Demirkent Ödülleri sahiplerini buldu
DÜNYA Gazetesi'nin kurucusu M. Nezih Demirkent ve eşi Prof. Dr. Işın Demirkent adına verilen Demirkent Ödülleri sahiplerini buldu.
İSTANBUL - Dünya Gazetesi'nin kurucusu M. Nezih Demirkent ve eşi Prof. Dr. Işın Demirkent adına verilen Demirkent Ödülleri sahiplerini buldu.
Önceki yıllarda Nezih Demirkent adına "Basın Ödülleri", Işın Demirkent adına ise "Tarih Ödülü" iki ayrı organizasyonla veriliyordu. Ödül organizasyonları bu yıl ilk kez birleştirilerek "Demirkent Ödülleri" adını aldı. Yeni konseptte ödüller 3 ayrı başlık altında veriliyor: Medya Ödülleri, Tarih Ödülü ve Sosyal Sorumluluk Ödülü. Dijital medya alanında bu yıl ödüle layık çalışma bulunamadı.
"Sosyal Sorumluluk"
Anadolu Sigorta "Bir Usta, Bin Usta" projesiyle ödüle layık görüldü. Ödülü Anadolu Sigorta Genel Müdür Vekili Musa Ülken'e, Dünya Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Didem Demirkent verdi.
MUSA ÜLKEN: Projemiz üzerinde çokça emek verdiğimiz ve 3 yıldır çok ince nakışlarla değiştirmeye çalıştığımız bir proje. Bu projenin Demirkent Ödülleri kapsamına alınması bizi çok mutlu etti. Türkiye'nin kültür hazinesini ileri yıllara taşıyabilmek, elden ele geliştirmek amacıyla sürdürmeye çalışıyoruz. Her yıl 10 farklı meslek dalında, her birinde 10'ar usta yetirmek üzere yani 10 yılda 1000 usta yetiştirmek üzere bu projeyi kurguladık. Bunu bin değil 10 bin ustaya çıkarmak istiyoruz.
Görsel Ulusal Medya Ödülü
Ödülü Show TV'den Muhabir Burak Ersemiz (ortada) ve Kameraman Deniz Pirinçciler (en sağda) "2. Van Depremi'nde Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi'nden aktardıkları görüntülerle" aldı. Gazetecilere ödüllerini Dünya Şirketler Grubu Başkan Vekili Erdem Top (sol başta) verdi.
BURAK ERSEMİZ: Demikent ismini taşıyan bir ödülü almaktan gurur duyuyorum. Bizim evimiz Bab-ı aliydi. Onurlu insanlar yetiştirdi. Herkese teşekkür ediyorum.
DENİZ PİRİNÇCİLER: Bu ödülü başta depremde kaybettiğimiz Cem Emir ve Sebahattin Yılmaz olmak üzere mesleği başında hayatını kaybedenlere adıyorum.
Ulusal Yazılı Medya Ödülü
Radikal Gazetesi'nden Hasan Benli "Akla Ziyan Karar" başlıklı haberiyle ödüle layık görüldü. Benli'ye ödülünü Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ (solda) verdi.
HASAN BENLİ: Bu ödüle layık görüldüğüm için çok mutluyum. Maalesef Türkiye'de tutuklanmak sık maruz kalınan bir yöntem olmaya başladı. Bu kapsamda tutuklu bulunan çok sayıda gazeteci meslektaşımız var. Onların durumlarına da dikkat çekmek istiyorum. Bir an önce kendilerinin tutukluluk hallerinin kaldırılarak, beraber haber peşinde koşma özlemimi dile getirmek istiyorum.
Medya Etiği Onur Ödülü
Ödüle seçici kurulun oybirliği ile Habertürk Gazetesi Yazarı Umur Talu layık görüldü.
Geçirdiği bir operasyon yüzünden geceye katılamayan Talu'nun yerine ödülü Habertürk Gazetesi'nden Tülay Şubatlı aldı.
Ödülü Dünya Gazetesi Başyazarı Osman Saffet Arolat verdi.
TÜLAY ŞUBATLI: Umur Talu bu ülkede ilkeli gazetecilik denilince ilk akla gelen isimlerden birisi. Sizlere onun saygılarını iletiyorum. Burada olmayı çok isterdi.
