Ekonomistler faiz kararını değerlendirdi
TCMB'nin sürpriz bir şekilde politika faizini sabit tuttuğunu belirten ekonomistler, bankanın hali hazırda artan finansal istikrar riskini daha da pekiştirmek istememesini sürpriz kararın arkasında yatan sebep olarak görüyor.
Ekonomistler, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) politika faiz oranını yüzde 17,75'te sabit tutmasını "sürpriz" olarak değerlendirdi.
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) bugün gerçekleştirilen temmuz toplantısında politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının yüzde 17,75 seviyesinde sabit bıraktı.
Faiz kararını değerlendiren ekonomistler, piyasada 100 baz puanlık artış beklendiğini, bu nedenle kararın sürpriz niteliğinde olduğunu söyledi.
Halk Yatırım Araştırma Direktörü Banu Kıvci Tokalı, Merkez Bankası'nın sürpriz bir şekilde politika faizini sabit tuttuğunu belirterek, "Her ne kadar para politikasını uzunca bir süre sıkı tutacağını dile getirse de; sıkılaşmada ek adımın gelmemesinde, iç talepteki yavaşlama, şimdiye kadar faiz artırımlarının gecikmeli etkileri ve maliye politikasından beklenen katkının etkili olduğu söylenebilir." ifadelerini kullandı.
Bu durumda, temmuz enflasyonunun daha kritik bir duruma geldiğine dikkati çeken Tokalı, işlenmemiş gıda fiyatlarında gözlemlenen aşağı yönlü düzeltmenin bir nebze rahatlatıcı olduğunu ancak enflasyon görünümünde kalıcı iyileşme için yeterli olmadığını söyledi.
"Ölçülü faiz artışı piyasa beklentilerinin çıpalanması açısından önemliydi"
İş Portföy Başekonomisti Nilüfer Sezgin de ölçülü bir faiz artırımı yapılmasının piyasa beklentilerinin çıpalanması açısından önemli olduğunu belirtti. Toplantı özetindeki değerlendirmelerin faiz artırımı olmadan pas geçilmesinin gerekçesinin "ekonomide başlayan yavaşlama" olduğuna işaret edildiğini söyleyen Sezgin, şöyle devam etti:
"Aslında, enflasyon baskısı artmış olsa da, Merkez Bankası'nın faiz artırımı yaparak hali hazırda artan finansal istikrar riskini daha da pekiştirmek istememesi sürpriz kararın arkasında yatan sebep olarak anlaşılıyor. Ancak, burada kur ve beklenti yönetimi açısından da hassas bir denge var gözetilmesi gereken. Faiz artırımının olmaması risk primi kanalıyla finansal istikrar riskini dönüp daha da fazla artırabilir. Bu anlamda da ölçülü bir artırımın fayda zarar analizi yapıldığında faydası öne çıkabilirdi diye düşünüyorum. Diğer yandan, uzun süre sıkı duruşun korunacağı vurgusu yapılmış. Bu da ekonomi yavaşlasa ve enflasyon düşüşe geçse bile Merkez Bankası'nın aceleci olmayacağını göstermesi açısından elbette olumlu."
Sezgin, kısa vadede enflasyonda anlamlı bir düşüş beklenmediğinden pratikte yatırım ortamına katkısının olmasını beklemediğini söyledi.
Mali disiplin konusunda yapılacak açıklamaların bu karar sonrasında daha da kritik hale geldiğini vurgulayan Sezgin, "Beklentilerin ve risk priminin kontrol edilebilmesi için öne çıkan aktör Merkez Bankası yerine hükümet tarafından alınacak kararlar olabilir. 31 Temmuz'da yayınlanacak olan Enflasyon Raporu ve TCMB Başkanı Murat Çetinkaya'nın sunumu bankanın ekonomiye bakışı ve temel varsayımları anlamında daha aydınlatıcı olacaktır." değerlendirmesinde bulundu.
"Piyasa için hayal kırıklığı oldu"
QNB Finansinvest Başekonomisti Burak Kanlı ise, TCMB'nin faizde bir değişikliğe gitmemesinin piyasa için büyük bir hayal kırıklığı olduğunu söyledi.
