Bankaların fiyatı düşük kaldı

Türk bankalarının yurtdışındaki örneklere kıyasla ucuza satıldığını söyleyen İş Bankası Genel Müdürü, yurtdışında genişleme planlarını anlattı.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İSTANBUL - Türkiye'nin yabancı bankaların gelişi konusunda çok liberal davrandığını ifade eden İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince, Türk bankalarının satış fiyatlarının piyasa değerlerinin altında kaldığını söyledi. Yakın coğrafyanın tamamında var olup şubeler açma niyetinde olduklarını anlatan Özince, Kazakistan'da bir banka almak için incelemeler yaptıklarını anlattı.

Özince, yaptığı açıklamada, bankanın yurtdışı faaliyetlerini sürdürdüğünü, Rusya'da nihai anlaşma metni üzerinde çalıştıkları bir banka alımı sürecinde olduklarını ve şu anda görüşmelerin devam ettiğini söyledi. Kazakistan'ı da değerlendirdiklerini ve burada da banka sahibi olma, uygun alternatifleri bulmanın mümkün gibi göründüğünü belirten Özince, bu konuda gerekli izinleri aldıklarını ve bazı teklifler olduğunu bildirdi.

Mümkün olan yakın coğrafyadaki her ülkede şube açmak istediklerini dile getiren Özince, şöyle devam etti:

''Şube açmaya ülke otoriteleri genellikle sıcak bakmıyor. Ama bizim de her ülkede birer banka alıp koleksiyon yapacak halimiz yok. Maksat şube açarak sermaye koymamak falan da değil. İş ne kadar sermaye gerektiriyorsa onu da yapabiliriz. Bosna'dan Arnavutluk'a, Makedonya'dan Ukrayna'ya kadar bu şekilde Balkanlar'da şube açma arzumuz var. Bunların üzerinde çalışıyoruz. İlgili ülkelere müracaatlar yapıyoruz. Balkanlar'da her yerde en azından bir temsilimiz olsun istiyoruz. Almanya'da merkezi olan İş Bankası GmbH ismindeki iştirakimiz de şu anda Bulgaristan ve Romanya'da şube açma çalışmalarını sürdürüyor. Azerbaycan başvurumuzu yaptık. Gürcistan'ı değerlendirmekteyiz. Azerbaycan'da  talebimizin olumlu karşılanacağını, bu suretle İş Bankasının Azerbaycan'da en azından Bakü ve Nahçıvan'da şubeler açarak Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkilere çok büyük katkı sağlayacağına inanıyoruz.

Irak, Suriye epey uzun zamandır ilgimizdeydi. Irak'ta her türlü izinler alındı. Şu anda Bağdat ve Erbil, arkasından Musul'u düşünüyoruz. Bağdat ve Erbil için kadro oluşturmaya çalışıyoruz. Arzu eden, uygun personelimiz olursa Irak'a personelimizi götürebiliriz. Bizim kadromuzda Arapçaya ve Kürtçeye hakim ve bu kökenden olan mensuplarımız da var. Tabii onlar İş Bankası kültürüyle yoğrulmuş insanlar... Öyle alternatifler olursa tercih ederiz. Dışardan da uygun kişiler, yerel personel de alacağız ve eğiteceğiz. Suriye'de hem şube hem banka alternatiflerine bakıyoruz. (Banka satın alma) olabilir. Bazı öneriler var, onları değerlendiriyoruz. Mısır'a temsilciliği açtıktan sonra şube başvurumuzu yaptık. Körfezle ilgili de çalışmalarımız var. Etrafımızdaki coğrafyada 2011 yılı sonlarına geldiğimizde İş Bankasının bugüne nazaran oldukça genişlemiş bir resminin çıkacağını düşünüyorum. Gittiğimiz, gidebildiğimiz ülkelerin tamamına kalkınma bankacılığı başta olmak üzere finansal iştiraklerimizi ve sanayi iştiraklerimizi de götürme arzusundayız. Bir ülke İş Bankasına, İş Bankası Grubuna kapısını açarsa biz oraya sigortacılıktan kalkınma bankacılığına, gayrimenkul yatırım ortaklığından leasingine kadar, mümkünse camına kadar her alanda yatırım yapmak isteriz.''

Türkiye'de banka fiyatları düşük kalmış

Ersin Özince, Türkiye'nin yabancı bankaların gelişi konusunda çok liberal davrandığını, Türkiye'de çok cazip ve çok da olgunlaşmış bir pazar olmasına rağmen fiyatların az bile kaldığını söyledi.

