'Hayır diyebilmek esastır'

Faruk Şüyün'le Haftanın Konuğu: Ali Saydam

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
İddialı bir üst başlık, altında yine iddialı bir isim… Bir yeni kitap: "Türkiye'de İletişimin Elkitabı 1, Vazgeçmek Özgürlüktür." Bersay İletişim Danışmanlığı, Bersay İletişim Enstitüsü, Dörtok&Bersay İletişim, Kesişim Yayıncılık ve Tasarım Hizmetleri ile Saydam İletişim ve Etkinlik Yönetimi'nin oluşturduğu Bersay İletişim
Grubu'nun Yönetim Kurulu Başkanı Ali Saydam'ın Remzi Kitabevi'nden çıkan yeni kitabı... Daha önce yayınlanmış "Algılama Yönetimi" ile "Eş ve Müşteri Nasıl Kaybedilir?" adlarında iki kitabı daha var. Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde dersler veriyor... Sohbetimize, kitabın iddialı isimleriyle başlamak istiyorum:
"Doğru, çok iddialı… Şöyle ifade edeyim, elkitabı mantığı, bizim iletişim sektöründe pek yok."
Öyleyse arzu ederseniz üst başlıktaki elkitabını tanımlayalım öncelikle… 
"Herhangi bir konuda disiplinlerarası bilgi edinmek için başvuracağınız bir yapı. Diyelim ki kriz yönetimi. Bir kriz olduğunda nasıl yönetiliyormuş diye araştırmaya kalkarsanız internete girdiğinizde milyonlarca sayfa görürsünüz, kitaplardan okumaya kalkarsanız yanarsınız. Oysa elkitabının anlamı, son derece özet, sıkıştırılmış bir şekilde kuramdan da çok vakalara dayanarak (iletişim için söylüyorum) kolay yardımcı olabilecek çözüm yolları bulabileceğiniz  bilgileri sunmasıdır. Bu kitabın amacı da bu. O yüzden bu ilk kitapta…" 
İkincisinin adı belirlenmiş, yine iddialı: "İktidar Yalnızlıktır." Ya çıkış tarihi?
"O da Nisan'da çıkacak inşallah…"
Üçüncü cilt olacak mı?
"Sonbahara düşünüyoruz."
Onun adı belli mi?
"Henüz değil."
İLETİŞİM YERELDİR
Peki, niçin "Türkiye'de İletişim'in Elkitabı?" da yalnızca iletişimin değil?
"İletişim, evrensel bir şey değildir. Meselâ satranç, futbol kuralları evrenseldir, dünyanın her yerinde aynıdır. İletişim, insanın ruhi şekillenmesi, düşünce yapısı, değerleri ve kültürü ile ilgilidir. Yani Japon folklor müziği, bana kedi miyavlaması gibi geliyorsa; açıkara Türkiye'nin en beğenilen sesi İbrahim Tatlıses'in sadece
bizim bölgede tutulması ve başka yerlerde, örneğin Japonya'da pek iş yapamamasının sebebi de o ortak ruhi şekillenme dediğim bir ulusun kendisine has algılama biçimlerinin oluşmasından kaynaklanıyor. O yüzden kitabın başlığı, Türkiye'de iletişimin elkitabıdır. Bu kitapta yazılan taktikleri gidip Almanya'da uygulamaya
kalkışırsanız çalışmaz... Türkiye'de tüm zamanların en iyi otomotiv  kampanyası bana soracak olursanız Audi'nin yıllar önce yapmış olduğu 'Audi'de asla bulamayacağınız aksesuarlar' adlı kampanyadır. Beyaz çorap, üzerine basılmış yumurta topuk, elde tesbih, bir parmakta da tek taş pırlanta yüzüklü bir adam. Bu, Audi'yi sıçratmıştır Türkiye'de... Yani, iletişimin özü millidir."
