ECB'nin gönlü oldu ve teke'den yağ çıkardı

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

A. Levent ALKAN / ARAŞTIRMACI-YAZAR

Cep telefonuma bir mesaj düşüyor, "9 Mayıs 2010, bugün AB günü. Türkiye'nin AB'ye giriş çalışmaları tüm hızıyla sürüyor.". Oysa AB, tam bir kurtlar sofrasındadır. Tüm dünyanın tam da toparlandığı bu dönemde Euro Bölgesi, 2009'un son günlerinden başlayarak, dünyadan bağımsız, kendi krizini yaşıyordu. İçimizi iki yıl öncesinde yaşadığımız türden bir karamsarlık sarmıştı. Nasıl sarmasın ki? Bir makas düşünün her iki ucu da sizi kessin. Ulusal borcumuzun %63'ü dolar cinsinden, ulusal ihracatımızın %48'i Euro cinsinden. Euro/Dolar paritesi 1.2520 düzeyinde. Pazar gününe kadar kalemimden kan damlıyor. AB'nin ekonomik birlik, ticari birlik, siyasi birlik çağrılarının yerinde yeller esiyordu. Güneyli AB ülkeleri, sınıfın tembel öğrencileriydi. Sınıfın çalışkan, sistemli, düzenli dersi takip eden kuzeylilerinden sınav günü yardım istiyorlardı; "bana kopya verir misin? Hiç olmazsa, çaprazına oturayım, cevap kağıdına göz ucuyla bakarım". Kuzeyli ülkenin yanıtı açık ve netti, "Yakalanırsak sen de ben de sıfır çekeriz. Zamanın vardı çalışsaydın". Yaman kuzeyli güneyli çekişmesi, pazar gününe kadar bize karalar bağlatmıştı.

ECB'den sersemletici pozisyon değişikliği

"Kulaktan burun yakın, kardeşten karın yakın" dır. Zora düştüğümüzde objektif olarak göremediğimiz, önce kendize yararlı olması gerekliliği meselesi söz konusudur. Kulakla burun kıyaslandığında burun, kardeşle karın kıyaslandığında karın önemlidir. İnsanın önce karnının açlığı önemlidir. Bu nedenle önce karnını doyurur, ardından kardeşini düşünür. Pazar günü rahatlatan açıklama, tomurcuklanan ulusal borç krizinin çözümüne yönelik, 750 milyar Euro'luk gözüpek bir plandı. 440 milyar Euro, Euro Bölgesi hükümetlerinden borçlanılarak; 60 milyar Euro, Euro acil fonundan sağlanarak; 250 milyar Euro, IMF'den temin edilerek oluşmuştu. Hele bir de Obama Pazartesi sabahı Sarkozy ve Merkel ile görüşüp konsensus içinde bir açıklama yapınca, bu yüreklilik kararlılığa dönüşmüş, piyasaların gardını düşürmüştü. Euro 1.29'un üzerindeydi. Asya, Avrupa, ABD future endeksleri ise, sert bir yükseliş tepkisi vermişlerdi. Bu kurtarma planının çalışması şöyleydi.

I) Kurtarmalar, piyasalardaki işlevsel bozukluklara doğrudan müdaheleyi hedefliyorlardı.

II) Fonlar, devlet tahvilleri ve özel sektör tahvillerini ikincil piyasada da izleyecek ve gerekli gördüklerinde satın alabileceklerdi.

III) Ulusal borç krizlerinin yayılma riskini gördüklerinde, koordineli olarak müdahele edebileceklerdi. iv. İkincil piyasadaki müdahelelerle eş güdümlü bir sterilizasyon olacaktı. Böylece, devlet tahvilleri ve özel sektör tahvilleri alımıyla sadece işlevsel bozukluklar hedeflenecek, olası parasallaşmaya izin verilmeyecekti. Bu adım çok rahatlatmıştı rahatlatmasına da, bu sevincin de bir tarifini yapmak istersek; "fakirin eşeğini kaybedip üzülmesi, bulup sevinmesi" tarzından bir mutluluğa karşılık geliyordu. Oysa bu girişim, zaten en baştan yapılması gerekendi. Neden derseniz;

