Türkiye, 21. yüzyılın 'yıldız'ı olmaya aday
91 yıllık birikim ve deneyimleriyle, sahip olduğu potansiyeli doğru politikalarla hayata geçirmesi halinde, Türkiye’nin kısa sürede önemli bir sıçrama yapabilme kapasitesine sahip olduğu hemen her kesimin ortak görüşü. Eğitim düzeyini yükseltmiş, demokratik açılımlarını hızlandırmış, işverenleri, çalışanları, siyasileri, bilim insanları ile “yetişme” hedefine odaklanmış bir Türkiye, 21'inci yüzyılın en önemli yıldız ülke adaylarından biri olarak öne çıkıyor.
1923-1930
Milli Kurtuluş Savaşı ile işgalci güçler Anadolu’dan kovulmuştu ama ülke kelimenin tam anlamıyla harap haldeydi. Uzun yıllar süren savaşlar ve toprak kayıpları nedeniyle nüfus 12.5 milyona kadar gerilemişti. Erkek nüfus açığı neredeyse 1 milyonu buluyordu. Her 10 kişiden 9’u tarım sektöründe istihdam ediliyordu. Okuma yazma oranı yüzde 15’ti. Karasabana dayalı tarım ekonomisinde İstanbul’daki birkaç çimento fabrikası dışında sanayiden söz etmek mümkün değildi. Toplu iğne dahil hemen her şey ithal ediliyordu. Bu koşullarda ‘ekonomik kurtuluş savaşı’ için hazırlıklara başlandı. Henüz cumhuriyet ilan edilmeden 17 Şubat’ta, İzmir Banka Han’da 1135 delegenin katılımıyla yeni Türkiye’nin ekonomik sorunlarını tartışmak üzere İzmir İktisat Kongresi toplandı. 1927 yılında özel sektörün gelişimini ve sanayileşmeyi desteklemek için Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarıldı.
1931-1940
Dünyayı saran 1929 bunalımı nedeniyle özel sektörün sanayileşme girişimleri yarım kaldı. Dünya ticareti düştü. 1929-33 döneminde 12 kuruş olan buğday 4 kuruşa kadar geriledi. Çiftçi yoksullaştı. Buna karşın, Türkiye dışarıdan borç almadı. Aksine üstlenilen 107.5 milyon altın Osmanlı Lirası tutarındaki borçlar ödenmeye başlandı. Dünyadaki ekonomik anlayışın ve konjonktürün de etkisiyle devlet eli ile sanayileşme ön plana çıktı. Genç cumhuriyetin getirdiği heyecan Faruk Nafiz Çamlıbel ve Behçet Kemal Çağlar’ın yazdığı ve Cemal Reşit Rey’ın bestelediği Onuncu Yıl Marşı’nın “Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan” dizelerine yansıyordu. 1925’te 3957 km olan demiryolu hat uzunluğu 1935’te 6669 km’ye ulaşmıştı. 30’lu yıllarda, Karabük Demir Çelik, Tekel, Sümerbank, Etibank, Şişe Cam ve Seka gibi KİT’lerle sanayinin temelleri atıldı. Sümerbank ve Kayseri, Nazilli, Malatya bez fabrikaları kuruldu.
1941-1950
Nazi Almanya’sının Polonya’yı 1 Eylül 1939’da işgal etmesiyle başlayan İkinci Dünya Savaşı, dünyayı 1945 yılına dek sürecek bir kaosa soktu. Türkiye, savaşa girmedi ama ekonomik açıdan girmiş kadar oldu. 1938’de yüzde 9.5, 1939’da yüzde 6.9 büyüyen Türkiye ekonomisi, 1940’ta 4.9, 1941’de 10.3, 1943’te 9.8, 1944’te 5.1 ve 1945’te yüzde 15.3 küçüldü. Kimi hesaplara göre ile 1938 ile 1945 arasında milli gelir yüzde 23 oranında daraldı. Üstüne üstlük, bu süreçte enfl asyon tırmandı çalışanların satın alma gücü neredeyse yarı yarıya azaldı. Savaş sırasında ‘stokçuluk’ ve ‘karaborsa’ ile edinilen servetler savaş sonrasında sanayi yatırımlarına dönüşmeyince büyüme hızı, 1946’daki yüzde 31.9’luk büyüme dışında savaş sonrasında dünyanın yakaladığı büyüme hızından düşük kaldı. İktidardaki CHP yönetimine karşı hoşnutsuzluklar öne çıktı.