'AYM'nin kararı doğru'
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) seçim barajına ilişkin aldığı karar için, "Doğru yönde alınmış bir karar olarak değerlendiriyorum" dedi
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Almanya’nın başkenti Berlin’e resmi ziyaretinin ardından Türkiye’ye dönüşte, uçakta, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Paris'te, dayanışma tablosu içinde yer almalarının bir zaruret teşkil ettiğini belirten Davutoğlu, Türkiye'nin asli olarak bir tavır sergilemek üzere Paris'te olduğunu vurguladı.
Davutoğlu, toplantının formatı, içeriği belli olduğunda değerlendirme yapacaklarını söyledi.
4 eski bakanla konuştu mu?
"Soruşturma komisyonu çok tartışılmıştı. Dört bakana, 'Kendi iradenizle Yüce Divan'a gidin' dediğiniz ifade edildi. Böyle bir tavsiyeniz oldu mu? Genel Kurul oylamasında, grubunuzun fire vereceğini düşünüyor musunuz?" sorusuna, Davutoğlu, şu yanıtı verdi:
"İki şeyi ben sürekli vurguladım: Biz soruşturma komisyonuna müdahil olmadık. Basın yasağı geldiğinde de ben açıkladım; komisyonu herkesin rahat bırakması ve tamamıyla komisyon üyelerinin, komisyona verilen yetki ve o yetkinin kullanılışı anlamında, süreç konusunda söz sahibi olmalılar. Yasal ve anayasal olarak da tablo budur. Kimse bu anlamda yönlendirici bir şeyde bulunamaz. Biz bu tavrı sürdürürken... Dediğim gibi, hiçbir bu anlamda komisyon üyeleriyle görüşmem ya da müdahil olmam söz konusu olmadı. Biz bu tavrı sürdürürken muhalefet ne yaptı? Daha en başından ihsas-ı reyde bulundu. Soruşturma ne için vardır? Üzerilerinde iddia edilen kişilerle ilgili bir araştırma için var. Baştan hükmünüz belliyse ne için böyle bir soruşturma komisyonuna ihtiyaç hissediyorsunuz?
Ayrıca soruşturma komisyonu, teknik hukuki bir değerlendirme yapıyor. Siyasi ve etik bir değerlendirmenin ötesinde teknik ve hukuki bir değerlendirme yapıyor. Bu anlamda da kanaatleri bir karar halinde kamuoyuna paylaştı. Genel Kurul'a gideceğiz. Genel Kurul'da grup kararı alınması ve yönlendirmede bulunulması doğru değil. Ama AK Parti Grubu kendi değerlendirmesini, kişisel değerlendirmeler ötesinde, ortak akılla da kendi doğrusu yönünde hareket eder. Bundan kimsenin şüphesi olmamalıdır."
"Ne konuştuğum, beni ve görüştüğüm kişileri ilgilendirir"
Parti içinde genel başkan olarak herkesle konuştuğunu belirten Davutoğlu, "Ama ne konuştuğum, neyi, ne tür konuları ele aldığım gibi hususlar, sadece beni ve görüştüğüm kişileri... Sadece bakan değil, milletvekili, teşkilat mensubu herkesle, her an görüşmemden daha doğal bir şey olmaz. Ne konuştuğum sadece beni ve görüştüğüm kişileri ilgilendirir. Bu anlamda kamuoyuyla paylaşacak bir husus olduğunu düşünmüyorum" diye konuştu.
