"Eylemlerimizin öznesi olalım sorumluluk bende diyebilelim''

"Vatandaşın döviz satması sonuçtur" diyen Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Yılmaz, "Yapılması gereken vatandaşın cebine dolar koyma refleksi göstermemesini sağlamaktır" diye konuştu.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Ece CEYHUN

Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Yılmaz’a 2017’ye ilişkin Türkiye ve dünya ekonomisine ilişkin beklentilerini sorduk. Durmuş Yılmaz “2017’de kendi eylemimizin öznesi olmamız lazım” dedi. Konuyu detaylandırmasını istediğimizde de önce hepimizin o çok iyi bildiğimiz kıssadan hisseyi anlattı:

Hz. Adem ile Hz. Havva cennetten kovulduklarında Allah’ın huzuruna çıkarlar ve derler ki; -
“Şeytan bizi aldattı”…

Cenab-ı Hak da;

- “Ey kullarım! Siz nefsinize uydunuz. Ben size o meyveye yaklaşmayın dedim. Siz nefsinize uydunuz yaptınız. Siz eyleminizin öznesi olun.’’

Bunun üzerine Hz. Adem ile Hz. Havva’nın cevabı:

- “Biz hata ettik, nefsimize uyduk… Nefsimiz bize bunu yaptırdı” olur. Böylece sorumluluk alıp eylemlerinin öznesi olurlar ve Allah da onları affeder.

Durmuş Yılmaz ile sohbetimizi bu noktaya getiren en başta da yazdığımız gibi önünde durduğumuz yol ayrımı. Biz önce dünyada neler oluyor dedik, Durmuş Yılmaz anlattı.
Buyurun…

2008’den beri ön planda olan cengaverler merkez bankaları oldu. Her ne kadar ECB ve BOJ’un hamleleri devam etse de bundan sonra maliye politikaları ön plana çıkacak gibi görünüyor. Gerek akademik camiada gerek karar alıcılar arasında konu daha fazla tartışılmaya başladı. Küresel tüketici ve özel sektör yatırımcılarının iyimser-temkinli olması için bir zemin var. ABD’de vergiler düşürülürken kamu harcamalarının artacak dolayısıyla enflasyon ve faizler yükselecek. Yine ABD ekonomi yönetiminin olası ticaret politikası tercihleri nedeniyle her ülkede korumacılık biraz daha artabilir.

Avrupa'da siyaset belirleyici

Bir süreden beri düşük giden petrol fiyatları yükselebilir. Bu bir taraftan petrol ithalatçısı ülkeler için kötü haber. Bir başka cepheden ise petrodolar gelir artacak olan ülkelerin daha çok yatırım, daha çok harcama yapacakları için iyi haber. Bu ülkelere ihracat yapanlar artan harcamalardan pay alacaklardır.

Hollanda, Fransa, Almanya ve İngiltere’de 2017’de seçimler var. Dolayısıyla Avrupa’da siyaset belirleyici olacak. Popülizm bir hastalık ve siyasetçiler arasında artacak. Gelişmekte olan ülkelere giden sermaye kendi ülkesine dönecek. Bu da büyüme üzerindeki kırılganlıkları artıracak. Dolar güçlenecek. Diğer ülke paraları değer kaybedecek. ABD ihracatı rekabet yönünden zorlanırken, ABD sanayii ucuz hammadde ithalatı ile maliyet avantajı yakalayacak.
Süre gelen döviz ihtiyacı Türkiye ekonomisinin yumuşak karnı olmaya devam ediyor.

Özellikle, 2012’den beri her yıl, bir sonraki seneye ilişkin tahmin yapılırken özel sektörün yurtdışı borcu bir kırılganlık unsuru olarak değerlendiriliyor. Fakat şimdiye kadar Türk özel sektörü borcunu çevirebildiği gibi bazı yıllar ödemesinden fazla borçlanma imkanı da yarattı. Türkiye’de kur artışları ve sermaye girişleri ile ilgili artan belirsizlik nedeniyle kırılganlık arttı ama bu dış borç ödeme kabiliyetinde değil. Hukuk, insan hakları, yasal mülkiyet hakları gibi konularda ortaya çıktı. Türkiye’ye gelen sermayenin neredeyse yarısı kadar bir miktarda sermaye Türkiye’den çıkarak komşu ülkelere gitmiş görünüyor. Eğer bu yatırımlar, stratejik bir amaçla, ‘köprü başını tutalım’ diye gitmiş ise sorun yok. Ama hukuk, insan hakları gibi sebeplerle çıkmış ise üzerinde düşünmek lazım.

