Akaryakıtçı kârını da açıklasın

Ankara Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız oldu.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Meltem GÜNDÜZ

ANKARA - Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, EPDK'nın elektrik-doğalgaz ve petrol-LPG olmak üzere ikiye bölünmesi ile ilgili yasa taslağının TBMM açıldıktan sonra gündeme geleceğini belirterek, "Bütün altyapı hemen hemen hazırlandı. Çok daha sağlıklı bir yapı oluşacak. Bağımsız kuruluşların bağımsızlığına sorun yaratacak herhangi bir değişiklik yapılmayacak" dedi.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın, Enerji Bakanlığı ve Madencilik Bakanlığı olarak ikiye ayrılması için başlatılan çalışmayı Başbakanlığın değerlendirdiğini ifade eden Yıldız, bu konunun da seçimden sonra gündeme gelebileceğini bildirdi.

Yıldız, özel sektörde serbest üreticilerin ve tüketicilerin olduğu, birbirlerine elektriği rahatlıkla alıp satabilecekleri rekabetçi bir ortam oluşturmak istediklerini kaydederek, 2002 yılında özel sektörün toplam üretim içindeki payının yüzde 34 olduğunu, 2015 yılında bu payın yüzde 75'e çıkacağını söyledi.

Akaryakıt sektöründe kârların tartışılması gerektiğini vurgulayan Yıldız, "Pratikte uygulanan indirimlerin resmiyete dökülmesi gerekiyor. Yüksek akaryakıt fiyatları açıklanıyor ama indirimli fiyatlar açıklanmıyor. Eğer bir indirimden faydalanılıyorsa, bu açıklanmalı. Piyasada gerçek neyse, o söylensin. Yapılan indirim kârıyla beraber açıklanabilsin" diye konuştu. Bakan Yıldız, enerji sektöründe yaşanan gelişmeler ve projeler konusunda Ankara Temsilcimiz Barış Ferit Parlak ile arkadaşımız Meltem Gündüz'ün sorularını yanıtladı.

Enerji sektörünü değişimleriyle değerlendirdiğinizde nasıl bir fotoğrafla karşı karşıyayız?

Türk enerji sektörü serbestleşen, liberalleşen bir piyasa değişimiyle devam ediyor. Kamudan, makul şartlarda özel sektöre yatırımların kayması söz konusu. Bu değişimin bir anda olması doğru bir şey değil. Yıllara yayılarak, belli bir sıralamayla olması gerek. Özel sektörde serbest üreticilerin ve tüketicilerin olduğu ve birbirlerine elektriği rahatlıkla alıp satabilecekleri rekabetçi bir ortam oluşsun istiyoruz.

Ak Parti göreve gelmeden önce özel sektörün toplam üretim içindeki payı yüzde 34'ler civarındaydı. Şu anda bu yüzde 52'ler civarında. Hedefimiz bunu 2015 yılında yüzde 75'lere, daha sonraki yıllarda da yüzde 100'e çıkarmak. Bunu yapmak için iletim hatlarının kamuda kaldığı, dağıtımın tamamının ve üretim hatlarının büyük ölçüde özel sektöre geçtiği bir ortam oluşturmamız gerekiyor. Serbest üreticilerin olduğu ve serbest tüketicilerin de o elektriği beklediği ve ikili anlaşmalarla buluştuğu bir ortam lazım.

Bu hem verimli çalışmayı gerektirecek bir işlemdir, hem de daha rekabetçi bir ortam olacaktır. Kamunun, zaman zaman kendi içinde fiyat değişimlerini beklediği anlar olmuştur. Ama özel sektörün böyle bir şeye tahammülü olmaz. Gerek kâr gerekse zarar konusunda. Bu belli bir seyirde gidiyor.

Bu süreçte yatırımların sektöre nasıl bir etkisi oldu?

