'Tren rayına oturdu ama...'
Başbakan Yardımcısı Akdoğan, çözüm sürecine ilişkin, "Şu anda tren raya oturmuş durumda ama bunun hızını ne belirleyecek? Atılacak adımlar, samimiyet ve dürüstlük belirleyecek" diye konuştu
KOCAELİ - Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, çözüm sürecine ilişkin, "Şu anda tren raya oturmuş durumda ama bunun hızını ne belirleyecek? Atılacak adımlar, samimiyet ve dürüstlük belirleyecek. Bu süreçlerde samimi olmak gerekiyor, dürüst, kararlı, cesur olmak gerekiyor" dedi.
Akdoğan, partisinin Gebze İlçe Kongresi'nde, bazı yerlerde siyaset yapmanın kolay olmadığını söyledi.
"Kardeşi kaçırılan, parti binası yakılan, yolu kesilen AK Parti'liler var. Oralarda zor şartlar altında siyaset yapıyorlar" diyen Akdoğan, mücadeleyi aile olarak hep birlikte yürüteceklerini anlattı.
Akdoğan, şöyle devam etti:
"Çözüm süreci, AK Parti'nin başlattığı bir süreçtir. 'Çözümsüzlük çözümdür' diyen, sorunları halının altına süpüren ve bunun bedeline katlanan, her yıl 'şu kadar insan ölebilir, şu kadar para harcanabilir' diye bunu sineye çeken anlayış, kronik sorunları derinleştirdi, büyüttü, büyüttü, ülkeyi bölünmenin eşiğine onlar getirdi. Bütün bunlara karşı biz 'dur' dedik. 'Akan kan, gözyaşı dursun, analar ağlamasın' dedik. Bu, Türkiye için beka sorunudur. 'Birlik ve bütünlüğümüzü, iç barışımızı tehdit etmektedir' dedik. Bu yüzden çözüm süreci başlatıldı."
Çözüm süreci başlatıldıktan sonra çeşitli engellerle karşılaştıklarını aktaran Akdoğan, "Türkiye, ne zaman şaha kalksa karanlık bir el devreye girdi. 'Demokratik açılım' dedik, arkasından Reşadiye saldırısı geldi. Habur olayı geldi, 'Oslo süreci' dedik, Silvan saldırısı geldi. 'Çözüm süreci' dedik, Kobani bahanesiyle yaşanan vandalizm ortaya çıktı. Her seferinde süreci sabote edecek adımlar atıldı. Bu, sadece bizim başımıza gelmiyor Özal'a da aynı şeyler yapıldı. 'Kürt' dediği için başına gelmedik kalmadı. Erbakan'ın 'Kürt sorunu raporları hazırlattı' diye iktidardan düşürülmesinin bir sebebi de odur arkadaşlar" şeklinde konuştu.
Akdoğan, 28 Şubat sürecinin "silindir" gibi milletin üzerinden geçtiğini dile getirerek, şöyle konuştu:
"AK Parti de taşın altına elini koydu. Cesaretle 'ben bu oyunu bozacağım, bu millete bunun bedelini ödettirmeyeceğim, Türkiye'nin bölünmesine izin vermem' dedi. Bu süreçleri başlattı, türlü türlü sabotajlar ortaya çıktı. Buna rağmen yol yürümeye devam edeceğiz. Kararlı bir şekilde. Şu anda tren raya oturmuş durumda ama bunun hızını ne belirleyecek? Atılacak adımlar, samimiyet ve dürüstlük belirleyecek. Bu süreçlerde samimi olmak gerekiyor, dürüst, kararlı, cesur olmak gerekiyor. Öldürmenin hiçbir gerekçesi ve mazereti olmaz arkadaşlar. Bunlar artık eski Türkiye tablosudur. Geçen nevruzda bir mesaj verildi, 'silahlar sussun, fikirler konuşsun".
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan,"Toplumun içine sinmeyecek, milletin kabul etmeyeceği hiçbir adım atmayız arkadaşlar. Bu sürece toplumsal destek varsa bu, Tayyip Erdoğan'a duyulan güvenin neticesidir" dedi.
