Bu 25 eseri ıskalamayın!

İKSV tarafından, onuncu kez Akbank’ın desteğiyle düzenlenecek 33. İstanbul Film Festivali’nin biletleri 22 Mart Cumartesi günü satışa çıkıyor. 200’ü aşkın film arasından, sinema zevkinize uygun olanları birlikte seçmeye ne dersiniz?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

nermin_sayin.jpg

İSTANBUL - İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, onuncu kez Akbank’ın desteğiyle düzenlenecek 33. İstanbul Film Festivali’nin biletleri 22 Mart Cumartesi günü satışa çıkıyor. Biletler tükenmeden festival kataloğuna göz atmakt a fayda var. 5–20 Nisan tarihlerinde gerçekleştirilecek festivalde, 200’ü aşkın film arasından, sinema zevkinize uygun olanları birlikte seçmeye ne dersiniz?

İlle de yıldız kadro 

Beyazperdede yıldız isimlerden vazgeçmem, diyorsanız, sizin filminiz belli: “Büyük Budapeşte Oteli.” Sinemanın dahi çocuklarından Wes Anderson’ın yazıp yönettiği film; Jude Law, Edward Norton, Ralph Fiennes ve Tilda Swinton’ın da yer aldığı neşeli bir kadroyu buluşturuyor. Berlinale’nin açılışını yapan film; seyirciyi 20. yüzyıl tarihinden referanslarla dolu hayali bir dünyaya sokuyor. 

Açılış filminde de bir yıldız var, ama ne yıldız: Judi Dench. Oscar’a aday olduğu “Philomena-Umudun Peşinde” ile sinemaseverleri bir kez daha büyülemeye hazırlanan aktris, Stephen Frears’ın bu bol ödüllü filminde; yıllar önce evlilik dışı dünyaya getirip bir manastıra bıraktığı oğlunun peşine düşüyor. 

Clive Owen ve Juliette Binoche’un kimyasının tutup tutmayacağı merak ediyorsanız, sizin filminiz “Sözcükler ve Resimler.” Atom Egoyan’ın başrolleri Colin Firth ve Reese Witherspoon’a verdiği “Şeytan Düğümü” de festivalin yıldızlı filmlerinden. 

Edebiyatsız olmaz 

Festivalde edebiyat tutkunlarına ilk önerimiz, Jose Saramago’nun bizde de yayınlanan “Kopyalanmış Adam” romanından uyarlanan “Düşman.” Denis Villeneuve’nin çektiği, Jake Gyllenhaal, Mélanie Laurent ve Isabella Rossellini’nin kamera karşısına geçtiği “Düşman”, Adam’ın bir gün izlediği filmde kendisine tıpatıp benzeyen bir adam görmesiyle başlayan ürkütücü olayları işliyor. Filmde Jake Gyllenhaal, hem başrolü, hem de başrolün “düşmanı”- nı oynuyor. 

Fransa-Belçika ortak yapımı “Kadın Meselesi - Violette” ise bir edebiyat uyarlaması değil, ama bir yazarın öyküsünü anlatıyor. Martin Provost’un yönettiği film; adını ve hikâyesini Fransız kamuoyunda kadın cinselliği, kürtaj gibi meseleleri tartışmaya açan ilk yazarlardan Violette Leduc’ten alıyor. Violette’in Simone de Beauvoir ile ömür boyu süren dostluğu ve Jean Genet ile mesleki yakınlığını, edebiyatseverlerin ilgisini hak edecek düzeyde. Ralph Fiennes’ın hem yönetmen koltuğunda hem de başrolde izleyiciyle buluştuğu “Görünmeyen Kadın” ise, hem bir uyarlama, hem de seyirciyi yine edebiyat dünyasının tam ortasına davet ediyor; çünkü, film Charles Dickens’ın büyük aşkı Nelly Ternan’ın yaşamını gözler önüne seriyor. John Curran’ın yeni filmi “Çöldeki İzler” de Avustralyalı yazar Robyn Davidson’ın kendi anılarını kaleme aldığı aynı adlı kitabından bir uyarlama "Alice Harikalar Diyarında"yla tanınan Mia Wasikowska’nın Davidson’ı canlandırdığı film, yazarın 1977 yılında Avustralya çöllerinde yaptığı yolculuğu konu alıyor. Son olarak bir de belgesel önerimiz var: "Gönülçelen”in yaratıcısının sıradışı öyküsü: “Salinger.” 

İnsanlığın bin bir yüzü 

Film Festivali’nin en önemli temalarından biri her zamanki gibi insan hakları. Festivalde insanlığın bin bir yüzünü anlatmayı deneyen onlarca film bulmak mümkün. Örneğin tamamen konuşmasız olan “Sessizlerin Sesi”; kendisi gibi sağır ve dilsiz çocukların eğitim göreceği bir okula gitmek üzere New York’a gelen, ama bir çetenin eline düşerek dilencilik yapmaya zorlanan Olga’nın öyküsü. Gürcü yönetmen Zaza Urushadze’nin “Mandalina Bahçesi” yse, 1992’de başlayan Gürcü-Abhaz Savaşı yüzünden yüz yıldır yaşadıkları bölgeyi terk etmek zorunda kalan Estonyalılar’ın sancılı hikâyesini anlatıyor. Markus Zusak’ın aynı adlı çok satan romanından uyarlanan “Kitap Hırsızı”nın odağında ise insanoğlunun yaşadığı en büyük dramlardan biri; II. Dünya Savaşı var. Bizi Nazi Almanya’sına götüren film, ülkede kitaplar yakılırken okumaya merak salan küçük kızın hayatını son derece etkileyici bir biçimde ele alıyor. Filmde Sophie Nelisse, Geoff rey Rush ve Emily Watson oynuyor.