Türkiye'deki banka fiyatlarının satın almalarda herkesi şaşırttığını, ancak çevre ülkelerin bazılarında, örneğin Mısır'da defter değeri, piyasa değeri mukayeselerinin Türkiye'yi geçmesine anlam veremediğini belirten Özince, şöyle devam etti:

''Nasıl anlam veriyorum? Otorite orada girişi daha fazla sıkmış, dolayısıyla eldeki lisanslar da fazla prim yapmış gibi geliyor. Çok yakın bir zamana kadar civar ülkelerin bazılarında sıfırdan banka kurma izni, bize nazaran daha fazla sermaye gerekiyordu. Ama sonuç itibarıyla bizim dost ve kardeş Azerbaycan'da bile bir şube açma konusunda bu kadar beklediğimize bakılırsa, biz demek ki çok liberal ve davetkar davranmışız. Bu iyi birşey. Ama burada mütekabiliyet dahil her türlü unsuru dikkate almak lazım. Hüsnü kabul noktasında çok basit bir örnek vereyim; ülkemizde bugün çok değerli yabancı bankalar var. Bunlar ülkemize çok büyük renk ve serbest piyasa olgunluğu kazandırıyorlar. Fakat bugün Avrupa ve Amerika'da Türk bankalarına aynı hüsnü kabulün gösterildiği kanaatinde hiç değilim. Bilakis, bizim yurtdışındaki bankalarımıza daima yabancı banka muamelesi yapılıyor. Halbuki biz birçok yabancı bankayı bile bağrımıza bastık, kendi bankamızmış gibi hiç ayırt etmeden halkımız kullanıyor. Türkiye'de yerli yabancı banka ayırt edilmiyor. BDDK da ayırt etmiyor. Ama bize maalesef yurtdışında hatta, AB ülkelerinin bazılarında orada kurulu, oranın kurallarıyla yıllar önce kurulmuş bankamıza dahi Türk bankası muamelesi yapılıyor. Otorite tarafında ve o ülkenin bankacılık camiası tarafında... Mümkün olduğunca kendi büyük bankalarını hakim kılma, dışardan gelen bankalara mümkün olduğunca imkan vermeme gibi... Bizde hiç böyle kısıtlar yok.''

2010'da yüzde 15 büyüme bekliyor

İş Bankasının 2010 yılında reel anlamda yüzde 15'ler civarında büyüyeceği tahmininde bulunduklarını hatırlatan Özince, bunu gerçekleştirebileceklerinin ilk 6 aylık sonuçlara bakıldığında belli olduğunu, ilk 6 aylık dönemde aktif büyümenin yüzde 9,5 civarında olduğunu, yıl sonu itibarıyla ekonomide ve sektörde büyük aksilikler olmaması halinde yüzde 15'i yakalayabileceklerini, ilk yarıda kredide yüzde 18'lik büyüme kaydedildiğini, mevduatta haziran sonu itibarıyla yüzde 11,4'lük bir büyüme kaydettiklerini, özkaynaklarda öngördükleri şekilde yüzde 10 civarında büyümeyi ümit ettiklerini ve şu anda yüzde 6 civarında bir büyümenin söz konusu olduğunu söyledi.

Bu yıl ağustos ayına kadar personel alımında planladıklarının çok üstünde 1,700 kişinin işe alındığını, ilk 7 ayda ayrılan 500 kişi dikkate alındığında nette personel sayısında 1.200 kişilik bir artış olduğunu belirten Özince, yıl sonuna kadar çalışan sayısında net olarak en az 300 kişilik bir artış daha olabileceğini ifade etti.

Bankanın toplam şube adedinin 2009 yıl sonunda 1,093 olduğunu, bugün ise 1,122'ye ulaştığını anlatan Özince bankamatik adedinde de çok büyük sıçrama yaptıklarını, geçen yıl sonunda 3,591 olan rakamın şu anda 3,861'e çıktığını anlattı.

Şişecam, Tataristan, Ukrayna ve Yunanistan'ı değerlendiriyor

Bankanın iştiraklerine de işaret eden Özince, iştiraklerle ilgili en önemli hedeflerinin grup yapılanmasını gerek yönetsel, gerek değer yaratma açısından en ideal seviyeye ulaştırmak ve sonrasında da bunu sürdürmek olduğunu vurguladı. Özince, bu konuda grupta ciddi bir sadeleştirme yaptıklarını, stratejik görmedikleri birçok iştirakten çıktıklarını, bazı iştirakleri ise grubun diğer lokomotif şirketleri altında kümelendirdiklerini belirtti.

Türkiye Şişecam Fabrikaları A.Ş'nin bunlardan biri olduğuna dikkati çeken Özince, ''Cam ve ilintili sanayi konularında 30'un üzerinde şirketimizi bu grubun altında kümelendirdik. Sigorta grubu oluşturma çabaları içindeyiz. Geçtiğimiz günlerde İş Bankasının Anadolu Sigorta'yı Milli Reasürans'a satacağına dair açıklamalarımız oldu. Bununla ilgili gerekli izinler alındı. Bunu kısa zamanda tamamlayacağız. Amacımız, grubumuz içinde daha iyi yönetilebilen bir sigorta alt grubu oluşturma yolunda da adımlar atmak.