2002 yılında Türkiye 132 milyar kilovatsaat enerji tüketiyor, üretimi tüketime yetmiyor, elektriği ithal ediyorduk. Aradan 9 yıl geçti. Türkiye büyüdü ve elektrik tüketimi de arttı. 2010 yılı sonunda 210 milyar kilovatsaat elektrik tükettik. Biz bu tüketimi sorunsuz bir şekilde karşıladığımız gibi, komşularımıza da elektrik ihraç etmeye başladık. Yüzde 50 artan bu talep, enerji sektörüne 25 milyar dolardan fazla yatırım yapılarak karşılandı. Elektrik kurulu gücümüz 32 bin megavattan yüzde 50'den fazla artışla 50 bin megavata yükseldi.

Türkiye, tabi kaynakları kullanma konusunda nasıl bir politika izliyor? Özellikle yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili çalışmalar ne durumda?

Türkiye, enerjide yüzde 70 dışa bağımlı. Göreve geldiğimizde enerjide önceliğimiz, yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarımızın tamamını harekete geçirmekti. Tüm su kaynaklarımızdan, rüzgar ve jeotermal gibi yenilenebilir kaynaklarımızın tamamından faydalanmayı kendimize hedef koyduk. Ülkemizdeki hidroelektrik santral toplam kurulu gücü 2003 yılında 12 bin 200 megavat seviyelerindeyken, bugün itibarıyla 16 bin 200 megavat seviyelerine ulaşmıştır. Sektörün ihtiyaç duyduğu Yenilenebilir Enerji Kanunu'nu çıkarttık.

Rüzgar enerjisi biz göreve geldiğimizde neredeyse sıfır düzeyindeydi. Bugün bin 360 megavata ve 3 milyar kilovatsaate yakın bir rüzgar üretimine ulaştık. Neredeyse sıfır düzeyinden 100 megavata ve 650 milyon kilovatsaate ulaşan bir jeotermalden elektrik üretimi var. Yaptığımız en önemli işlerden biri enerjinin çeşitlendirilmesi. Yerli kaynakların, yenilenebilir kaynakların öncelikli olduğu, daha sonra da enerji arz güvenliğini sağlayacak diğer enerji kaynakları olan nükleer, ithal kömür ve doğalgaz gibi kaynakların büyümeyi karşılayacak yapı içine girmesi.

Temel ölçü budur. Bunun da belli bir seyir içinde gittiğini görüyoruz. Memnun olduğumuz ve daha az memnun olduğumuz hızlar var. Rüzgar hızıyla sisteme iletebiliyor olmamız lazım. Bu konuda biraz daha yavaş gidiyoruz. 2011 yılı içinde bunun tamamı biter. Ama istediğimiz hızın biraz gerisinde gidiyoruz.

Bu hızın gerisinde kalınmasının sebebi nedir?

Başlangıç noktamız olan 2007'de 76 bin mw'lik müracaatın ayıklanma zorunluluğu doğdu. Bu doğru değildi. Biz şu anda güneşte yaptığımız gibi 600 mw'lik veya hedeflenen rakama ihale ya da seçim yoluyla ulaşmamız gerekiyordu. Onu seçme hakkı bizim olacaktı. Biz 76 bin mw'ye bir günde çok geniş bir alan bıraktık. Bunun gerçekleşme şansı yok. Herhangi bir suçlama yapmıyorum, sadece teşhis koyuyorum.

O günün gerçeği neydi? Yenilenebilir enerji kaynaklarına olan iştiyak, istek şu anda da azalmadan devam ediyor. Bu sefer piyasada imalatçı olmayanlara dönük bir ticaret hakkı doğmuş oluyor. Biz de bunu istemiyoruz. Gerçekten imalatçı olanların bunu yapmasını istiyoruz. Eğer üzerine bir katma değer koyacaksa, bir proje geliştirecekse, bununla ilgili artı bir değer koyacaksa, bunun üzerinden ticaret yapılsın, para kazanılsın. Bu ancak ticareti geliştirir. Burada bir sıkıntı yok. Ama öyle değil de üzerinden hiçbir şey yapılmadan dosya alım satım yapılacaksa, bu doğru bir şey değil.

İş yükü de bunun sebeplerinden olabilir mi?