BİREYSEL MARKA VE ŞÖHRET
Yine bu kitaba dönecek olursak…
"Lider iletişimi veyahut bireysel marka konusu, ki bugüne kadar bana en çok gelmiş olan ve bir-iki deneyden sonra kesinlikle hiç kimseye profesyonel hizmet vermediğim konu, örneğin bireysel marka ve bireysel şöhret… Bunlar, çok sık karıştırılan konular. Bu kitap, onlarla ilgili olarak 25-30 sayfa bulabileceğiniz bir elkitabı… Yine konu yönetimi, itibar yönetimi, iç iletişim gibi konuların yanıtlarını bulmak için de bu kitaba başvurmakta yarar olduğunu söyleyebiliriz."
El kitabının anlamını konuştuk. Kitabın adına gelelim: "Vazgeçmek Özgürlüktür."
"Eşim Arın Saydam koydu bu adı. Kitabın içinde de geçiyor. Bu, kendi hayatımda da çok sık yaşadığım bir şey. Çünkü çok tasallut fikirlerle boğuştum."
Tasallut fikirler nedir?! 
"Ben, hep bir yerlere ait oldum. Önce epey muhafazakâr bir aile, sonra yine muhafazakâr bir yatılı okul İstanbul Erkek Lisesi; ondan sonra birdenbire sol düşünce.
Böyle köklü, reddedilmeyen ve tartışılmayan, apriori, kafadan kabul edilen dünya görüşlerinin oluşturduğu, kendi bireysel düşünce sisteminin devreye girmesinin engellendiği ortamlara ben, tasallut ortamları diyorum. Bu tasallut ortamlarında düşüncenin geliştirilmesi, insanın esenliğe kavuşması mümkün değil. Benim tecrübelerim bunu gösteriyor. Ne zaman mümkün? Ancak vazgeçebildiğin zaman. 'Algılama Yönetimi'nde de yazmıştım: Ben, şu cümlelerle yetişmiş biriyim: Marx'ın dediklerini Engels, onun söylediklerini Lenin, onunkileri de Stalin özetlemiş. Stalin'in söylediklerini de Mao zaten bir şekilde ifade ediyor. Mao'nun seçme eserlerinin özeti de şu 'Kırmızı Kitap'ta var, 50, 100 sayfa! Bunu oku, yeter!
Ben bu lafı, sol hareketin liderlerinden duyduğumu çok net hatırlıyorum. Tasallut dediğim, işte bu: Bireysel yargılama ve karar süreçlerini tamamen devre dışı bırakıp başkalarının sizin adınıza düşündüğünü, karar verdiğini kabullenmek, varsaymak…"
TASALLUTTAN VAZGEÇMEK
Ve bundan vazgeçmedikçe…
"Ne iletişim yapılabilir, ne marka yönetilebilir, ne de ilişki yönetimi hayata geçirilebilir. Pek çok siyasi, bu konuda gelip takılırlar nitekim. Pek çok bireysel marka olduğunu zanneden şöhretler de aynı şekilde. O yüzden bu tasallut sistematiğinden vazgeçebilmek, bir marka yönetimi için esastır.
Bir de hayır demek çok zordur. Hele bizim memlekette… Oysa marka yönetiminin bir numaralı ögesidir 'hayır' diyebilmek. En tipik örnek, bir marka hangi markalarla
yanyana gelecek diye bir strateji vardır. Onu koyduğunuz zaman, televizyona kimlerle yanyana çıkacağınız çıkar ortaya. Eğer hayır diyemezseniz, çok kötü durumlarla karşılaşabilirsiniz. Didişme programlarının içine düşmek ya da düşmemek işte böyle bir stratejik karardır. Bunlar vazgeçme süreçleridir. Bunları yönetemezseniz başarılı olma ihtimaliniz zayıflar. Onun için kitabın adı, 'Vazgeçmek Özgürlüktür.'"
TÜRKÇE KRİZ KİTAPLARI
Kitapta hepimizin bildiği şahıslar ve firmaların isimleri geçiyor. Makaleler, onlarla ilgili vakalardan yola çıkarak yazılmış: Erkan Özerman'dan Gülben Ergen'e, Metro Group'tan Türk Telekom'a kadar…
"Genelde Türkiye'de şöyle bir yaklaşım var, ama yavaş yavaş aşılıyor bu: Türkçe yazılan kitaplarda pek suya sabuna dokunulmuyor, Türkiye'den örnekler verilmiyor.
