AB'ye girmek Türkiye'ye ayak bağı olur
AB üyeliğinin Türkiye'ye ayak bağı olacağını kaydeden Canikli, "Açık söylemek gerekirse şu an AB'nin bize faydasından çok zararı olacağını düşünüyorum. AB'nin kendi içinde büyük sorunları var, o vagona binersek geriye doğru gideriz" dedi.
Canan SAKARYA
ANKARA - AK Parti Grup Başkanvekili Nurettin Canikli, Avrupa'daki krizin ihracatı olumsuz etkileyebileceğini ancak şu anda ihracatta 2008-2009 krizinde olduğu gibi yüzde 22 oranında keskin bir düşüş beklemediklerini söyledi.
Türkiye'nin vizyonu geniş bir ülke olduğunu ve bu aşamadan sonra AB üyeliğinin Türkiye'ye ayak bağı olacağını kaydeden Canikli, "Açık söylemek gerekirse şu an itibariyle AB'nin bize faydasından çok zararı olacağını düşünüyorum. AB'nin kendi içinde büyük sorunları var, o vagona binersek geriye doğru gideriz" dedi.
Yetki Yasasının ardından çıkarılan 35 adet Kanun Hükmündeki Kararnameyi (KHK) yıl başından sonra Meclis'te görüşeceklerini ve buna ilişkin olarak bir takvim belirlemeye çalıştıklarını açıklayan Canikli, "Meclis'ten kaçırdığımız hiçbir şey yok böyle bir niyetimiz de yok" dedi.
2B'ye ilişkin yasa taslağının tamamlanma aşamasına geldiğini 5 ile 20 milyar lira arasında bir gelir beklendiğini kaydeden Canikli, elde edilecek gelirin yeni ormanların oluşturulması ve orman köylüleri için kullanılacağını söyledi. Canikli, yabancılara mülk satışında mütekabiliyet (karşılıklılık) şartının kaldırılması konusunda henüz karar verilmiş ve somutlaşmış bir çalışma olmadığını belirterek, "Konunun tartışılmasını istiyoruz. Türkiye'ye yılda 8-10 milyar dolar arasında bir meblağın gelebileceği söyleniyor. Son derece sağlıklı bir finansman kaynağı, sıcak para gibi ne zaman çıkacağı belli olmayan çıkınca sıkıntıya sokan bir para da değil" dedi.
Nurettin Canikli, Ankara Temsilcimiz B. Ferit Parlak ile arkadaşımız Canan Sakarya'nın sorularını yanıtladı:
2B ile ilgili yapılan çalışmalar hangi noktaya geldi, yasa taslağına son şekli verildi mi?
2B yüz binlerce aileyi ilgilendiren ülkenin önemli sorunlarından bir tanesi. 2B olarak bildiğimiz arazinin arsa kısmı devlete, üzerindeki yapılaşma veya kullanım vatandaşa ait. Ortada bir mülkiyet sorunu var, milyonlarca metrekare yapı var ama bu tasarruf edilemiyor,resmi olarak el değiştiremiyor herhangi bir şekilde tadilat yapılamıyor. 2B üzerindeki yapılaşmanın önemli bir bölümü sağlam değil, yenilenmesi gerekiyor bunun içinde önce mülkiyet sorununun çözülmesi, 'Mülkiyeti kime ait?' sorusunun cevabının verilmesi gerekiyor, yaptığımız çalışmanın esası bu, gelir ikinci planda geliyor. Orman dışına çıkan araziyi ilk elde edenler bunu bedel ödemeksizin elde ediyor. 2B arazilerini kullananlar burayı alırken o günkü piyasa değeri neyse bir bedel ödeyerek satın almışlar, sonraki devirlerin tamamı bedelli ve çok büyük bölümü el değiştirmiş. 31 Aralık 1981 tarihi itibariyle bilim ve fen açısından orman özelliğini kaybettikten sonra ki ilk kullanıcı şu anda yok. O dönem devlet müdahele etseydi, mülkiyet problemini hemen çözseydi, yapılaşmaları yıksaydı devamı gelmezdi. Şu anda bizim yaptığımız çalışmada ormandan ilk çıktığında bu arazilere el koyan kişiler hemen hemen hiç yok gibi, hepsi bedel ödeyerek almışlar. Bu nedenle fiyat ne olmalıdır sorusuna cevap ararken dikkate alınması gereken önemli hususlardan bir tanesi de bu oldu. Sorunu çözerken makul bir rakam üzerinden kullanıcıya devredilmesi önemli ancak tapu verildikten sonra değerde bir artış meydana gelecek, bir rant ortaya çıkacak en azından devlet tarafından bunun alınması gerekir. Bu da yetmez sonuç olarak devletin hüküm ve tasarrufunda olan bir yerin devredilmesi söz konusu olduğuna göre bunun da dikkate alınması gerekiyor. Ama rayiç bedelle de eşit olamaz çünkü o günkü rayiç bedel üzerinden bir para ödenmiş bunu altında olması gerekiyor. Bütün bunları dikkate alarak bir çalışma yaptık ve çalışmalar son aşamaya geldi.
