'AK Parti'nin taahhütleri açık, ekibi sağlam'
HAKAN GÜLDAĞ / WASHINGTON
Washington’dayız… Tarihi ve ünlü The Willard’da… Tarihi ve ünlü diyorum çünkü bu otel gerçekten de 150 yıldır önemli olaylara tanıklık ediyor… 1853’te Franklin Pierce’tan bu yana bütün Amerikan başkanlarını misafir etmiş… Charles Dickens da ünlü misafirleri arasında, Buff alo Bill de… 1900’lerin başında Mark Twain iki kitabını burada kaleme almış… Martin Luther King de, 28 Ağustos 1963’te yaptığı ünlü “I have dream” konuşmasını…
Bir özelliği daha var Willard Intercontinental’in... Lobicilik faaliyetlerinin beşiği… Belki de Beyaz Saray’a çok yakın bir konumda olmasından ileri geliyor bu özelliği… Silah ticareti, petrol, nükleer enerji vb… Kimi çevrelerde lobicilik faaliyetleri bu tip sektörlerle yoğun rabıtası nedeniyle hor görülür… Ya da hükümetlerin verdiği kararları etkilemeye çalışan bir tür rüşvet mekanizmasının kibarlaşmış hali olarak değerlendirilir… Öyle ya da böyle, bu faaliyetlerin ‘lobicilik’ adını almasının nedeni Amerikan devlet adamlarıyla çeşitli sektörlerin temsilcilerinin görüşmelerinin yoğunluklu olarak The Willard’ın lobisinde yapılması…
Geçen cuma akşamı The Willard’da Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile buluştuk… IMF-Dünya Bankası Bahar Toplantıları’na katılmak üzere Washington’daydı… Ve tabii G-20 oturumları için… Biliyorsunuz, bu yıl G-20’nin dönem başkanı Türkiye… Türkiye’nin liderliğinde Business/İş dünyası (B20), Labor/İşçi (L20) Youth/ Gençlik (Y20), Civil/Sivil Toplum Kuruluşları (C20), Think Tank/Düşünce Kuruluşları (T20) gibi oturumlar da eş zamanlı yürütülüyor… Ayrıca Türkiye’nin girişimleriyle W20, yani Women/Kadınlar 20 grubu da, bu yıl ilk kez oluşturuldu… Babacan, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun başkanlığında yürütülen B20’nin Washington’daki toplantılarına da katıldı…
Babacan, Washington’daki programına ABD eski Başkanı Bill Clinton döneminin Dışişleri Bakanı ve NDI Başkanı Madeline Albright’la başladı… Albright’ın talebi üzerine bir kahvaltı gerçekleştirildi… Merak ettik, ‘ne konuştunuz’ diye sorduk ama “Sayın Albright ile zaman zaman bir araya gelir, fikir alışverişi yaparız. Türkiye’ye geldiğinde de bize uğrar. Bölgeyle ilgili, Suriye ile ilgili taze bilgi almak istiyordu” diye yanıtladı bu sorumuzu… Albright, hala etkili bir politikacı ve şimdi başkanlık için kolları sıvamış olan Hillary Clinton’ın arkasındaki en önemli destek güçlerden biri olarak gösteriliyor…
Daha pek çok bilgi aktardı Washington’daki görüşmelerden Babacan. Örneğin, İslami finans konusu… Bu konuda hayli iddialı girişimlerde bulunan ve bir İslami finansman aracı ‘sukuk’ ihraç eden Lüksemburg’un Maliye Bakanı ile ayrı bir görüşme gerçekleşmiş… Özellikle İslam Kalkınma Bankası ile üzerine çalışılan, katılım bankalarının finansmanını sağlamak üzere bir ‘mega banka’ oluşumu önemli. Adeta kalkınma bankalarını ‘merkez bankası’ gibi konumlandıracak bu mekanizma, dünyadaki katılım bankalarına altyapı projeleri dahil kısa vadede likidite sağlayacak… Washington’da İslam Kalkınma Bankası ile Türkiye’nin görüşmelerine Endonezya da dahil olmuş… Bir sonraki toplantının Suudi Arabistan’ın başkenti Cidde’de yapılması planlanıyor…
