'Soma'da yaşananlar torba yasaya sığmaz'

Ankara Sohbetleri’ne konuk olan Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu, Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak ve Ankara Haber Müdürümüz Hüseyin Gökçe’nin sorularını cevaplandırdı

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

huseyin_gokce-005.jpg

Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu, Soma’da büyük bir felaket yaşandığını, sorunun çözümü için alınması gereken önlemlerin torbaya (Torba Yasa) sığamayacağını söyledi. Türkiye’de endüstriyel kazalarla ilgili herhangi bir önlemin bulunmadığını dile getiren Bozoğlu, denetim sisteminde de çarpıklıklar bulunduğunu, trilyonluk fabrikaları denetlemeye giden müfettişlerin, fabrikanın araçlarını kullanmak zorunda kaldığını anlattı. Baran Bozoğlu, üçüncü köprü dahil bazı projelere ÇED muafiyeti getirilmesini eleştirdi. Ankara Sohbetleri’ne konuk olan Baran Bozoğlu, Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak ve Ankara Haber Müdürümüz Hüseyin Gökçe’nin sorularını cevaplandırdı. 

Soma felaketinin ardından Çevre Mühendisleri Odası olarak özel bir çalışma içine girdiniz. Biraz bunu detaylandırabilir misiniz? 
İtalya’nın Milano kentinde 1976 yılında büyük bir endüstriyel kaza meydana geldi ve çok sayıda insan hayatını kaybetti. AB bunun üzerine 1982 yılında, özellikle alınması gereken önlemleri de içeren endüstriyel kazalarla ilgili bir direktif yayınladı. Bizde ise durum çok farklı işliyor. Örneğin deprem felaketlerini şu anda sadece yıl dönümlerinde anmakla yetiniyoruz. Deprem için toplanan vergilerle yol yapıyoruz, depremde toplanma alanı olarak kullanılacak yerlerin imara açılması için çalışmalar yapılıyor. Biz bu tür konuların sadece anma toplantılarıyla gündeme gelmesi değil, zihinlere kazınması için genel bir çerçeve düzenleme yapılmasını öneriyoruz. Düzenlemenin adının da Soma olmasını düşünüyoruz. 

Benzer konuları içeren ve TBMM gündeminde buluna düzenlemeyi yetersiz buluyorsunuz o zaman? 
Maalesef bu sadece Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşen iş kanunu özelinde tartışılıyor. Oysa biz Soma’da yaşanan olayların torbaya, torba yasaya sığmayacağını düşünüyoruz. Bununla ilgili siyasi partilerin grup başkanvekilleriyle görüştük. 

 

Soma ile başlamışken devam edelim, denetim sıkıntılarından bahsediliyor, siz de denetimin bir parçası olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz? 
Bir kere müfettişlerin çalışmalarında sıkıntılar oluyor. İş müfettişliği yapabileceklerin sayısı çok kısıtlı. Arkadaşlarımız denetime giderken dolmuş kullanıyorlar veya denetleme yaptıkları şirketlerin araçlarıyla ulaşımı sağlıyorlar. Ben de 4 yıl denetim yaptım. Trilyonluk fabrikayı denetlerken, onun belirlediği bir araca muhtaç kalıyorsunuz. Şimdi iş güvenliği uzmanları, farikalardaki iş güvenliği ile ilgili sorunları bakanlığa bildiriyorlar, ancak ücretlerini işyerinden alıyorlar. Bunun yerine paraların bir havuzda toplanarak, işverenden bağımsız olarak denetimcilere dağıtılması mümkün. 

Bakın çok yakında iki seçim var. Şimdi bu yasal düzenlemeyi yapıp, “İş Kanunu’nu değiştirdik, bu işi çözdük” diyerek konuyu kapacaklar. Oysa biz olay taze iken bir an önce bu işe başlanması gerektiğini düşünüyoruz. Sadece maden ve iş kanunlarında değil, genel çerçeve bir düzenleme daha sağlıklı olacaktır. 

Bakın üçüncü havalimanında 70 sulak alan ve 2.5 milyon ağaç var. Sulak alanların suları şimdiden Karadeniz’e doğru boşaltılmaya başlandı. Üstelik tam da Dünya Çevre Günü’ne denk geldi. 

Yine sizin görev alanınızda bulunan ÇED konusunda bazı düzenlemeler yapılıyor, kamuoyu kiminin farkında, bazılarından hiç haberi olmuyor….. 
2009 yılında AB Çevre Faslı açıldı ve çok sayıda mevzuat yayınlandı. Şunu görüyoruz ki görüntü var ses yok, mevzuat var ama uygulama kesinlikle yok. Ergene Havzası’nda da benzer bir durum var. Bakanlıkların yapısı değiştikten sonra bizim bakanlığın da hafızası kayboldu, çok sayıda AB projesi rafa kaldırıldı. Sistemde görevsel çelişkiler ortaya çıktı, Ergene’de akan derelerin su kalitesiyle Orman ve Su İşleri Bakanlığı, deşarj limitlerini Çevre ve Şehircilik Bakanlığı belirliyor. 

Ergene için bir eylem planı ve ardından genelge yayınlandı. Ancak genelgede uyulması gereken zorunluluklar sürekli erteleniyor. 

Son örnek yapılması planlanan üçüncü köprü. Örneğin burada projeye ÇED muafiyeti sağlandı. 

