Bu bir COP29 eleştirisidir
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) 29’uncu Taraflar Konferansı (COP29), hepimizin bildiği üzere bu yıl Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de gerçekleşiyor.
Başak Nur GÖKÇAM
11 Kasım’da başlayan COP29, farklı panel ve etkinliklerle 22 Kasım’a kadar devam edecek. Her yıl belli konulara odaklanılan COP toplantılarında bu yılın konusu ise iklim finansı. Yani iklim kriziyle mücadelede gereken dönüşümde paranın nasıl bulunacağı, zengin ülkelerin iklim değişikliğinden en fazla etkilenen yoksul ülkelere ne kadar yardımda bulunacağı üzerine tartışılıyor. Fakat sorun şu ki gerçekten bu durum sadece tartışmakla kalınıyor. Zira şu güne kadar ortaya atılan net bir sonuç, taahhüt yok.
13-15 Kasım tarihleri arasında Socar Türkiye’nin davetlisi olan basın mensubu grubuyla Bakü’ye COP29’u takip etmeye gittik. Sürdürülebilirliğe gönül vermiş ve her gün bu alanda sayfa hazırlayan biri olarak ilk COP deneyimimi ‘hayal kırıklığı’ olarak tanımlıyorum maalesef. Tanık olduklarım, duyduklarım, şahit olduklarımı paylaşarak hem üstümdeki bu yükü atmak hem de üstü çizilmiş sürdürülebilirlik kavramının artık altının çizilmesi gerektiği inancımı kaleme almak istiyorum.
Aşırı tüketimle COP’landık
Bakü Olimpiyat Stadyumu’nun hem içinde hem de çevresinde kurulan Blue Zone ve Green Zone adlı geçici alanlarda gerçekleştirilen COP29 etkinliklerinde öncelikle ilk dikkat çeken şeyin aslında bir yönlendirmenin var olmayışı, katılımcıların sürekli oradan oraya koşturmakla uğraşması diyebilirim. Neredeyse tüm dünyanın katılım gösterdiği böylesine bir etkinlikte bu sorun bence hiç yaşanmamalıydı.
Bunun yanı sıra gezegenimizin bugün geldiği durumun ana nedeninin aşırı tüketim olduğunu hep söylüyoruz. Fakat gezegenin geleceğinin konuşulduğu COP29 gibi bir etkinlikteki o dijital ekranların amacını ne yazık ki ben anlayamadım. Harcanan enerjinin etkinlik bitene kadar gezegene verdiği zararın faturası ne olacak sanırım bunun da hesaplanması gerekiyor. Çünkü anlatılanlar ve yapılanlar maalesef çelişiyor.
Termos yolunda can verenler
Gelelim işin sembolik kısmına. COP29’da plastik şişe kullanımının önüne geçmek amacıyla her katılımcıya bir adet termos hakkı bulunuyor olsa da o termosu almak için dönmemiz gereken ‘sağ’ ne yazık ki hiç bitmedi. Bu termosun gerçekten amacına uygun verilmesi adına doğrudan giriş kartıyla birlikte teslim edilmesi gerekirdi. Çünkü zaten termosu alırken yapmanız gereken şey sadece kartınızı okutmaktan ibaret. Fakat termosu alabilmeniz için öyle bir güzergâh çizmişler ki, kalabalık arasında koşturmaktan başka bir çareniz olmuyor. Tabii kim bilir belki de kuraklığa dikkat çekmek, suyun önemini anlamanız için yapılmıştır bu uzun ve dönemeçli yol…
Katılımcılar ne kadar farkında?
Türkiye Pavilyonunda takip ettiğim panel sonunda denk geldiğim bir görüntüyle sarsılışımı da eklemeden duramayacağım. Bilinçsiz atık çıkarmanın, çıkan çöpün ortalığa bırakılmasından çok çöp kutusuna atılmasının ne kadar önemli olduğunu yılın her günü konuşuruz. COP katılımcılarının farkındalık düzeyini düşündüğümüzde ortaya çıkan görüntü ne yazık ki saksıların dibine bırakılan kâğıt bardakların ötesine geçemedi.
Her şirket, her ülke kendi stratejisini anlattı, ne yapılması gerektiğini uzun uzadıya konuştu fakat COP28 başarısızlığı pek de gündeme gelmedi. Üstelik sürdürülebilirlikteki itibar kaybına bir de geceliği 125 bin TL olan ve en az 6 günlük rezervasyon şartı istenilen otel odaları dahil oldu. COP29 amacından saptı. Ülke kazandı belki evet ama dünya yine yarınlarından kaybetti. Umuyorum ki COP30’da gerçekten yapılması gerekenleri değil de kimin hangi rolü üstleneceğini dinleriz.