Dağılan politikalar
Dr. Mustafa AŞULA / Em. Büyükelçi
Hayaller üzerine bina edilen her şey gibi, içerideki ve dışarıdaki politikalar birer birer dağılma sürecine girmiş bulunuyor. Bu durumdan üzüntü duymamak mümkün değil.
Dış politika ötedenberi hem inandırıcı ve hem de caydırıcı (deterrent) olagelmiştir. İnandırıcılığın derununda Cumhuriyetle özdeş ilkeler var olmuştur. Zamanında iktisadi ve sosyal koşulların tüm elverişsizliğine rağmen bu ilkelerden ödün verilmesi hiç bir şart altında düşünülmemiştir. Aynı şekilde, caydırıcılıkta da Türk dış politikası zor sınavların üstesinden gelmesini bilmiştir. Herşeyden evvel, kazanımlara sahip çıkılmış ve bunlar sonuna kadar savunulmuştur. Örneğin, Lozan'ı bir türlü hazmedeyen Yunanistan zaman içinde sağın solun desteğiyle kaç kere yeltendiyse de, bu abideden, yel kayadan ne götürür misali, hiç bir şey koparamamıştır. Son defa Kıbrıs'ta girdiği macerada Yunanistan ve Rumlar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gibi bir ödülle geri gönderilmişlerdir. Montreux bile sırası geldikçe sınanmış, hatta Stalin'in Rusyası dahi bu konuda fazla ileri gidememiştir. Özetle, Türkiyeye saldırı akıllardan bile geçirilemezdi. Caydırıcılık bu idi.
Bugün gelinen noktada maalesef hem içeriden ve hem de dışarıdan filhal saldırı ile karşı karşıya bulunuyoruz. PKK açıkça toprak bütünlğümüzü hedef almış, öte yandan yıllarca, büyük fedakarlıklar pahasına dostluk kurmaya çalıştığımız İsrail ise, açık denizde Türk gemisine silahla saldırarak, dokuz insanımızı öldürmüş, onlarcasını da yaralamıştır.
Demek ki, caydırıcılığımızı yeterli görmeyenler var. Bu ne ile sağlanacak? Silahlı Kuvvetler ve diğer güvenlik kuvvetleri elbette en önemli enstrümanlardır. Ancak bu müstesna olanakların maksada uygun kullanımı da herşeyden evvel bir dış politika meselesidir.
Dış politika , hele son zamanların moda deyimiyle, çok yönlü dış politika ise, bütün opsiyonları karşı tarafın emrine açıp, ne çıkarsa, beklemek değildir. Aksine, her tehdide anladığı dilden ve hemen topyekun cevap vermektir. Çünkü ne PKK, kanal şeş'in açılmasiyle yola gelecek ve cinayetlerden beri duracak ve ne de İsrail, şimdiye kadar tanımadığı yüzlerce Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı dururken ve Filistinlilerin toprakları üzerindeki işgali sürdürürken, bizim beklediğimiz gibi, ne uluslararası hukuka uyacak, Gazzeden ablukayı kaldıracak, özür dileyecek ve ne de tazminat ödemeye yanaşacak. Bu durumda dış politika artık ' bekle-gör'ü bırakıp, daha fazla gecikmeden devreye girmeli ve İsraille ilişkilerin bundan sonraki adını açık seçik ortaya koymalıdır.
PKK'nın hareket alanı olarak kullandığı Kuzey Iraktaki Kürt bölgesiyle bugünlerde sürdürülen ilişkiler de, dış politikanın yine devrede olmadığını gösteriyor. Hem yöresel lider Barzani Ankara'da usulünce ağırlanıyor ve hem de Dış Ticarettten sorumlu Devlet Bakanı, basına göre, beraberinde 250 kişilik bir iş ve ticaret heyetiyle Erbil'i ziyaret ediyor. Gerekçeye bakılırsa, yanıbaşımızdaki büyük lokmayı başkalarına bırakamayız. O büyük olduğunu sandığımız lokmaya kanıp, Barzani'nin PKK teröründeki dahlini neredeyse yüzüne vurmuyoruz.
Unuttuğumuz bir şey var; Barzani gün gelecek, kürtlük adına, vaadettiği lokmayı da bizden esirgeyecektir. Tıpkı vaktiyle, İran-Irak savaşı sırasında, seksenli yılların ortalarında, İran bizden yaklaşık iki milyar dolarlık ithalat yaparken, o zamanki Ankara Büyükelçileri Mottaki'nin , 'siz bakmayın, şimdi savaş hali var, bu nedenle sizden mal alıyoruz. Savaş bitince İran halkı alıştığı Avrupa pazarlarına dönecek ve şimdiki iki milyar dolarlık ithalat artıkkalmayacaktır , buna hazırlıklı olun' tarzındaki geçmiş ifadeleri gibi, Barzani'nin de, sıkı baskı ve kontrol altına alınmadığı sürece, yakın gelecekte ne oyun oynacağını kestirmek zor olmasa gerektir.