Dünya ekonomisinin yeni lokomotifi: Gelişen ekonomiler
Dr.Mustafa YILDIRAN / Cumhuriyet Üniversitesi
Konut kredilerindeki sorunların tüm finans piyasalarına sıçramasından sonra, finans kurumlarının iflasıyla birlikte mali kurtarma operasyonları, bütçe sorunları, dış ticarette çöküş ve büyümenin durması gibi sorunlar, gelişmiş batı devletlerinden yanı sıra gelişen ekonomileri de etkilemiştir. Ancak, 'küresel finans krizinin gelişen ekonomilere etkisi, mali küreselleşmenin getirdiği fırsat-tehdit dilemması içinde değişik yönlerden gerçekleşmiştir. Krizden sonra dünyada, (1) Gelişen ekonomiler arasında mali küreselleşme sürecine finans piyasalarına tam entegre olan ağırlıklı olarak Avrupa'daki gelişen ülke ekonomilerinin tamamen çözüldüğü, (2) Gelişen ekonomilerin içerisinde finans piyasalarına temkinli katılan ülkeler ve reel ekonomileri güçlü olan ekonomiler krize karşı dirençli politikalar geliştirilmesini sağladığı, (3) Krizden önceki dönemde sağlandıkları üretim ve emtia merkezli yapılanan ülkeler kriz sürecinde göreceli rekabet avantajı sahip duruma yükseldiği, ortadadır.
Küresel finans krizi konut kredilerindeki sorunların tetiklenmesiyle, küresel finans kurumlarının riskli finans stratejilerinin tetiklemesiyle öncelikle finans sisteminde yıkıcı etkiler yapmıştır. Özellikle Eylül 2008 yılında Lehman Brothers'ın çöküşüyle başlayan süreçte küresel bankacılıkta zarar/kayıp ve iflaslar yaşanmıştır. Gelişmiş ülkeler finansal kurumların iflasını önlemek amacıyla, değişik kurtarma operasyonları uygulamışlar ve krizin finans kurumlarının çöküşüyle oluşabilecek panik ortamını önlemeye çalışmıştır. Krizin ilk etkili olduğu dönemde gelişen ülkeler de dahil olmak üzere tüm ülkeler, krizden korunmak için iç piyasayı canlandırıcı kurtarma paketleri uygulamıştır. Buna rağmen Çin ve Hindistan dışında hemen hemen tüm ülkelerde resesyon, işsizlik artışı, bütçe açıkları, dış finansman sorunları gibi krizin etkileri görülmeye başlanmıştır.
Krizin devam eden sürecinde gelişen ülkelerin büyüme göstergeleri gelişmiş ülkelere nispeten daha olumludur. Krizde gelişen ülkeler arasında Çin, Hindistan ve Endonezya gibi nüfusu kalabalık ve iç talep gücü yüksek ülkeler büyüme devam etmiştir. Bu ülkelerin krizden önceki sermaye ve rezerv birikimlerinin krizi atlatmada önemli fonksiyonları olduğu ortaya çıkmaktadır. Yine Türkiye, Brezilya, G.Afrika, Polonya, Kore gibi ülkeler de krizden hızlı bir şekilde kurtulmuştur.
2007 yılının üçüncü çeyreğinden 2009 yılının son çeyreğine kadar geçen sürede yapılan değerlendirmede çeyrek dönemler itibariyle büyüme rakamları incelendiğinde, %1'den fazla büyüme gösteren Çin, Hindistan ve Endonezya ekonomileridir. Ülkeler arasında Çin %9'dan fazla büyüme gösteren ve en kalabalık ülke konumundadır. Hindistan ekonomisi de, %8 seviyesinde büyüme göstermektedir. Ülkelerin uluslararası rezervlerinin yüksekliği de kriz sürecinde bir avantajdır. Aynı ülkelerin 2015 yılı projeksiyonlarında büyüme trendlerinin devam edeceği de ortadır. Net olarak ortaya çıkmaktadır ki, kalabalık ve üretim gücü yüksek Asya ülkeleri krizde hızlı büyüme sürecine devam etmiştir.
Kriz döneminde bile yüksek büyüme veya pozitif büyüme gösteren gelişen ekonomilerin özellikleri incelendiğinde aşağıdaki tespitler yapılabilir:
- Doğrudan yatırım almaya yeniden başlamaları ve önceki dönemlerdeki doğrudan yatırım portföyünün büyüklüğü,
- Borsa endekslerinde 2009 yılında başlayan gelişme,
- İhracat artışlarının 2009 yılının ikinci çeyreğinden itibaren yeniden başlaması,
- Ülke içi nüfuslarının büyüklüğü ve iç tüketimin canlandırılmasının getirdiği avantajlar,
- Genelde Asya ülkelerinin krizden daha az etkilenmesi nedeniyle bu bölgeye yakınlığın getirdiği avantajlardır.