Hayır. Mesela; HES'lerle alakalı istediğimiz üretim hızını projelendirdiğimiz gibi yapamadık. Bir kısım iyi niyetli insanların haricinde, bir kısım manipülasyon ile uğraşan kişilerin HES'leri yargıya taşımaları zaman kaybettirdi. Peki biz şimdi zararlı bir iş mi yapıyoruz? Yerli kaynak, yenilenebilir kaynak, ABD'de, İsviçre'de, Finlandiya'da çok olabildiğince yapılıyor. Neden Türkiye'de yapılmasın. Burada işimiz aksamadı desek yeridir. Yoksa her türlü işte gündüz mesaimiz yetmiyorsa, gece çalışıyoruz. Her bir noktaya yetişmeye çalışıyoruz.

Dünyanın tartıştığı ve vazgeçtiği nükleer enerjide ısrarlı mısınız?

Enerji arz güvenliği ile alakalı çeşitlendirmenin, nükleer ile karşılanacağına ve tamamlanacağına inanıyoruz. Nükleer güç santralleri artık bizim için elektrik temini konusu değil. Nükleer kültüre sahip olma, temiz enerji sınıfında yaşıyor olma, sanayide sınıf atlama konusunda, nükleer ile iç içe olmamız lazım. Nükleerin yine bilimsel gerçeklerle beraber ne kadar korkulacak ya da korkulmayacak bir yapı içinde olduğunu bilmek, bunu sağlıyor olmak lazım. Nükleer santrallerle ilgili Sinop ve Mersin Akkuyu çalışmaları hızla devam ediyor. 40 milyar dolarlık yatırımla 10 bin MW gücünde 8 Keban Barajı gücünde nükleer santrale sahip olacağız. İki santralden elde edilecek enerjiyle İstanbul'un tükettiği elektriğin 2.5 katını elde edeceğiz. Ayrıca 15 bin MW gücünde 12 adet reaktörün inşaatına da başlayacağız.

Nükleer santral olmazsa karanlıkta kalır mıyız?

Dünyanın gidişatıyla alakalı konularda uluslararası otoritelerin değiştiğini gördük. Bunun üzerinde bir tahminde bulunmamız doğru olmaz. Mesela; küresel ekonomik krizin tahmin edilmesi zordu. Kriz, enerji dizaynlarını değiştirdi. Rakamlar, 3 yıllık bir öteleme gibi algılanmadı. Çok ciddi tesirleri oldu. O nedenle 'nükleer olmazsa elektriksiz kalır mıyız?' tahminini 2023 yılı ile alakalı yapmak çok mümkün değil. Korkulu rüya görmemek durumundayız ve kullanılabilir enerjinin büyüme hızlarını hesap ederek bu kurguyu yapmalıyız. 'Tahminimiz çıkmadı, elektrik de çıkmadı' diyemeyiz. Elektriğin özellikle yedek kapasite oluşturulması kısmının, serbest piyasa için daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Ama yedeği bırakın, aslını bile bulamazsak bu süreci yönetemeyiz. Hem enerjideki yedek kapasiteyi oluşturmak hem de enerji çeşitlendirmesi açısından nükleer kültüre sahip olmak açısından nükleeri yapmamız lazım.

Nükleer santralde özellikle güvenilirlik konusunda kamuoyunu nasıl ikna etmeyi planlıyorsunuz?

Halkımızın sağduyusuyla, sezgileriyle, basiretiyle, ferasetiyle bilgilendikçe çok daha doğru yerde duracağına inanıyorum. Bunun en büyük örneği doğru işler yaptıkça halkın Ak Parti'yi tercih etmesi. Biz yanlış şeyler yapıyor olsaydık, halk yanlışa tercihini kullanır mı? Biz nükleerde güvenilirlik ve risk analizleri ile doğruyu anlattıkça herkesin nükleerden yana olacağına inanıyorum. Ben bile bile, riski büyük bir nükleer santralın üstünü örterek, bu süreci yönetemem. Bende bunun farkındayım. 'Tehlikeli ama bunu idare edelim, zaten 10 yıl kaldı' diyemem. Doğru olduğuna inandığım işi yapıyorum. Nükleer güç santralleri Türkiye'nin en muhkem, en güvenilir yapısı olacak. Bunu yapmak zorundayız.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın, Enerji Bakanlığı ve Madencilik Bakanlığı olarak ikiye ayrılması konusunda çalışmalar ne durumda?

