım platformu olduk. Anadolu’ya odaklanmak da Nezih Bey’in vizyonudur, reel sektöre yönelmek de… Nitekim, “İktisat gazetesi çıkarıyorum diyorsunuz ama bu gazete maliye gazetesi oluyor, bunu Anadolu’ya açmak lazım” diye bizzat defalarca uyarmıştır. Dışa da çok açıktı. Almanya DÜNYA’yı çıkarttık o dönemde. 1987 yılında Avrupa ekonomi basını federasyonuna üye olmamız için beni Lizbon’a gönderen de O’dur. Bir sonraki toplantıyı da İstanbul’a almamı istedi. Tabii Avrupalılar buna hiç sıcak bakmadı. Genel Kurul’da kabul görmedi İstanbul. İcra Kurulu toplantısı öncesinde gala yemeği vardı. O zaman toplantılara eşli katılım vardı. Bütün üyelerin hanımlarıyla tek tek dans ettim o akşam. İnce ince İstanbul lobisi yaptım. Ertesi gün İcra kurulunda ‘yahu bütün hanımlar İstanbul istiyor’ diyerek tekrar tartışmışlar. Ve karar da o yönde çıktı. 1988’de İstanbul’da ağırladık Rahmetli Özal ve Sakıp Sabancı özel olarak ilgilendi. Çok ses de getirdi Avrupalılarla toplantı. Zorlandım ama Nezih Bey istemişti, o toplantı yapılacaktı, başka bir şansımız yoktu!”
RÜŞTÜ BOZKURT: ‘Nedir KOBİ- BOBİ’ dedi, haftasına gazetede ağırlık KOBİ oldu
KOBİ’ler üzerinde haftada bir ya da iki yazı yazıyordum DÜNYA'ya. Yıl 1981… Nezih Bey bir gün merdivenden inerken, kolumu tuttu: “Rüştü” dedi, “Nedir bu KOBİ-BOBİ diye tutturdun”. Ayaküstü anlatılacak şey değil ben size gelip anlatayım dedim. Bir cumartesi, 3 saate yakın kendisine anlattım. Bir hafta sonra gazetenin bütün ağırlığı KOBİ oldu. Sezgileri müthiş yüksek bir insandı. Anadolu toplantılarını ise Türkiye’de yaygınlaştıran Kenan Mortan ile Cemil Çakmaklı’nın Pia isimli şirketin yaptıkları organizasyonlardı. Nezih Bey bu toplantıların önemini hemen anladı ve katıldı. Anadolu insanı onun gibi popüler bir gazete sahibini yanında gördüğünde buna büyük kıymet verdi. Bir gün bir toplantıda Kayseri’de, “Bu şehir göç veriyor. Bu çok iyi bir şey, burada göçü doğru yönetmek önemli” diye anlattım. Nezih Bey çok kızdı önce buna. 1 hafta sonra zorla beni Tarsus’a götürdü. Kürsüye bir çıktı, neden Anadolu göç vermelidir diye bir anlattı, küçük dilimi yuttum. Bu kadar güzel, doğru ve bütün derinliği ile anlatım kimsede görmemiştim. Nezih Bey Türkiye’de, iş dünyasının ekosistemini çok iyi tanır ve değerlendirirdi. Anadolu toplantılarını sistematik hale getirdi ve bu bugün dahi bizim ruhumuzu, kimliğimizi oluşturan olaydır.
EMİNE MUNYAR: Hepimiz için bir baba figürüydü
“Ekonomi gazeteciliğini DÜNYA’da, sektör ekleri yaparak öğrendim. O günler alaylıların zamanı, genç basın yayın mezunları için büyük gazetelerde pek fırsat yoktu. Hele ki, 12 Eylül darbe dönemi, öğrencilerin pratik imkanı hiç yok. Resmen ikinci üniversite oldu benim için. Haber toplantısı O’nun odasında yapılırdı. O kadar yakın çalışırdı bizlerle. Ve Nezih Bey bir baba figürüydü bizim için. Patron değil gazeteciydi. Yeri gelir haber bağlantısı için destek olur, ilişkisini kullanır, işadamlarını, bürokratları sizin haberi iyi yazabilmeniz için bizzat arardı. Hep gazetecinin yayındaydı. Vahap Munyar, New York’ta olduğu için katılamadı. Mesaj göndermiş, paylaşmam için. Gençken, İngiltere’deki dil kursuna katılabilmek için Nezih babanın nasıl Mesut Yılmaz’ı arayarak, bu imkanı sağladığını anlatıyor. Aslında Mesut Yılmaz bir hemşerisi için araya girmiş. O kişi sonradan Vahap’a anlatmış. ‘Senin için kim aradıysa Mesut Yılmaz’ı çok güçlü birisiymiş’ diye dert yanmış.