ÇED aslında bir süreç olmasına rağmen, bakanlık ve siyasi irade bunu hep belge olarak algılıyor. Oysa burada teknik tartışma, akademisyenlerin sürecin içinde girdiği bir yapı var. Aynı zamanda halkın kendi yaşam alanlarıyla ilgili bir demokratik katılımı da içeriyor. Bizim ÇED muafiyetiyle ilgili bir başvurumuzu Danıştay 14’üncü Dairesi adeta ders verir nitelikte sonuçlandırdı. Ancak aynı daire üçüncü köprüde ÇED muafiyetine de vize verdi. Faiz lobisi olarak tanımlanan kredi kuruluşları var. Bunlardan fon sağlanabilmesi için İngilizce ÇED hazırlandı. Ancak ÇED’in uygulanması mevzuatta yapılan düzenleme ile ertelendi. Ayrıca şirketlerin ÇED raporlarına uyup uymadıkları da bakanlıklar tarafından tam olarak denetlenemiyor. Sorunlar yumak haline gelip daha da büyüyor. 

Bir de HES’lerle ilgili eleştiriler yoğunlaşmaya başladı…. HES’lerin yapıldığı alanlar çok bakir. Bu alanlara gidip inşaat yaparken, hafriyatları taşıma zorunlu olduğu halde taşımıyorlar. Bakanlığın da elinde denetleyecek araç yok. Ayrıca kullanılan yöntem itibarıyla kuraklık sorunu da ortaya çıkıyor. Antalya’da bir dere üzerine 10 tane boru tipi HES yapılıyor. Yağan yağmurlar maalesef yeraltı suyunu besleyemiyor. Örneğin Ankara’da yağmur sularını toplayacak bir sistem yok. Her taraf beton. Kanalizasyon ve yağmur suyu bir arada toplanıyor. En azından yeni yerleşim alanlarında bu ayrım yapılabilir. 

Özellikle çevreci örgütler ve sizin HES, nükleer enerji, termik santral hatta rüzgar türbinlerine karşı olduğunuzu görüyoruz. Peki nasıl bir enerji üretim modeli öngörüyorsunuz? 

Aslında bu iş üretim tüketim ilişkisinden kaynaklanıyor. Tüketim arttığı sürece ne kadar termik santral, nükleer de yapsanız karşılayamıyorsunuz. Mevcutta yüzde 25 oranında kayıp kaçak var. Özellikle iletim hatlarından ciddi kayıplar var. Kaçağı bir tarafa bırakın kayıp da çok önemli. Eğer enerjiyi İzmir’de üretip Ankara’ya taşımaya çalışırsanız, doğal olarak kayıp olur. Enerji altyapısını revize etmesi gerekiyor. İkinci olarak enerji verimliliğinde çok geri noktadayız. Enerji Bakanlığı’nın ENVER projesi var ama bu da detaylandırılabilmiş değil. Büyük şehirlerde gündüz bile sokak lambaları yanıyor. 

Bölgesel enerji yönetimi daha sağlıklı olabilir. Yani her bölgenin kendi kapasitesi üzerinden yönetim olabilir. Yoğun güneş alan Konya Ovası’nda güneş panelleri kurulabilir. 

Biz çevre teknolojilerinin uygulanabildiği termik ve HES’lere karşı değiliz. Ancak özellikle yer seçimleri genelde çok sakat oluyor. Termik santral sahipleri veya siyasi iktidar, hemen bizi istemezükçü ilan ediyor. 3’üncü havalimanında da aynı sorun. 

Enerji Bakanı bile mikro HES’lerin enerji üretimine çok katkısı olmadığını açıkladı. Oysa büyük ölçekli barajlarda bu sistem kullanılabilir. 

Nükleer santral konusuna nasıl bakıyorsunuz? 
Şimdi Sinop ve Akkuyu’da iki tane santral planlanıyor. Oysa olası bir kazada burada ne gibi çalışma yapılabileceğine yönelik ne bakanlıkta ne de şirketlerde herhangi bir plan yok. Herhangi bir risk analizi yapılmamış, oysa biz Oda olarak bunu yaptık. Ayrıca nükleer atıkların nasıl yönetileceğine ilişkin bir belirsizlik var. Bunlar bertaraf edilemiyor. Almanya’da geçici depolama alanlarında tutuluyor. Bu yakıtların sadece soğuması için 5-10 yıl gerekiyor. Tekrar baştaki meseleye döneceğim, Türkiye’de herhangi bir endüstriyel kazada hangi kurumun ne gibi faaliyet yürüteceği belli değil. Bununla ilgili zorunluluklar da zaten 2017 yılına ertelendi. 

Meslek odalarının idari ve mali denetiminin bakanlıklara bağlanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? 
Bizim ÇMO olarak bu konuda herhangi bir kaygımız yok, denetime açığız. İlk Bakanlar Kurulu Kararı çıktığında, “Biz hazırız buyurun, biz de sizi denetleyelim” diye açıklama yaptık. ÇMO olarak bizim zaten paramız da yok. Tüm gelirimizi eğitim faaliyetleri ve üye aidatlarından karşılıyoruz. Bizde genel sekreterler dahil hiçbir yönetici odada çalışmaz. Bu iş tamamen gönüllülük esasına göre yapılır. 20 civarındaki personelimizin ücretlerini bile halen ödeyemedik.

 

Bu konularda ilginizi çekebilir