Onunla ilgili olumsuz bir şey yazarsam kızarlar endişesi hakim oluyor. Aman zülfiyare dokunmayayım!
Somut örnek verecek olursak kriz iletişimi ile ilgili yazılan kitaplarda, dışarıdan iki örnek vardır: Birisi 1989 yılında Alaska'da yaşanmış olan Exxon Valdez tankerinden 1 milyon tondan fazla petrolün denize sızmasıdır. Halbuki daha çok yakında BP'ye ait bir petrol platformu Meksika Körfezi'nde infilak etti ve çok daha fazla petrol çevreye yayıldı. Ama bu örnek yoktur meselâ kitaplarda... Exxon yok Türkiye'de diye onunki yazılır. İkinci örnek de Tylol'dur; 60'lı, 70'li yıllarda yaşanmıştır.
Ben ise, bundan gocunacak bir şey olmadığını düşünüyorum. Benim yazdıklarım gazetelere intikal etmiş haberlerdir, gizli bilgileri açıklamadım hiçbirinde. Zaten gizli saklı bilgi olsa yazmam zaten. Medyaya yansımış, Türkiye'nin konuştuğu pek çok konuyu yazdım ki teorik konuların anlaşılmasına yardımcı olsun. Türkiye'de şöhretle bireysel marka arasındaki farkı anlamadıkları için, bir türlü bireysel marka çıkmıyor. Hiç olmazsa buna hizmet etse bile bu kitap yeter..."
SİNEMA VE HAYAT
Bu kitapta da yazılarınızdaki entelektüel derinlik sürüyor. Ama önce sinemayı konuşmak istiyorum. Yazıların çoğunda filmler yer alıyor...
"Ben sinemayı okumanın, bunun seminerini veriyorum iki yıldır, hayatı okumak için sinemayı okumanın iyi bir yol olduğunu düşünüyorum... Ama seyretmek değil, okumak... Mevlânâ'nın tâbiriyle fihi mâ-fîh yani içindekinin içindekini anlamaya çalışmak. İki tür seyretmek var: Biri kakarakikiri seyretmek, bir de yönetmen bunu niye
çekmiş diye izlemek. Çünkü, kurgu var arkasında. Sanat demek, kurgu demektir. Hayatın kendisi de kurgu oysa. Sinemada o düşünce tarzını, o tekniği, kurguyu çözebilirsen hayatın da kendisini okurken çözümlemeler yapabilirsin diye düşünüyorum."
EN ZOR BASİTİ BULMAK
Ya entelektüellik...
"Dünyanın en zor şeyi Einstein'ın söylediğini yapmak. Diyor ki: Dâhiyane olan basiti bulmaktır... Bizim de bu kitapta yapmaya çalıştığımız o... Yani entelektüel bir yapıyı, demin de arz etmeye çalıştığım kuramsal meseleyi son derece basit, pratik, somut vakalar çerçevesinde anlatabilmek.
Entelektüel derinlik bugün Türkiye'nin bir numaralı meselesi bana soracak olursanız. 1980 darbesi sonrası Kenan Evren ve komutanlarının Türkiye'ye yaptıkları en büyük kötülüktür entelektüalizmi kökünden ret etmek. 'Entel dantel' lâfı o tarihlerde çıkmıştır. Mehmet Koçak dostumun ifadesi ile 'Neşeli Cahiliye" devridir.
Vur patlasın, çal oynasın. Tam bunun üzerine Özal geldi, o da devam ettirdi. İzlediği kültür ve sanat faaliyetlerine bakacak olursak bu laylaylomu görürüz. Hele üniversiteye girişte uygulanan çoktan seçmeli, hiçbir derinlik sağlamayan sistem... Bunların sonucunda entelektüel derinlik sıfır ya da sıfıra yakın, bir de bu derinliği yakalamak isteyenlerin ise toplumda küçümsenmesi 'entel dantel' diye...