Konu döndü dolaştı iç siyasete geldi. Washington’daki temasları sırasında kendisine seçimlerle ilgili neler sorulduğu ile başladık… “Merak edilen bir numaralı konu Türkiye’nin istikrarı” dedi Babacan “AK Parti’nin tek parti hükümeti olarak devam etmesi konusu, istikrarın devamının garantisi olarak görüldüğü için, özellikle iş dünyasındaki muhataplarımız açısından önemli görülüyor…” Ya koalisyon ihtimali? “Şu anda tek parti iktidarı en olası senaryo olarak ele alınıyor…” Babacan’ın verdiği bilgiye göre, Washington’da Ak Parti’nin Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğu elde edip edemeyeceği ve HDP’nin seçim barajına takılıp takılmayacağı da merak konusu…
Peki ya başkanlık meselesi, çözüm süreci gibi konular... “Şimdiye kadar açıkça sormadılar” diyor Başbakan Yardımcısı, “Belki New York’taki yatırımcı toplantısında gündeme gelebilir. Ama asıl merak edilen Türkiye’de siyasal istikrar devam edecek mi, yoksa zayıflayacak mı?” Belki hepimizin aklında olan soru ise deneyimli gazeteci Yavuz Donat’tan geliyor: “Görüştüğünüz kişiler sizi yıllardır tanıyan insanlar, dostlarınız. Sizinle ilgili soru sormuyorlar mı? Siyasete devam edip etmeyeceğinizi…” “3 dönem kuralı dünyada da iyi bilinen bir konu. Çok da ilgi çekiyor açıkçası… Önemli olan kişiler değil, politikaların sürekliliği ve öngörülebilirliği. Bu nasıl sağlanır? Partinin resmi dokümanlarıyla… İşte, 2018 yılına kadar atılacak 1250 adımı ortaya koyan 25 dönüşüm programı. Hiçbir G20 ülkesinde bu kadar detaylı bir reform programı yok. Ve artık bunlar devlet dokümanları. Bakanlar Kurulu karar vermiş, Başbakan’ın ve Cumhurbaşkanı’nın imzası var.
“İyi ama” diye ısrar ediyoruz, “dünyada sizi Türkiye ekonomisinin önemli bir istikrar unsuru olarak gördükleri çok açık. Türkiye’de de öyle… Rakipleriniz bile ifade ediyor bunu… Geçenlerde MHP’den aday olan Merkez Bankası Eski Başkanı Durmuş Yılmaz da, ‘Babacan’ın olmaması ekonomi için kesinlikle risktir’ diyor…” “İstanbul’da gelirken de vurguladım” dedi Babacan, “Önemli olan kurallar ve ilkelerdir. Bir de kurumlar… Kurallar belli ise, kurumlar tek tek güçlü ve itibarlıysa, ileri ekonomi de, ileri demokrasi de güvence altındadır. Bunu kişilere bağlı düşünmemek lazım. Şimdi, İngiltere’de yatırım yapan şirketler, ‘bu ülkede iyi ki Cameron var’ diye yatırım yapmıyor. Biliyor ki, hükümet değişse de, Cameron olmasa da, sağlam bir yapı vardır. Kurallar ve kurumlar iyi işlemeye devam edecektir. Bizim Türkiye vizyonumuz da böyle…”
Prof. Kerem Alkin, Murat Çiçek, Sadi Özdemir, hepimiz ısrarcıyız ama Babacan pek niyetli değil. “Buraya G-20 için geldik. Oradaki gelişmeleri konuşalım” diyor ama bu sefer de ben soruyorum: Peki, 7 Haziran’dan sonra G-20’deki görevleriniz ne olacak? Babacan, o sırada bizimle masada oturan Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Halit Ertuğrul’a, “Halit Bey, hiç yardım etmiyorsun” diye takılıyor sonra şöyle yanıtlıyor sorumu: “Merak etmeyin. Ekip sağlam. Önemli olan partinin taahhütleri… Para politikaları, Merkez Bankası her konuda taahhütlerimiz açıklandı. Ben Ankara’dan gelmeden görüşmüştük. Hemen açıklayalım dedik. Demokrasi-ekonomi ilişkisi, yargı reformu, hepsi AK Parti’nin seçim beyannamesinde açıklandı…”
