Bakan Çağlayan'dan Merkez Bankasına eleştiri
Bakan Çağlayan, "Merkez Bankası ekonominin bütününü değerlendiren, bütününü göze alan bir yapı içinde olmalıdır" dedi
ANKARA - Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, şu anda dünyanın bir yangından geçtiğini ve böyle bir ortamda Merkez Bankası'nın sadece fiyat istikrarı görevini yürütme gibi bir lükse sahip olmadığını söyledi.
Çağlayan, "Merkez Bankası ekonominin bütününü değerlendiren, bütününü göze alan bir yapı içinde olmalıdır" dedi.
Ekonomi Muhabirleri Derneği (EMD) üyeleriyle dün akşam Ankara Palas'ta yemekte bir araya gelen Çağlayan, gazetecilerin sorularını yanıtladı, yeni ihracat stratejisi ve ihracat hedefleri konusunda bilgi verdi ve Merkez Bankası politikalarını eleştirdi.
İthalatla ilgili sorular üzerine, ihracatın ithalatı karşılama oranı ve ithalatın kompozisyonuna bakıldığı zaman Türkiye ithalatının yüzde 70'den fazlasının aramalı, yüzde 15'inin yatırım malı ve yüzde 13 civarında tüketim malı olduğunu belirten Çağlayan, "Merkez Bankasının uygulamış olduğu hatalı faiz politikası ve sadece fiyat istikrarı odaklı çalışmasının ortaya çıkarmış olduğu, ucuz ithalatın sonucunu biz bugün yaşıyoruz" dedi.
Faizin sebep, ucuz kur ve ithalatın ise bir sonuç olduğunu kaydeden Çağlayan, şöyle konuştu:
"Ben kur meselesini söylüyorum, ama asıl yanlışlıklar faiz politikasında yapıldı. Allah'ın rahmetinin bol olduğu, yağdığı günlerde faizleri bir anda Merkez Bankası'nın yüzde 13,5'lara çıkardığı ve o tarihte Türkiye'deki enflasyonun yüzde 7-8'ler mertebesinde olduğu bir ortamda, Türkiye'ye dışarıdan ciddi manada döviz geldiğini hepimiz biliyoruz. Sıcak para geldiğini hepimiz biliyoruz.
Bu bir taraftan faiz yoluyla Türkiye'ye bir maliyet getirirken, diğer taraftan da kurun üzerindeki baskıyla, hatta doların bir ara 1,17'ye düşmesiyle beraber bir kere Türkiye'de üreticinin üretim yapmaktansa ithalatı tercih etmesinin yolunu açmıştır. Ara malı ithalatını bir kere bu şekilde değerlendirmek istiyorum."
2002 yılında 1,5 lira olan 1 doların, 2010 yılında da 1,5 lira olduğunu kaydeden Çağlayan, elektrik fiyatlarının yaklaşık 5 yıl aynı kalması, SSK puanların inmesi, kurum ve gelir vergisi oranlarının düşürülmesi gibi üretime verilen birçok desteğe rağmen, kur baskısından dolayı ve girdi maliyetlerinin yüzde 50-60 gibi artması nedeniyle üreticinin pahalı üretmek zorunda kaldığını ve bunun sonucunda ithal etmenin daha cazip hale geldiğini söyledi.
"MB böyle bir lükse sahip değil"
Merkez Bankasının sadece fiyat istikrarını sağlama gibi bir lükse sahip olmadığına vurgu yapan Çağlayan, şöyle devam etti:
"Merkez Bankasının görevi sadece fiyat istikrarı gibi bir olma lüksüne sahip değil. Merkez Bankası ekonominin bütününü değerlendiren, bütününü göze alan bir yapı içerisinde olmalıdır. İstihdamla ilgili konular Merkez Bankasının öncelikli alanı olmalıdır. Büyüme rakamları, üretim endeksi, ihracat, dış ticaret ve fiyat istikrarı da Merkez Bankasının alanı olmalıdır.