FARUK ŞÜYUN: Üstadın yön veren önerisi: “Bir şey yap ama tam yap”
Önceleri Doğan Hızlan’dan dinledim Nezih Demirkent’i… “Üstat” diyerek anlatırdı. Tanışınca aynı şekilde hitap etmeye başladım. Beni hep özgür bıraktı Nezih Bey. İnsanları özgür bıraktığında kurumlarına daha çok bağlanıyorlar. Bunu Nezih Bey’den öğrendim. Son derece az müdahale ederdi işimize… 1988’den itibaren haftada bir sanat sayfası yapmaya başladım DÜNYA’ya. Bu arada, sürekli yeni bir şeyler yapmak için öneriler götürüyordum O’na… İşte o onlardan birinde, hayatımda yol gösteren şeyi söyledi: “Bir şey yap ama tam yap. Birçok şey yapıp, hepsinden yarım olma. 1991 yılında Dünya Kitap’ı çıkartmaya başladık. Şimdi 305’inci sayı olduk. Nezih Bey eğer güç durumdaysanız size yardım eder, destek olur. Ama bunları kimse bilmez, çünkü asla anlatmadı Nezih Bey. O desteğin var olduğunu bilmek çok önemliydi.”
MAHMUT SABAH: Gazetecilerin yol göstericisiydi
O güzel insan, o ‘Nezih’ dostla, önce Hürriyet, sonra DÜNYA Gazetesi çatısı altında birlikte çalışmanın onurunu yaşadım. Ustamdı… Gazeteciliğin bir yaşam biçimi olduğunu o öğretti bana. Kadim dostum, ‘ağabey’imdi… Sadece benim değil, mesleğe gönül vermiş herkesin ağabeyi, yol göstericisiydi. Çok çalışırdı, çalışkanlık simgesiydi. ‘İmtiyazını aldığımızda kırık dökük bir masa bir de sandalyemiz vardı’ dediği DÜNYA Gazetesi ile hem ekonomi gazeteciliğinin öncüsü olacak hem de ticaret ve sanayisi ile Anadolu’yu ülkenin gündemine taşıyarak İstanbul ekonomisiyle bütünleşmesini sağlayacaktı. Aslında bunun temelleri çok önceden atılmıştı. 1958 yılında Hürriyet muhabiri olarak çalışmaya başladım. Tanışmamız 1965 Temmuz’una rastlıyor. O dönemde kendisi Yeni Gazete’yi çıkartıyordu. ‘Benim için Kapadokya’da yer altı şehrine gider misin’ dedi. Seve seve gittim ve gazetesinin arka sayfasını haberime açtı. Bundan sonrada yollarımız hiçbir birimizden ayrılmadı. Özlemle anıyorum.
ALİ EKBER YILDIRIM: Mesleğe başlayanları o şekillendirdi
Yapılan konuşmalardan anlıyoruz ki, hepimiz Nezih Demirkent’ten izler taşıyoruz. Kimimiz çalışkanlığından, kimimiz haberciliğinden, kimimiz mesleğe bakışından izler taşıyoruz. Özellikle mesleğe DÜNYA Gazetesi’nde başlayan bizleri adeta şekillendirdi. Kendimden örnek vermem gerekirse, tarım yazarı olmak gibi bir düşüncem yoktu. Ama Nezih Bey’in kafasında, tarım gibi önemli bir konuda, özellikle medyanın görmezden geldiği, “köylüler gazete okumaz” diye görmezden gelinen bir kesimin sorunlarını gündeme taşımak, sesi çıkmayanların sesi olmak fikri vardı. Çünkü o gerçek bir gazeteciydi. Bana tarım yazmamı söylediğinde ilk tepkim, ‘ben yazayım ama kim okuyacak’ olmuştu. Tarımın önemini uzun uzun anlatmış ve yarın tarım çok önemli olacak demişti. Son derece vizyonerdi. Bundan 20 yıl önce söylediklerinin hepsi bir bir gerçekleşti. Bana göre Nezih Bey’in gazetecilik anlayışı ve hepimize öğrettiği en önemli özellik yalın haberciliktir.