"Türkiye'nin bazı önerileri vardı, terörün kaynaklarının kurutulması yönünde Irak'ta ve Suriye'de. Ancak Batı, bu konuda Türkiye'nin istediği cevabı vermedi. Paris'teki terör saldırısından sonra, bu teklifler, öneriler daha çok dikkate alınacak mı? Çözüm bulunması için adım atılacak mı? Bir adım gelmezse, Türkiye'nin 'B' planı var mı?" sorusuna, Davutoğlu, şu yanıtı verdi:
"Bugün Sayın Merkel, dün de resepsiyon, bekleme esnasında birçok liderle Suriye konularını ele aldık. Çünkü nihayetinde, Suriye konusunda maalesef vaktinde atılmayan adımların bedelini önce Suriye halkı ödedi, sonra komşu ülkeler, şimdi bütün dünya bu bedelle karşı karşıya. Bundan kastettiğim nedir? Üç aşamadan geçti Suriye krizi. Birinci aşama, daha olayların tırmanmasının ilk aşamasıdır. Biz Türkiye olarak, Beşer Esad'ı bütün bu baskıcı yöntemlerden vazgeçirmeye gayret sarfettik. Bu, Ocak 2011 ile Eylül 2011 arası. Neredeyse 9-10 aylık bir süre. Bu dönemde dikkat ederseniz, bütün uluslararası aktörler konuyu seyretmekle yetindiler. Türkiye dışında çaba sarfeden olmadı. Çünkü herkes bu problemin bir şekilde kendi içinde bir yere gideceği ve hatta Suriye'nin zayıflamasından da medet uman ülkeler olmuş olabilir. İkinci aşamada, bu telkinler fayda vermeyince, Suriye yönetiminin halka karşı büyük bir baskı uyguladığı noktada ise biz, Suriye halkı ve muhalefetin yanında yer aldık. 2011 Eylül'ünden, 2013 yazına kadar barışçıl, ılımlı bir Suriye muhalefeti alanda çok etkili bir şekilde vardı. Ama özellikle kimyasal silah saldırısı sonrasında, gerekli tepkilerin gösterilmemesi, Suriye halkında büyük bir hayal kırıklığı doğurdu. Ve radikal eğilimlerin etkisini artıran bir sonuç doğurdu, bu üçüncü aşama. İkinci aşamada Suriye muhalefetine yeterli destek verilmediği için ve Suriye rejimi işlediği insanlık suçları dolayısıyla herhangi bir bedel ödemediği için Suriye rejimi baskıyı artırdı ve ılımlı muhalefetin boşalttığı yerlere de DEAŞ yerleşti."
"Kamu düzeni her şey olmazsa olmaz şartıdır"
Suriye meselesinin çok ciddi sonuçlar doğuracağı, Filistin, Lübnan ve Irak meselesine komşu olması dolayısıyla, bölgeye olumsuz etki yapacağı konusunda uyarılarda bulunduklarını anımsatan Davutoğlu, vaktinde alınmayan tedbirlerin, bugün böyle bir tabloyla karşı karşıya gelinmesine yol açtığını kaydetti.
Bugün dünyada, Suriye konusunda çok daha fazla bir duyarlılığın olduğunu belirten Davutoğlu, "Fakat bu duyarlılık maalesef Suriye halkının geleceği ile ilgili bir duyarlılık olmaktan daha çok herkesin kendi güvenlik riskleriyle ilgili artan bir duyarlılık halini aldı. O bakımdan önümüzdeki dönemde, eminim Suriye konusunda çok daha ciddi tedbirler alınmasının vaktinin geldiğini herkes daha yakından farkedecektir" dedi.