Yerel Yazılı Medya Ödülü
Haber Ekspres Gazetesi'nden Merve Has "Para için ilaç kobaylığı yapan öğrenciler var" başlıklı haberiyle ödülü almaya hak kazandı. Has, ödülünü Demirkent Ödülleri Genel Sekreteri ve Dünya Gazetesi Yazarı Rüştü Bozkurt'un elinden aldı.
MERVE HAS: Haberimde öğrencilerin imkansızlığından yararlanan üniversitenin, imkansızlığı gidermesi yerine, bundan sektör yaratmasını ortaya koymuş oldum.
Tarih Ödülü
Prof. Dr. Işın Demirkent adına verilen Tarih Ödülü'nü iki akademisyen paylaştı. Bu kategorideki ödül, Tahir Olcay Kıraç'ın (en sağda) "Türkiye'de Gazetecilik Mesleğine İlişkin Örgütlenmeler 1908-1938" ve Kazım Paydaş'ın "Akkoyunlu Devleti Tarihi" çalışmalarına verildi. Ödülü Prof. Dr. Nurhan Atasoy verdi.
TAHİR OLCAY: Gazetecilik mesleğinin tarihinin bir dönemini ele aldım. Çalışmanın bugünkü gazetecilik mesleğinde yaşanan pratik sorunlara ışık tutmasını umuyorum. Bir ekonomi muhabiri olarak Demirkent isimli bir ödül almaktan gurur duyuyorum.
KAZIM PAYDAŞ: Tarihe katkılarından dolayı her zaman şükran ve minnet borcumuz olan Işın hocamıza teşekkürlerimi arz ediyorum ve rahmetle anıyorum. Bu yarışmada teşvik eden değerli hocam İlhan Erdem'e de şükranlarımı arz ediyorum.
NURHAN ATASOY: Sizinle birlikte olduğum için çok mutluyum. Işın'ın yakın arkadaşı olarak burada bulunmak ayrı bir anlam taşıyor. Bu ödüller çok önemli. Hiçbir ödül küçümsenemez. İnsanın hayatında kuvvet veren daha güzel şeyler atmaya iten şeydi. Ben de bir zamanlar burada ödül almıştım. Ne mutlu ki bugün ödül veriyorum.
Görsel Yerel Medya Ödülü
Kanal 35'ten Ezgi Saraçoğlu "Engelli kadına sığınma hakkı yok" başlıklı haberiyle ödülü almaya hak kazandı.
Saraçoğlu ödülünü Dünya Şirketler Grubu Bölgeler Koordinatörlüğü Danışmanı Hasan Yılmaer'ın elinden aldı.
EZGİ SARAÇOĞLU: Burada olmaktan dolayı onur duyuyorum. Çok teşekkür ederim. Bu ödülü çalışma arkadaşlarım adına alıyorum. Her zaman bizi destekleyen haber müdürümüze de buradan saygılarımı iletiyorum.
* * *
DÜNYA ŞİRKETLER GRUBU YÖNETİM KURULU BAŞKANI DİDEM DEMİRKENT:
Törene katılan herkese öncelikle annem ve babam için teşekkür ediyorum. Onların sayesinde sizi tanıdık. Sizin dostluğunuzla bir araya geldik. Hepinizden sadece güzel sözlerle bahsettiler. Onun için öncelikle burada olduğunuz için bilhassa genç arkadaşlara teşekkür ederim.
BOZKURT: ESER BIRAKANLARI SAYGIYLA ANMAK İNSANİ ÖZELLİK
Ödül töreninde konuşan Demirkent Ödülleri Genel Sekreteri Dr. Rüştü Bozkurt, insanları diğer canlılardan ayıran özelliklerden birincisinin "Dünya bir gündür o da bugündür" algısının çok ötesine gitmek, gelecek için değerler üretmeyi bilmek olduğunu söyledi. İkinci özelliğin ise "alın teri ve akıl teri harcayarak gelecek nesillere eser bırakanları saygıyla anıp vefa duygusuna sahip çıkmak" olduğunu kaydeden Bozkurt, ödüllerin insani özellikleri daha ileri, daha etkin, daha anlamlı noktaya taşımak için verildiğini belirtti. Bozkurt, katkısı olan herkese teşekkür etti.