TEVFİK GÜNGÖR: Anadolu ekonomisini Türkiye’ye tanıttı
DÜNYA Gazetesi, Türkiye ekonomisinin yeni bir dönüşümden geçtiği bir dönemde ‘tam zamanında’ piyasaya girdi. Bir tarafta Nezih Bey’in etkisi, diğer tarafta da genel yayın yönetmenleri baştan beri öyle dirayetli isimlerden oluşmuş ki, piyasaya pek çok rakibi çıktı ama tutmadı. Çünkü DÜNYA bütünüyle bir başka model üzerine oturmuş. Bu modelin en önemli noktası ise Nezih Bey’in işaret ettiği Anadolu’dur. Gerçi, Dünya gazetesi bir ekonomi gazetesine dönüştüğünde İstanbul’daki işadamlarının sesini duyuracak bir mecra da yoktu. DÜNYA Gazetesi’nin en önemli özelliği ekonominin sesini duyurabilmesidir. Anadolu’ya yol açarak Türkiye’yi entegre eden Menderes’tir. Anadolu ekonomisini Türkiye’ye tanıtan ise DÜNYA gazetesidir. Bugün de DÜNYA dışında Anadolu’yu anlatan yok. Bundan sonra da hem gazetenin hem de Anadolu’nun gelişmesi ve başarısı için Anadolu ile olan ilişkisini devam ettirmesi çok önemli. Çünkü DÜNYA’dan başka Anadolu’da olup biteni doğru şekilde İstanbul’a Ankara’ya duyuracak başka yayın organı yok.
DOĞAN HIZLAN: Türk edebiyatına ‘Gösteri’yi o kazandırdı
Ben sizler gibi onu ekonomi basını açısından değil Türkiye edebiyatına yaptığı katkılarla değerlendiriyorum. Nezih Demirkent, meslek hayatımın önemli bir kilometre taşıdır. Hala yayınlanan Gösteri Dergisi’nin başlangıcını o yaptı. O dönemde başarılı olup olmayacağını bilmediğimiz dergi, Türk edebiyatına önemli isimler kazandırdı. Murathan Mungan ilk ödülünü bizden almıştı. Nezih Bey’in edebiyata katkısı da tartışılmazdı.
OSMAN AROLAT: Hepimize Anadolu’yu sevdirdi...
Nezih Bey çok iyi algılama gücü olan bir insandı. Müthiş bir haberciydi. Bir Anadolu sevdalısıydı. Hepimize Anadolu’ya sevdirdi. O zamana kadar ben Ankara’dan öteye gitmiş bir adam değildim. Nezih Bey’den sonra müthiş bir Anadolu sevdalısı olduk. İlk kapsamlı toplantıyı Edirne’de yaptık ve ardından bu toplantılarda kurumsallaşan bir sürece girdik. Düşünsenize ben Garanti Bankası ile Anadolu Sohbetlerine başladım. 104 sohbet yaptım o çerçevede. Merkez Bankası sohbetlerine başladım. 4 başkan ile Anadolu’yu gezdik. İş Bankası sohbetlerine başladık. Çok önemli isimlerin katıldığı pek çok toplantı yapıldı. Nezih Bey’in bizi bu konuda nasıl yönlendirdiğine dair Samsun toplantısı da önemlidir. Samsun’da Kenan Mortan konuşuyor. Ben de toplantıyı yönetiyorum. Nezih Bey, Samsun Temsilcimiz Ragıp Göker ile bir not gönderdi. ‘Bu adama dikkat et benim abonelerimi mahvediyor’ dedi. Hemen müdahale ettim, lafı toparladık. Sonra uçağa bineceğiz. Kenan, Nezih Bey’in yanına gitti. ‘Efendim, nasıl buldunuz’ diye sordu. Nezih Bey epey söylendi. Aradan 1 ay geçti Mersin’e gittik. Mersin’de bu defa Nezih Bey Kenan’ın Samsun’da yaptığı konuşmanın benzerini hatta daha sert eleştirilerle yaptı. Toplantı bitince, 'efendim orada bize fırça attınız’ şimdi aynı konuşmayı yaptınız’ dedim. ‘Sen o toplantıdan sonra Ragıp ile konuştun mu? İlavede bir sene öncesine göre ne kadar reklam gelirlerinin arttığını gördün mü? Abone sayısının ne kadar artığını biliyor musun?’ dedi, ‘Bilmiyorum’ dedim. ‘O zaman bir bak. Anlayacaksın’ dedi. Çünkü hepsi artmış. DÜNYA, Nezih Demirkent’in önderliğinde, Anadolu’daki yaygınlaşmasını büro sistemi ile yapıyordu. Bu sistem zamanın şartlarına göre yeniden dizayn edilse de bugün halen devam ediyor.