Çözüm Süreci
"Çözüm Süreciyle ilgili, 'kamu düzeni' vurgusu yapıyorsunuz. Gelinen noktada talepleriniz yerine getirildi mi? Süreç konusunda son durum nedir? Silahların bırakılması konusunda karşı taraftan aldığınız yanıtlar nedir?" sorusuna, Davutoğlu, şu cevabı verdi:
"Çözüm Süreci bağlamında, son 4-5 ay içinde yaşadıklarımız bir çok açıdan önemli tecrübeler oldu. 2013 başında, 2012 sonunda başlayan aşamadaki Çözüm Süreci... Daha önce Oslo süreci, Habur'dan girişler vardı. Bütün bu zorlu dönemeçlerde, belli kurallara riayet edilmediği için istenilen netice alınamadı. Sayın Cumhurbaşkanımızın başbakanlığı döneminde, Çözüm Sürecinde çok ciddi, belki de en önemli adım, 2014 Haziran ayında çıkan yasaydı. İlk defa bir yasal çerçeve oluştu. Biz de hükümeti kurduktan sonra bu yasal çerçevenin gerektirdiği Çözüm Süreci mekanizmalarını oluşturduk, kurulları, kimin ne yapacağıyla ilgili. Tam bu aşamada 6-7 Ekim olaylarının ortaya çıkmasından sonra gördük ki, herkes gördü, bütün toplum, sadece biz değil. Kamu düzeninin olmadığı yerde, herhangi bir sürecin işlemesi söz konusu olamaz. Kamu düzeni bir şart değil, olması zaruri olan bir şeydir. Müzakere konusu değil. Yani, 'biz kamu düzenini sağlayalım, siz de şunu yapın' diyemez kimse. Demokratik bir toplumda kamu düzeni her şey olmazsa olmaz şartıdır. Ekonomik faaliyetlerin olmazsa olmaz şartı, siyasi faaliyetlerin. Bütün bunlar, 6-7 Ekim olaylarında çok açık bir şekilde ortaya çıktı. İş yerleri tarumar edildi. Şimdi nasıl çözüm sürecinin ekonomik boyutunu konuşabiliriz?"
"2-3 ay öncesine göre daha olumlu bir noktadayız"
Çözüm Süreci'nin sadece bir tarafla yürütülmediğini, teşvik paketlerinden, atılan demokratikleşme adımlarına kadar, her şeyin sürecin bir parçası olduğunu belirten Davutoğlu, "Şu anda birçok Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki şehirlere gittiğinizde, son derece gelişmiş duble yollarla, hemen hemen her ilde havaalanları... Aslında bunlar da bizim perspektifimizde milli, ulusal barışı, birlikteliği tahkim eden şeyler. Bunlar da ancak kamu düzeni içinde olur" diye konuştu.
Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Siz, havaalanı, yol yapmak için çalışan firmaların iş araçlarını yakarsanız, müteahhit firmaları tehdit ederseniz... Aslında niyet burada bölgeye hizmet gitmesini engellemek üzerinden bir kaos çıkarma niyeti. İşte onun için Çözüm Süreci bir müzakere mevzu olan bir şey değil. Ancak biz şunu söyledik; Buna riayet edilmediği sürece herhangi bir netice almak mümkün değil. Son aylarda bu konularda çok daha, en azından iki aydır daha dikkatli yürüyen bir süreç olduğunu söyleyebiliriz. Cizre olaylarında da devletin, güvenlik güçlerimizin müdahalesi kararlı ve net oldu. Taraflar da yaptıkları hataları fark ettikleri için çok kısa sürede bir ortak duyarlılık oluştu. O anlamda şu anki atmosferi olumlu görüyorum. Son derece olumlu atmosfer var. Ne kadar zamanda netice alırız? Onunla ilgili tarih verip daha önceki tecrübelerden hareketle, gerekli gereksiz bu süreci olumsuz anlamda etkilemek isteyenlere fırsat vermemek lazım. Aynı şeklide bir takvimlendirmeyi ortaya koyup, bu takvimlendirme esnasında çıkabilecek bazı sorunlar sebebiyle kamuoyumuzda da olumsuz bir kanaat uyanmasını istemem. Ancak 2-3 ay öncesine göre daha olumlu bir noktadayız. Görüşmeler sadece bir tarafla değil, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da birçok tarafla, kesimle görüşmeler sürüyor."
Türkiye'nin bütününde Çözüm Süreciyle ilgili duyarlılığı artırmaya kararlı olduklarını ifade eden Davutoğlu, Diyarbakır'da sivil toplum kuruluşlarının yaptığı toplantının, bu anlamda son derece önemli olduğunu, benzer toplantılarla bir kamuoyu bilinçlendirmesi yapmaya ihtiyaç olduğunu söyledi.