Babacan ile konuştuğumuz gün dolar, TL karşısında 2.70 düzeyini aşmıştı. Konu Merkez Bankası’na gelince, kısa süre öncesinde yaşanan tartışmaları hatırlatıyoruz… “Dolardaki yükseliş esas olarak yurtdışı kaynaklı. Bunu IMF’de erken uyarı toplantısında da konuştuk. Dolar her şeye karşı değer kazanıyor. Bu zaten beklenen bir gelişme. Öte yandan, ABD sıkılaştırmaya giderken, AB’nin gevşemeye gitmesi piyasalar açısından ekstra bir oynaklık yaratıyor. Ben hiç kur tahmininde bulunmadım. Ama Merkez Bankası bulunabilir. Çünkü, kurun enfl asyona geçişkenliği var. Merkez Bankası’nın da görevi fiyat istikrarı…”
Sonra, 300 küsur sayfalık AK Parti Seçim Beyannamesi’nin 162. sayfasını açıyor ve kenarını işaretlediği bölümden okuyor: “Para politikalarının temel önceliği, fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmektir. Para politikası finansal istikrarı da gözetecek ve fiyat istikrarını sağlama amacıyla çelişmemek kaydıyla, hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını destekleyecektir. Enfl asyon hedefl emesi, temel para politikası rejimi olmaya devam edecektir… Merkez Bankası’nın fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisinin belirlemesi, esas olmaya devam edecektir.” Sonra şöyle devam etti Babacan: “Siyasi taahhüt bu. Tabii yeni kanunlar çıkabilir ama bu tahhütler 2023’e kadar hepimizi bağlar. Farklı bir şey ortaya çıkarsa, bu hepimizin önüne konulur. İleri demokrasi kural bazlı bir ekonomi ile olur. İtibarlı ve güçlü kurumlar ile olur…”
Daha pek çok şeyden bahsettik… Cari açıktan, dış ticaretin aleyhimize dengesiz geliştiği ülkelerden… Çin, Rusya ve İran’la yeni dönemde finansal şartları oluşturarak kendi para birimleriyle ticaretten… BDDK’dan, SPK’dan, İstanbul Finans Merkezi’nden… Ama vakit gece yarısını geçti. Söyleşiyi sonlandırmak zorunda kaldık. Gecenin anısına fotoğraf çektirilirken, fırsattan istifade, “Ekonomide bir tıkanmışlıktan söz ediliyor. Yeni model arayışları var. Bundan böyle Türkiye ekonomisinin itici gücü ne olacak?” diye sordum… Babacan’ın yanıtı netti: “Kesinlikle sanayi…” ‘Ama sanayinin ekonomi içindeki payı giderek azalıyor’ diyecek oldum, Babacan devam etti: “Bakın sadece biz değil. Hindistan, sanayinin toplam ekonomi içindeki payı yüzde 17’ye düşünce ‘ne yapacağız’ diye tartışmaya başladı. Biz de tartışıyoruz. Sanayiyi güçlendirecek adımlar atıyoruz…” Habertürk köşe yazarı Serpil Yılmaz söze girdi, bu konuların tartışılması gereken Ekonomik ve Sosyal Konsey’in uzun süredir toplanmadığını hatırlattı… “Evet ama farklı platformlarda konuşuyoruz” dedi Babacan, “Geçenlerde TOBB bünyesindeki 12 sanayi odası ve bazı önde gelen ticaret ve sanayi odalarıyla uzun uzun konuştuk. Sanayiye güç ve destek vermek üzere hazırladığımız Ekonomide Dönüşüm Programı’na kaynaklık etti o konuşmalar. Yine altını çiziyorum, Türkiye’nin önünde katma değerli üretimden, teknoloji ürünleri ihracatından, kısacası ileri sanayiden başka bir yol yoktur!”