Son dönemde TCMB'nin aldığı faiz kararları ve söylemlerin bankanın enflasyondaki bozulmaya net bir şekilde tepki vereceği beklentisini doğurduğunu ifade eden Kanlı, şunları kaydetti:
"Karar metninde ekonomideki yavaşlamaya yapılan vurgudan da anlaşıldığı gibi TCMB'nin beklenenin üzerinde bir yavaşlamadan endişe duyduğu anlaşılıyor. Bunun yanı sıra, yine karar metninde maliye politikalarının enflasyon görünümüne vereceği katkının gelecek dönemde alınacak kararlarda etkili olacağı ifadesi de bankanın maliye politikasında ciddi bir sıkılaşma beklentisi içinde olduğunu gösteriyor."
Kanlı, bu kararın ardından TL ve Türkiye piyasalarına dair algının önemli oranda bozulmasını beklenebileceğini belirterek, "Kurdaki değer kaybı ve yatırımcı güvenindeki bozulmanın iktisadi faaliyet üzerindeki olumsuz etkisi önümüzdeki dönemde faiz artışının çok ötesinde olabilir." diye konuştu.
"Enflasyonla mücadelede gözler maliye politikasına çevrildi"
Tacirler Yatırım Araştırma Müdürü Özlem Bayraktar Gökşen de, kurum ve piyasa beklentisinin 100 baz puan artırım yönünde olduğu bir yerde PPK kararının sürpriz niteliğinde olduğu belirtti.
Bu çerçevede aslında karar metninin önemli olduğunu vurgulayan Gökşen, "Karar metnine bakıldığında ise aslında enflasyon konusundaki endişelerin halen devam ettiği görülürken, ek olarak aslında iç talepteki aktivitenin yavaşlama sinyallerinin fiyat istikrarı tarafına destek verici nitelikte olabileceği iması bulunuyor. Buna ek olarak sıkı duruşun uzun bir müddet korunacağına ilişkin söylem dikkati çekiyor. Burada anlaşılan ise politika faizinin 'ek artışa gerek duyulmadıkça' bu seviyede uzun bir süre tutulacağı yönünde." ifadelerini kullandı.
Gökşen, aslında enflasyonla mücadele tarafında artık gözlerin maliye politikasına çevrilmesi gerektiği yönünde mesaj alındığını söyledi.
"Merkez, 'büyüme' dedi"
İntegral Yatırım Menkul Değerler Araştırma Uzmanı Eda Karadag ise, karar metninde haziran ayına göre değişikliklere dikkat çekerek şunları söyledi;
"Metindeki ifadeler göz önünde bulundurulduğunda, TCMB’nin temmuz ayını neden pas geçtiğini anlamak mümkün. İç talepte yavaşlama sinyallerinin arttığına dikkat çekilmekte. Bu durumda, ekonomide soğumayı daha fazla hızlandırmak istemediğine yorum getirebiliriz. Kısacası, TCMB’nin bu seferki hamlesinde öncelik enflasyon yerine büyümeye yer verilmiş görünüyor.
TCMB, haziran ayındaki metinde, fiyat istikrarını desteklemek amacıyla parasal sıkılaştırmanın güçlendirilmesine karar verildiğini belirtmişti ancak bu ay ki metinde, sıkı para politikasının uzun bir müddet korunmasının gerekebileceği değerlendirmesinde bulunmuş. Merkez, sıkı para politikası konusunda daha şahin söylemlerle karşımıza çıkmış durumda.
Enflasyon içinse fiyatlamalar üzerindeki riskin sürdüğü yinelenirken, enflasyonda belirgin bir iyileşme sağlanana kadar sıkı duruşun süreceği mesajını yineledi.
24 Haziran Türkiye’de yapılan seçimler ve 09 Temmuz günü açıklanan yeni kabine sonrası TCMB’nin ilk toplantısıydı. Piyasalar oldukça merakla bu toplantının sonucuna odaklanmıştı. Özellikle TL’nin son günlerdeki negatif ayrışması, enflasyonda çift haneli rakamların sürdüğü ve kurlarda rekor seviyeleri konuştuğumuz bu dönemde Merkezden faiz artışı beklentisi oldukça güçlenmişti.
Ancak, bu toplantısında anlaşılıyor ki Merkez sadece piyasadaki oynaklığı göz önüne almayarak ekonomideki soğumayı daha da hızlandırmamak adına faize dokunmak istemedi.