ERTUĞ KARAKULLUKÇU: Mesleğin çivisi olan bir anıt adamdı
Nezih Bey bir vefa insanıydı. Anıt adamdı. Müessese insanıydı. Nezih Demirkent’i ben mesleğin çivisi olarak görüyorum. Bir kere duruş olarak mesleğin çivisiydi. Haberler karşısında sağlam bir duruşu vardı. Mesleğin töresi bakımından çivisiydi. Eğilip, bükülmezdi insana güven verirdi. Kadın gazetecilerin önünü açan bir insandı. İnsani olaylara önem verirdi. Nezih Bey’in çok kullandığı bir kelime haysiyet kelimesidir. ‘Haysiyetli olmak ve haysiyetli durmak’. Bu kelimenin de bugünün gazeteciliği açısından gözden geçirilerek yeniden altının çizilmesi gerektiğini hatırlatmak gerek. Basın kimyası açısından haftayı çizen ‘Salı Yazıları’ bugün üniversitelerde ders olarak okutulabilecek nitelikte yazılardır. Nezih Bey Türkiye’ye bölge gazeteciliğini getiren adamdı. Bu deneyimini DÜNYA’ya da taşıdı ve ekonomi alanında bunu realize etti. DÜNYA tabanından, temelinden kopmadan ama günün getirdiklerini de yakalayarak Nezih Demirkent gazeteciliğini sürdürmeli…
MURAT ORAY: Gazeteci-patron kuşağının son temsilcisiydi
Bazı insanlar vardır. Seni, sana daha iyi anlatır. Konuşmadan da bakışları ile konuyu özetler. Bildikleri ile yol gösterir, bilmedikleri için öğrenebilmenin yolunu çizer. Her ismi anıldığında veya aklına geldiğinde hayatına kattıkları için iyi ki var/ vardı dersin. Nezih Demirkent benim için böyle bir insan. Nezih Demirkent bana göre gazeteci-patron kuşağının son temsilcisiydi. Gazeteci kimliği, patronluğundan hep daha baskın geldi. Sabah yazı işleri toplantılarına girer, mevcut gündemdeki haberlerin eksikliklerini hatırlatıp yeni haberler önerirken patronluğunu hiçbir zaman ön plana çıkarmazdı. O gazeteciydi. Ve DÜNYA’nın bir gazetecilik okulu olarak çok sayıda insanın yetişmesine imkan sağladı. Her dünya görüşünden, her sektörden, hayatın her alanından çok insan tanırdı. Türkiye ekonomisindeki dönüşümleri her zaman iyi okuyan bir isim oldu. Ekonomideki değişim trendini önceden görür, sizi yönlendirirdi. Uzman gazeteciliğe çok önem verirdi.
ORHAN ERİNÇ: Bab-ı Ali'nin yol göstericisiydi
Nezih Bey, benim mahalleden ağabeyimdi. Önce Basketbol antrenörüm oldu, sonra voleybol ve futbolda yöneticim oldu. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nde başkanım oldu. Merakla beklediğimiz Salı Yazıları ile hepimiz için Bab-ı Ali’nin yol göstericisiydi. 21 Mayıs olaylarını birlikte yaşadık. Gazetecilik kullanılmaya en açık meslektir. Gazeteciliğin kötü kullanılmaması için en çok çalışan isimdi. Bugünkü ekonomi gazetecilerini çok kıskanıyorum. Ben işe başladığım yıllarda faiz ve döviz sabitti. İthalat ve ihracat yok gibiydi. İthal edilen 4 çuval çivi çift sütuna manşet oluyordu. O dönemlerden bu dönemlere geldik. Çok şey değişti. Şimdi ekonomi gazetecilerinin kaynağı çok.
