FED'in iflas erteleme kararı ve Türkiye

Bekir Kavruk, FED'in almış olduğu son iki kararının 21. yüzyıl dünyasına ne ifade ettiğini çarpıcı bir tarzda analiz etti.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Modern psikolojinin babası olarak kabul edilen Sigmund Freud (1856 –1939) insan davranışlarını “Topografik Zihin Modelinde" açıklamaya çalışmıştır. Bilinçaltını içgüdüsel olarak şekillendiren İD adını verdiği kötülük ve saldırgan eğilimli ( Şeytan) asosyal davranışların ahlak , vicdan ve eğitim yoluyla bilinç olarak şekillenen Süper Ego ( Melek ) tarafından engellendiğini ortaya koymuştur. İyilik – kötülük , vicdan – vicdansızlık ya da ahlaksızlık olguları insanların din, ırk ve milliyetlerine bağlı değildir.  İyilikle kötülük arası Hollywood filmlerine bol konu olan bu amansız savaş tüm dünyada insanlık tarihini derinden etkilemiş ve etkilemeye devam etmektedir.

Erich From (1900 –1980) insanın ilkel İD içgüdüsünün yönlendirdiği sınırsız sahip olma ve iktidar olma ( gücü elinde tutma ) egosunun kontrolden çıkması durumunda kaçınılmaz olarak yıkıma yol açacağı sonucuna varmıştır. Dünya global ekonomisinin bu gün vardığı son nokta göz önüne alınacak olursa Erich From’un haklılığı bir kez daha ortaya çıkmaktadır..

Milton Friedman ve F.Hayek ‘in geliştirdikleri ekonomik büyüme endeksli Neo Liberal / Borç – Tüketim ekonomisi 1971’de Başkan Nixon , 1982’de Başkan Reagan ve 1999’da Başkan Clinton döneminde alınan kararlar ve Başkan Bush dönemindeki politikalar sonrası kontrolsüz kapitalizme dönüşmüştür. Bu kontrolsüz kapitalizm “serseri mayın misali” piyasalarda yüzmeye başladıktan bir süre sonra 2008 yılında subprime mortgage krizi ile patlak vermiş olup, etkin çözümler üretilmezse dünyada adım adım yıkıma doğru yol almaktadır.

ABD ‘de başlayan kriz CDO’lar aracılığı ile önce AB’ye sonra virüs gibi tüm dünyaya yayılmıştır. Mega Kriz ve alınan önlemleri aşağıda özetleyecek olursak :

a-  Başlangıç aşamasında büyük şirket ve bankaların kurtarılması için harcanan paralar ülkelerin kamu borçlarını artırdığı gibi mali disiplinlerinin de bozulmasına yol açmıştır.

b-  Kamu borçlarının artmasına karşı yürürlüğe konulan tasarruf ve vergi tedbirleri bu kez talebin , tüketimin , üretimin dolayısıyla büyümenin azalmasına yol açarken artan işsizlikle beraber ülke ekonomileri resesyona girmeye başlamıştır. 2009 döneminde Türkiye dahil ülke ekonomilerinde ciddi küçülmeler yaşanmış ve özellikle global piyasalardaki varlık balonları sönme trendine girmiştir.

c-  Piyasalarda zaten suni olarak oluşturulmuş balonların sönmesini önlemek ve ekonomik durgunluğun önüne geçmek için Başta FED olmak üzere AB ve Japon merkez bankaları parasal genişleme ( QE ) adı altında karşılıksız trilyonlarca paralar basıp likidite olarak piyasalara sunarken merkez bankası bilançoları katlanarak büyümeye başlamıştır.

d-  Basılan paralar gelişmiş ülkelerdeki reel ekonomiye akacağı yerde büyük banka ve finans kurumları aracılığı ile “sıcak para adı altında” faizleri ve net getirileri yüksek olan Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilere ve spekülatif piyasalara yönlendirilmiştir. Basılıp piyasalara pompalanan paralar varlık balonlarını suni olarak şişik tutmaya devam etmiş ve bu çok garip süreç piyasaların coşma haberleriyle süslenmiştir.

