Piyasa seçim için 3 farklı senaryo üzerinde tartışıyor
Önümüzdeki döneme ‘temkinli iyimserlikle’ yaklaşan piyasalar 7 Haziran genel seçimleri için ilk kez tahmin yapmakta zorlanıyor.
UĞUR YILMAZ
uguruzyilmaz
BORSA/FİNANS SERVİSİ - Seçimlere bir aydan daha az bir süre kaldı. Parti liderleri her gün birkaç kenti gezerek kampanyalarını sürdürüyor. Piyasalar ise seçim sonucunu merakla bekliyor. Durum böyle olunca da seçitli senaryolar gündeme geliyor. HDP’nin yüzde 10 seçim barajını aştığı, AK Parti’nin 276’yı bulduğu ancak 330 milletvekiline ulaşamadığı tablo, piyasa dostu birinci senaryo olarak ele alınıyor. Ancak başkanlık sistemini hayata geçirmek için izlenecek süreç ve Ali Babacan’dan boşalan koltuğa oturacak yeni isim belirsizlik kaynağı olmaya devam edecek. HDP’nin baraj altında kaldığı ve AK Parti’nin oylarını sınırlı da olsa artırabildiği ikinci senaryoda iktidarın başkanlık sistemi için bastırması yeni bir referandum anlamına geliyor. Son olarak HDP’nin barajı aştığı ve CHP ve MHP’nin oylarını önceki seçimlere göre artırdığı üçüncü senaryoda ise Meclis’te 13 yıl sonra koalisyon yolu görünüyor. Bu tabloda AK Parti-HDP koalisyon olasılığı öne çıkarken diğer kombinasyonların da devreye girebileceği belirtiliyor.
Türkiye ekonomisi bir seçim virajına daha girdi. Üstelik bu defa, son iki genel seçimden farklı olarak ekonomi yönetimine de farklı sesler girecek. Piyasa, ekonominin kaptan köşkünün yeni sahibini merakla beklerken seçim anketlerinde 13 yıl sonra ilk kez koalisyon hükümetini işaret eden ihtimaller yer alıyor.
Üstelik Türkiye açısından bu dönem bol likidite rüzgarını arkasına rahatlıkla alıp yelkenlerini şişirebileceği bir dönem de değil. Dünyanın büyük merkez bankalarının yeni oyun planı piyasadaki dalga boyunun hiç olmadığı kadar yükselmesine neden oluyor. Türkiye’nin seçim sath-ı mailine girdiği, TC Merkez Bankası ile ilgili tartışmaların yaşandığı, üzerine Fed’in ne zaman faizleri artıracağına dair ipuçları peşinde koşan piyasalarda yılbaşından bu yana geçen zamanda kur ve faiz zirvelerde koştu. Faizin yeniden çift haneye yükseldiği dolar/ TL’nin 2.74’ü test ettiği piyasalarda bugün yılbaşına göre kur yüzde 15, faiz yaklaşık 200 baz puan yukarıda seyrederken borsa endeksindeki kayıp yüzde 2 düzeyinde.
Piyasadaki gelişmeler ve beklentilere yönelik araştırmalar yapan pek çok finansal kuruluş bu seçim dönemi öncesinde yıllar sonra ilk kez yıl sonu tahminleri yapmakta zorlanıyor. Yayınlanan neredeyse tüm raporlarda en çok kullanılan kelime ‘belirsizlik’ oluyor. Herkes önümüzdeki döneme ‘temkinli iyimselikle’ baktığını söylüyor. Ama yine de 8 Haziran sabahından bahsederken birden fazla soru işareti olduğunu aktarıyor.
Son 12 yıldır ilk defa bu kadar çok ‘koalisyon’ ihtimalinin konuşulması ve muhtemel başkanlık sistemi geçişi analistlerin “Belirsizlik seçimden sonraya da sarkar mı?” endişesi taşımasına neden oluyor. Analistlerce, dolar ve euro’nun sürekli yükselişte olması, enflasyonun yüzde 5 hedefine rağmen çift haneye yakın seyretmesi, Irak ve Rusya gibi önemli ihracat pazarlarının durma noktasına gelmesi ve bütün bunlara bağlı olarak bir dönem yüzde 4’ler civarında gelen yıllık büyümede beklentilerin yüzde 2,5’lara çekilmesi zorlu dönemin ayak sesleri olarak değerlendiriliyor.
Ekonominin başına kim geçecek?
Seçim sonrası AK Parti’nin koalisyon olsa bile ekonomi yönetimini elinde tutması bekleniyor. AK Parti’nin üç dönem kuralı nedeniyle 2002’den bu yana ekonomi yönetimini emanet ettiği Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan görevi bırakmaya hazırlanırken, yerine geçecek adaylar netleşmeye başladı. Başbakan ahmet Davutoğlu’na yakınlığı ile bilinen eski Borsa İstanbul Başkanı İbrahim Turhan muhtemel adaylar arasında öne çıkarken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın da bu göreve getirilebileceği siyaset kulislerinde konuşuluyor. Piyasalarda ise Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in direksiyona geçeceği ihtimali değerlendirilirken, sürpriz olarak da Babacan’ın dışarıdan bakan olarak atanarak görevine devam edebileceği de göz ardı edilmiyor.
