Büyüme şampiyonu Çin, neden değişmek zorunda kaldı?
Yeni lider Şi Cinping, devletin rolünün azaldığı ve yerine piyasanın belirleyici hale geldiği yeni bir sistemin temellerini atmaya hazırlanıyor. Deng’in çizdiği yolda değişiklik yok, sadece bir üst aşamaya geçiliyor
Çin Komünist Partisi (ÇKP) Merkez Komitesi, kasım ayında yaptığı genel toplantıda ekonomik ve sosyal alanda büyük değişim başlatacak kararlar aldı. 60 maddede toplanan kararlar 2020 yılına kadar hayata geçirilecek. ÇKP Merkez Komitesi’nin aldığı kararlar, geçen yılki kongrede parti liderliğine seçilen Şi Cinping’in izleyeceği yol haritasını da ortaya koydu.
Çin’in yeni yol haritasının kapsamı ve iddiası, Başkan Şi’nin şimdiden Deng Şiao Ping ile karşılaştırılmasına yol açtı. Buna bağlı olarak Şi Cinping için “Deng 2.0” yakıştırması yapılıyor. Deng Şiao Ping, Çin’de devlet kontrolünde ve devlet öncülüğünde köklü bir kapitalizme dönüş süreci başlatmıştı. Şimdi Şi Cingping, sistemde devlet kontrolü ve yönlendirmesini geriye çeken ve sistemi giderek daha fazla piyasanın egemenliğine terkedecek ikinci aşamaya start veriyor. Deng Şiao Ping bir “kızıl kapitalizm” yaratma yolunda bir “uzun yürüyüş” başlatmıştı. Son ÇKP Merkez Komitesi kararları ile Şi de “kızıl kapitalizm yolunda ikinci uzun yürüyüş”ü başlatıyor.
Deng Şiao Ping, Çin’in kapılarını kapitalist dünyaya açan büyük dönüşümü başlatmıştı. Daha sonra “sosyalist piyasa ekonomisi” diye tanımlanan bu sistem, sadece Çin için değil dünya için de büyük bir değişim anlamını taşıyordu.
Çin’in uluslararası sermayeye kapılarını açması, Çin ekonomisinde hızlı bir büyüme süreci başlattı. Çin, böylece yoksul ülke statüsünden orta gelirli ülkeler statüsüne yükselirken, ekonomik büyüklük olarak ABD ile denk bir düzeye çıktı. Çin, bu performansı ile son yıllarda dünya ekonomik büyümesine en büyük katkıyı yapan ülkelerden birisi oldu.
Çin, özellikle son yıllarda peş peşe çift haneli büyüme hızlarına ulaşma başarısı gösterdi. Giderek devleşen bu ekonomi, dünya ekonomisine yön veren bir güç haline geldi. Ucuz ihracatı ile tüm dünya pazarlarında dengeleri değiştirdi. Yüksek dış ticaret fazlasıyla biriktirdiği dev döviz rezervleri, Çin’in uluslararası arenada daha güçlü bir mihrak haline gelmesini sağladı. Çin, Asya’dan Afrika’ya Avrupa’dan Latin Amerika’ya kadar dünyanın her alanında yatırımları ile stratejik gücünü iyice artırdı. ihracatı ile Dünyanın hemen her pazarında boy gösteren Çin, aynı zamanda hammadde ithalatı ile özellikle Afrika, Latin Amerika ve Asya ülkelerinin çok önemli bir ticaret ortağı haline geldi.
Böylesine parlak bir resim çizen Çin, bugün köklü bir değişim başlatma noktasında. Bu değişim, ekonomik ve sosyal alanda taşları yerinden oynatacak, dengeleri değiştirecek. Bu yüzden de sancılı ve çatışmalı bir süreç olacak. Ortada diğer ülkelerin imreneceği bir ekonomik performans varken, sancılı ve çatışmalı olacağı kesin olan bu yola neden giriliyor?
Bu sorunun bir tek yanıtı var: Çünkü Çin buna mecbur. Mecbur olmasının nedeni, mevcut sistemin giderek tıkanmaya başlaması. Son 20-30 yılda uygulanan politikalar, hızlı büyüme için avantajlar yaratıyordu. Aynı politikalar artık büyümeyi yavaşlatan, ekonomide büyük dengesizlikler yaratan dezavantaj kaynakları haline geldiler. Eskiden sistemi ileriye taşıyan bu politikalar, şimdi sistemi yavaşlatan yüklere dönüştü. Bu yüzden eski sistem değişmek zorundaydı.