TURGAY OLCAYTO: Lakabı ‘İmparator’du
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ilk defa Nezih Bey ile kurumsallaştı. Gazeteciler Cemiyeti’ni dünyaya açtı. Lakabı imparatordu. Dış görünüşü itibariyle saygı uyandıran hep bir mesafe bırakan, az konuşan, yanına yaklaşılamayan biri gibiydi. Ben Gazeteciler Cemiyeti’ne genel sekreter olunca, daha değişik bir Nezih Demirkent tanıma şansım oldu. Yakından tanıdığınızda da altın gibi kalbi olan bir insandı. Kendisinden sonra başkanlık koltuğuna oturan her isme ne kadar saygı duyduğunu hem davranışlarıyla hem sözleriyle gösterdi. Anadolu’ya gidip yerel basınla buluştuğumuzda, çocuklar onunla tüm gün sohbet etmek istediğinde hiç kırmadan yanlarından ayrılmazdı.
ALAATTİN AKTAŞ: Unutulan konuların peşini bıraktırmadı
Rahmetli Nezih Demirkent’le yollarımız 2000 yılının ortalarında kesişti. O yılın nisan ayında Anka Ajansı’ndan ayrılmıştım. Artık günlük haber koşuşturmasının içinde olmak istemiyordum. Ama birikimimi de kullanmalıydım. Nezih Bey de kendi ifadesiyle “günlük haber yoğunluğunda adeta kaybolan ve birkaç gün içinde unutulup giden konuların peşinin bırakılmayacağı” bir ek çıkarmak istiyordu. İşte kendisiyle bu şekilde bir araya geldik. Nezih Bey’in lafı hiç dolandırmadan nokta atış yapan tarzını tanıştığımız günlerde fark etmiştim. Kafasındaki planı ve ne yapmak istediğini anlattı ve adeta kestirip atarcasına sordu: “Bunu yapar mısın?” “Tabii ki” dedim. “Yanıma bir kişi daha bulurum Ankara’da, İstanbul’da da teknik anlamda yardım edecek bir arkadaş yeter.” Ekin adını da kendisi koydu: “Reel Ekonomi.” Reel Ekonomi adı daha sonra bugünkü köşemin de adı olan “Eko Analiz” olarak değişti. Eko Analiz’in içeriği de bir anlamda Nezih Bey'in Reel Ekonomi ile başlattığı detaylı analizler değil mi zaten...
İSMET ÖZKUL: Tüm Türk basının ombudsmanıydı…
DÜNYA’nın başarısının ve krizlere, büyük grupların rekabetine rağmen yerini sağlamlaştırarak korumasının sihri onun kimyasında, kurgusundadır. Bu kurgu da Nezih Demirkent’in vizyonerliğini ve sinerji ustalığını yansıtır. Tasarlamada vizyoner, uygulamada gerçek bir sinerji ustasıydı. DÜNYA okurları onun hem aboneleri, reklam verenleri hem de haber kaynarlarıdır. Okurları için de Dünya, iş hayatlarının bir parçasıdır, “işe yarayan” bir gazetedir. Dünya’nın okuru Dünya’dan aldığı haberi, bilgiyi işe çevirir ve böylece kendisi de tekrar Dünya için haber konusu olur. Dünya sadece bir haber ve bilgi kaynağı değil, kendi yarattığı bu ekosistemin “iletişim platformu” dur. Dünya’da yer alan küçücük bir şirket haberi veya küçücük bir ilan, o şirketin potansiyel iş ortaklarıyla ilişkiye geçmesine aracı olur. “Anadolu Aslanları”nın ortaya çıkması, bence Dünya olmadan kolay gerçekleşebilecek bir süreç değildi. Dünya, bu sürecin görünmeyen önemli bir aktörüdür. Nezih Demirkent’in biz gazeteciler açısından çok önemli bir yeri de medya sorunlarını işlediği ünlü Salı Yazıları’dır. Bugün tek tek gazetelerin bünyesinde ombudsman rolünü üstlenen okur temsilcileri var. Nezih Demirkent ise Salı Yazıları ile tek bir gazetenin değil tüm medyanın ombudsmanıydı. Medyanın içinden geçtiği bu sancılı, sorunlu, hastalıklı dönemde “medya ombudsmanı” Nezih Demirkent’in eksikliğini çok yakıcı bir şekilde hissediyoruz.