Şu anda dünya bir yangının içinden geçiriyor. Dünya ticaretindeki azalma yıllık 4,4 trilyon dolar. 4,4 trilyon dolarlık bir yıldaki azalma Afrika kıtasının bir yıllık gelirinin 4 katı. İngiltere ve Fransa'nın bir yıllık milli gelir toplamına eşit. Böyle bir ortamda Türkiye'nin öncelikle istihdam meselesinin çözümünü gerektirecek adımlar atması gerekir."
"Sermaye kaçışı olacak diye çekindi"
Bir gazetecinin "Merkez Bankası krizde en fazla faiz düşüşü sergileyen Merkez Bankası oldu dünyada. Demek ki onlar da bir bunları gözetiyor" şeklindeki sözleri üzerine Çağlayan, Merkez Bankasının Türkiye Cumhuriyetinin bir kurumu olduğunu ve bu kurumu lekelemek, aşağılamak gibi bir pozisyon içinde kimsenin olmadığını, ancak Merkez Bankası Para Politikası Kurulunun aldığı yanlış kararları söylemeye çalıştığını kaydetti.
Merkez Bankasının dünyada ve Türkiye'de krizin emarelerinin göstermeye başlamasından 4-5 ay sonra reaksiyon gösterdiğini ve 'Türkiye'den sermaye kaçışı olacak' diye çekindiğini ifade eden Çağlayan, "Türkiye'den bir sermaye kaçışı olmadığını gördük" dedi.
Krizle birlikte Türkiye'nin aslında önemli bir testten de geçtiğini anlatan Çağlayan, Türkiye'de mevduata güvence verilmesi konusunda kanun çıkarıldığın, fakat hiçbir şekilde bu kanunun uygulanmadığını, birçok Avrupa devletinin ise bunu uygulamak zorunda kaldığını, çünkü mevduatların bankalardan çekilmesinden korkulduğunu söyledi.
Çağlayan, "Türk insanı bankalardan parasını çekmedi. Çünkü Türk insanının siyasi ve ekonomik istikrara olan güveni ve bankacılık sisteminin etkin bir şekilde denetlenmesi ve düzenlenmesinin ortaya çıkardığı bir şeydi" diye konuştu.
ABD, Avrupa merkez bankaları ve Japon Merkez Bankası neredeyse sıfıra yakın indirime geldikten sonra Türk Merkez Bankasının faiz indirmeye başladığını kaydeden Çağlayan, "19 Kasım 2008'de borç alma faizi 16,25, borç verme 18,75 idi. Bunları bu kadar çıkarmaya gerek var mıydı, benim sorguladığım dönem de bu dönemdir. Bu, maalesef şişirilmiş ve giydirilmiş bir dönemdi" dedi.
Çağlayan, Merkez Bankasının reaktif değil, proaktif davranması ve meseleleri önceden görmesi gerektiğine dikkat çekti.
Bir basın mensubunun "Bu konuda kabinedeki diğer bakanlarla ayrı düşünüyorsunuz herhalde" şeklindeki sorusu üzerine, ekonomiyle ilgili konularda farlı düşünceler olabileceğini, ama önemli olanın meseleleri tartışıp konsensüs sağlayabilmek olduğunu bildirdi.
"İyi olursa bravo Merkez Bankasına"
Merkez Bankasına savaş aşmış bir yapıya bürünmenin kendisini sıkıntıya soktuğunu ifade eden Zafer Çağlayan, şöyle konuştu:
"Bugüne kadar yapmış olduğu politikalar yanlış politikalardır. Faiz politikasından bahsediyorum. Dalgalı kur rejimi konusunda Merkez Bankası zaten belli dönemlerde Bakanlar Kuruluna gelerek hükümete enflasyon hedeflerinin neden tutmadığını izah etmek zorunda kaldı, kanundan kaynaklanan sebeplerden dolayı. İyi olduğu zaman bravo merkez bankasına, kötü olursa zaman (vay hükümet sen kötü yaptın) deyip burada bırakıyorum. Ne demek istediğim anlaşılacaktır zaten."