2017 yılında da 2016 yılındaki olduğu gibi belirsizlikler olmaya devam edecek. Bu belirsizlikler küresel çapta politika yapıcıları kısa vadeye yöneltiyor. Uzun vadeli çıkarları göz ardı ettiriyor. Ekonomi büyütecek yatırımlardan vazgeçiliyor. Bu belirsizliğin yönetilmesi gerekiyor. Girişimcinin gelecek korkusu giderilmeli. Bezginliğe izin verilmemeli. Biz güveni tesis eder, belirsizlikleri ortadan kaldırabilirsek, kamu elindeki datayı analiz edip, tecrübesi ile yatırımcıya yön gösterebilirse 2017 çok daha iyi bir yıl olabilir.

Büyüme öncelenirse kredi artar

Her şey bizim elimizde. Doğrunun peşinden gideceğiz. Kurumlarımızın itibarını zedelememeye özen göstereceğiz. Her gün işadamları onlarca binlerce kontratın altına imza atıyor. Bu hukuktur. Biz bu hukuku ihlal edersek ihtiyacımız olan sermayenin rotasını değiştirmesine neden oluruz.

Türkiye’de büyüme iç taleple oldu. Son çeyrekteki yüzde 23 artan kamu harcamalarının etkisini bir kenara alırsak iç talepten gelecek ivmeyle büyümeye devam edeceğiz. İç talebi de krediyle büyütüyoruz. Türk bankalarının da kredi verecek güçleri var. Yani kredi arzında sorun yok. Bankaların tahsili gecikmiş alacakları artsa da 2008’in altında. Talep tarafına baktığınızda da hane halkının borçluluğu yüksek ama dünya standartlarına göre görülen seviyelerde henüz düşük. Hane halkının da kredi talebi olur. Burada önemli olan kredi mevduat oranı. Bu oran yüzde 100’ün üzerinde. Dolayısıyla ya mevduat artacak ya da kaynak yurtdışından gelecek. Burada da finansal istikrarı gözeten Merkez Bankası’nın da ne kadarlık bir kredi genişlemesine izin vereceği önemli. Zira bir yanda yavaşlayan ekonomi öbür yanda artan fiyatlar ikilemi var. Enflasyon geri plana atılır büyüme öncelenirse kredi talebi artar.

Tam bir geçiş noktasındayız

Vatandaşın döviz aşkını bitirmek lazım. Bunun içinde enflasyonu bitirmek lazım. Ali Rıza Bey ile Ayşe Hanım’ın TL’den başka parayı cebine koymayı düşünmemesi lazım. Bunun içinde büyümeyi sağlayacak finansal ve fiyat istikrarını, güveni ve beklentiyi doğru yönetmekten geçiyor. Şu anda tam bir geçiş noktasındayız. Yüzde 80 enflasyonu hatırlayan nesil azalıyor. Yeni neslin böyle bir hafızası yok. Biz onlara bunu gösterebilirsek Türkiye buradan çıkar.

Örneğin, en çok yabancı sermayenin girdiği ülkelerden biri Avustralya. Çünkü reel sektör geniş yatırım imkanı sunuyor. Bu dolarizasyon değil. Orada yerli halk kendi parasıyla tasarruf yapıyor. Kendimize ‘Neden Avustralya’nın yerli halkı tasarrufunu başka bir ülke parasıyla yapmıyor?’ diye de sormak lazım. Yapmıyor çünkü ulusal parasının itibarı korunuyor, ulusal paranın değeri enflasyonla aşındırılmıyor.

Ülkemizde son zamanda vatandaşlarımıza döviz satması ve/veya altına dönmesi çağrıları yapıldı. Vatandaşlarımız bu çağrıya uyarak döviz sattılar ve satışlar TL’nin değer kaybını sınırlıyor. Vatandaşın döviz satması sonuçtur. Esas mesele vatandaş neden başkasının parasına itibar ediyor? Yanıtını bulmamız gereken soru budur. Kısacası, yapılması gereken vatandaşın cebine dolar koyma refleksi göstermemesini sağlamak.

Paramızın itibarını korumalıyız

Durmuş Yılmaz, TL kampanyalarına bir merkez bankacı gözüyle bakıyor. Hemen “Vatandaşın cebine koyduğun paranın itibarını korumamız lazım. İthalat ihracat yapan şirketin hesabında döviz olması normalde hane halkının bankada 90 küsur milyarlık doları olması kötü. Biz paramızın itibarını koruyamazsak, vatandaş kendini başkasının parasını alarak korumaya alır” diyor. Yılmaz, bugün 35 yaşın üzerinde olan üreten, tüketen ve çocuklarının geleceği için karar alan vatandaşın hafızasında hala kur krizlerinin ve yarattığı kazançların canlı olduğunun unutulmaması gerektiğini anlatıyor.