Ancak bu değişim, eskiyi reddeden ve tam tersine yönelen köklü bir kopuş şeklinde değil, tam tersine eskiyi bir üst aşamaya taşıma şeklinde olacak. Yani piyasanın egemenliği her alanda daha da artırılarak sistem yeniden canlandırılmaya çalışılacak.
YEREL YÖNETİM POLİTİKALARI
Çin’de ekonomik ve idari sistem yerel yönetimlerle merkezi hükümetin dengesi üzerine kurulu. Yerel yönetimler merkezi politikaları kendi tercihlerine göre uygulamanın yanısıra kendi ekonomik ve sosyal politikalarına da karar verebiliyorlar. Bu durum her yerel yönetimin kendi bölgesinin kalkınması için daha hırslı ve iddialı olmasını sağlayarak genel kalkınmaya destek veriyordu.
Yerel yönetimler arasındaki bu yarış, artık sistemin dengelerini bozmaya başladı. Yerel yönetimler daha yüksek büyüme hızlarına erişmek için tarım alanlarını işgal ediyorlar, çevre ve kalite standartlarını göz ardı ediyorlar. Bu durum dengesizlikler ve sürdürülemez sonuçlar yaratıyor.
Yönetimi asıl rahatsız eden ise yerel yönetimlerin yüksek büyüme elde edebilmek için aşırı yatırımlara girişmesi. Bu bir yandan ciddi bir atıl kapasite yaratmaya başladı. Diğer yandan yerel yönetimlerin gölge şirketler ve gölge bankacılık yoluyla aşırı ölçüde borçlanmasına neden oldu. Şimdi Çin, korkutucu boyutta bir kredi balonu ile karşı karşıya.
Bu haliyle çok tehlikeli hale gelen yerel yönetim politikaları da değişmek zorundaydı.
KIR-KENT POLİTİKALARI
Nüfusu ve refah düzeyi hızlı bir artış gösteren Çin, keentleşme hızını ve kır-kent dengesini kontrol altında tutmak durumundaydı. Bu nedenle kentlere göçü yasaklayan politikalar uygulandı. Göç yasağı çeşitli şekillerde fiilen delindi. Ancak kaçak olarak kentlere göçen köylülerin, eğitim ve sosyal güvenlik hizmetlerinden yararlanma imkanı yok. Bu durum ciddi bir sosyal huzursuzluk kaynağı haline geldi. Tarım alanlarındaki mülkiyet uygulamaları yerel yönetimlerin tarım alanlarını inşaat ve sanayi yatırımları için durumu istismar etmelerine zemin hazırladı. Bu durum, hem tarım alanlarının tahribine, hem de ciddi sosyal tepkilere yol açtı. Hem bu tıkanıklık, hem de tarıma daha fazla sermaye girişini sağlamak için bu politikaların da değişmesi gerekiyordu.
EKONOMİ POLİTİKALARI
Çin şimdiye değin ucuz işgücüne dayalı ihracat ve yatırımlar üzerinde yükselen bir büyüme stratejisi izledi. Büyümenin yarısı yatırımlardan kaynaklanıyor. Yatırımlar büyümeye diğer ülkelere göre çok yüksek katkı yaparken, tüketim harcamalarının katkısı diğer ülkelere göre çok düşük düzeyde kalıyor.