Bakanlığın ikiye bölünmesi ile ilgili konuyu Başbakanlık değerlendiriyor. Seçimlerden sonra gündeme gelebilir. Bütün bakanlıklarla alakalı konular gündeme gelecek.

EPDK'nın da ikiye bölünmesi gündemde. Bu konudaki yasa taslağı ne zaman Meclis'e gelecek? Nasıl bir yapı oluşturulacak?

Evet, EPDK'nın ikiye bölünmesi söz konusu. İki ayrı kuruluş olacak. Yasa çok genişledi. Doğalgaz, elektrik, petrol ürünleriyle alakalı dağıtımlarda piyasa çok büyüdü. Kurumun yönetiminin daha üzerinde hızla büyüyor. O yüzden daha sağlıklı bir yapı oluşacak. Bütün altyapılar hemen hemen hazırlandı. Meclis açıldıktan sonra gündeme gelecek. Yaklaşık 6-7 kanun içerisine girecek.

Kurumun yeniden yapılandırılmasında siyasi müdahalenin söz konusu olduğu belirtiliyor…

Bağımsız kurulların özerkliğini zedeleyecek bir şey düşünmüyoruz. Özerklik, ön planda ama bir kısım tahminleri yeniden yapmamız lazım. Politika üretecek ve strateji belirleyecek olan Enerji Bakanlığı. Siyasetin müdahalesi gibi bir şey söz konusu değil. Biz o yapıdan şikayetçi değiliz.

Geçtiğimiz günlerde taksicilere indirimli akaryakıt verilmesi talebinde bulundunuz. Çiftçiye, sanayiciye de böyle bir indirim söz konusu olacak mı?

Sanayici, çiftçi için de söylediğim ortak bir nokta var. Pratikte uygulanan indirimlerin resmiyete dökülmesi. Eğer bir indirimden faydalanılıyorsa, müşteri ya da sanayici bunu açıklayabilmeli. Akaryakıtı uygun aldığını açıklasın. Piyasa, o bahsedilen rakamlarla gitmiyor. 13-14 kuruş daha ucuz alan kişiler var. Bu güzel bir şey diye söylüyorum. Piyasada uygulaması yapılan bir konunun açıklaması yapılsın. Bu lüks bir istek değil. Niçin resmileştirmiyoruz.

Piyasada en azından o müşteri grubunun 13-14 kuruş daha ucuz aldığı söylenmeli. Yüksek fiyatlar söylenirken haksa, indirimli fiyatların söylenmesi de hak. Gittiğim benzincide yüzde 5 indirim alıyorsam, hafta sonu yüzde 5 indirim alamıyorum. Demek ki bayiler o indirim yapabilecek kadar kâr edebiliyor. Biz tabii ki özel sektörün kazanmasından yanayız. 'Kâr etmesin' demiyorum ama yaptığı indirimi kârıyla beraber açıklayabilsin. Makul bir kâr etsin.

Büyükşehir belediyelerinin akaryakıt istasyonu kurma girişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?

İndirimler açıklanırsa, kurulma ihtiyacı hissetmezler. Büyükşehir belediyesinin ana iştigal konusu değil ki. Ama bunu neden kurma ihtiyacı hissediyor? Maliyetleri düşürmek için. İşte bu nedenle açıklasınlar diyorum.

2010 yılı elektrik dağıtım özelleştirmelerinin yılı olmuştu. Bu yıl içinde de üretim özelleştirmelerinin tamamlanması planlanıyor. Bu konuda takvim nasıl işleyecek?