Akdoğan, çözüm sürecine iki yeni parametre koyduklarını belirterek, bunlardan ilkinin kamu düzeni ve güvenliğinden asla taviz verilmemesi olduğunu söyledi.
"Kamu güvenliği ve düzeninden asla taviz vermeyiz" diyen Akdoğan, "Türkiye'nin birlik ve bütünlüğünden asla geri adım atmayız, taviz vermeyiz. Türkiye üzerinde ameliyata izin vermeyiz. Bu, temel çizgidir" ifadesini kullandı.
Akdoğan, bölgedeki STK'lar, vakıflar, cemaatler ve partilerin sürecin paydaşı olduğunu vurgulayarak, "Muhatabıdır, bu sorunu birlikte çözüyoruz. Toplumun içine sinmeyecek, milletin kabul etmeyeceği hiçbir adım atmayız arkadaşlar. Bu sürece toplumsal destek varsa bu, Tayyip Erdoğan'a duyulan güvenin neticesidir. 'AK Parti, yanlış yapmaz' anlayışının bir neticesidir. AK Parti'nin rotasını millet çizer, bu rotada yürüdüğü sürece AK Parti, kesinlikle yanlış yapmayacak" şeklinde konuştu.
"Aynı kararlılıkla bu süreci devam ettireceğiz"
Çözüm süreci için her adımı attıklarını anlatan Akdoğan, Akil İnsanlar Heyeti'nin kuruluş amacı ve faaliyetleri hakkında bilgi verdi.
Akdoğan, çözüm süreci için daha önce yaptıkları çalışmalara da değinerek, şunları söyledi:
"Bu süreçte doğru olduğuna inandığımız ne varsa yapıyoruz ama herkesin bunu yapması lazım. Süreç içinde herkesin üzerine düşeni yapması lazım. Bu olaylarda şöyle hayırlı yan da oldu, 'kimin ne mal' olduğu ortaya çıktı. Bakın geçmişte devlete edilmedik laf kalmıyordu, birtakım negatiflikler atfediliyordu. Bugün bölgede şefkatli bir devlet var. Hizmet eden, yatırım yapan, hak ve özgürlük tanıyan, insanı kucaklayan bir devlet var. Onun ötesinde zulmeden, ceberut bir örgüt var. Adam kaçıran, haraç alan ve zulmeden bir örgüt var. Bu, ortaya çıktı. Bu farkındalığın oluşması önemlidir."
"Geçmişimizle yüzleştik, devleti sorguladık, devlet kendi kendine dönüşmedi ama bölgede birilerinin de artık bu örgütü sorgulaması lazım" diyen Akdoğan, "Nasıl bir zihniyettir, nasıl bir hastalıklı anlayıştır. 'Bununla birlikte yaşanır mı' diye sorgulaması gerekiyor. Bu tek tipçi, Baas zihniyetidir. Kobani'de (Ayn el Arap) evcilik oynar gibi kendilerine bir kanton ilan ettiler, ondan sonra herkesi kaçırdılar. Orada bir kaçan, göç eden Kürt oldu. Farklı olan Kürtler kaçtı Kobani'den. Barzani'ye yakın olanlar kaçtı, farklı kimse bırakmadılar. Bunların zihniyeti bu. Bunun artık bölgede görülüyor, anlaşılıyor olması çok önemli bir şeydir. Neticede bu süreci bozan, umutları kıran bunun altında kalır. Bu sürecin sahibi biziz ve aynı kararlılıkla bu süreci devam ettireceğiz" değerlendirmesinde bulundu.
CHP'nin 1996'daki raporu
Akdoğan, diğer partilerin de sürece pozitif katkı vermesini umut ettiklerini dile getirerek, 1996'da CHP'nin Tunceli raporu hazırladığını anımsattı.
