E-beyannamenin çıktısını alıp gümrükte kapı kapı dolaşıyoruz
Güler Dinamik Gümrük Müşavirliği Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Güler, gümrüklerde elektronik ortama geçmiş, beyana dayalı, sonradan kontrolü esas alan anlayışın egemen olmasının sanayici için rekabetçi bir ortam yaratacağına inanıyor
Gümrüklerde yaşanan sıkıntıları anlatan Güler Dinamik Gümrük Müşavirliği Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Güler, ticarette şüpheci yaklaşımın rekabetçi ortamın oluşmasını engellediğini söylüyor. Türkiye'nin uyması gereken anlaşmalar ve mevzuatlar olduğunu anlatan Güler, "Son zamanlarda DTÖ'nün yapmaya çalıştığı bir şey var. Her şeyi basitleştirme yoluna gidiyor. Amerika ve Avrupa arasındaki TTIP anlaşmasının temelinde de bu var. Dünya 2020 yılında tek fatura üzerinden yürümeye çalışıyor. Bir şirketin ithalatı bir diğerinin ihracatıdır ve o tek fatura elektronik ortamda geçecek” diyor.
Evraksız, tamamen elektronik bir ortama geçiş... Peki Türkiye bunu yapmadı mı? E-beyanname dönemi başlamadı mı? Güler anlatıyor: "Biz hala e-beyannamenin çıktısını alıp masa masa dolaştırmak zorundayız. Sistem çok iyi ama çalıştırılmıyor maalesef. Türkiye eşyanın üzerine oturuyor, her şeyi gümrükte halletmeye çalışıyor. Piyasa kontrolü denilen bir mekanizma var ama çalıştırılamıyor. Yasal uygulamalara imza atıyoruz ama hayata geçiremiyoruz. Yeni Gümrük Bakanımız denetmenlikten, müfettişlikten geliyor. Hep bir şüpheci yaklaşım. Ama ticarette şüpheci yaklaşımla sonuç alamazsın. Bu sizi doğru bir yere de götürmez. Her işte hata da olur suiistimal de, ama bu oldu diye bunu genele yayamazsın."
Sanayicinin rekabet gücünde, gümrüklerin hızlı ve etkin çalışması çok önemli. Kenan Güler net verilerle durumu ortaya koyuyor: “Dünya Bankası’nın 2015 verilerine göre gümrük ve lojistikte iş yapma sıralamasında 5 sıra gerileyerek 51’inci sıraya geriledik. Bizde 7 evrak isteniyor ve siparişin verilmesinden ürünün teslimine 14 gün gerekiyor. Gelişmiş ülkelerde 3 evrak kullanılıyor, ihracatın süresi 6 gün… Bizim maliyetimiz 3 kat fazla. Benim şirketim nasıl baş etsin senin şirketinle…”
Yüzde 5 için yüzde 95 cezalandırılıyorsa...
Güler, geçtiğimiz dönemde Dahilde İşleme Rejimi'nde getirilen yeni kontrolün gümrükte yarattığı sıkıntıları anlatıp yaşanan krizin bu şüpheci yaklaşımın bir ürünü olduğunu belirtiyor. Bu noktada Güler, DTÖ'nün üzerinde çalıştığı Bali Anlaşması paketinden bahsediyor. "Bu anlaşmanın en önemli özelliği gümrüklerde işlemleri basitleştirme hedefi. Gümrük idarelerindeki kırmızı hat dediğimiz uygulamaların basit hale gelmesi... Eşyaların hızlı ve sürekli olarak ekonomiye kazandırılması... Biz şu anda maalesef bunları beceremiyoruz." Güler, Türkiye'de gümrüklerde en iyi sistemin olduğunu ancak işletilemediğini vurguluyor. E-beyannamenin çıktısının alınıp masa masa dolaştırılması da bundan. "Çünkü güven yok" diyor Kenan Güler. Gelişmiş ülkelerde beyanın esas olduğunu anlatıyor. "Ben beyan ettikten sonra senin bunun doğruluğunu yanlışlığını kontrol etmen lazım. Ama biz her şeyi gümrükte yapmaya çalışıyoruz. Dış ticaret açığının kapatılması için bazı unsurlar kullanılıyor, geciktirmeler var. Tüccarın maliyetlerini artırıp yerli piyasayı korumaya çalışıyorlar. Bu ülkenin evladı olarak yapılan pek çok şeyin doğru olduğunu söylüyorum ama siz yüzde 3-5'i yakalamak adına yüzde 95'i cezalandırıyorsanız burada anlayışı değiştirmeniz gerekir."
Gelişmiş ülkelerde mal çekilir, sonradan kontrol edilir
Peki bu şüpheci yaklaşımda Türkiye'nin hayali ihracat tecrübesinin bir etkisi olabilir mi? Güler "Elbette vardır" diyerek yanıtlıyor ve ekliyor: "Ancak tüm dünyada gümrükte kaçakçılık vardır, İngiltere'de bile yüzde 3'tür bunun oranı. Doğru ve yanlışın ayrılması için yapılacak olan elektronik uygulamalar ve sonradan kontroldür." Güler, gümrükte sonradan kontrol uygulamalarının nasıl olduğunu ise şöyle anlatıyor: "Siz örneğin bir ürün ithal ettiniz, cam bardak. Gelişmiş ülkelerde bu mal hemen maliyetsiz olarak gümrükten çekilir. Daha sonra gerektiğinde ona sorulur sizin stokunuzda cam bardak var mı, kime sattınız, kaça sattınız? Tüm belgeleri gerektiği zaman vermek durumundadır. Sizin sattığınız ürünü piyasadan alıp bir sorun varsa kapınızı çalabiliyor. İnsan sağlığı ile ilgili bir problem varsa ve bunu sen yaptıysan seni bitiriyorlar."