Gelecek günlerde daha olumlu adımların söz konusu olacağını belirten Davutoğlu, "Ama nihai kertede silahsızlanmanın olmadığı bir sürecin başarılı veya anlamlı olması mümkün değil. Mutlaka bu süreç içinde silahlar terk edilecek. Türkiye'de demokratik siyaset yapmak için her türlü imkan varken, Ankara'da ve Türkiye'nin her yerinde her türlü görüş açıkça dile getirilebilirken, her türlü toplantı ve gösteriyle kanaatler beyan edilebilirken, silaha başvurulmasını herhangi bir demokrasiye inanan kişinin ya da grubun savunması mümkün değil. Bu anlamda barışçıl bir siyaset için mutlaka silahların bırakılması zaruridir ve süreç içinde de bunun gerçekleşmesini beklemek ve talep etmek en doğal bir husustur" dedi.
"Anayasa Mahkemesinin kararı doğru"
"Seçim barajı noktasında HDP parti olarak seçime girme kararı aldı. Muhalefetten, 'AK Parti ile HDP arasında bu noktada bir pazarlık olduğuna' dair iddialar var. Bununla ilgili değerlendirmeniz nedir?" sorusu üzerine Davutoğlu, "Öncelikle, Anayasa Mahkemesinin kararı hukuki bir değerlendirmedir. Bu çerçevede de ben bu aşamada, doğru yönde alınmış bir karar olarak değerlendiriyorum. Ama bu seçim barajlarıyla ilgili tutumdan daha çok, seçime bu kadar kısa bir süre kalmışken ve ortada öncesinden bu kuralların belirlenmesi zarureti varken bu tartışmayı başlatmak doğru olmazdı" karşılığını verdi.
"Seçim barajı konusunda defaatle vurguladık: Biz, hiçbir barajdan tedirginlik duymuyoruz, korkmuyoruz ve seçim barajına da güvenmiyoruz" diyen Davutoğlu, 2013'te Recep Tayyip Erdoğan'ın "Seçim barajlarını tümüyle kaldıralım, dar bölge sistemine gidelim ya da seçim barajlarını yüzde 3'lere kadar indiren bir daraltılmış bölgeye geçelim" teklifinde bulunduğunu hatırlattı.
Anayasa Mahkemesinin (AYM), 1995'te istikrar ile temsil adaleti konusunda aldığı bir kararının olduğunu hatırlatan Davutoğlu, Yunanistan Başbakanı Antonis Samaras'la görüştüklerini belirterek, şunları anlattı:
"Yunanistan'daki sistemde birinci partiye 50 ek milletvekili veriliyor. Bu da bir sistem istikrarı sağlamak için birinci çıkan parti otomatik olarak bütün ülke için geçerli olan 50 kişilik bir listeyi kazanmış oluyor. Bir ara Türkiye'de de Türkiye Milletvekilliği diye bir şey de bulunulmuştu. Dünyanın her yerinde temsil ile istikrar arasında bir denge kurma çabası olmuştur. Bu anlamda her zaman alternatif modeller düşünülebilir ama bu modeller seçime 3 ay kala olmaz."
Davutoğlu, AYM'nin kararının doğru bir hukuki değerlendirme olduğunu söyledi.
"Şiddet uygulanmasını kesinlikle kınarız"
"CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na ayakkabı fırlatıldı, sizden 'Geçmiş olsun' mesajı gelmedi, bu konuya ilişkin düşüncenizi alabilir miyiz?" sorusu üzerine, Davutoğlu, "Her ne suretle olursa olsun, siyasi liderlere veya siyasi partilerin temsilcilerine veya sıradan vatandaşlarımız bile görüş beyan ederken şiddet uygulanmasını kesinlikle kınarız. Buradan da mesaj eğer talep ediyorsanız, çok açık bir şekilde böyle bir saldırıyı kınıyoruz ve bu tür saldırılar olmaması için herkese çağrıda bulunuyoruz. Kamuoyuyla paylaştığım için ayrıca Sayın Kılıçdaroğlu'na herhangi bir geçmiş olsun görüşmesi yapmadım daha önce. Ama dediğim gibi bu konudaki tutumumuz açık ve nettir" dedi.