Akdoğan, 1994'de SHP'nin de içinde bulunduğu koalisyonun Tunceli'ye yönelik genelge yayımladığına işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Tunceli'de gıda sevkiyatı bile yapılamıyordu, 'teröristlerin eline un geçer' diye. Karneyle veriliyordu. Zulüm öyle bir noktaya gelmişti ki insanlar isyan etti. 'Tunceli, Dersim olaylarından beter bir noktaya geldi' dediler. Bunun üzerine bir rapor hazırladı CHP, 1996'da. Orada söylediklerine bir bakın lütfen. Diyor ki bir, 'Kürtçe radyo ve televizyona izin verilmeli.' Verildi arkadaşlar, AK Parti verdi. 'Kürt, enstitüleri kurulmalı.' Kuruldu, kim kurdu? AK Parti kurdu. 'Özel okullarda Kürtçe eğitimin önündeki engeller kaldırılmalı.' Kaldırıldı, kim kaldırdı? AK Parti kaldırdı. 'Olağanüstü hal kaldırılmalı' diyor, kaldırıldı, kim kaldırdı? AK Parti kaldırdı. 'Yayın yasağı kalksın' dedi, biz kaldırdık. 'Terör tazminatı ödensin' dendi, biz ödedik. 'Köye dönüşler sağlansın' dendi, biz sağladık. Yani o dönemde CHP, bugün belki o olayların arkasında değil, yaşananlarla yüzleşmiyor ama o dönemde hazırladıkları her adım AK Parti iktidarlarınca atıldı çünkü biz geçmişte kim yanlış yaparsa yapsın, yanlışı vurgularız."
Dersim olaylarına da değinen Akdoğan, "Dersim'de bir hadise yaşanmıştır. 'Bu, isyandır' demek, orada yapılan zulmü mazur gösterir mi? Kim yanlış yaptıysa hukuk içinde onunla mücadele edeceksin ama devlet adına birileri yanlış yaptıysa devlete kutsiyet atfederek bunu perdelemeyeceksin. Mazluma sahip çıkacaksın. Zulümde bitaraf kalınmaz. Ya zalim, ya mazlum vardır. Bunun ortası yoktur, ikisini birden idare edemezsin. İşte biz burada öz güven içinde milletimize ve tarihimize güvenerek, tarihimizle barışık şekilde bu sorgulamaları yaptık ve gereken adımları attık" ifadesini kullandı.
Akdoğan, Recep Tayyip Erdoğan'ın yasaklı olduğu dönemde de lider olarak karşılandığını vurguladı.
"Diğer genel başkanlar o koltuğa oturmadan önce acaba ne anlam ifade ediyordu?" diyen Akdoğan, şunları kaydetti:
"Koltuktan ayrıldıktan sonra ne anlam ifade edecekler. Siz o koltuğa ne katıyorsunuz, onu görmek lazım. Bunların derdi, 'küçük olsun, benim olsun.' Küçük bir partinin genel başkanlığı onun için en önemli şey. Bunlarınki çünkü senlik-benlik davası. Bu yüzden varlığımıza karşılar, politikalarımıza, düşüncemize, siyasi zihniyetimize değil çünkü onların bir politikası, zihniyeti, düşüncesi yok. Bu yüzden bizi politik olarak eleştiremiyorlar. Sadece varlığımıza tahammül edemiyorlar. 'Sen git, ben geleyim' diyorlar. Böyle bir siyaset anlayışı olmaz. Başbakanımız 'Tunceli'ye gidemez' dedi, Sayın Bahçeli gitti, tebrik ediyoruz. Türkiye Cumhuriyeti vatan topraklarında bütün siyasi partilerin başkanları her şehre gidebilir.
Bunu yapamamaları bir acziyet olur, güvenlik açısından devlet bu güvenliği herkese sağlar. Herkes de gidebilir. Burada kimsenin cesaretini sınamak için o söz söylenmiyor, ben biliyorum ki Bahçeli de korkak değil, diğerleri de değil. Böyle bir şeyi yakıştırmak da doğru değil, hepsi gidebilir. Mesele fiziken oraya gidip gitmemek değil."