Bizim elektrik üretim tesislerinin özelleştirilmesindeki temel amacımız, üretim kapasitesinin geliştirilmesi, mevcut üretim tesislerinin emre amadeliklerinin artırılması ve kapasite kullanım faktörlerinin yükseltilmesi ile sektördeki rekabetin artırılması için özel sektör kaynaklarının harekete geçirilmesi. Elektrik dağıtım ihalelerinin ardından şimdi 2011 yılının da üretim özelleştirmelerinde dönüm noktası olmasını bekliyoruz. EÜAŞ'a ait toplam kurulu gücü 16 bin megavat olan 17 termik, 28 hidroelektrik santralin özelleştirme süreci başlıyor. Üretim tesislerinin özelleştirme sürecini bu yıl içinde tamamlamayı hedefliyoruz. Elektrik üretim tesislerinin de özelleştirme sürecini geçtiğimiz günlerde ihale süreci başlayan Hamitabat santraliyle başlattık. Elektrik dağıtım özelleştirmelerinde olduğu gibi üretim ihalelerinden de iyi şeyler bekliyoruz.

Aslında bu, siyasi istikrara duyulan güvendir. Güven duyulmasa kalkıp 300-500 milyon, 1 milyar dolar verip bir ihale alınmaz. Özelleştirmelerle elektrik üretim tesislerinin verimliliği ve kapasiteleri artacak, artan enerji ihtiyacımıza daha pozitif katkı yapacak.

Elektrik dağıtım ihalelerinde Rekabet Kurumu kararlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu tip bariyerlerin olması rekabetçi ortam için iyi bir durum. Ben bunu olumsuz görmüyorum. Bizim oluşturmak istediğimiz gerçek bir rekabet. Uzlaşı içinde, fiyatları düzenlenmiş bir yapı değil. Özel sektörün, makul şartlarda para kazanabildiği bir ortam olması lazım. Bunu, her ortamda söylüyorum. İşadamlarına da kamuya da söylüyorum. Yoksa piyasa işlemez. Ama bunun makul olması lazım. Bundan 10 yıl önce faiz oranları yüzde 70 iken yüzde 7 kazanım makul olmuyordu. Ama şu anda yüzde 50 kazanırsa makul olur mu? Piyasa şartları, Türkiye şartları, rekabet ortamı dediğim bu. O yüzden, düzenlenebilir, rahat yapılabilir, özel sektörle büyüyen bir yapı istiyoruz.

Petrol-doğalgaz arama faaliyetlerine hız verildiğini görüyoruz. Bazı gazetelerde, Karadeniz'de petrol bulunduğu yönünde haberler yer aldı. Bu kapsamda çalışmalarda ne kadar yol kat edildi?

Petrol arama faaliyetlerine inatla, azimle ve inançla devam edeceğiz. Yerli kaynaklarımızdan azami ölçüde faydalanmak için, petrol ve doğalgaz aramalarımızı hızlandırdık. 2002 yılında aramaya sadece 100 milyon dolar ayrılıyorken, bugün 13 kat artışla 1.3 milyar dolar yatırıyoruz. 8 yılda toplam 4.6 milyar doları aramaya ayırdık. Denizlerimizde aramalar da bizim dönemimizde hızlanmıştır.

Karadeniz'de dünyanın dev arama şirketleriyle ortaklıklar kurarak, aramalarımızı sürdürüyoruz. Yabancı şirketlerin ortaklık kurarak buraya gelmesi, Türkiye'ye duyulan güvenin de bir göstergesidir. 2002 yılında sadece 35 sondaj yapılmışken, 2010 yılında tam 205 sondaj yaptık. Maden kaynaklarımızı da harekete geçirme noktasında çalışmalarımızı sürdürüyoruz. 2002 yılında 20 bin metrelerde olan kömür sondajları 220 bin metrelere ulaşmıştır.

Kömür rezervimizi 5 milyar tona yakın artırdık ve 12 milyar tona çıkardık. 'Petrol bulduk' cümlesi rahat kullanılmamalı. Bizim söylediğimiz cümlenin vatandaşa bırakacağı intibayı ölçüyoruz. O yüzden kelimelerimizi ihtiyatlı kullanıyoruz. Bir kısım çalışmalar, olumlu sonuçlar veriyor, olumlu yönde çalışmalar devam ediyor ama bunları ancak çalışmalar bittikten sonra dillendirmekten yanayım. Daha önce konuşmak git-gele yol açıyor. Piyasada vatandaşa da hükümete de olabildiğince dürüst ve açık yaklaşmamız lazım. Temel stratejimiz bu.