1. AB'nin hiçbir kaybı yoktu. ABD'nin 2008 sonrasında gündeme aldığı; TARP, TAF, mortgage tahvil alımı kurtarmalarını ve 2.1 trilyon doları ilk başlattığı günleri hatırlayın. Ben "küresel sistemik krizin anatomisi" kitabımda detaylı yazdım. Keynes denenmedi, ters ihale yöntemi olmalıdır, enflasyona neden olur gibi birçok karşıt görüşün havalarda uçuştuğu ortamda uygulanmıştı. Oysa geçen süre içinde TARP, TAF ve mortgage tahvil alımı kurtarmaları hedefini vurdu. ABD sadece 2009'un 4'üncü çeyreğinde %3.2 büyümemiş, aynı zamanda tarım dışı istihdam da toparlanmayla işsizliğe de uzanan iyileşmeyi elde etmişti. AB'nin işi kolaydı. Krizde ABD'nin açtığı yoldan gitmek. Maalesef AB bunu bile yapmakta ayak sürümüş, hem piyasaları hem de biz ekonomistlerden büyük tepki almıştı. Oysa AB için ABD, pro-aktif önlemleriyle önden gitmişti, mayına da çarpmadığına göre AB'nin onu izlemesinden mantıklı yol yoktu. AB, krizin en sıcak günlerinde o faiz artırma adımına benzer bir adım atmıştı. Yani, gecikmişti.

2. Ulusal borç krizleriyle Euro Bölgesi'nde yaşanan türbülans, Euro'da çok büyük gedikler açabilecekti. Hasarın onarılması imkansız boyutlara sıçraması büyük olasılıktı.

3. Bulaşıyordu. 1997'de Asya ülkelerindeki kriz, Rusya'yı nasıl vurmuştu. Çünkü ortak kanallardan beslenen ülkelerdi. Finansal destekçileri aynı olunca, bir anda aynı çıtırtıyla ürperen serçeler gibi olmuşlardı. Ulusal borç krizleriyle Euro, başta bizi olmak üzere, dünyanın birçok ekonomisini yerle bir edecekti. Küresel yıkım etkisini, volatilite endeksi VIX'in 40'a sıçramasında görmek mümkündü.

1997 Asya krizinde yüzyılın en önemli küresel krizlerinden birisi patlak vermiş, ardından henüz bir yıl geçmeden kuzey komşumuz Rusya, moratoryum ilan etmişti. 1991 körfez savaşı, Irak'ın Kuveyt'i işgaliyle komşularımız üzerinden kapımızı yine çalmıştı. Ama hiçbiri, batı komşumuz Yunanistan'da yaşananlar kadar bizi endişelendirmemişti. Hükümet kanadından, küresel sistemik krizin Avrupa ekseninde gelişen yeni evresine; "dolaylı bir etki olacak" açıklaması gelmişti.

Euro'da neler yaşandı?

Yunanistan %8.41, Portekiz %3.91, İtalya %1.79, Arjantin %8.70, Dominik Cumhuriyeti %3.00. Bunlar ulusal varlık fonlarının CDS primleri. Avrupa ülkelerinin risk ölçütleri, dünyanın en riskli ülkelerine şapka çıkarttırıyordu. Bu yıl Euro, doların 2008 ve 2009'daki dandik para ünvanını elinden alacak gibiydi. Euro'nun kırılganlık nedenleri irdelediğimizde, karşımıza şu başlıklar çıkıyordu.

i. İtalya, İspanya, Yunanistan, Portekiz gibi ülkeler, Avrupa Birliği'ne katılırken önemli destekler almışlardı. Bu destekler sadece grup içinde kalmayan, küresel dengelere de uzanan ahlaki rizikolara dönüşmüştü. Bu desteklerin çivisinin çıkmıştı. Çivisi çıkmıştı belki ancak, izi kalmıştı. Birlik, bugünlere kadar uzanmıştı.

ii. Euro'nun, 1992'de ERM krizi tecrübesi, Birlik içindeki ekonomik dengelerin çok hızlı değiştiğini ortaya koymuştu.

iii. Euro'nun bugünlerinde "tek kanatla kuş uçmaz" atasözüyle özdeş bir gerçeklik yatıyordu. Euro'nun ortak para politikası olmasına rağmen, benzer bile olmayan mali politika çatısı bulunuyordu.

iv. Rusya'nın dağılmasıyla oluşan yeni dünya düzeninde, Avrupa'nın siyasi bir güç olarak etkinliğini artırma çabası bulunuyordu. Siyasi birlik kurulamamış olsa da, birliğin ekonomik kararlarında siyasetin ağırlığı hissediliyordu.