* * *
Darıca'daki o ev
"Sen doğduktan sonra annenle baban İzmit'e giderken seni annenin kucağına verirken bir ağladın ki hala unutmam" diye durur durur anlatırdı anneannem bir aylık halimi. İnsan kendi duygularını hep başka şeylere de yorar ya kim bilir o dakikalar da ne için ağladıysam anneannem bizlerden ayrılmanın üzüntüsünü böyle anlatmıştı. Prof. Dr. Işın Demirkent yani benim anneannem.
Dedem Nezih Demirkent işine aşık bir gazeteciydi. Anneannem Işın Demirkent de tarihe tutkun bir hocaydı. Hayat onları bir voleybol sahasında bir araya getirmişti. Dedem hakemlik yapıyor, maçı izlerken anneannemin sadece servislerine değil başka özelliklerini de incelemiş olmalıydı. Birkaç ay için de görüşmeye, Kandilli'de gazoz içmeye başladılar, ardından mektuplar geldi-gitti, dedemin askerliğiydi, gazeteciliğiydi derken Mayıs ayında bu genç sporcu çift hayata beraber devam etmek için, imza attı. Anneannemin portakal sandığında bile otururum, yeter ki Nezih ile yaşlanayım diye iç geçirmesi yerini bulmuştu.
Ne mutlu ki bu yoğun çalışma dönemi sonunda Işın Demirkent bir profesör, Nezih Demirkent de Hürriyet Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni olmuş idi. Ancak hayat yine yoğun geçmeye devam ediyordu. Çalışmak adeta onların ibadeti gibiydi. Yine de bu koşturmaca da verdikleri davetler, ailelerine olan düşkünlükleri ve çevrelerine bağlılıkları takdire değerdi.
Yetmişli yıllarda artık Darıca'da bir çiftlik evinde yaşamaya başlamışlardı. İkisi de bahçeden hoşlanırdı. Sadece dedem hayvanlara anneannem bitki ve çiçeklere ilgi duyar, dalından domatesi kopardığında ayrı bir sevinirdi. Dedem hayvanların huzuruna ve rahatlığına hayrandı. Saatlerce boş kalabilmek yazık ki hayvanlara özgü bir iş idi. Anneannem ise üniversitedeki öğrencilerini yetiştirir gibi çiçeklerin her aşamasını izler, yanlış bir çiçek budadı mı evde Süleyman Efendi'nin kulağını çekerdi.
Her ikisi de düzen insanıydı. Yemek zamanında yenir, bir duble rakı ikiyi bulmaz, televizyon seyredilir, dokuz dediniz mi, her ikisi ayrı katlar da yazılarını, kitaplarını yazar, okur, çalışırdı. Ne yalan söyleyeyim çocukken büyüdüğüm o evde, demek elli yaşında bile ders çalışılıyor diye düşünür, içime fenalıklar gelirdi. Milli bayramlar kutlanır, kapıya gelen Ramazan davulcusunun soyu sopu bilinir, komşularla geliri de ne kadarmış diye bakılmaksızın, misafircilik oynanırdı o evde. Her sene mevlit okutulur, ellerimizle büyüttüğümüz koyunlarımızdan birkaçı Kurban Bayramı'nda kesilir, kanları alnımıza sürülür, aşurenin buğusu göz kapaklarımıza işlenirdi. Kimse o yıllar da çocuk psikolojisinden bahsetmezdi, çünkü birlik olan ailelerdeki çocuklar zaten mutlu olur gerçeği bilinirdi.
O evde öğlen üçten sonra Işın Demirkent kuralları gelir, anneannemin İstanbul üniversitesinden dönüşü ile eve de bir disiplin havası hakim olurdu. Dedem koruyucumuzdu belki ama evin ayakta kalması anneannemin otoritesine borçluydu. Anneannemden dindar, milliyetçi, tarihini bilen, Türk vatandaşı olmayı öğrendik. Dedem de onurlu yaşamanın ne demek olduğunu, sadece gazetecilik yaparak da hayatın kazanılabileceğini, insanlara sonsuz güvenmeyi öğretti. Anneannem hep insanlara bir adım daha uzak dururdu, yıllar için de onun bu konuda da haklı olduğunu anladık, olsun yine de insana inanmakla başlıyordu her şey.