"Siyaseten gidebiliyor, varlık gösterebiliyor, oy alabiliyor musun?" diye soran Akdoğan, "Niye şehrin kenarındaki valilik alanında açıklama yapıyorsun? Şehrin içinde senin parti binan yok mu? Onun önünde niye konuşamıyorsun? Orada parti binan yoksa, siyaset yapamıyorsan, oy alamıyorsan sen zihninde Türkiye'yi bölmüşsün. Yani bizi bölücülükle suçlayacaksın, sen Türkiye'de birçok yere gidemeyeceksin, siyaset yapamayacaksın, oy alamayacaksın ama ben Şırnak'a, Edirne'ye de Trabzon'a da Muğla'ya da Hakkari'ye de gideceğim. Bu yüzden AK Parti, Türkiye'nin birliğinin, bütünlüğünün sigortasıdır, teminatıdır. AK Parti'yi bugün denklemden çekin, alın, Türkiye'nin bütünlüğünü sağlayacak başka bir siyasi hareket yok. Bu yüzden hepimize büyük iş düşüyor. Birlik siyasetini yüceltmek durumundayız" şeklinde konuştu.
"Türkiye savunma sanayisinde ayakları üzerinde duran bağımsız bir ülke"
Akdoğan, Türkiye'nin savunma sanayisinde ayakları üzerinde duran bağımsız bir ülke olduğunu, bunu AK Parti'nin sağladığını söyledi.
AK Parti, iktidar olduğunda savunma sanayisinde iki şirket bulunduğunu anımsatan Akdoğan, "İkisinin de kapısına kilit vuruluyordu AK Parti geldiğinde. Şimdi o kapanacak şirketler dünyanın en büyük 100 şirketi arasına girdi. Savunma sanayisinde, siz kendi ayaklarınızın üzerinde duramazsanız kimseye milliyetçilik havası atamazsanız. Türkiye, son dönemde bölgede yumuşak güçle, kültürel güçle, kültürel gücüyle, ahlaki duruşuyla aktör olmuştur ama aynı zamanda askeri gücüyle, silahlı gücüyle, savunma sanayindeki kabiliyetiyle de işte bir noktaya gelmiştir. Bu ikisi bir arada gitmek durumundadır. 2016'ya kadar savunma sanayisinde 8 milyar dolar ciro hedefliyoruz" değerlendirmesinde bulundu.
Osmanlı'nın mağdura ve mazluma sahip çıktığını, bunun insanlık görevi olduğunu kaydeden Akdoğan, iki milyon Suriyeli'yi kabul eden Türkiye'nin eleştirildiğini vurguladı.
Akdoğan, bunun insanlık vazifesi olduğunu dile getirerek, "Biz bunu yapmazsak, bu utançtan kurtulamayız. Türkiye, büyük bir devlettir, biz bunu yapacağız, yapmaya devam edeceğiz. Suriye'de yüz binlerce insan katledildi. Kimsenin sesi çıktı mı? Bugün çıkıyor mu? Varsa, yoksa IŞİD. IŞİD'le ortak mücadele edelim. IŞİD, ortadan kalktığında sorun çözülecek mi? Bataklık kuruyacak mı? Orada kimyasal silah kullanıldı. Kaç yüz bin insan öldürüldü, Halep yerle bir edildi. Kimse ses çıkardı mı? İşte biz ahlaki duruşu sergilemek durumundayız. Bütün dünyaya bu mesajı vermek durumundayız" şeklinde konuştu.
"Gezi olayları, 17 Aralık komplosu"
Akdoğan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'dan Türkiye şaha kalktığı, büyüdüğü için bazılarının rahatsız olduğunu anlattı.
Türkiye'nin ilk defa bölgesel aktör olarak devreye girdiğine dikkati çeken Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bölgede AK Parti'nin, Tayyip Erdoğan'ın, Ahmet Davutoğlu'nun söylemleri, taşları yerinden oynatmaya başladı. Herkes susarken bizim konuşmamız, zalime 'zalim' diyebilmemiz birilerini korkuttu. Arap Baharı'nı tersine çevirdiler, Mısır'da darbe yaptılar. Bu, halk korkusudur. Halktan korktular. Demokrasi gelirse halkın sözü geçerli olur. İki şey, çok korktu. Bir tanesi İsrail. 'Bu yönetimler halkın sözünü dinlerse benimle iş birliği yapmaz' dediler. İkincisi de otoriter rejimler. 'Saltanatımız yıkılır' diye korktular. Bunun karşılığında bölgede demokrasi mesajı veren, sevilen, alkışlanan, mazlumların gür sesi olan lider, 'onu devirirsek bunların hepsinden kurtuluruz' dediler. Bu yüzden çok büyük bir oyun oynandı. Hem içeride hem de dışarıda. Gezi olayları, 17 Aralık komplosu. Daha sonra bütün partileri bir kefeye doldurup birleştirme çabaları...