"Her yıl 5 milyar dolar enerji yatırımı yapmalıyız"

2023 yılında nasıl bir enerji sektörü görünümü ile karşı karşıya kalacağız?

2023 yılında elektrik enerjisi ihtiyacımızın, bugüne kıyasla iki kat artıp yaklaşık 450 milyar kilovatsaat olacağını tahmin ediyoruz. Bu talebi karşılayabilmek için bugün kurulu gücümüzü de 2 katına çıkarmamız ve 100 bin megavata ulaşmamız gerekiyor. Bunun için de her yıl 5 milyar dolar tutarında enerji yatırımını hayata geçirmek durumundayız. Türkiye'nin hidrolik santrallerden elde edilebilecek enerji potansiyeli 140 milyar kilovatsaat civarında olup, buna karşılık gelen kurulu güç yaklaşık 36 bin MW'tır.

Buna göre, 2023 yılına kadar yaklaşık 20 bin megavata toplam kurulu güce sahip hidroelektrik santralın özel sektör tarafından yapılmasını hedefliyoruz. Rüzgar enerjisindeki kurulu gücümüzü 20 bin megavata çıkarmayı, güneş enerjisinde 3 bin megavatı, jeotermal enerjide 600 megavatı hedefliyoruz. Yenilenebilir enerji kaynaklarının, elektrik üretimi içindeki payının yüzde 30'a çıkmasını hedefliyoruz. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'na yapılan lisans başvuruları bugün, 124 bin 500 megavata ulaşmıştır. Bunun, 20 bin 870 megavatı başvuru, 44 bin 360 megavatı inceleme ve değerlendirme aşamasında, 10 bin 800 megavatı uygun bulunmuş, 48 bin 500 megavatlık kısmına ise lisans verilmiştir. Bunun 26 bin MW'ı hidroelektrik santralları kapsamaktadır. 2023 yılında madencilik sektörünün ihracatı 20 milyar dolara çıkacaktır.

Yıldız’ın dikkat çektikleri

Ferit B.PARLAK

[email protected]

Dünya ülkeleri, ihtiyaç duyduğu enerjinin büyük bir bölümünü kömür, petrol gibi fosil yakıtları kullanarak üretiyor.

Bu yakıtların atmosfere saldığı sera etkisi yapan gazlar ise küresel ısınmanın başlıca sebebi olarak gösteriliyor.

Gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakabilmek ve üretim maliyetlerini düşürebilmek amacıyla, alternatif yakıt kaynakları, yeni teknolojiler araştırılıyor; fosil yakıtların yerini nükleer ve yenilenebilir enerji kaynaklarının alması amaçlanıyor.

Rekabet avantajı sağlayan girdiler içerisinde başı çeken enerji sektörü için Türkiye'de bir strateji belirlemeli ve o yolda ilerlemeli.

1980'li yılların ikinci yarısından itibaren, dünyadaki gelişmelere paralel olarak, ülkemizde de enerji sektörünün yeniden yapılandırılması ve özel sektöre açılması gündeme gelmiş, ancak özel sektörümüz, istenilen ölçüde enerji sektörünün içine çekilememiştir.

Düzenlemelerin zamanında gerçekleştirilememesi, hukuki sorunlar, mevzuat ve model konusunda sıkça yapılan değişiklikler ve en önemlisi kuruluşlar arasındaki koordinasyonsuzluk ve çatlak sesler başarısızlıkta etkili olmuştur.

Enerjiyi en pahalı üreten ve kullanan ülkelerden biri haline gelmemizin nedeni de budur.

Türkiye bu sorununu çözecek mi? Çözüm; nükleerde de, özelleştirmelerde de, yatırımlarda da sığ tartışmalardan kurtulup, uygulamaya geçilen günde saklıdır.

 

Bu konularda ilginizi çekebilir