506 milyar dolarlık varlık alımı daha yolda
IMF’nin ABD ve Avrupa’yı; ‘Ticarete ve kolay para akışına izin veren politikalar izle’ şeklinde uyardığı bir dönemde merkez bankalarının varlık alımları yeni bir rekora göz kırpıyor.
Aydın ŞAHİNALP
DIŞ HABERLER - Uluslararası Para Fonu (IMF) salı günü yayımladığı ‘Dünya Ekonomik Görünüm’ raporunda bu yıl için ABD ve Euro Bölgesi’nde büyümenin yavaşlayacağını öngördü. IMF bu durumun ülkelerin ticaret önündeki engelleri kaldırılmaları ve merkez bankalarının kolay para akışına izin vermeleri için bir uyarı niteliğinde olduğunu belirtiyor.
Temmuz ayındaki tahminini değiştirmeyen IMF’e göre küresel ekonomi yüzde 3.1 büyüyecek. Ancak içinde ABD’nin de yer aldığı gelişmiş ülkeler ekonomik büyümede yüzde 1.6’lık bir fren yapacak. IMF baş ekonomisti ve ekonomik danışman Maurice Obstfeld, “Artan ticaret entegrasyonu adına umutları savunmak hayati önem taşımaktadır.Ticarette saati geri döndürmek ise sadece dünya ekonomisinin mevcut sıkıtılarını derinleştirerek uzatabilir” uyarısını yapıyor.
Ekonomik yavaşlamaya IMF reçetesi
Euro Bölgesi de yavaşlamadan payını alıyor. IMF, Euro Bölgesi ekonomisinin 2016’da sadece yüzde 1.7 büyüyeceğini, gelecek yıl ise yüzde 1.5’te kalacağını öngörüyor. Büyümenin yavaşlaması ile mücadele için IMF, gelişmiş ekonomilerden kolay para politikalarını koruma, Avrupa’daki varlık alımlarının potansiyellerini genişletme, pazara giriş engellerinin azaltma ile hükümetlerin eğitim, teknoloji ve altyapı harcamalarını artırma çağrısında bulunuyor.
Yılın geri kalan üç ayında Avrupa, Japonya ve İngiltere Merkez Bankalarının varlık alımlarına toplam 506 milyar dolar harcayacak. Bu ABD Merkez Bankası'nın gevşek para politikası izlediği 2009’dan beri bir çeyrekte gerçekleşen en büyük varlık satın alımı. ABD 2014 yılında parasal gevşeme (QE) faaliyetlerini sonlandırmasına rağmen, Japonya Merkez Bankası (BoJ),İngiltere Merkez Bankası (BoE) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) halen genişlemeci para politikası izliyor. Küresel tahvil faizlerinin 2021’de bugünkü seviyelerde olacağını savunan HSBC sabit gelirli araştırmalar global başkanı Steven Major, ‘Financial krizden bu yana neredeyse 10 yıl geride kaldı. Bu süre zarfında gevşek para politikalar nedeniyle merkez bankaları dev bilançolara sahip oldu. Ve görünürde henüz bir son yok gibi” dedi. Uluslararası Ödemeler Bankası parasal politikalar ve ekonomi bölüm Başkanı Claudio Borio,”Çok uzun zamandan beri aşırı yüklenilmiş olunan para politikasını rahatlatmak gerekiyor” diye konuşuyor.
Piyasaların merkez bankaları hamlelerini önceden tahmin eder hale geldiği bir ortamda aynı sonucu elde etmek için artan oranda ateş gücü gerekiyor. Küresel ekonominin toparlanması için daha uzun süre QE’lerden vazgeçilmeyecek gibi.
Toplu bilanço 13 trilyon doları aştı
İzlenen QE politikaları nedeniyle merkez bankalarının kollektif bilançoları (G4) 13 trilyon dolardan yukarı gidiyor. Citi vrilerine göre merkez bankalarının toplu bilançoları yaklaşık olarak dünya gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYH) yüzde 40’ına eşit. İngiltere Merkez Bankası Başkanı Mark Carney ve Avrupa Merkez Bankası(ECB) Mario Draghi, ekonomik istikrar ve felaketi önlediği gerekçesiyle parasal gevşeme politikasında ısrar ediyor. Ancak bazı ekonomistler varlık alımlarının eşitsizliği körüklediği, sefahatı teşvik ettiği ve enflasyonu gevşek bıraktığı düşüncesi ile QE’ye itiraz ediyor. Merkez bankalarının sahip olduğu silahların azaldığını belirten Strategist Hans Lorenzen, “Hem ekonomi ve hem de finansal piyasalar açısından parasal gevşeme politikalarının etkinliği azalıyor” diye konuşuyor.
‘Sonsuz QE’ eleştirisi
Algebris Macro Credit Fund’ın Başkanı Alberto Gallo, “ Parasal genişlemeci politikalara yapılan önemli eleştirilerden biri; ömür boyunca bir kez olması gereken acil programın tekrarlanması ve genişletilmesi. Yatırımcıların ‘sonsuz parasal genişleme’ hakkında sürekli konuşmalarının sonlandırılamaması bu nedenledir” diyor. Uluslararası Ödemeler Bankası da haziranda yüksek borç, düşük verimlilik artışı ve dünyanın en büyük merkez bankalarının ellerindeki silahların azlığından oluşan üçlü riske dikkat çekmişti.