Yüzde 80’lerden yüzde 7-8 aralığına gerileyen enflasyonun artık buralarda ‘yapışkan’ hale geldiğine vurgu yapan Yılmaz, şöyle konuştu: “Kur atakları olduğunda paranızın değeri temmuz sıcağında eriyen dondurma gibidir. 2001 krizini yaşadığımızda doğan çocuklar bugün 16 yaşında. O dönemde 10 yaşında olanların da böyle bir hafızası olmadığını düşünün, hatta 15 daha geriye gidin… Bugün 35 yaşından küçük olanların yüksek enflasyon dönemiyle ilgili bir tecrübeleri yok. Nüfusun geriye kalan kısmının ise çok acı tecrübeleri var. Üstelik bunlar üreten, tüketen karar alan, 16 yaşındaki çocukları için harcama ve tasarruf yapan kesim. Biz 35 yaş üstündekilere o zaman ne dedik; ‘dövize dokunan yanar.’ Halbuki dövize yatıranlar abad oldu… Bu hafıza taze olduğu sürece toplumun dövize olan yaklaşımı devam edecek.

Bizim ne yapıp edip bu hafızayı silmemiz lazım. Yılın başında vatandaşın cebine koyduğunuz 100 TL’yi yıl sonunda 90 TL’ye düşürüyorsanız, buna parasal aldanmanın ne olduğunu bilen, rasyonel hiç bir birey razı olmaz. Biz, ulusal paramızın itibarını korumak zorundayız. Enflasyon, nesiller arasında adaletsizlik yaratır. Enflasyon, kul hakkıdır. Vatandaşın döviz satması sonuç; asıl olan vatandaşı döviz pozisyonu tutmamaya ikna etmektir.”

Ali Rıza Bey ile Ayşe Hanım TL’den başka paraya dokunmamalı

Portföyde dolar ile altının yer değiştirmesine ilişkin değerlendirmesini sorduğumuzda ise Yılmaz, “Altının, Türkler için kültürel bir arka planı var ve kısıtlı yatırım araçlarının olduğu dönemde önemli bir yatırım aracı. Doları sat TL veya altın al çağrısını doğru değerlendirmek lazım. Satılan doları yerleşik birisi alırsa bir şey değişmez sadece alan ve satanın portföyü değişir. Ama döviz yabancıya satılırsa döviz talebi karşılanmış olur ve TL üzerindeki baskı kalkar. Yerleşikler arasında döviz satılıp altın alınması durumunda da sadece tarafların portföyü değişir.

Ama doları alıp altını veren verdiği altınları ithal ederek yerine koymak isterse bu ekonomi için zararlıdır. Çünkü biz altın üreticisi değiliz ithal ediyoruz. Bu defa altını yurtdışından yine dolarla almak gerekiyor, bu da tekrar dolara talep artışıdır. Ekonomiye faydası açısından baktığınızda dövizin faydası daha fazla. Dövizi bankada tutuyor, bankada duran döviz ekonomiye kredi olarak dönebiliyor. Yurtdışından dolarla alınan altın ise doğrudan yastık altına veya kasaya giriyor. Ekonomiye faydası yok. Şayet bu altınlar yurtdışı yerleşiklere satılır ve karşılığında döviz alınır ve bankalar aracılığı ile krediye dönüşürse ekonomiye faydası olur. Veya altınları TCMB alır ve karşılığında para basarsa yastık altında saklanan bu altınlar ekonomiye kazandırılmış olur” dedi.

‘Sosyal ve kültürel arka plan altın saklayanların portföylerini değiştirmelerine izin verir mi? Verse bile ülkenin tüm altın stoğunun nakde dönüştürülmesi ne kadar doğru olur?’ diye sorduğumuzda Yılmaz şu yanıtı verdi: “Doğru olmaz. Hini hacette barışın olmadığı zor durumlarda uluslararası ödemeler için ülkelerin bir miktar altın bulundurmaları gerekir. Buraya biz nereden geldik? Son zamanlarda ortaya çıkan döviz kuru dalgalanmalarına nasıl yaklaşılması gerektiği hususunda ortaya atılan görüş ve söylemlerden geldik. Meselenin vatandaşın döviz satması olmadığı, asıl meselenin vatandaşın niçin döviz talep ettiği sorusuydu. Burada önemli olan enflasyonu düşürüp, Ali Rıza Bey Amca ile Ayşe Hanım Teyze’nin TL’den başka paraya dokunmamasını sağlamak.”