v.  "Komşun körse, sen de kıpa (gözlerini aralık ederek) bak" sözü, küresel ekonominin bu evresinden de önemli artışlar kaydeden ülkelerin, pro-aktif parasal politikalarla dünyanın ikinci önemli ekonomik bölgesinden ekonomisi zayıf ülkelere sıçrama yaşanabileceğini dikkate almak gerekiyor.

vi. İspanya ve Yunanistan gibi ülkelerde para birimi Euro'ya sabitlendikten sonra oldukça düşük faizlerle dış kaynak bulabilir olmuştu. Karşılıksız ya da çok düşük faizli dış kaynak, bu ülkelere bir anda enflasyon ihraç etmişti. Bu ülkeler aynı zamanda büyüyorlardı. Merkez bankaları, artan enflasyonu dizginlemek için faizleri artıramıyordu. Düşük faizler, İspanya'da gayrimenkul balonunu oluşturmuştu. Yapısal olarak faize aşırı hassas bu sektör, ekonomilerde yadsınmaz yönlendirici etkisiyle büyümelerin motoru olmuştu. Ancak sürdürülemezdi. TCMB benzer dönemlerde faizleri yukarı çekmiş, büyümeyi dizginlemişti.

vii. Ekonomilerinin temsil edebileceği düzeylerin çok üzerinde bir para birimiyle Birliğin bu zayıf ülkeleri, zaman içinde ihracat potansiyellerini tamamen kaybettiler. Beklenen enflasyonun artış eğilimi, işçilik maliyetlerini de yukarı çekmiş; satılan malın maliyetini yükseltmiş kar marjlarını daraltmıştı.

viii. Euro Bölgesi'ne ilk girişte doğrudan yabancı sermaye akınına uğrayan bu ülkeler, çekiciliklerini diğer gelişen ülkelere terk etmişlerdi.

Ne pahasına olursa olsun Euro'yu korumak doğru mu?

Ceviz proteindir, omega-3 yağdır, E vitaminidir. Besin özelliklerinin yanında, kabuğuyla güçlü bir yakıt, ağacıyla sağlam bir mobilyadır. Cevizi sağlıklı tüketebilmenin formülü, kabuğuyla birlikte muhafaza etmekten geçer. Meyve ile kabuk arasında muazzam bir uyum yer alır. Zaman-zaman kabuktan içeri kurtçuklar girebilir. Çiftçi, kabuktan cevizin meyvesine ulaşan kurtlarla zamanında mücadele etmezse, o yararlı meyve gider, kozalak gibi bir şey gelir. Ceviz insan sağlığı için ne demekse, Euro'da küresel ekonomi için onu ifade eder. Euro; dolar, yen, frank, sterlin, yuan gibi küresel para birimleri arasında çok önemli bir denge unsurudur. Euro'nun sağlığını tehdit eden bir sorunlu ülkeyi kendi içinde tutarak çözmeyi denemesi, cevizin kurdu içinde tutması gibidir. Bir de futboldan şu örneği düşünelim. Defansın önemli bir oyuncusu gününde olmayabilir, performansı rakiple uyuşmayabilir. 90 dakikalık maçta, bu hatayı görür görmez oyuncuyu değiştirmezseniz, sonuç en çok rakibin işine yarar. Euro Bölgesi gecikmiş kararların sancısını, 2008 sonrasında da hissetmişti. Euro'yu tehdit eden Yunanistan sorununa yönelik çözüm, "temel taşı temelde, köşe taşı köşede" kalmadığı sürece; Yunanistan'ı da bölgenin, bölgeyi de dünyanın bir sorunu haline getirmekten çekinmeyecektir. Euro bölgesi, PIIGS ülkelerinin bütçe, kamu borcu ile belirginleşen kırılganlıklarını mevcut krizin yüklü sorunları arasında önünde bulduğu ilk andan itibaren böylesi bir ayırıma gitmeliydi. Peki bu 750 milyar Euro'luk devasa kurtarma paketi de nedir o zaman? Bu tercih olsa olsa, "çobanın gönlü olunca tekeden yağ çıkarır" lafını cebinden çıkartan bir girişimdir.

Bu konularda ilginizi çekebilir