e-  İstatistik kayıtlara göre QE adı altında karşılıksız basılıp piyasalara sürülen trilyonlarca doların neredeyse yarısının Mega Krizde 4. Perde Senaryosu ( 21.9.2012 )   başlıklı yazımızda işlediğimiz ve global piyasalarda artık hakimiyeti eline geçiren %5’lik finans tekellerinin kasalarına aktığı tespit edilmiştir. Tabi ki sonuçta istikrarlı ekonomik büyüme trendi sağlanamadığı gibi işsizliğe de çare getirilememiştir.

f-   Piyasalara sürülen devasa paralar doğal olarak enflasyon ve faizleri yükseltme trendine sokmuş ve bu artıştan ortaya çıkacak ilave kamu borçlarını “Yunanistan’ın iflası misali” devlet hazinelerinin bir zaman sonra karşılayamayacağı endişeleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Üstelik devletler banka ve finans sektörlerinde denetimlerini artırmaya niyetlenince bu kez büyük miktarlardaki paralar gölge bankacılığına kaymış ve sonuçta Mega Kriz süreci “deneme tahtası” gibi ve kısır döngü içerisinde kendisini tekrarlamaya başlamıştır. Bu işin artık böyle devam edemeyeceğini ve FED’in yavaş yavaş piyasalardan paraları geri çekmesi  gerektiğini savunan Lawrence Summers “doğru söyleyeni 9 köyden kovarlar” atasözü misali FED başkan adaylığından çekilmeye zorlanmıştır.  

SONUÇ :

Mega Krizde buzdağının görünmeyen yüzü ve Türkiye (29.09.2011) yazımda işlediğim üzere 400 misline kadar ( ! ) kaldıraçlı ve kontrolsüz türev ürünler ve tezgah üstü piyasalar ( dünyanın Online Tahtakale’leri) dahil tüm finans ürünlerinin 24 saat Online işlemleri neticesi ortaya çıkan ve dünyanın 70 trilyonluk reel ekonomisinin 10 katı büyüklüğüne erişmiş olan yaklaşık 700 trilyonluk akademik makro – mikro formatlar dışındaki bu “ Sanal Kumar Ekonomisini” doyurmak mümkün değildir.

Bana göre 22 Mayıs’ta FED global piyasaların tepkisini test etmek amacıyla aslında piyasalara pompalanan paraları ( QE ) geri çekmek değil sadece yavaşlatmaya ilişkin kararını beyan etmesi dahi dünya piyasalarında çökmelere yol açmıştır.. 18 Eylülde FED bu kez gerçekte sürpriz olarak karşılanmaması gereken varlık alımlarına dolayısıyla piyasalara para pompalamaya devam etme kararını çıkarmıştır. Büyük bir ihtimalle dünya piyasalarına canlı Prototip örnek teşkil eden Yunanistan’ın iflası ışığında neo – kapitalist sistemin iflasını çaresizce erteleyerek başta ABD hükümeti olmak üzere diğer hükümetlere zaman kazandırılmak istenmektedir. Akademik mantık ve formatlarını kaybetmiş olan Neo Kapitalizmin iflasını önlemek için “ yeni denemeler ya da projeler “ üzerinde harıl harıl çalışıldığı olasılığı ise yüksektir..         

FED kararlarından en çok enerjisi dışa bağımlı ve taşıma su ( sıcak para ) ile değirmenlerini  (ekonomilerini ) çevirmeye alışmış olan Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomiler etkilenmiştir. FED kararları sonrası Türkiye dahil küçük ülke merkez bankalarının devasa global piyasalar karşısında yaptırım güç ve başarı şanslarının ne kadar sınırlı olduğu ortaya çıkmıştır.