Zara Afrika’dan malını 23 saatte çıkarabiliyorsa…
Ürün ve malların ekonomiye hızlı bir biçimde kazandırılması, bugünün global ticaret dünyasında en rekabetçi ortamı yaratıyor. "Zara Afrika'dan malını 23 saatte çıkarıp ülkesine alıyor. Biz 23-24 saatte gümrükten çıkamıyoruz” diyen Güler, burada bir anlayış sorunu olduğunun altını çiziyor. “Son dönemde ithalata vergide belirli kalemlerde önemli artışlar var. Ancak burada toptancı bir anlayış söz konusu. Tamam yerli üretimi destekleyelim ama vergisi artan ürünlerin bir kısmı Türkiye’de hiç üretilmiyor. Ama ‘denetleyemeyiz’ mantığıyla tamamına ek vergi geliyor. “
Son düzenlemelere göre belirli ürünlerde transitin yasaklandığını, bunun DTÖ’ye de KYOTO’ya da aykırı olduğunu belirten Güler, “Bu şekilde nasıl lojistik merkezi oluruz. Adamı kontrol edemiyoruz diye başka ülkelere yönlendirmek ne kadar doğru” diyor. Gümrük idarelerinin çok donanımlı olduğunu, son birkaç yılda 2 bin çok iyi eğitimli, iyi yetişmiş uzmanın gümrüklere alındığını anlatıyor Kenan Güler. “Bu arkadaşlar çok iyi eğitimli ama ne kadar kullanılıyorlar. Mevzuatlarımız çok basit, sistemimiz çok iyi” diyen Güler, bu sistem içinde yer alan şirketlere güvenen, kontrolü sonradan bedel ödetmeden yapan bir anlayışın sorunları çözebileceğine ve rekabetçi bir ortam yaratabileceğine inanıyor.
Sanayicimiz oyunun dışında kalmasın yetkilendirilmiş yükümlü sistemi işletilmeli
Kenan Güler, yetkilendirilmiş kişi statüsü belgesi uygulamasının ABD'de ikiz kulelerin yıkılması sonrası güvenlik anlayışı ile getirildiğini, 2013'te Türkiye'ye getirilen uygulamanın gerektiği gibi işlemediğini söylüyor. Bugün bu belgeyi alan sadece 19 firma var. Bunlardan 5'i lojistik şirketi, geri kalanı dev ihracatçı firmalar. Türkiye'de dünyada olmayan iki tane ISO standardının da şart olarak sunulduğunu anlatan Güler bu nedenle KOBİ ölçeğinde şirketlerin sisteme dahil olamadığını vurguluyor. Güler, onaylanmış kişi statü belgesine sahip 1800 şirket olduğunu belirterek sistemin avantajlarını şöyle anlatıyor: "Türk sanayicisinin, oyunun dışında kalmaması için bu sistemin acilen kurulması gerekiyor. Bu sistem sizi kayıt içine alıyor, sizi doğru biçimde çalıştırıyor. Örneğin iki ülke arasında yetkilendirilmiş yükümlü anlaşması yapıldıysa ve iki şirket de yetkilendirilmiş yükümlü ise hiçbir evrağa bakmadan, hiçbir bekleme, hiçbir maliyet olmadan mal gönderip alabileceksiniz. Halen Türkiye ile Kore arasında böyle bir anlaşma var. Sadece bir ülke ile değil çok sayıda ülkeyle bu anlaşma imzalanmalı ve kapsamı genişlemeli. Onaylanmış kişi satüsü olan firmaların bunu almaması için bir engel yok. Bizim firmamızın bu belgesi olmadığı için örneğin ABD'deki alıcı 'senden gelen mal limanımda bekliyor, maliyetim artıyor. Bana iskonto yap' diyor."
Her gümrüğe X-Ray projesi işlemez
“Her gümrüğe X-Ray cihazı alınması gibi bir proje var. Bu projenin bir işe yaraması mümkün değil. X-Ray üreten ülkeleri kalkındırır o kadar. Hangi eşyanın hangi şekilde yoğunluğuna bakacaksın? Uyuşturucu tipi ürünler yakalanır sadece X-Ray’den. Bir çanta bile X-Ray’den geçerken içindekini tanımlayamıyor, o koca konteynerların her birini tek tek bu cihazlardan geçirileceğinden bahsediliyor. Bunun maliyeti, bakımları, binlerce konteynerın girip çıkması… Uluslararası ticaret bunu kaldırmaz. Gelişmiş ülkeler ne yapıyor, ona bakmak lazım. Dünya kendi kendini kontrol eden, beyanı esas alan sisteme gidiyor.”