Siyasette, siyasi toplantılarda görüş beyan edilirken hiçbir şiddet uygulamasını mazur görmenin mümkün olmadığını vurgulayan Davutoğlu, böyle ilkesel bir tutumu her zaman savunduklarını belirterek, bir daha böyle saldırıların olmaması çağrısında bulundu.
"Şu anda yapılabilecek en ufak ihmal, çok daha fazla sıkıntı doğuruyor"
Başbakan Davutoğlu, Başbakanlık görevine geldikten sonra ortaya koyduğu tempolu çalışma performansıyla ilgili soru üzerine, dünyanın kritik süreçten geçtiğine, Türkiye’de de son 1 yılda çok önemli gelişmeler yaşandığına işaret etti.
"Herhalde Cumhuriyet tarihinde, 1 yıl içinde ilk kez birkaç makamın bu şekilde el değiştirdiği olmamıştır. Yani hem Cumhurbaşkanlığı hem Başbakanlık hem de iktidar partisi, AK Parti Genel Başkanı değişti. Bunun benzer şekilde olduğu bir dönem yok" diye konuşan Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Bir başka örnek neredeyse yok ve geçişin suhuletle yapılabilmesi için bu temponun sürmesi gerekiyor. Dışişleri çevreleri bilir, Dışişlerinde çalışmış arkadaşlar bilir, orada da tempolu çalışmaktan açıkçası tempo içinde koşturursanız yorulduğunuzu hissetmezsiniz. Bir de Türkiye çok vakit kaybetti. O arayı kapatabilmek için daha fazla çalışmaya, koşmaya ihtiyaç var. Başbakanlık da çok daha geniş bir alana yayıldı, Türkiye içinde ve dışında. Dolayısıyla bu tempo, Türkiye’de her şeyin normal bir seyir içinde olması için zaruret. Şimdi mesela sizin için yorucu olabilir ama hafta sonu kongrelere gitmezsem, AK Parti tabanı, kadrolar, oradaki teşkilat mensupları, o heyecanı hissedemeyebilirler."
Bir taraftan seçime hazırlandıklarını, bir taraftan AK Parti kongrelerini yaptıklarını dile getiren Davutoğlu, "Yine normalde iktidardaki parti, seçim öncesi bu kapsamda bir kongre takvimi uygulamaya gerek duymayabilir. Ama biz özellikle bunu arzu ettik ki bu siyasetin heyecanı, şevki, kongreler üzerinde AK Parti tabanında teşkilata yansısın. Ondan fedakarlık etmeyeceğiz. Önümüzdeki dönemde, haftalarda yine haftada 4, en az 3 kongre, şubat ortasına kadar sürecek. Diğer taraftan tabii hükümet çalışmaları... O geçiş dönemlerinde makam değişikliklerinde her şeyin normal seyrinde olduğunu göstermek ve düzen içinde siyasi faaliyet büyük önem taşır. Şu anda yapılabilecek en ufak ihmal, çok daha fazla sıkıntı doğuruyor" dedi.
"Bir reform mantığıyla"
Başbakan Davutoğlu, 62. Hükümet'in 8 ay görev yapacağını belirterek, ancak açıkladıkları hiçbir program ve projenin 8 aylık havasında olmadığına işaret etti.
"Bir reform mantığıyla, ister uyuşturucuyla mücadele olsun ister iç güvenlik paketi ve İçişleri Bakanlığında devrim mahiyetindeki değişiklikler olsun, bunlar 8 aylık hükümet için yapılan şeyler değil" diyen Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Bir reform mahiyetinde, kapsamlı reform mahiyetinde çalışmalar. Bunların hiçbirisinden fedakarlık, feragat edemezsiniz. Milli Eğitim Bakanlığında birçok önemli projeye adım attık, karar verdik, öğretmen atamalarından, meslek liselerindeki reform çalışmasına kadar birçok alanda. Şimdi mesela geçen hafta takip edemediniz ama Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu toplantısı birçok önemli kararların alındığı toplantıydı. Zamanla onların sonuçları görülecektir. 5-6 saat sürdü. Ama ilgili tüm kurumlar, kişiler oradaydı. Tek tek sorarak, nerede teknoloji aktarımında sıkıntı var, çıkartıyorsunuz. Sonra ertesi gün Savunma Sanayii İcra Komitesi toplantısı vardı ve şimdiye kadar hiç toplanmamış olan 1985’te kanunu çıkmış olmasına rağmen Savunma Sanayii Koordinasyon Kurulunu toplantıya çağırdık. Çünkü nihayetinde bu alanda bütün projeleri ilgili bütün kurumlara yaymak lazım."