Bunlardan Türkiye’nin çıkarması gereken dersler özetlenecek olursa :

1) Taşıma su ile değirmeni döndürme süreci eninde sonunda sona erecektir. Bir yandan taşıma su ile ekonomik büyüme sağlarken diğer yandan böbürlenilerek üstelik bunu iç politika popülizmi için kullanılmaya devam edilme teşebbüsü gereksiz zaman kaybına yol açacaktır. Dikkatini biran önce başta demokrasi ve insan kalitesi olmak üzere “yapısal reformlara” çevirmelidir. Çıkarılan ve devamı getirileceği açıklanan demokrasi paketleri kağıt üzerinde kalmadan gerçek hayata geçirilmesi ayrı bir önem arz etmektedir. Demokrasisi için referansı Rus tipi demokrasi değil tabi ki Avrupa Birliği’dir.

2) Ekonomide Türkiye’nin kendisine örnek alacağı ülke KOBİ’leri dahi ihracat odaklı olan ve sağlam omurgalar üzerine dayanmış Alman ekonomik sistemidir. Türk büyük sermayesi ve bankaları dahil Türkiye’nin uzun vadeli sağlıklı sanayileşme güvencesi KOBİ’lerinin etkin desteklenerek özellikle teknolojik olarak güçlendirilmesidir.

3)  Türkiye  Türk Demokrasi Tarihi ve Taksim’in Anatomik Analizi (17.6.2013 )  yazımızda anatomik olarak analiz etiğimiz üzere gerek Taksim konusunda gerekse Mısır ve özellikle Suriye konularını tüm dünyanın tersine ve üstelik yanlış algılamış olmalıdır ki ; daha düne kadar Ortadoğu’da laik , demokratik ve modern yapısıyla “model ve lider” konumunda bir ülke olarak görülürken bugün dünya kamuoyunun gündeminden birdenbire düşmüştür. Bu yetmiyormuş gibi hala full entegre olduğu batı ülkelerinin kamuoylarında gittikçe Ortadoğu’daki anlaşmazlıklar için  “sunni pozisyonlu bir din devleti” olarak algılanmaya başlanmıştır.

Türkiye’ye yabancı yatırımların geleceğini de olumsuz etkileyebilecek bu ciddi algı ve imaj bozukluğunu düzeltme yönünde bir yandan içeride başta bireysel hak ve özgürlükler olmak üzere samimi demokratik adımları “pratikte hayata geçirirken” diğer yandan stratejik derinliğini kaybettiği açıkça görülen dış politikasını da ciddi gözden geçirme zorunluluğu vardır. Eğer Türk kamuoyunun şimdilik bilmediği başka gerçekler söz konusu olup , bunların kamuoyu ile paylaşılmasında sakıncalar görülüyorsa o takdirde TBMM ‘nin kapalı oturumunda bu konuların ivedilikle ele alınıp tartışılmasında fayda vardır. 

Neoliberal Kapitalist sistemin çökmesi durumunda kaos sonrası ortaya çıkacak ve  21. Yüzyıl ve sonrasını şekillendirecek yeni dünya düzeninde şu anki görünüm itibarıyla 2. İnsan tekamül boyutu olan bilgiden 3. insan tekamül boyutu olan batılı bilinç toplumlarının arasına sıçramayı başaran Japonya , Çin ve Rusya dahil başrol oyuncularının bu ülkelerin arasından çıkması söz konusu olacaktır.  Yine şu an itibariyle sahip oldukları büyük nüfusa rağmen dünyada yaptırım güçleri %10’u bile aşamayan ve üstelik birbirleriyle dahi mezhepsel çatışma sürecine girmiş ve  hala 1.tekamül boyutu olan inanç boyutunda kalmış islam ülkeleri için ise durum hiç de iç açıcı değildir.

BEKİR KAVRUK Haberleri ve Yazıları

 

Bu konularda ilginizi çekebilir