ABD’li uzmanların gözünde Türkiye'de soruşturma krizi
ABD’li uzmanlar, Türkiye’de yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ile başlayan krizi değerlendirdi
WASHINGTON - Türkiye’de yolsuzluk ve rüşvet soruşturması ile başlayan kriz, ABD’li uzmanlarca yoğun biçimde tartışılırken geleceğe dönük uyarılar da yapılıyor.
Amerika’nın Sesi’ne göre, Foreign Policy dergisinde Jonathan Schanzer ve Mark Dubowitz imzalı “İran’dan Türk altınına hücum” başlıklı yazıda, Türkiye’deki “İslamcı hükümet iktidarı süresince en büyük yolsuzluk skandalıyla sarsılıyor” görüşü dile getiriliyor.
“Altın, Türk isyasi elitini İran'ın yeraltı dünyasına maruz bıraktı”
Soruşturmanın merkezinde, tartışmalı altın ticaretinin yattığına işaret eden yazıda “Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, Washington ve İsrail’den, Amerika’da yaşayan Fethullah Gülen’e kadar uzanan büyük bir komplonun mağduru olduğunu savunuyor” denildikten sonra şu savlar öne sürülüyor:
“Ancak soruşturmada adı geçen bu sağlam bağlantılı kişiler hakkındaki suçlamalar sabitleşirse, bu durumda AKP’nin kendinden başka kimseyi suçlamaması gerekir. İran ve Türkiye arasındaki altın karşılığı doğal gaz ticareti, ABD Kongresi Temmuz ayında bu uygulamaya bir son vermeden öncesine kadar hukuki sayılabilir. Ama bu ticaret, aynı zamanda Türk siyasi elitini İran’ın geniş yeraltı dünyasına maruz bırakmışa benziyor."
“Devrimler her zaman kendi çocuklarını yer”
New Yorker dergisinde Dexter Filkins’in imzasını taşıyan yazıda “Devrimler her zaman kendi çocuklarını yer” sözü hatırlatılıyor ve bunun son örneğinin de Türkiye’de yaşanacağa benzediği savunuluyor. “AKP’nin iktidardaki 11 yılında Türkiye’de devlette ve toplumda büyük değişiklikler yaptığını” söyleyen Filkins, sorunun son yıllarda Erdoğan’ın kendi başarısıyla Türkiye’nin başarısını bir tutmaya başlamasıyla ortaya çıktığını öne sürüyor.
“Dindarlıkları kadar ticari zekayla da tanınan Gülenciler’i güler yüzlülükleri ve düzgün görünüşleri nedeniyle Hristiyan misyonerlere” benzeten Filkins, grubun Türkiye’de polise ve adalet sisteme sızdığını, Ergenekon ve Balyoz davalarında başrol oynadığını savunuyor.
Yazıda derin devletle mücadele için başlayan Ergenekon ve Balyoz davalarının “süreç içerisinde sahte kanıtlar kullanılarak Erdoğan’ın siyasi rakiplerini sindirme projesine dönüştüğü” görüşünün dile getirildikten sonra Türkiye’nin en çok gazeteciyi hapseden ülke olduğu da hatırlatılıyor.
“Erdoğan siyasi kurumlara zarar verdi”
Washington Post gazetesinin Monkey Cage (Maymun Kafesi) adlı bloguna yazan Texas Üniversitesi siyaset bilimcilerinden Brent Sasley, son rüşvet-yolsuzluk soruşturmasının ardından “iki İslamcı başbakan” diye tanımladığı Necmettin Erbakan ve Recep Tayyip Erdoğan arasında karşılaştırma yapıyor. “İdeolojik ve inatçı” diye tanımladığı Erbakan’ın kısa süren başbakanlığı döneminde, başta Silahlı Kuvvetler olmak üzere kurumsallaşmış laik siyasi yapıların tepkisini çektiğine dikkati çeken Sasley, “pragmatik ve esnek” diye tanımladığı Erdoğan’ın ise kurumsal kısıtlamaların çevresinden dolanarak bu kurumları değiştirme yoluna gittiğini yazıyor ve şöyle devam ediyor:
“Kendilerini yıkılmaz gören liderler”
“Kendilerini yıkılmaz gören ve siyaset üretirken kurumsal kısıtlamalardan özgür olan liderler, iktidarı kendi istekleriyle terk etmez. Buna demokratik seçimle işbaşına gelen liderler de dahildir. Kendilerine karşı çıkanlardan korunmak ve mevkilerini korumak amacıyla siyasi kurumları zayıflatırlar. Türkiye’deki siyasi kurumlara verilen tahribat Erdoğan’ın ayakta kalıp kalmamasından daha önemlidir. Bu da güçlü bir Türkiye’ye bağımlı olan Amerika’nın Ortadoğu’daki çıkarları açısından önemli bir tehdit oluşturuyor”
Bloomberg Businessweek’te Carol Matlack imzalı bir yazı, Londra’daki Teneo Intelligence adlı düşünce kuruluşundan uzman Wolfgango Piccoli’nin görüşlerine yer veriyor. “Başbakan Erdoğan Türkiye’nin para birimi ve borsalarının değer kaybettiği ve büyüyen yolsuzluk skandalı karşısında yabancı yatırımcıların çekildiği bir ortamda, erken seçim ilan etmek zorunda kalabilir” deniliyor.
“Erken seçim olsa Erdoğan kazanır ama yarım zafer olur"
Erken seçim durumunda yine Erdoğan’ın kazanacağı tahminde bulunan Piccoli, bu durumu Türkiye’de muhalefetin “tamamen umutsuz” olmasına bağlıyor. Piccoli, “AKP genel seçimleri kazansa bile, bu yarım zafer sayılır. İnsanlar bunun düşüşün başlangıcı olup olmadığını düşünmeye başlayacak” diyor.
Aynı yazıda görüşleri yansıtılan Standard Bank uzmanı Timothy Ash de, Türkiye’deki skandalın büyümesi durumunda Erdoğan’ın seçimi erkene almaya zorlanacağı düşüncesinde. Türkiye’nin gayrısafi yurtiçi hasılasının üç kat arttığı, hazine bonolarının yüzde 10’a yakın kazanç getirdiği günlerin geride kaldığını belirten Ash, Merkez Bankası’nın çabalarına faiz oranlarının yakın zamandahızla tırmanabileceğini düşünüyor.
“Fettullah Gülen, batıya Erdoğan'dan daha yakın"
Kanada’da bulunan Küresel Araştırmalar Merkezi’nın Global Resarch adlı sitesinde Türkiye’deki krizi değerlendiren Justus Leicht ve Stefan Steinberg Erdoğan’ın soruşturmadan önce “karanlık dış güçleri,” suçladığını sonra da ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone’ye işaret ettiğini belirtiyor. Gülen Hareketi’nin Ergenekon davasında da önemli bir rol oynadığını yazan Leicht ve Steinberg, “hareketin sağcı, aşırı milliyetçi ve anti-komünist olduğunu ve AKP’yi oluşturan kişilerle sınıfsal olarak aynı temeli, yani Anadolu’nun yükselen burjuvazisini temsil ettiğini” öne sürüyor.
Türkiye’nin İran’la yaptığı altın ticaretine de dikkat çeken yazarlara göre “Gülen Hareketi ve AKP’yi ayıran asıl konu Erdoğan’ın Batı ile ilişkilerinin gerildiği bir dönemde Fethullah Gülen’in Batı politikalarına bağlılığını ortaya koyması" oldu.