Paris'teki Cumhuriyet Yürüyüşü
Gelecek günlerde reformları açıklamaya devam edeceklerini, bugünkü TBMM grup toplantısında bu kapsamda da bazı şeyleri konuşacağını anlatan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bir taraftan da yurt dışı takvimi ve trafik. Cumartesi günü, (Paris'teki Cumhuriyet Yürüyüşü için) davet geldiği zaman ben çok rahatsızdım ve evde istirahat ediyordum. Biz de katıldık. Çünkü resimde bizim olmamızın, hem dünya için önemi var hem Avrupa'daki Müslümanlar ve Türkler için hem de Fransa-Türkiye ilişkileri için. Şimdi Ahmet Davutoğlu olarak söylemiyorum, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın o resimde olmamış olmasının ikame edebileceği herhangi bir şey yok. Bunlar tarihi anlamda tarihe belli kayıt düşme alanıdır. Beyaz Saray, özür yayınlamış. Bu sıradan bir dayanışma değil. Fransa İslam Konseyi üyeleri büyükelçilikte beni ziyaret ettiler, onun Cezayirli, Faslı yönetim kurulu üyeleri geldi. Dediler ki, 'Biz sizin katılma kararınızı duyduğumuz anda katılma kararı verdik. Çünkü orada bulunduğunuz anda orada bulunan bütün Müslümanlara o meşruiyeti kazandırmış oluyorsunuz'. Bu aslında Türkiye’nin taşıdığı önemi gösteriyor."
"Avrupa'da belli kesimler, Müslümanlara kolektif bir suç atfetmek istiyorlar"
Fransa’daki Türk sivil toplum kuruluşlarıyla yaptığı toplantıda da kendisine, "Gelmeniz bizi Fransa nezdinde, Fransız toplumu nezdinde çok güçlendirdi" denildiğine dikkati çeken Davutoğlu, "Doğru, ben onun hesabını yaptım. Belli kesimler, Avrupa'da Müslümanlara, Türklere, kolektif bir suç atfetmek istiyorlar. Yani birisi hata yapınca bütün Müslümanlar, bütün Türkler hatadan sanki hissesi varmış gibi, Murdoch'un açıklamasındaki gibi benzeri böyle bir durum var: Yarın siz işe gittiğinizde Fransızlar, Müslüman olduğunuz için size yan gözle baktığınızda, 'Benim başbakanım da törendeydi' diyebilmeniz için buraya geldim, dedim. Başınızın dik olması lazım. Siz suçlu değilisiniz."
“İslam Almanya'nın asli unsurudur” manşeti
Herhangi bir Müslüman'ın yaptığı suçtan kolektif olarak bütün Müslümanların suçlanamayacağının altını çizen Davutoğlu, "Bu algıyı yıkmak için orada olmamız zaruriydi ve bence aldığım tepkiler, hem de birçok lider gelip 'Herkesin burada olması önemli ama en anlamlı olan sizin bulunmanız' dediler. Birçok lider geldi, söyledi. İsim olarak zikretmeyeyim ama birçok lider geldi, teşekkür ettiler. Bu Türkiye’nin ağırlığını gösteriyor. Bir Türk başbakanının olmasının, o törene kazandırdığı meşruiyeti ve bütün dünyada yaptığı etkiyi gösteriyor. Bu bakımdan o gayet açık mesajdı, bütün dünyaya" şeklinde konuştu.