Deloitte raporu: Türkiye'nin yeni bir hikayeye ihyitacı var
Deloitte’un Ekonomik Görünüm raporuna göre, Türkiye ekonomisi kritik bir eşiğe gelmiş durumda. Yeni bir ‘yatırım hikâyesi’nin ortaya çıkması ve bu doğrultuda da her şeyden önce ekonomi yönetimi tarafında süre gelen belirsizliklerin ortadan kalkması gerekiyor. Deloitte baz senaryosuna göre 2015 yılının zorlu bir yıl olacağına dair beklentisini koruyor. Makro tahminlerinin, belirsizlikler ve kurda yaşanan sert değer kaybı nedeniyle revize edildiğini belirten Deloitte, 2015 büyüme beklentisini %2,5’a düşürürken, enflasyon beklentisini ise %7,5-%8 bandına doğru yukarı çektiğini söylüyor. Rapora göre cari açığın yılı GSYH’ye oranla %4,5 seviyelerinde kapanacağı varsayılıyor.
J.P Morgan Raporu: Uzun dönemde koalisyon faydalı olur
J.P. Morgan’ın Nisan başında Ankara ziyaretleri sonrasında yayınladığı rapora göre; piyasa dostu sonuç olarak AK Parti’nin 276 sayısına ulaştığı ancak Anayasa’yı tek başına değiştiremediği senaryo öne çıkıyor. Ancak bu en iyi senaryoda bile, politik belirsizliğin seçimlerden sonra da devam edeceği vurgulanıyor. Raporda, bu sefer AK Parti temsilcilerinin daha önceki seçimlerde olduğu kadar kendilerine güvenmedikleri dile getirilirken, HDP’nin performansının seçim sonuçlarına damga vuracağı belirtiliyor. JP Morgan’ın raporunda koalisyon hükümetinin uzun dönemde ülke için faydalı olabileceği kaydedilirken kısa vadede belirsizlik yaratabileceği not edildi.
İş dünyasının beklediği yapısal reformlar
• Finansal erişim ve derinleşme
• Eğitim düzeyinin yükseltilmesi
• Ticarette adil rekabet koşulları
• Katma değerli üretimi teşvik
• Ar-Ge yatırımlarına destek
• Sanayi altyapısını güçlendirme
İş Yatırım Araştırma Direktörü Serhat Gürleyen: Negatif seyrin temelinde yapısal reform kaygısı var
Piyasaların verdiği tepkiler ekonomi yönetimine yaklaşan fırtınayı haber verebilir. Benzer şekilde seçim anketleri ve seçim sonuçları iktidar ve muhalefet partilerinin neyi doğru neyi yanlış yaptığını gösteren bir karne gibidir. Bu bağlamda Türkiye’nin sene başından beri en çok değer kaybettiren gelişmekte olan piyasalar arasında yer almasını önemli bir sinyal olarak görüyoruz... “Mutsuzluk endeksi” 2012 - 2014 döneminde AKP’nin oylarındaki yükselişi ve düşüşü iyi açıklıyor. Çalışma Türkiye ekonomisinin 2010 yılından bugüne patinaj yaptığını gösteriyor. Enflasyon ve işsizlik Türkiye’de gelişmekte olan ülkelere göre daha fazla artıyor, büyüme ise aşağıya geliyor.... Türkiye piyasalarının döviz kur, borsa, tahvil ve CDS’de en kötü performans gösteren üç ülke içine girmesi seçim sonuçlarına yönelik bir belirsizlikten değil, seçimler sonrasında oluşacak yeni hükümetin önceliği piyasa dostu ekonomi politikalar ve yapısal reformlara vermeyeceği şüphesinden kaynaklanıyor. Eğer bu şüphe acilen giderilmezse seçimlere giden yolda kaza ihtimali artar.
Trakya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu: Ekonomik istikrarı siyaset değil, global konjonktür belirliyor
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde ekonomiye asıl yön veren uluslararası konjonktürdür. Dolayısıyla önümüzdeki seçimlerde tek parti iktidarı da çıksa, koalisyon da çıksa istikrarı belirleyen yine uluslararası konjonktür olacak. Türkiye’de koalisyonun istikrarı bozduğuna inanmıyorum. 90’lı yıllarda global dalgalanmalar nedeniyle istikrar sağlamak zordu. 2000'ler sonrasında bu tablo değişti. Dolayısıyla 12 yıllık sakin dönemin nedeni de global konjonktürdür. Bizim artık ülke olarak Fed politikalarının değiştiği bu yeni dönemde değerli TL'den vazgeçerek ekonomi politikasında yön değiştirmemiz lazım.
Kemerburgaz Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emre Alkin: Yeni Türkiye bilgi teknolojileri üzerine inşa edilmeli
Türkiye’nin seçim sonrasında yeni bir teşvik politikası oluşturması gerekiyor. Bizim yeni Türkiye’den çok yeni bir hikayeye ihtiyacımız var. Bölgesel teşviklerden vazgeçerek sektörel teşviklere dönmeliyiz. Teşvik asimetrik bir büyüme modelidir, dolayısıyla herkese teşvik verirseniz kimsenin işine yaramaz. Dünyada yazılım ve teknoloji şirketleri yükselirken bizde inşaatçılar, lokantacılar zengin. Artık biz de katma değerli sektörlere destek olacak yapısal reformlara gitmeliyiz. Uzayhavacılık sektörlerine, tıbbı optik cihazlara, nano-teknolojiye destek olmalı, tamamen bilgi teknolojilerinde ilerleyen bir ülke inşa etmeliyiz.