İşte bu temel açığı gidermeyi amaçlayan, Bersay İletişim Enstitüsü'nün Boğaziçi Üniversitesi ile 7 Ocak'ta başlatacağı bir temel eğitim var, ben de gideceğim. Pek çok arkadaşa da tavsiye ediyorum. Ne dersleri var orada biliyor musunuz? Sanat, edebiyat, tarih, müzik... Bu konularda inanılmaz bir eksikliğimiz var hepimizin,
cahiliz... Bunların eğitimini alacağım... Dünyada entelektüeller genellikle sol oluyorlar. Çünkü, entelektüel derinlik biraz muhalif olmak demektir, kendine de muhaliftir entelektüel. Bu muhalif entelektüellik yapısı İslam dinine aklını ve gönlünü vermiş entelektüel kesimde daha da derinlik kazanarak devam ediyor. Öteki tarafta ise giderek derinlik kayboluyor. Derinliği kaybetmemek için küçücük bir katma değer sağlıyor ise bizim kitaplar ne âlâ." 
Sizin eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
"Eklemek istediğim üç şey var: Bir tanesi bu kitabın gelirleri Bersay İletişim Enstitüsü'ne kalacak masraflar çıktıktan sonra tabii. İkincisi Remzi Kitabevi'nin bu kitap için gösterdiği çaba olağanüstü. Verdikleri destek hakikaten çok önemli. Üçüncüsü de okurlara, bu kitabı alıp baştan sona okumamalarını tavsiye ediyorum.
Merak ettikleri konu başlığına bakıp onu okumalılar. Çünkü, bölümlerin biribirleri arasında anolojik bir bağlantı yok..."
İKİNCİ CİLT NİSANDA: İKTİDAR YALNIZLIKTIR
Ben, ikinci cildi de konuşmak istiyor: "İktidar Yalnızlıktır" diyorsunuz?!
"Rekabette başarı olmak istemenin nihai hedefi nedir? Orada bir numara olmak. Liberalizmin özü de budur. Ancak, yukarı doğru çıktıkça yalnızlaşırsın. İşte o yalnızlığı yönetebilmek lâzım. Orada paniklersen eğer, Türkiye'de pek çok örneği olduğu gibi kendi kendini ayağından kurşunlamaya başlarsın. İktidara geldiğin anda, dostun kadar düşmanın da olur.
Yalnız kalırsın, bu yalnızlık duygusuyla başetmek lâzım. Çünkü, iktidar mücadelesinden birincilik hedefinden vazgeçemezsin. Hedefinin, vizyonunun rekâbetçi ortama girdiğinde en öne fırlamak olması gerekiyor. O zamanda yalnız kalmak durumundasın."
"Her makale bir somut olay ve kuram"
"Vazgeçmek Özgürlüktür", daha önce yayınlanmış makalelerinizden oluşuyor ve bu yöntem, hayli riskli bir iş. Bunu aşabilmek için de iyi bir edit ve güncelleme gerekiyor, ki başarıyla yapılmış. "İki editörüm var aslan gibi. Bir tanesi Ülkü Karaosmanoğlu, diğeri de Boğaziçi Üniversitesi'nden sosyoloji mezunu, sonra iletişim masterı yaptı, şimdi de doktorasını yapıyor, bizim de şirketin yeni yönetim kurulu başkanı Arın Saydam… Makaleleri kategorize etmek çok zordu. Demin de arz etmeye çalıştığım bilimsel kategorilere uygun makaleleri edit etmek ve güncellemek için bu iki kişi hakikaten iki senelerini verdiler. Ve kitap, o yüzden eski makalelerin bir araya getirilip yayınlanması olmaktan çıktı. Giriş ve çıkış bölümlerini de ben yazdım bir daha, son editi de ben yaptım, ama onlar büyük emek verdiler." Bir şey daha var, bazıları neredeyse 20 yıl öncesine ait olmalarına rağmen, kurama bağlı yazılar oldukları için zaten eskimemişlerdir…"Her makale bir somut olay ve kuram. O yüzden de elkitabı dedik. Türkiye'de elkitabı küçümsenir. Oysa çok önemlidir dünyada. Ben kimya okudum üniversitede orada ‘Kimyanın Elkitabı' devasa bir eserdir. Ya da başka bir alandan örnek verecek olursak meselâ ‘Tavlanın Elkitabı'… Orada tavla ile ilgili her şey vardır. Bu kitap da ciltler tamamlandığında iletişimin elkitabı olarak ortaya çıkacak."
Bu konularda ilginizi çekebilir