Başrolde müzik 

Festivalin “Uluslararası Yarışma”sının en ilginç filmlerinden biri, geçen yıl “Altın Lale”yi kazanan Lenny Abrahamson’ın yeni yapıtı “Frank.” Abrahamson, bu sefer bizi eksantrik bir müzik grubunun içine sokuyor. Grubun en ilginç yönü kafasında devasa bir maske taşıyan lideri Frank. Filmde son yılların başarılı aktörü Michael Fassbender dev bir maskeyle oynuyor. Bakalım ne kadar iyi oynuyor? “Dünyada 20 Bin Gün” de bütün müzikseverlere tavsiye edebileceğimiz bir film. Nick Cave’in hem konu, hem de başrol oyuncusu olduğu film, müzisyenin 24 saatini anlatıyor.

Dünya sinemaları resmi geçidi 

Polonya’dan gelen filmimiz, gerçek bir yaşam öyküsüne dayanan ve “Papuska” lakaplı Bronislawa Wajs’ın trajik kaderini anlatan “Taş Bebek.” Karlovy Vary’de prömiyerini yapan “Taş Bebek”, Roman cemaatini etkileyen olaylarla bu efsanevi şairin hikâyesini anlatıyor. Bosna ve Sırbistan’da savaş biteli yıllar oldu ama bugün bölgeye turist olarak gidildiğinde bile, yaşanan vahşetin izleri fark edilebiliyor. Jasmila Zbanic’in yönettiği “Sesini Duyuramayanlar İçin” adlı Bosna Hersek filminde, Avustralyalı turist Kym bir video günlük tutarak keyifl i bir seyahat yapıyor ama, bir gün yolu sınırdaki pastoral görünümlü Visegrad kasabasına düşünce her şey değişiyor. Festival bu yıl Fransız filmlerinden yana oldukça zengin. Senarist-yönetmen Cedric Klapisch’in yeni filmi “Aşk Bulmacası” da onlardan biri. Yönetmen, Barselona’da geçen “İspanyol Pansiyonu” filminden 11 yıl sonra, New York’ta geçen enerji dolu bir komediyle seyirci karşısına çıkıyor. Başrollerde “Amelie” Audrey Tautou ve “Arsene Lupin” Romain Duris var. 

Gülümsemek için… 

Festivali gülmeden geçiremem, diyorsanız, Fransa-Belçika ortak yapımı “Ben, Kendim ve Annem”i de listenize alın. Ünlü Fransız sanatçı Guillaume Gallienne’in yıllardır sahneye koyduğu tek kişilik gösterisinin beyazperde uyarlamasında, sanatçının gençlik günlerine dönüyoruz, ama ne dönüş. Albert Dupontel’in “9 Ay Hapis”i ise katı ahlâki ilkelere bağlı genç bir hâkim ve çelik gibi bir genç kadın olan Arianne Felder’in hamile olduğunu öğrenmesiyle başlayan komik olaylar anlatılıyor. Belki güldürmeyen, ama gülümseten bir film daha önereceğiz: Fransız sinemasının en parlak yıldızlarından Catherine Deneuve ile Gustave Kervern’in oynadığı “Avludaki Fısıltılar”, yer yer dokunaklı da olsa, seyircinin kalbini ısıtan yapıtlardan biri. Son önerimize komediden ziyade, hınzır demek lâzım. Animasyon dünyasına “Belleville’de Randevu”yu armağan eden Sylvain Chomet sinemaya ilk canlı aksiyon filmi “Attila Marcel” ile dönüyor. Filmin ana karakterleri, 30’lu yaşlarına gelse de aslında hep çocuk kalmış olan Paul ve tuhaf iki teyzesi. 

Ne varsa eskilerde var 

Film Festivali’nde bu yıl yerli-yabancı pek çok klasik filmi yeniden izleme olanağımız var. Arşivden çıkan filmler arasında da 4 önerimiz olacak: İlki Yılmaz Güney’le özdeşleşen yapımlardan “Sürü.” Bu film aracılığıyla, kısa bir süre önce yitirdiğimiz Tuncel Kurtiz’i de festivalde anma fırsatımız var. Yavuz Turgul - Şener Şen - Uğur Yücel başyapıtı “Muhsin Bey”, yenilenmiş versiyonuyla festivalde yeniden izlenebiliyor. Sadri Alışık ve Çolpan İlhan’ın aşklarının doğduğu “Yalnızlar Rıhtımı” da izleyicilere sunuluyor. Filmin senaristlerinden birinin Attilâ İlhan olduğunu hatırlatmamıza bilmem gerek var mı? Yabancı klasiklere tutkunsanız da, Fransa’dan vazgeçilmez bir film geliyor: Patrice Chereau’dan unutulmaz “Kraliçe Margot.”

Bu konularda ilginizi çekebilir