AB'deki ekonomik krizin Türkiye'ye etkileri konusunda çeşitli yorumlar yapılıyor, sizin cepheden nasıl görünüyor?
ABD çok açık bir şekilde dünyanın gözü önünde bunları tartıştı yapılması gerekenleri yaptı ama aynı sorunlar Avrupa finans kuruluşlarında olmasına rağmen Avrupa makyajladı. Ama gizlenmesi sorunu daha da ağırlaştırdı, büyüttü ve belli bir noktaya gelip tıkandı. Avrupa borçlanarak fiktif bir refah düzeyi yaşadı, borçlanarak finanse etti ve şimdi bunun bedelini ödüyor. Bu gün bir çok ülke çöküyor, batıyor Yunanistan'ın durumu bu ortada, daha önce İrlanda bunu yaşadı İspanya, İtalya, Portekiz şimdi Fransa tartışılıyor krizin asıl nedeni de kamu açıkları. Kamu borçlarının GSYİH'deki oranlarına baktığınız zaman yüzde 80-90'dan aşağı olan ülke yok. Bu krizin finans yoluyla bizi etkilemesini beklemiyoruz, bankalarımızın bilançolarında bir sıkıntı yok. Sıkıntı, kriz biraz daha derinleşir ve insanların satın alma güçleri olumsuz etkilenirse o zaman ihracat üzerinden reel sektör yoluyla olabilir. Avrupa'da genel anlamda aracılık sistemi tamamen çökmedikten sonra bizi finans açısından etkilemez ama satın alma güçlerinde daha da azalma olursa doğal olarak Türk mallarına olan talep de azalır ve bizim ihracatımızı olumsuz etkileyebilir. Şu anda bu oranı tam olarak kestiremiyoruz ama 2008-2009 krizindeki gibi ihracatta yüzde 22 oranında keskin bir düşüş beklemiyoruz.
Biz tedbirlerimizi alıyoruz ÖTV, KDV'deki düzenlemeler buna yönelikti, 2012 büyüme rakamını aşağı çekerek yüzde 4 belirledik. Minumum seviyede bir bütçe açığı ile giriyoruz. Bu psikolojik algı açısından beklentiler açısından da çok önemli, kamu dengesini sağlamamız lâzım. Buradaki en ufak bir açık en güçlü olduğumuz yerde bir gedik açılmasına yol açar. Türkiye'nin bu krizden ihracat boyutuyla etkilenmesi söz konusu olabilir, bunun da çok büyük boyutlarda olacağını düşünmüyoruz. Muhtemel etkileme kanalları ile ilgili tedbirleri aldık.
Cari açık bir risk olarak devam etmiyor mu?
Cari açık tek risk faktörü. Eylül ayı rakamları yanıltmasın son çeyrekte cari açık rakamlarında iyileşme bekliyoruz özellikle kur etkisi ve büyümenin de düşük gelmesi nedeniyle cari açığın artış hızında ciddi bir düşüş bekliyoruz bu da rayına girdikten sonra cari açık risk beklentisi de makul seviyelere inecek.
Avrupa'daki ekonomik kriz Türkiye'nin AB'ye üyeliğini de kamuoyunda tartışılır hale getirdi. Türkiye'nin AB üyeliği konusundaki görüşleriniz neler?
Yaşananlar çok daha net ortaya çıkardı ki ben artık Avrupa'nın bize bundan sonra ekonomik olarak katkı sağlayacağını düşünmüyorum. Hatta AB'ye girmemizin Türkiye'ye ayak bağı olacağını düşünüyorum çünkü biz vizyonumuz, etki alanımız çok geniş bir ülkeyiz. Bugün Afrika'dan Asya'ya kadar her yere uzanabiliyoruz ve etki alanımız fiili olarak genişlemiş durumda. Türkiye çok etkili bölgesel bir aktör, küresel aktör olma yolunda hızla ilerliyor. Bunu artık dünya kabul ediyor. Türkiye'deki gelişmeler bir çok ülkenin halkı tarafından izleniyor. Ben 1989-1990 yılında İngiltere'de mastır yaparken İngiliz gazetelerini aldığımda Türkiye'den sadece büyük trafik kazaları ile Doğu ve Güneydoğudaki olaylar haber olurdu. Artık başbakanımızın konuşmasını tahlil eden köşe yazıları yazılıyor. Türkiye'nin etki alanı genişledi. AB'ye girdiğimiz zaman bir takım yetkilerin Brüksel'e devredilmesi söz konusu olacak. Geniş hareket kabiliyetimizi bu yetki devri nedeniyle kaybetme riski oluşuyor. Açık söylemek gerekirse şu an itibariyle AB'nin bize faydasından çok zararı olacağını düşünüyorum. Biz şu anda Avrupa'nın bize sağlayacağının çok çok üzerinde gidiyoruz. AB'ye girdiğimiz zaman onların sınırlamaları ile karşı karşıya kalacağız. Yaşlı bir Avrupa ve şu anda kaplumbağa hızıyla gidiyor.
