ABD’nin farklı bir açıdan keşfi
FATİH ZABUN / Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Bir ülkenin refaha ulaşabilmesi, o ülkenin bilim ve teknolojiye sahip olmasının ötesinde, yapılan bilimsel çalışmalar neticesinde özel sektörün öncülüğünde teknoloji üretilmesi ve bu üretilen teknolojinin uluslararası piyasada talep edilerek ekonomik anlamda getiri sağlamasına bağlıdır. Bu ekonomiye sahip ülkeler gelişmiş olarak görülmekte ve dünya ekonomileri ile rekabet edebilme şansını yakalamaktadır. Yeni ekonomik düzende emek ve sermaye kadar, bilgi odaklı üretim de önem arz etmektedir. Gelişmiş ülkeler arasında yer alabilmek ve bunu devam ettirebilmek için sürekli bir biçimde yeni teknolojiler ve buna bağlı olarak ekonomik değeri olan ürünler geliştirerek bunları patentle uluslararası koruma altına almak birincil öncelik olmalıdır.
Ülkelerin gelişmişlik düzeyini göstermesi açısından dikkate alınan bir çok veri olmakla birlikte; bilim ve teknolojide rekabet yönünden üstünlüğü ifade eden, o ülkenin bu alanda yapılacak çalışmalara ne derecede önem verdiğini gösteren GSYİH içinde Ar-Ge’ye ayırdıkları paylar ile yenilikçilik ruhunu ortaya koyarak ne kadar yeni buluş yapıldığının bir kanıtı olan patent kuruluşlarına yapılan ve olumlu neticelenen başvuru göstergeleri, gelişmişlik seviyesini görebilmek adına büyük önem arz etmektedir.
Bir ülkede, Ar-Ge harcama rakamlarının ne derecede özel ve kamu sektörü tarafından sağlandığı önemli olup, bu rakamın gelişmiş ekonomilerde özel sektör lehine sonuç vermesi beklenmektedir. Bu açıdan, Japonya’da %76.50, Güney Kore’de %73.70, ABD’de %61.60 ve Türkiye’de %46.80 oranında ArGe harcamaları özel sektör eliyle yapılmaktadır. Ancak, Ar-Ge harcamalarına ayrılan tutar ve kişi başına Ar-Ge harcama rakamları açısında bu ülkelerle aramızda çok büyük fark aşağıdaki tabloda göze çarpmaktadır. Patent sayısının çok olması o firma ya da ülkedeki ArGe sisteminin başarılı olduğunun bir göstergesidir. Ar-Ge çıktısının ölçütü olan patentler, yapılan yeniliklerin ticari bir ürüne dönüşmesini sağlamakta, üreticisine monopol gücü kazandırmaktadır.
1980 yılından 2012 yılına kadar 33 kat artan patent başvuru sayımıza rağmen, 2012 yılı verilerine göre dünyadaki toplam rakamın binde 3.1’i seviyesine ancak ulaştığını gösteren ibretlik seviyemiz dikkate değer görülmektedir.
Değerlendirme ve sonuç
Bilgi üretiminin gerçek anlamda meydana getirilmesi temelden ciddi bir çalışmayı gerektirmektedir. Şüphesiz bunu sağlamanın bazı önemli koşulları vardır. Bu koşulların yerine getirilmesi kısa vadeli hükümet politikalarıyla oluşturulan planlar üzerine kurulan yüzeysel çalışmalardan ziyade, her türlü ayrıntıları ilgili birim ve kişilerce düşünülerek hazırlanmış planlar ve programlara dayalı orta ve uzun vadeli devlet politikaları ile mümkündür.
Bir problemi çözmenin ilk ve en önemli adımı, o problemin bütün yönleriyle ilgililerce olabildiğince doğru bir şekilde tespit edilmesidir. Tespitin eksik yapılması veya gereği gibi yapılmaması, daha işin en başından gerçek ve ihtiyaç olan çözüme ulaşılamayacağının göstergesidir. Bir öncekine nispeten daha iyi olduğunu düşündüğümüz plan ve programlar, uygulandığında beklenen sonuçları vermiyorsa, o zaman bu yeni plan ve programda da yanlış giden hususların var olduğunu düşünmek, veriler çerçevesinde yapılan tespitlerde bir eksikliğin veya değerlendirme hatası olduğunu kabul etmek gerekmektedir.
Burada, ülkemizde zaten yıllardır uygulana gelen kalkınma planları ve bunların içerisinde bilim ve teknolojiye ilişkin başlıkların yer aldığı ve uygulanmaya çalışıldığı şeklinde bir eleştiri gelebilir. Ülkemizin, Cumhuriyetin ilk yıllarına göre birçok açıdan geliştiği, hatta son otuz yıllık süreçte çok büyük bir sıçrama yaptığı da ifade edilebilir.
Ancak, konuyla ilgili olarak birçok soru(n) olmakla birlikte, özellikle son 20-30 yıl içerisinde yaptıkları sıçramayla, başlangıçta ekonomik durumları ülkemizle denk gelişmemiş/gelişmekte olan bazı ülkelerin, son yıllarda ve hali hazırda küresel ölçekte ülkemize kıyasla geldikleri aşama da dikkate alınarak, “Günümüz itibariyle bilim ve teknoloji denilince akla gelen başlıca ülkeler arasında ülkemizin adı da yer almakta mıdır?” sorusuna verilecek cevap, ülkemizde, -genel olarak Cumhuriyet tarihinde, özel olarak son 20-30 yılda- uygulanagelen bilim ve teknoloji politikalarının ne oranda başarılı olduğunu (veya olmadığını) göstermektedir.
Bu süreç oldukça zor, maliyetli ve zaman gerektiren bir süreç olmakla birlikte imkansız da değildir. Nitekim önümüzde bu süreci başarmış gelişmiş ve gelişmekte olan ülke örnekleri mevcuttur. Bu durumda izlenmesi gereken yol, bu zamana kadar düştüğümüz hatalara tekrar düşmeden, bu ülkelerdeki örnek uygulamaları olduğu gibi kendimize kopyalayarak uyarlamaya çalışmak yerine, öncelikle ülkemizdeki kurum ve kuruluşlar arası koordinasyon sağlanarak kendi sistemimizdeki artı ve eksileri, aceleyle değil, fakat makul bir süre içerisinde doğru bir şekilde ortaya koyarak, bunlara uygun hükümetlerin değiştiremeyeceği devlet politikaları şeklinde uygulanabilir, dünyanın güncel gerçekleriyle çelişmeyen ve geçmişteki hataların tekrarlanmasına imkan vermeyecek derecede üzerinde düşünülmüş orta ve uzun vadeli planlar yapmaktır.
Kaynakça: • ZABUN, Fatih. ABD’de Bilimsel Kurum ve Kuruluşların Yapısı ve İşleyişi, İnceleme Raporu, Eylül-2014.