Piyasaların tepkisine baktığımızda, Merkez'in kararının ardından dolar/TL’de sert bir şekilde yukarı yönde tepki görüldü. Kur 4.93 seviyesinin üzerine çıktı. İlk fiyatlamaları bir refleks hareketi olarak izliyoruz dolayısıyla bu yükselişin kalıcı bir yükseliş olmasını beklemiyoruz. İleriki dönemde 4.9280 seviyesi üzerinde yerleşik seyirler oluşması durumunda kurun yukarı eğilimi sürebilir ve yeni rekor seviyeler oluşabilir. Buna karşın, dolar/TL’nin 4.9280 altında kalması durumunda ise yeniden 4.77-4.88 aralığında bir dengelenme süreci görmemiz mümkün."
"Yatırımcı algısı açısından durum negatif"
GCM Forex Araştırma Uzmanı Enver Erkan ise, piyasaların beklentilerinin altında kalan faiz kararından sonra Türk varlıkları üzerinde baskı oluştuğuna dikkat çekti.
Piyasanın faiz artışı beklentilerine bu kadar yoğunlaşmasının temelinde bozulan enflasyon beklentilerinin yattığını kaydeden Erkan, şu değerlendirmede bulundu;
"Haziran ayında yüzde 15,39’a gelen manşet enflasyon piyasada faiz baskısını artırmıştı. Elbette gerçekleşme ve beklentilerdeki bozulma çerçevesinde yüzde 14’e yakınsamakta olan yılsonu enflasyon beklentileri mevcut dinamiklerde yukarı yönlü riskler oluşturmaya devam etmektedir.
Reel faiz denkleminde oldukça zayıf bir noktadayız, bu noktada faizleri artırmadığımız için zayıf kalmaya devam edeceğiz. Bunun yanında, yatırımcı algısı açısından da durum negatif olarak değerlendirilebilir. Aslında para piyasalarındaki ilk fiyatlamadan da bunu çıkarmak mümkün, ancak asıl risk bu noktadan sonra piyasa faizlerinin daha da yüksek noktalara gitmesi olacaktır.
Merkez Bankası’nın politika açıklaması üzerinden gidecek olursak iç talebe dair yavaşlama sinyallerinin arttığı ibaresinin öne çıktığını görmekteyiz. Bu ibareden yola çıkarak, Merkez Bankası’nın enflasyonun iç talepteki yavaşlamaya bağlı olarak soğuması beklentilerinin olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanı sıra, Nisan ayı sonundan itibaren yapılan geç likidite penceresi de dahil olmak üzere toplamda 500 baz puanlık artışının gecikmeli etkilerinin fiyatlar üzerinde yansımasının beklendiğini de söyleyebiliriz. Bu noktada Temmuz ayı enflasyonunun piyasalara vereceği mesaj da kritik olacak. Biz kurlardaki gecikmeli etki ve gıda fiyatlarındaki kontrolsüzlük çerçevesinde Temmuz’da enflasyonun yukarı doğru bir hamle daha yapmasını bekliyoruz. Bu noktadan sonra lokal paramızda gerçekleşebilecek ilave değer kayıpları ise, yıl sonuna dair şimdilik yüzde 14’e yakın olan beklentilerin daha üst seviyelere çıkmasına sebebiyet verebilir.
Kararın bir yansıması da, mali politikalar konusundaki endişelerin derinleşmesi olabilir. Eğer faizlerde daha fazla artma istenmiyor ve büyüme patikasından vazgeçmek istenmiyorsa para ve mali politikaların dengesinin sağlanmasında bazı sıkıntılar söz konusu olabilir ve mali politikalar “büyümeci” olmaya devam edebilir. Büyük merkez bankaları faiz artırıyor, küresel faiz hadleri yükseliyor ve bu noktada büyümeci politikalar enflasyon ve fiyat istikrarı üzerindeki risklerin devamı olabilir. Ekonomide bir miktar soğuma oluşmasını sağlamak ve bu çerçevede fiyat istikrarını öne çıkarmak gereklidir.
Bu noktadan sonra 31 Temmuz 2018 tarihinde TCMB enflasyon raporunu ve Başkan Çetinkaya’nın sunumunu takip edeceğiz."