@page@

Öte yandan bunların dışındaki telekomünikasyon, lojistik ve servis sektöründe çeşitli alanlardaki iştiraklerimizde de sürekli bir yapılandırma, rekabet gücünü artırma çabası içindeyiz'' şeklinde konuştu.

Özince, Şişecam'ın şu anda Avrupa, Asya ve Afrika olmak üzere 3 kıtada üretiminin söz konusu olduğunu, üretim tesisi kurmak için Tataristan, Ukrayna ve Yunanistan pazarlarını da değerlendirdiklerini bildirdi.

Önümüzdeki dönemlerde İş Bankasının her alanda yatırımlarını sürdüreceğini vurgulayan Özince, 2010 yılında sadece bankanın 300 milyon liranın üzerinde yatırım bütçesi bulunduğunu, Şişecam'ın bunun iki katı civarında olduğunu, dolayısıyla grup olarak yatırım bütçelerinin her yıl milyar lira civarında olduğunu, kriz dinlemeyip her ortamda yatırım yaptıklarını ifade etti.

Sosyal sorumluluk

İş Bankasının sosyal sorumluluk çalışmalarına da değinen Özince, sosyal sorumluluk anlamında takdim edilen işlerin takdim şekline ''pek itibar'' etmediğini belirterek, ''Sosyal sorumluluk bir proje değildir, bir kurumun kimliğinin parçasıdır. Bu işin projesi olmaz. Bu işin politikası olur. Uzun soluklu bir proje ortaya koyarsanız, bu sosyal sorumluluk kimliğinizle bağdaşık olur'' diye konuştu.

Ersin Özince, banka olarak bu alandaki çalışmaları uzun soluklu yapmaya çalıştıklarını vurgulayarak, Darüşşafaka ile 81 ilden desteklenmeye ihtiyacı olan ve önceliği bulunan öğrencilerden her yıl 81'ini seçip performansını sürdürmesi kaydıyla üniversiteden mezun oluncaya kadar desteklediklerini, 10 yılı kapsayan 81 ilde 81 orman projesini sürdürdüklerini, satranç turnuvasıyla da çocuklara destek olmaya çalıştıklarını anlattı.

Gelirleri TEMA ile paylaşılan çevre yatırım fonu kurduklarını hatırlatan Özince, ayrıca İstanbul Kültür Sanat Vakfının da destekçisi olduklarını kaydetti.

 "Türkiye göreceli bir iyi yönetim dönemi yaşıyor"

Özince, halkın demokratik tercihleri doğrultusunda oluşacak yönetimlerin hiçbir risk taşıyacağını düşünmediğini belirterek, "İşadamları bir tarafta serbest piyasa ekonomisinde serbestliği sonuna kadar savunurken, siyasetteki serbestiden mi korkacak? Böyle bir saçmalık olmaz. İster koalisyon, ister azınlık hükümeti olur... Şu anda ben iktisadi açısından Türkiye'nin göreceli bir iyi yönetim dönemi yaşadığını düşünüyorum. Ama bu demek değildir ki bu performansı başkası gösteremez" dedi.

Özince, dünyada şu anda yönetimde hakim olan anlayışın, trendleri iyi izleyip kendi dönemini başarıyla sürdürmek ve bitirmek yönünde olduğunu, uzun vadeli bakışın az görüldüğünü, ancak böyle bir bakış hakim oldukça başarısızlıkların söz konusu olacağını söyledi.

Dünyadaki finansal problemin bitmeyeceğini, bitemeyeceğinin de belli olduğu kanaatini taşıdığını dile getiren Özince, "ikinci dip" tartışmalarına ilişkin, "Eğer borsa gözlüğüyle bakarsak spekülatif beklentisi olanlara bu daha çok dip yaptırır. Ben, finansal piyasaların hala spekülatif nitelikli olmasından rahatsızım. Finansal piyasalarda spekülasyon yapılamazsa sanki liberal, serbest piyasa ekonomisi gerçekleşmez gibi bir saptırma var ki, bu çok yanlış. Dünya ekonomisinin amacı dünya insanının refahıysa hemfikiriz. Yok dünya ekonomisi belli bir zümrenin, belli bir ülkenin, belli bir yapının sürekli bunda kazanır olmasını sağlayacaksa, en azından ben bunun karşısındayım" şeklinde konuştu.