Gelişen ülke ekonomileri arasında özellikle doğu Avrupa ülkeleri ve yüksek borçlu Avrupa ülkeleri krizden olumsuz etkilenmiştir. Doğu Avrupa ülkeleri krizden en çok etkilenen ülkelerdir. IMF tahminlerine göre, 2010 yılında büyüme oranının negatif olan en çok ülke doğu Avrupa ülkeleri arsındadır. Yine Gelişen ülke piyasaları için 2009 yılında ortalama büyüme rakamları pozitif olmasına rağmen, doğu Avrupa'da Bosna Hersek, Kosova, Polonya dışında bütün ülkelerde büyüme negatiftir. 2010 yılında gelişen ülkeler için ortalama büyüme tahmini, %6,3 seviyesindeyken, doğu Avrupa ülkeleri için bu oran, %2,8'dir. Macaristan 2010 yılında negatif büyüme göstermesi beklenirken, Bulgaristan ve Çek Cumhuriyeti'nin büyüme oranları da çok düşüktür. Doğu Avrupa ülkelerinde 2009 yılında doğrudan yatırım girişinde ve ihracatta önemli düşüşler vardır. Bu ülkelerde krizin doğrudan etkili olduğu sorunlu kredilerin toplam kredilere oranı da, çok hızlı bir şekilde artmaktadır. Özellikle Romanya'da bu oran %15 seviyesine yaklaşmaktadır. Doğu Avrupa ülkelerin krizden çıkışta önemli sorunlar yaşaması muhtemeldir. Özellikle Asya, Afrika ve Güney Amerika'daki gelişen ülkelerde büyümenin devam etmesi ve doğrudan yatırımlardaki artış beklentisine karşın Doğu Avrupa'daki gelişen ekonomilerde sorunların devam edeceği söylenebilir.
Kriz döneminde gelişme potansiyelini kaybeden ülkeler açısından genel bir değerlendirme yapılırsa aşağıdaki tespitlerin yapılması mümkündür:
- Avrupa ile entegre olan Doğu Avrupa ülkeleri krizden en fazla etkilenen ülkeler arasındadır.
- Gelişen ülkeler açısından sorunlu kredilerin fazlalığı ve dış borç temininde zorluk çeken ülkeler krizden etkilenmeye devam edecektir.
- Tek pazara bağımlı ihracat ve yatırım politikası uygulayan ülkelerin krizden etkilenmesi yüksek olabilir.
- Konut fiyatlarının düşüşü gelişen ülkelerde büyüme sorunlarına ve krize neden olabilmektedir.
Üretim gücü yüksek, finansal kesimi sağlam, sorunlu kredileri düşük ve iç talebi kuvvetli olan Çin, Hindistan ve Endonezya gibi ülkeler krizde yükselmiştir. Yine farklı bölgelerle ticaret yapabilen ve iç talep gücü yüksek, kendi krizinden sonra yeniden yapılanmış Brezilya, G.Afrika ve Türkiye gibi ülkeler de hızlı iyileşme sürecine girmiştir. Ayrıca Kore gibi ileri teknoloji üretebilen gelişen ülkeler kriz sürecinden yeni fırsatlar elde ederek çıkmaktadır.
Gelişen ülkeler arasında Batı ekonomilerine entegre olmuş ve finansal kurumlara bağlı ekonomileri olan ülkeler krizden ciddi şekilde etkilenmiştir. Yunanistan, Macaristan, Romanya, Çek Cumhuriyeti ve Bulgaristan gibi doğu Avrupa ülkeleri AB merkezindeki resesyondan olumsuz etkilenmiştir. Bu ülkelerdeki sorunlu kredilerin yüksekliği ve batı ekonomilerine bağımlılık kriz sürecinin uzun sürmesine de neden olmaktadır. Ayrıca, İzlanda ve İrlanda gibi çok yoğun yabancı sermaye çeken ve finansal kurumlara bağlı gelişme gösteren küçük gelişmiş Avrupa devletleri krizden daha fazla etkilenmiştir. Finans sistemine mali küreselleşme ve bölgesel entegrasyonların etkisiyle spekülatif olarak küresel finans sistemine entegre olmak krizin bulaşma etkisini artırdığı söylenebilir.
2008 yılından beri etkili olan finansal ve ekonomik kriz sürecinde Çin ekonomisi %9 seviyesinde büyümeye devam ederek hem dünya ekonomisinin yeni lokomotifi olmuş, hem de krizde gelişmiş ülkelerle olan farkları azaltmaya devam etmiştir. Krizin en önemli etkilerinden birisi, dünya ekonomisinde gelişmiş ekonomilerin hâkimiyeti paradigmasının tartışılmaya başlanmasıdır.Gelişen ekonomiler, G-20 ülkeleri olarak dünya ekonomisinin yeniden şekillenmesinde söz sahibi haline gelmiştir. Ayrıca dünyadaki ekonomik gelişme batıdan Asya'ya doğru kaymaya devam etmektedir. Sonuçta küresel finans krizi gelişen ekonomileri kısa dönemde olumsuz etkilese de, dünya ekonomisindeki etkinliklerini artırmaya dönük avantajlar sunmaktadır. Türk ekonomisi de kriz sürecindeki stratejik hamleleri ve sağlam finans yapısı ile yükselen ekonomiler arasındadır.