Türkiye'nin bugün geldiği nokta itibariyle AB'nin bir katkı sağlayacağını düşünmüyorum ayrıca bize tahsis edeceği kaynakta kalmadı. AB'nin kendi içinde büyük sorunları var bu sorunların bize bulaşma ihtimali var.
"Gümrük Birliğinden alacağımızı aldık artık bize bir faydası yok"
Gümrük Birliği anlaşmasında yapılan bir hata nedeniyle 3. ülkelere yapılan ticaret şu anda bizi zorluyor. Güney Kore ile bir anlaşma yapıldığı zaman Kore malları Avrupa üzerinden Türkiye'ye gümrüksüz giriyor ama biz Güney Kore'ye gümrüklü mal satmak zorunda kalıyoruz. Bu sıkıntılı bir durum ve bize zarar veriyor. Adil olan bir anlaşma değil adaletsiz bir yapı söz konusu. Türkiye dışa açıldıkça bunun sıkıntıları ortaya çıkıyor.
Gümrük Birliği'ne girmemizin elbette faydaları oldu, firmalarımıza rekabeti öğretti. Maliyetlerini düşürmesini sağladı bu tartışmasız ama böyle de olumsuz bir etkisi var. Biz şu anda alacaklarımızı aldık artık bundan sonra Gümrük Birliğinin bize bir katkısı yok. Ayak bağı oluyor 3. ülkelerde Türkiye'nin aleyhine haksız bir durum ortaya çıkıyor. Bunlar bugünden yarına karar verilecek konular değil ama kamuoyunda tartışılıyor. Bizim devlet olarak hükümet olarak AB hedefimiz devam ediyor ama bu da reel bir değerlendirme. Türkiye artık bunu tartışabiliyor. 10 yıl önce bunu konuşamazdı. Hangi ekonomik gücü hangi standardı ile bunu konuşacaktı ama şimdi içini doldurduk ve konuşabiliyoruz. AB bundan sonra Türkiye'ye ne kazandırır ne kaybettirir bunu hesabını yapmak lazım. Benim şahsi görüşüm hem ekonomide hem dış politikada ayak bağı olmaktan öte hiçbir katkı sağlamaz. Çünkü biz ileri demokratik standartlara ulaşmak için irademizi koyduk, önemli adımlar attık. Yapacağımız anayasa değişikliği ile bunu bir adım daha ileri götüreceğiz. Büyüme noktasında bizden geride kalmış, sosyal ilerleme noktasından geriye doğru gidiyor… geriye doğru giden bir vagona binerseniz geri gidersiniz biz şu anda daha hızlı gidiyoruz. Biz bir de gelişmemizi daha tamamlayamamış bir ülkeyiz o vagona girersek bunu ancak 50-60 yılda tamamlayabiliriz.
Meclis'ten kaçırmıyoruz KHK'ları yeni yılda görüşeceğiz
Muhalefetin Kanun Hükmünde Kararnameleri Meclis'ten kaçırdığınız yönünde eleştirileri var, bunları Meclis'te görüşmeyi planlıyor musunuz?
KHK'ların Meclis'teki görüşmelerine başlamayı düşünüyoruz. Bu bir ilk olacak, şu anda bunun planlamasını yapmaya çalışıyoruz. Ayrıca bizden önceki hükümetlerin KHK olarak yaptıkları düzenlemelerin önemli bir bölümünü de biz kanunlaştırdık. Bu da çok önemli, şimdi getirdiklerimizi de Meclis'ten kaçırmıyoruz hiç öyle bir niyetimiz yok. 35 tane KHK var hepsini Meclis'te görüşeceğiz, hangisinden başlayacağımıza karar vereceğiz, yıl başından sonrası için bir takvim planlaması yapıp görüşmeye başlayacağız.
Bölge ülkelerinden Türkiye’nin konutlarına çok büyük bir talep var
Üzerinde çalıştığınız diğer bir konu yabancılara mülk satışında mütekabiliyet şartının kaldırılarak satışın kolaylaştırılmasını öngörüyor. Çalışmalar hangi aşamaya geldi?