"Dipler, tavanlar beni ilgilendirmiyor"

Finansal piyasaların balonunun iyice sönmesi gerektiğini ifade eden Özince, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Finansal piyasalar dünya ekonomisine, dünya insanının refahına yararlı şekilde çalışacak kurallara gelmeli ve bunu kabul etmelidir. Israrla bunu kabul edememe, her fırsatta spekülatif çabalarla dünyanın, insanlığın değerleri üzerinde oynama çabaları var. Şu anda da gıda fiyatlarıyla spekülasyonlar olduğu gibi... Bu düşüncede olanlar, bu kafadan vazgeçene kadar gerekli önlemlerin alınması gerektiği düşüncesindeyim. Bunlar bize daha çok dip, çok zirve yaptırır. Bundan da kesinlikle insanlık zarar görür. 'Bu kriz Amerika'ya, Yunanistan'a şuna mal oldu"yu bırakıp 100 milyonun üzerindeki dünya insanının açlık sınırına gittiğini, bunların da çoğunun hiç bu işle alakası olmayan, son derece naif, son derece sade yaşantı sürdürenler olduğunu, bu insanların mutlaka bir şekilde karnını doyurmanın yolunu arayacağını, bunun da dünya barışını tehdit edeceğini herkesin kafasına sokması lazım. Dolayısıyla beni hiç dipler, tavanlar ilgilendirmiyor. Oturup dünyanın gerçek sorunlarının neler olduğuna bakılması lazım. Bugün bizi ilgilendiren dünya insanının refahı olmalıdır. Beni piyasaların ne olduğu hiç ilgilendirmiyor."

Mali kuralın ertelenmesiyle ilgili de Özince, şunları kaydetti:

"Ben ekonomi politikalarında oldukça iyi performans gösterdiğimiz düşüncesindeyim. Bir kaygı içinde değilim. Şu anda ortaya çıkan tereddütlerin ortadan kaldırılacağını düşünüyorum ve bekliyorum. Bir sabırsızlık içinde değilim. Benim herkese de tavsiyem, sorumlu koltukta oturan kişiler değerlendirme yapmadan hepimizin ortalığa dökülüp değerlendirme yapmasına gerek yok. Herkes bir laf söylerse esas o zaman korktuğumuz riskleri biz yaratmış oluruz. Etrafa 'aman bizim ülkede bir kargaşa var, mali kural işini başımıza bela ettik, hiçbir politikayı biz kararlılıkla sürdüremeyeceğiz. Biz yine her an için sürprizler yaratabiliriz, ipin ucunu kaçırabiliriz, gelirimizden çok harcayabiliriz diye tereddütler yaratabiliriz.' Bunlar doğru değil."

"Çin'e karşı para kuru oluşturmamız lazım"

Ersin Özince, kur ve Türk Lirasının aşırı değerlendiği yönündeki tartışmalara ilişkin ise şu değerlendirmede bulundu:

"Kur konusundaki tartışmanın, sorunun aslıyla ilgili esas konuşulması gerekenleri perdelediği kanaatindeyim. Bu bir kayıkçı kavgası gibi... Kur tartışması yapılarak sanki kur değişirse konu çözülecekmiş gibi anlaşılıyor. Kur yükselse ne olur? Türk Lirası değer kaybetse ne olur? Bu konuda konuştuğum uzmanlar tereddütler ifade ediyorlar. Neden? Üretimin ve ihracatın önemli ölçüde ara malı ithalatına da artık tabi olduğunu söylüyorlar. Öte yandan bizim kurla ilgili en çok ihracat şikayetimiz var. Fakat dış ticaret açığımızın yüzde 85'i bir ülkeyle. Çin... Bizim galiba Çin'e karşı para kuru oluşturmamız lazım. Biz ürettiğimizi bırakın dışarıda, ülkemizde dahi sattığımızda Çin rekabetiyle karşı karşıya kalıyoruz. Bu iş öyle kurla falan bitmiyor. Kur konusunda ve her konuda daima proaktif olmak, her türlü politikayı da kullanmak gerektiği kanaatindeyim. Kuru bir tarafa bırakın, tobin vergisi veya benzer önlemler, ülkeler tarafından yalnızca döviz kurunu dengelemek için mi kullanılıyor? Hayır, ne alakası var. Onlar ülkeye kalıcı yatırım gelsin diye kullanılıyor. Kısa vadelileri defetmek için değil, uzun vadelileri çekmek için o tür şeyler uygulanıyor. İşi kura indirgemek yanlış. Ekonomi politikası bir bütündür ve rekabet stratejisi de bunun en önemli stratejisi olmak durumunda. Burada benim endişe duyduğum yegane konu, rekabet gücümüzün gerilemekte olduğudur. Bu işin içinde sanki hiçbir başka unsur yokmuş gibi, işin Merkez Bankası seviyesine getirilmesini ve esasları üzerinde durulmamasını sakıncalı buluyorum. Türkiye rekabet gücü problemine çare bulamamıştır, bulmalıdır."

 

Bu konularda ilginizi çekebilir