366 milyar dolar diken üstünde
Yabancıların Türkiye'deki doğrudan yatırım dışındaki varlıkları eylül sonunda 366 milyar dolara ulaştı. Sermaye hareketlerinin seyri, Türkiye ekonomisinde rekor hacme ulaşan küresel sermayenin alacağı pozisyonda da belirleyici olacak.
Naki BAKIR
ANKARA - Türkiye ekonomisi, bünyesinde barındırdığı 500 milyar doların üzerindeki yabancı varlık, yatırım ve alacağı dolayısıyla, küresel finansal sistemdeki depremin fay hattında yer alıyor.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın "son yüzyılın hiç bir dönemi ile mukayese edilemeyecek karmaşıklıkta bir dönem" olarak nitelendirdiği küresel istikrarsızlık sürecinde uluslararası sermaye hareketlerinin izleyeceği seyir, Türkiye'yi de yakından ilgilendiriyor. Babacan'ın "Farklı senaryolara hazır olmalıyız" uyarısı, özellikle AB ülkelerinde yaşanan borç sorunuyla bağlantılı çeşitli olumsuz senaryoları gündeme getiriyor. Krizdeki AB ülkelerinde kurulan teknokrat hükümetlerinin uygulayacağı politikalar kısa vadede düzelme getirmezse, Türkiye'de borsa, DİBS ve mevduattan sermaye çıkışları yaşanabileceği, yükselen kurların cari açığa olumlu etki yaparken, borçların çevrilmesini zorlaştıracağı, kur riskini büyüteceği belirtiliyor. AB ülkelerindeki resesyonun eğiliminin kırılamaması durumunda da bunun, Türkiye'de büyümeyi yavaşlatması, durgunluğa yol açması bekleniyor. Henüz 2009'daki krizin ihracatta yol açtığı kan kaybını telafi edemeyen Türkiye'nin en büyük dış ticaret partneri konumundaki AB'de yeni bir resesyon yaşanması, başta Türkiye'nin ihracatı için tehdit oluşturuyor. Türkiye ekonomisi, krizin derinleştiği 2009 yılında yüzde 4.7 ile özellikle Almanya ekonomisi ile paralel bir küçülme yaşamıştı.
Türkiye'deki küresel sermaye 514 milyar $
DÜNYA'nın Merkez Bankası verilerinden yaptığı belirlemeye göre, yabancıların Türkiye'deki doğrudan yatırımları, hisse senedi ve DİBS'teki sıcak para portföyü, kamu ve özel sektöre açtıkları kredilerdeki alacağı ve mevduat ve fonlarından oluşan varlıklarının toplam hacmi, eylül sonu itibariyle 514 milyar 62 milyon dolarla, milli gelirin yaklaşık yarısı düzeyinde gerçekleşti. Türkiye'nin "uluslar arası yükümlülükleri"ni oluşturan yabancıların yatırım, varlık ve alacaklarının toplam tutarı, küresel istikrarsızlığın sürdüğü ocak-eylül döneminde yüzde 5.3 oranında 29 milyar dolar küçülmekle birlikte yüksek düzeyini korudu.
Doğrudan yatırım ve sıcak para
Türkiye'de yabancılara ait varlıkların 148 milyar 79 milyon dolarlık bölümünü, daha çok özelleştirmeler kapsamında devir ve satın almalar şeklindeki doğrudan yatırımlar oluşturuyor.
Kamu ve özel sektörün yurt dışı yerleşiklere olan kredi borcu, ilk dokuz ayda 14 milyar dolara yakın artışla 182 milyar 226 milyon dolara ulaştı. Bunun 88 milyar 563 milyon dolarını reel sektörün, 57 milyar 223 milyon dolarını bankaların, 36 milyar 430 milyon dolarını hükümetin, 10 milyon dolarını da Merkez Bankası'nın borcu oluşturdu. Aynı tarih itibariyle reel sektörün ticari kredi borcunun da 27 milyar 214 milyon dolar olduğu belirlendi. Buna göre küresel borç verenlerin Türkiye'ye açtıkları krediler dolayısıyla toplam alacağı temmuz sonu itibariyle 209 milyar 440 milyon dolar olarak gerçekleşti.
Yabancılara ait mevduat hacmi de eylül sonu itibariyle 43 milyar 217 milyon dolar olarak belirlendi. Bunun 32 milyar 548 milyon dolarını bankalardaki, 10 milyar 669 milyon dolarını ise Merkez Bankası'ndaki hesaplar oluşturdu.
Yabancıların Türkiye'deki varlık, yatırım ve alacakların toplam tutarının 514 milyar dolar olduğu eylül sonu itibariyle yurt içi yerleşiklerin yurt dışındaki varlıkları ise yarıdan fazlası rezerv varlıklar olmak üzere toplam 178 milyar 274 milyon dolar düzeyinde gerçekleşti. Dış varlıklar yükümlülüklerle indirgendiğinde, Türkiye'nin eylül sonu itibariyle uluslar arası yatırım pozisyonu açığı net 335 milyar 788 milyon dolar olarak hesaplandı.
İhracatın yarısı krizdeki AB'ye
Türkiye'nin en büyük dış ticaret partneri konumundaki AB'de yeni bir resesyon olasılığı da Türkiye'nin ihracat performansını tehdit ediyor. Özellikle Yunanistan, İtalya, İspanya, Portekiz, İrlanda gibi ülkeler kaynaklı sorunların aşılamaması durumunda krizin ağırlaşması ve bu bölgenin derin bir resesyona girmesinin, 2008-2009 küresel krizinde olduğu gibi Türkiye'nin en başta ihracatına darbe vuracağı belirtiliyor. Bu da üretim ve istihdam azalması, büyümenin yavaşlaması anlamına geliyor. 2007 yılında Türkiye'nin ihracatında özellikle Almanya, İtalya, Fransa başta olmak üzere AB ülkelerinin yüzde 56.3 olan payı, 2008-2009 krizinde yüzde 46'ya düştü, bu yıl ise ilk dokuz ay itibariyle yüzde 47 oldu. AB'nin yeni bir resesyona girmesinin Türkiye açısından ilk etkilerinin bu ülkelere yapılan ihracatta kendini görüleceği belirtiliyor.
Babacan'ın uyarıları
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, çeşitli sektör temsilcilerinin katılımıyla yapılan toplantıda, önümüzdeki dönemde herkesin "çok çok ihtiyatlı" hareket etmesi gerektiğini belirterek, "Hem hükümetin hem tüm devlet kuruluşlarımızın, hem şirketlerimizin farklı senaryolara hazır olması gerekecek. Hiçbir şey sürpriz olmamalı bu dönemde. 'Ya biz bu kadarını da beklemiyorduk' dememeli kimse, öyle bir dönemden geçiyoruz" demişti. Son yüzyılın hiç bir dönemiyle kıyaslanmayacak karmaşıklıkta bir dönemden geçildiğine işaret eden Babacan, güçlü ve krizden arınmış bir AB'nin Türkiye açısından önemini vurgulamıştı. Babacan, "Biz ne olursa olsun Avrupa'nın başarılı olmasını, güçlü olmasını istiyoruz" ifadesini kullanmıştı.