Bunların hepsi iç-dış konsorsiyum şeklinde gerçekleştirilen operasyonlar ama bunların hepsine karşı tek kişinin sözü geçerli oldu. O da millet. Bu oyunda etkili olamadıkları tek millet bizim yanımızda. Milletin hayır duasını almaya devam etmemiz için çok çalışmamız lazım."
Akdoğan, 2015'te seçim yapılacağını hatırlatarak, "Bugüne kadar tuzak, kumpas, oyun kuranlar, hepsi yakında yeniden ortalığa dökülmeye başlar. Uydurma anketler yayınlıyorlar. 'AK Parti, yok yüzde 30'a düştü, 24'e düştü.' Siz bunu hep yaptınız. Hep aynı sonucu alıyorsunuz. İnsan hiç akıllanmaz mı? 30 Mart'ta yaptınız, çöktünüz. 10 Ağustos'ta yaptınız, çöktünüz. 'Yüzde 25' dediler, 45 aldık. '30' dediler, 50 aldık. Bu oyunlara gelmeyeceğiz. Sürekli anket yaptırıyoruz. Şu anda AK Parti, yüzde 48 ile 52 arasında banda oturmuştur. Ve bu şekilde inşallah seçimlere kadar bu başarı çıtasını daha da yukarılara çekerek, yürümeye devam edeceğiz" ifadesini kullandı.
"Türkiye'de muhalefet değişmiyor"
Muhalefet partilerini de eleştiren Akdoğan, genel başkanların değişmesinin değişim anlamına gelmediğini savundu.
"Geçmişinizle yüzleştiniz mi arkadaş, kendinizi sorguladınız mı?" diye soran Akdoğan, şunları kaydetti:
"Bunu yapmazsanız, yapısal değişim gerçekleştirmezseniz, empati yapmazsanız bunu nasıl yapacaksınız? AK Parti'ye oy veren yüzde 50'yi küçümseyerek, onları anlamaya çalışmadan nasıl başarılı olacaksınız? İşte bundan dolayı Türkiye'de muhalefet değişmiyor. Bir tanesi stajyer genel başkan, öbürü de kalfa. Bir türlü ustalığa geçemedi. 20 yıldır o koltukları işgal ediyorlar. Ne oldu peki? Bu kadar seçim kaybettiniz, niye gitmiyorsunuz? Koltuklara yapıştınız. Bizim düşüncemize göre insanlar o koltuklara değer katar, koltuklar size değer kazandırmaz."
AK Parti'nin Türkiye'nin birliği ve bütünlüğünün sigortası ve teminatı olduğuna işaret eden Akdoğan, AK Parti'yi denklemden çekince ülkenin bütünlüğünü sağlayacak başka siyasi hareket bulunmadığını savundu.
Akdoğan, "Herkesin sorununu çözmek için uğraşırız" ifadesini kullanarak, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Kürt'ün de Alevi'nin de Türk'ün de Çerkez'in de, gayrimüslimin de Ermeni'nin de ama burası Kürt partisi, Alevi partisi, Sünni partisi değil. Böyle bir kimlik siyaseti yapmıyoruz, birlik siyaseti yapıyoruz. Herkese kucağımızı açıyoruz. Bugün topluma ümit aşılayan, umut vadeden tek siyasi hareket biziz. Her türlü engelle karşılaştık. Darbeci anlayış, çeteler, mafya, karanlık odaklar, vesayetçi anlayışlar, paralel yapının her türü. Ergenekon çetelerinden diğer din kisvesi altına devlet gücünü kullanarak devlete ve millete operasyon çeken ihanet şebekelerine kadar. KCK ve paralel yapı.
Her türlüsüyle mücadele ede ede bugünlere geldik, ayakta kaldık. Hem milletin emanetine hem de ülkenin geçeceğine sahip çıktık."