Yerel parayla ticaret teşvik edilmeli ama oluşan hava yanlış

Son dönemin en revaçta konularından biri de yerel para birimleri ile ticaret. Yılmaz, ticareti TL ile yapmanın önünde hiçbir engel olmadığının altını çizerek, “Bir Rus Çinli veya Amerikalı Türkiye’den mal almak istiyor ve karşılığında da TL vermek istiyorsa Türk satıcı da TL almayı kabul ediyorsa bunu engelleyen hiçbir düzenleme yok. Bunu gündeme getirip topluma bir perspektif verilmesi ve gayret gösterilmesi doğru. Ama bunun bir bazı olmalı ve altı doldurulmazsa hayal kırıklığı yaratır. Önümüzdeki bir yıl içinde veya sonrasında her hangi bir ülkenin dış ticaretinin önemli bir bölümü yerel paraya dönecekmiş havasının yaratılması yanlış. Kısa vadede rezerv parayı bu kadar kısa sürede ortadan kaldıramazsınız. Bunun için ülkelerin dış ticarette denk olması lazım. Ayrıca rezerv parayı kullanmadığınız bir işlem yapacaksınız.

Örneğin Ruble alacaksınız. Londra’da veya Newyork’da TL verip Ruble alabileceğiniz likit bir piyasa yok. Rusya’ya gidip alacaksınız. TL’yi alıp Ruble’yi veren TL yi ne yapacak? Eğer bu yeni mal ve hizmet alımına dönerse sorun yok. Aksi takdirde bu defa benim verdiğim TL’yi alıcısı varsa dolara, sterline ya da başka bir rezerv paraya çevirecek. Değişen yine bir şey yok.TL’nin yeni sahipleri bu TL’leri bize getirip döviz talep edeceklerdir. Yine de bu işler teşvik edilmeli. İşlem maliyetini artıracağı ve de arz talebin artması veya azalması durumunda kur değişikliklerinin nasıl yönetileceği de unutulmamalı” dedi.

Türkiye’nin bu yılın 10 aylık döneminde 280 milyar dolarlık dış ticaretinin yüzde 50.5’i dolar, yüzde 41’i Euro ve yüzde 6.2’si TL üzerinden yapılıyor. Toplam dış ticaretin 117.1 milyar doları ise ihracat. Bunun yüzde 48.5’i Euro, yüzde 42.8’i dolar ve yüzde 5.1’i TL cinsinden yapılıyor. 163.3 milyar dolarlık ithalat ise yüzde 35.5’i Euro, yüzde 56.2’si dolar ve yüzde 7’si TL ile yapılıyor. Durmuş Yılmaz, özellikle doğu ve güney komşularla ticarette aktif olarak kullanılan para biriminin TL olduğuna işaret etti. Yılmaz, “Emisyon hareketlerine baktığınızda Gaziantep gibi illerde kupür büyüklükleri zaten 100 TL ve 200 TL’dir” bilgisini de paylaştı.

Mars’a koloni kuran ülkenin parası tahtından inemez

‘Dolar rezerv para tahtından iner mi?’ diye sorduğumuzda ise Durmuş Yılmaz, “Bu gün için ABD ekonomisinin bazı sorunları var. Ama unutmayalım ki ABD dünya gayri safi milli hasılasının yüzde 20’sinden fazlasını üreten bir ülke. Uzaya çıkalı yarım asırdan fazla oldu. Artık Mars’a koloni kurmaya hazırlanıyorlar. Dünyanın en iyi üniversiteleri orada. Bilim harcamaları sadece bizim değil gelişmiş ülkelerin bile üzerinde. Bilim için çaba harcamadan doları tahtından etmek zor. Ama daha iyisini yaparsanız belki…” dedi.

İletişim sorunumuz var

Ekonomiyi yönetenlerin toplumla pozitif bir iletişim içinde olması gerektiğinin de altını çizen Durmuş Yılmaz, “Para politikasının omurgası iletişimdir. Merkez Bankasının bu husustaki çabaları siyasetçi tarafından boşa çıkarılmamalıdır. Siyasetçinin de piyasalarla iletişim kurması lazım” ifadelerini kullandı.

Bu konularda ilginizi çekebilir