Ucuz ihracat ve yatırıma dayalı büyüme politikası, şimdiye değin çok başarılı sonuçlar verdi. Ancak artık aşırı yatırımlar gereksiz bir kapasite fazlası yaratmaya başladı. Yani yatırımların aynı hızda sürmesi kaynak israfı anlamına gelecek. Bu nedenle yatırımların büyümeye katkısı azalmak sorunda.Ucuz ihracat politikasını uygulamak da artık eskisi kadar kolay değil. Birincisi çalışanların huzursuzluğu işçi ücretlerini düşük tutmayı zorlaştırıyor. Dış dünyadan gelen baskılar, Çin’i parasının değerini yükseltmeye zorluyor. Bunlar ihraç ürenlerinin fiyatını yükseltiyer. Bu yüzden net ihracatın büyümeye katkısı zaten son dönemde azalmıştı. Bu durumda büyüme politikalarında hat değiştirerek yurtiçi tüketimi öne çıkartan politikalara yönelmek gerekiyor. Eskiden büyüme politikalarının daha güçlü hayata geçirilmesini kolaylaştıran tekel halindeki devlet şirketleri, artık hantal ve değişimi frenleyen aktörler haline geldi. Yabancı sermaye akımlarının yaratacağı istikrarsızlıkları önleyerek büyümenin istikrarına katkı yapan mevcut finansal düzen, artık büyümede zorlanıyor. Büyüdüğü alanda ise boyutu belli olmayan borç balonları yaratıyor. Bu koşullarda artık ömrünü tamamlamış olan temel ekonomi politikalarının da değişmesi gerekiyordu.
NÜFUS POLİTİKASI
Çin’de hızlı nüfus artışını sınırlandırmak için tek çocuk politikası uygulanıyor. Kentlerdeki ailelerin birden fazla çocuk sahibi olmaları yasak. Bu politika sonra biraz yumuşatılarak, eğer anne ve babanın her ikisinin de kardeşi yoksa ikinci çocuğa izin verildi. Kırsal kesimde ise sadece birinci çocukları kız olan ailelerin ikinci bir çocuk sahibi olmalarına izin veriliyor. Bu yasak, zorla kürtaj gibi insan haklarına aykırı uygulamalarla yürütülüyor. Yasağı çiğneyenler altından kalkılamayacak para cezaları ile karşılaşıyorlar.
Bu politika başlangıçta yönetimin arzuladığı sonucu verdi. Nüfus artışı hızla yavaşladı. Kentlerdeki aşırı nüfus artışının yaratacağı sosyal, ekonomik ve politik yükleri bir nebze olsun hafiflemiş oldu. Nüfus artışındaki yavaşlama, ekonomideki hızlı büyüme ile birleşince kişi başına gelir daha fazla arttı.
Ama bu politika, aynı zamanda nüfusta dengesizlik de yarattı. Aileler kültürel olarak erkek çocuğu tercih ettiklerinden, bebeğinin kız olacağını öğrenenlerin önemli bölümü kürtaj yoluna gitti. Nüfusta kadın-erkek dengesi hızla bozuldu. Kadın oranının azalması nüfusun geleceğini tehdit eder hale geldi.
Çocukları kendilerinden erken ölmesiyle yanlız kalan yaşlılar ciddi bir sosyal sorun olmaya başladı.
Yönetimi değişikliğe zorlayan ana sorun ise nüfusun giderek yaşlanması oldu. Çalışma çağındaki nüfus azalmaya başladı. Çocuk ve yaşlılardan oluşan bağımlı nüfusun, çalışma çağındakilere oranı artmaya başladı. Bunlar ilerisi için hem işgücü sıkıntısı, hem de büyük bir sosyal güvenlik yükü anlamına geliyor. Böylece eskiden refahı artıran bir etki yaratan tek çocuk politikası, artık ekonomik gelişmeyi, refahı ve toplumsal dengeyi tehdit eder hale geldi. Bu yüzden değişmek zorundaydı.
GLOBAL DENGELER
Global dengeler de Çin’in artık eskisi gibi devam etmesine imkan vermiyor. Çin, G-20 içinde iç tüketime dayalı bir büyüme stratejisine yönelmesi, finans piyasalarını yabancı sermayeye daha fazla açması, parasının değerini serbest bırakması için baskı görüyordu. Gerek ihtiyaç duyduğu yabancı sermaye akımlarından tam olarak yararlanabilmek, gerekse uluslararası politik baskıların büyük sürtüşme alanları haline dönüşmesini engellemek için Çin, serbest piyasa uygulamalarını genişletmek ve sistemini uluslararası sermayeye daha fazla açmak durumundaydı. Bu nedenle şimdi sermaye giriş çıkışına kapılar iyice açılıyor, konvertibilite yolunda adımlar atılıyor, yabancı sermaye girişi için koşullar daha uygun hale getiriliyor ve ihracat yerine iç tüketime dayalı bir büyümeye doğru kayılıyor.