Dünya Gazetesi 1981 yılında hayatımıza girmişti. O günden sonra Dünya Gazetesi için yaşadık dersem yeridir. Nitekim kendi çocuklarımın bile gazete de bakıldıkları bir odaları olmuştu. Gazete bize bir hayat verdi. Düşünün sevgili eşimle bile gazetede, dedemin doğum gününde tanışmıştım. Bizim aile de gazetecilikten başka bir şey konuşulmaz. Çalıştığımız arkadaşlarımız da işlerinden ötesiyle ilgilenmezler. Hiç biz onlardan onlar bizden ricacı olmadılar, sadece işimizi yaptık, yapmaya devam ediyoruz.
Bazen sevdiğim işi yapıyorum, bir de bundan para kazanıyorum diyen insanlara imrenirim ancak düşününce ben de onlardan biriyim tek farkı bu hayatı seçmeden içine doğmuş olmam sanırım. Derler ya bu işten başka iş bilmem, onun da yazı yazma kısmını bilirim, okurum, yazarım, konuşurum ama ötesini profesyonel arkadaşlarımızla götürürüz. Çok da şanslı bir çalışanım, patronum hem iş arkadaşım, hem çocuklarımı hafta sonları bıraktığım bir anneanne hem de bana hayatı öğreten tek kadın. Tüm bunları o eve borçluyum, o evin getirdiği güzellikler anlayacağınız.
Yıllar geçtikçe o ev hayatımızdan yazık ki uzaklaştı. Dedem Nezih Demirkent'in vefatından sonra evin tadı tuzu kalmadı. Birinci kattaki odası bir anda ıssızlaştı. Evdeki daktilo sesi kesildi. O zaman fark ettim ki ben o sesle dalmışım nice uykuya. Artık geceler bile yalnızdı. Eşimle ne mutlu ki o evde çok güzel bir nişan yaptık. O nişan da evin son güzel anısı olarak aklımızda kaldı. Dostlara o evde mutlu bir şekilde ama bu sefer dedemsiz veda ettik ama gülerek. Kısa süre içinde anneannemin rahatsızlığı evde merdivenleri çıkıp, inmesine engel oldu.
Evin bakımı da bir kişi için çok fazla idi. O da taşınmaya karar verdi ve ev kapandı. Aslında dedem öldüğünde o ev çoktan kapanmıştı ama yine de umut vardı. Anneannem hafta sonları eve gitti ama evin eski tadı bir daha hiç gelmedi. Anneannem çalışmalarını seyreltti, İstanbul trafiği ailemizin eskisi gibi bir arada olmasına hafta sonları kalmalarını engelledi. Birkaç sene sonra yine bir Şubat ayı anneannem aramızdan ayrıldı. Artık Darıca hayatı sona ermişti.
Uzun sure annemle bu evi ne yapsak diye düşündük. Oturulması çok zordu, çünkü İstanbul'a ve Dünya Gazetesi'ne çok uzaktı. Keyfe keder tutulacak bir evde değildi, büyükçe bir bahçesi ve bakıma ihtiyacı vardı. Üstelik parayı bir yana bırakın anılarla o evde oturmak biraz duygusal bir insansanız dayanılmaz bir ıstıraptan başka bir şey değildi. Birkaç sene evvel ev yıkıldı. Yerine yeni evler, siteler yapıldı. İstanbul'un değişen aile yapısı, kültürel değişimi gölgesini bizim eve de düşürdü. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
O ev yıkılmadan önceki gün bahçesinde son bir tur attım. Bugün gözümü kapasam hala aklımdadır oradaki her anım. Her mutlu anım, her kare gözümdedir. O evden çıktığımız da artık tek bir amacımız vardı, bu eve layık olabilmek. Bugün burada ödül için yarışanlar ve ödüle layık görülenler bizim gibi buna benzer evlerden çıkanlar için birer umuttur. Yandaş olmadan, candaş olmadan, sadece kendi bildiğiniz doğrularla hayatınızı, işinizi yönlendirebilmek mühim ve zor bir meseledir çünkü. O evden benim gibi çok genç yetişti. Hepsi o evin felsefesini benimsemişti.
Türkiye'nin dört bir yanında daha nice böyle içinden çıkılan evler var. Ve işte o evler bu ülkeyi kurtaracaktır, o evlerden çıkanlar bir gün bu ülkeyi değiştirecektir hatta bugün ispatıdır ki o ev yıkılsa da dimağımız hala ayaktadır, ayakta kalacaktır, biz var olduğumuz, o evler var olduğu sürece Türkiye yaşayacaktır.
Feyzan TOP
Dünya Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Üyesi