Başbakan Davutoğlu, bugün Almanya'da çıkacak bir gazetenin manşetinin “İslam Almanya'nın asli unsurudur” şeklinde olduğuna işaret ederek, "Şimdi bu açıklamaların yapılması lazım ki Müslümanlar özelde de vatandaşlarımız, bu toplumda kendilerini yabancı hissetmesinler. Bu bakımdan, Fransa ziyaretimiz epey yer aldı, yankı yaptı" ifadesini kullandı.
Davutoğlu, Almanya ile iki yılda bir başbakanların eş başkanlığında toplanması kararlaştırılan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi mekanizmasını kurma kararı aldıklarını da belirterek, "Türk-Alman ilişkilerinde dönüm noktası" dedi.
"Artık İslam Avrupa'da da kalıcı"
Merkel ile görüştünüz, bir gün önce de Fransa’da bazı görüşmeleriniz oldu. 'Tehdit var, korkuyorum' dediniz. Avrupalı liderler, bu tehdidin ne kadar farkında” şeklindeki soru üzerine Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Liderler düzeyinde bakıldığında ben samimi kaygı hissediyorum. Nihayet Avrupa kıtası, tarihte en büyük acıların, dinler savaşından çıktığını biliyor. Protestan-Katolik savaşı, Otuz Yıl Savaşları, Yüz Yıl Savaşları, hep dini farklılıkların ortaya çıkardığı mezhep savaşlarıdır. Şöyle bir kanaat vardır, Avrupa tarihinde sanki bu tür çatışmalar yaşanmamış gibi. En kanlı mezhep çatışmaları, Avrupa’da yaşanmıştır. Dolayısıyla zihinlerde çok güçlü bir iç tedirginlik var, bunun yol açabileceği şeylerle ilgili. Artık İslam Avrupa'da da kalıcı. Herkes onu görüyor. Yani Müslümanları, Avrupa'dan geçici göçmen gibi göndermek mümkün değil artık. Almanya’da dördüncü nesil. 52 yıldır Almanya’da Türkler var. Artık Türklere eskiden olduğu gibi, bazılarının düşündüğü gibi 'Türkiye’ye geri gönderelim' gibi bir kanaat hem insani değil hem uygulanabilir değil."
"Yanan camii ziyaretimle, bir mesaj vermek istedim"
"İslam'ın bir Avrupa gerçekliği olduğunu kabul ederek, çözüm bulunabileceği konusunda artık yerleşik kanaat var" ifadesini kullanan Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Bugün Sayın Merkel'in açıklamasında da bu son derece açıktı. Ama liderler düzeyinde olan bu kanaat, bazı kesimlere özellikle ön yargılı kesimlere sirayet ediyor mu ondan şüpheliyim. 2008 krizi olduktan sonra, Avrupa’da birçok liderle yaptığım görüşmede, hep şunu vurguladım, dışişleri bakanlarıyla; aman tarih tekerrür etmemeli, 1929 ekonomik krizinden sonra Avrupa'da müthiş ırkçı yükselişler oldu. Çünkü o ekonomik düşüşten Yahudileri suçladılar, Avrupalı görmedikleri yabancıları suçladılar. Şimdi ise yine Avrupa'da bir kriz var. 2008 küresel kriz sonrasında, Avrupa krizi yaşanıyor, durgunluk var, işsizlik var. Bunun bedelini yabancılara ödetmek isteyen ya da bunun sorumlusu olarak yabancıları göstermek isteyen bir zihniyet var. İşte Dresden'de PEGİDA'nın verdiği mesajlar son derece ürkütücü. Onun için onlar da dediğiniz tarzda bir duyarlılığı yaygınlaştırma ihtiyacı var. Bunu daha iyi fark ediyorlar. Tam da bu konuları konuşmanın zamanı. Bir müddet sonra çok geç olur. Onun için yanan camii ziyaretimle, bir mesaj vermek istedim. Sayın Merkel'e de söyledim; bu tür ziyaretler sizin tarafınızdan da yapılırsa çok olumlu etki yapar. Zaten bu teröre karşı gösteri yapılacak. Oraya da bizim vatandaşlarımız, Diyanet teşkilatımız ve Türk derneklerimiz katılacaklar."