Bu konuda henüz verilmiş bir karar yok, somutlaşmış bir çalışma da yok ama konu tartışılıyor. Bugüne kadar yabancıların Türkiye'de konut almalarındaki temel kural mütekabiliyet idi. Genel bir ilke olarak bu geçerli oldu. Herhangi bir ülke kendi ülkesinde Türk vatandaşlarına gayrimenkul alma imkanı sağlıyorsa bizde o ülkenin vatandaşlarına bu hakkı sağlıyoruz yoksa vermiyoruz. Ancak son yıllarda, ağırlıklı olarak başta bölge ülkeleri olmak üzere Türkiye'nin konutlarına çok büyük bir talep var. Nitekim en son ödemeler dengesindeki net hata ve noksan rakamına baktığınızda 12.5 milyar dolar. Bu rakam içinde bölge ülkelerinin gayrimenkul alımları önemli bir yer tutuyor. Şimdi bunu belli ülkeler için kaldırmayı tartışıyoruz. Politik olarak Türkiye vatandaşlarına toprak izni vermeyenler, bunu bir tavır olarak yapanlara mütekabiliyet şartını kesin olarak uygulayacaksınız, buradan taviz verilmesi doğru değil. Ama genel olarak kendi topraklarında şu veya bu şekilde başka ülke vatandaşlarına satışa izin vermeyen ülkeler açısından bu kuralı uygulamamayı, tartışıyoruz. Bizim kanaatimizde, bu ülke vatandaşlarına bu imkanın sağlanması. Bu bize hiçbir şey kaybettirmez yani mütekabiliyet ilkesinin altında yatan eşitlik ilkesini de ihlal etmek anlamına gelmez.
Yılda 8-10 milyar dolar gelir bekleniyor
Dolayısıyla uluslararası eşit düzeyde ilişki kavramını ihlal etmeden içini boşaltmadan, Türkiye'ye karşı özel tavır içinde bulunan ülkeleri dışarıda bırakmak kaydıyla bunlara müsaade etmek gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü buradan Türkiye çok şey kazanacak. Bu sınırsız toprak satışını kapsamıyor. Milli güvenlik hassasiyetimiz saklı. Yılda 8-10 milyar dolar arasında bir meblağın Türkiye'ye gelebileceği söyleniyor. Son derece sağlıklı bir finansman kaynağı, sıcak para gibi ne zaman çıkacağı belli olmayan çıkınca sıkıntıya sokan bir para da değil. Kalıcı bir para bu insanlar gelip burada yaşadıkları müddetçe çok da ciddi para bırakıyorlar. İhracattan daha sağlıklı bir gelir kalemi gibi gözüküyor, cari açığın finansmanında da katkı sağlayacak. Mütekabiliyet şartı olmaksızın buna izin veren birçok ülke de var. Bu tartışma sürüyor önümüzdeki dönemde bir adım atılır mı bakacağız.
2B arazisinde azami 20 milyar TL bekleniyor
Bir rakam veremiyoruz bölgeden bölgeye değişecek. Rayicin belli bir yüzdesi şeklinde olacak. Bu henüz belirlenmedi bu kullanım şekline göre de değişebilecek. Bir bölgede rayicin yüzde 30'u olacaksa bir bölgede yüzde 40'i olabilecek. Boş arazininki daha düşük olacak, üzerinde yapı olan arazide yapının niteliği kıymeti de dikkate alındığında daha fazla olacak. Şu anda 174 bin hektar kadastrosu tamamlanan arazinin 132 bin hektarının rayiç rakam değerlemesi yapıldı. Toplam 300-310 bin hektarlık bir 2B arazisinden bahsedebiliriz. Geride 100-120 bin hektarlık arazi çalışması devam ediyor. Bunların hem kadastro çalışmaları yapılıyor hem de hak sahipleri tespit ediliyor. En son kim kullanıyor hak sahibi kim bunlar tespit ediliyor. Rakam bölgeden bölgeye değişecek ama rayiç bedelin bir oranı şeklinde olacak.
Satıştan elde edilecek gelir konusunda ise şu anda birebir çalışma tamamlanmadan net bir rakam söylemek mümkün değil. O yüzden 5 ile 20 milyar lira arasında bir rakam doğru bir tespit olur.
2B geliri orman için harcanacak
Muhtemelen bu paranın belli bir oranı yüzde 10 civarı peşin alınacak. Kalanda 4 yılda 6'şar aylık vadelerle 8 taksitte ödenecek. Ben şu anda düşünülenleri söylüyorum, Bakanlar Kurulu, Meclis aşaması var bunlar değişebilir. Bu para, ormanların ihyası, genişletilmesi, orman köylülerinin durumların iyileştirilmesi için kullanılacak. Bu da kanuna derç edilecek. 2B arazilerinin toplamının iki katından fazlası kadar ağaçlandırma yapılacak. Bu da en az 6 milyon dönüm ağaçlandırma anlamına geliyor.