'Yazılım sektörü cari açığı tek başına kapatacak potansiyelde'
Türkiye Bilişim Derneği Başkanı Rahmi Aktepe, cari açığın kapatılmasında yazılım sektörünün çok büyük fonksiyonu olduğunu belirterek, bu potansiyelin değerlendirilebilmesi için yazılım üretiminin ticarileştirilmesi çalışmalarının artırılması gerektiğini söyledi. (Yeşim Ardıç)
YEŞİM ARDIÇ
Türkiye Bilişim Derneği (TBD) Başkanı Rahmi Aktepe, yazılım sektörünün büyük potansiyele sahip olduğunu belirterek, tek başına Türkiye’nin cari açığını kapatabileceğini söyledi.
Yaptıkları projeksiyonlara göre her yıl 40 bin bilgisayar mühendisine ihtiyaç olduğunu tespit ettiklerini belirten Aktepe, “Yine de hiç azımsanmayacak şekilde 12 bin bilgisayar mühendisimiz mezun oluyor. Ancak bizde bilgisayar mühendisleri çok uluslu şirketlerin pazarlamacısı olarak çalışıyor” dedi. Başkan Aktepe, Kamu İhale Kanunu’nun inşaat sektörüne göre yazıldığını belirterek, bunun sektörün ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yenilenmesine ihtiyaç olduğunu söyledi. Ankara Sohbetleri’nin konuğu olan Türkiye Bilişim Derneği Başkanı Rahmi Aktepe, DÜNYA Gazetesi Ankara Temsilcisi Ferit Parlak’ın sorularını yanıtladı.
-Bilişimde ciddi yol almamıza rağmen, ticarileştirme aşamasında geride kaldığımız algısı doğru mu?
Yazılım sektöründe ihracat özellikle son 4-5 yıldır kayda değer ilerleme yaşadı ve önemli bir noktaya geldi. Bunun sebebi siyasilerin artık yazılım sektörünün önemini fark etmeleridir. Cari açığın kapatılmasında yazılım sektörünün çok büyük fonksiyonu olduğunu düşünüyorum. Yani büyük potansiyel var ve bu potansiyelin değerlendirilebilmesi için yazılım üretiminin ve söylediğiniz gibi ticarileştirilmesi çalışmalarının artırılması gerekiyor.
-Artırmak için neler yapılabilir?
En büyük iş kamuya düşüyor. Son dönemlerde devlet yöneticilerimizin yazılımın öneminin farkına varmalarına rağmen, kamunun rekabeti zedeleyici tavırları yazılımın gelişimini engelliyor. Türk yazılım endüstrisinin gelişmesi önünde çeşitli hukuki ve idari engeller var. Kamu kurum ve kuruluşları arasında yetersiz iletişim, ortak dil geliştirilememiş olması, eşgüdüm yetersizlikler ve farkındalık konusunda eksikler nedeniyle sorunlar yaşanmakta.
-Bu sorunlar mevzuat değişikliğiyle aşılabilir mi?
Normal şartlarda yürürlükteki mevzuat, aslında çok iyi niyetle hazırlanmış olmasına rağmen, günümüz koşullarında güncellenmeye ihtiyacı var. Özellikle Kamu İhale Kanunu’nun rekabet ortamını oluşturacak bir yaklaşım tarzında olması gerekir.
Başka bir ifadeyle Kamu İhale Kanunu, tamamen inşaat sektörü üzerine kurulmuş durumda. Oysa yazılım inşaata göre çok farklı dinamikleri olan bir sektör. Maliyetlerin hesaplanmasında ele alınan kriterler çok farklı, inşaatta; demir, çelik, çimento gibi faktörler ön plana çıkarken, yazılım sektöründe ise ağırlığı insan oluşturuyor. Orada baktığınızda masrafları gelirden çıkardığınızda yüzde 3-5-10 gibi bir kârlılık oranı ortaya çıkar. Oysa bizim sektörde maliyetin önemli bir kısmını dediğimiz gibi işçilik oluşturuyor ve çok ciddi oranda katma değer yaratılıyor.
-İhracatta mevcut durum nedir?
Yazılım sektörünün ihracatı 1 milyar dolar civarında olup, toplam ihracatımızın yüzde 1’inin altında gerçekleşiyor. Ancak potansiyele baktığımızda ise mevcut cari açığı kapatacak düzeyde olduğunu söyleyebilirim. Ancak bunun gerçekleştirilmesi için de yine hem kamuya hem de özel sektöre büyük iş düşüyor. Öncelikle Türkiye’de çok değerli yazılımlar üretilmekle birlikte bunun ticarileştirilmesinde problem olduğunu görüyoruz. Yani bir kamu kuruluşu için üretilen yazılım, sadece o kuruluş tarafından kullanılıyor. Oysa gerekli destekler sağlanarak, bu yazılımların başka kurumların yanı sıra ihracata yönlendirilebilecek şekilde ticarileştirebilmesi çok daha önemli.
Eğer bunları yapabilirsek, Türkiye’nin cari açığı kısa zamanda kapanır. Şu anda ülkemizde 140 civarında bilgisayar bölümü var ve bunlardan her yıl 12 bin kişi mezun oluyor. Bu sayı yeterli olmasa da yine de ihtiyacımızı karşılayacaktır. Bizim yaptığımız projeksiyonlara göre, Türkiye’de her yıl 40 bin bilgisayar mühendisine ihtiyaç var. Çok ilginç tespitimiz var. Ülkemizde bilgisayar mühendisleri kendi işlerini yapmak yerine, çok uluslu şirketlerin pazarlamacısı olarak çalıştığını görüyoruz. Bu durum tersine dönmeli.
-Yazılım sektörünün sorunlarını dinlerken, sanayideki sıkıntıya paralel olarak, yerli ürün yerine yabancı ürünlerin tercih edilmesinden yakınıldığını görüyoruz.
Doğru, bu da sektörümüzün çok sık karşılaştığı bir problem. Üstelik bunu sadece kamu değil özel sektörün tercihlerinde de görüyoruz. Oysa devletin ve özel sektörün tercihi, yerli ürünler olmalı. Sektörümüz, bu noktada trenin henüz kaçmadığını düşünüyor. Bu çok geniş bir vagon ve hepimize yer var.
-Sektöre verilen Ar-Ge desteklerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Desteklerin de aslında iki ayağı var. Birincisi daha önce söylediğimiz gibi yazılım çok farklı bir sektör. Zaten devlet de bunun öneminin farkına varmış ki stratejik sektör olarak ilan etmiş. Ancak verilen Ar-Ge desteklerinin teknoparklara sıkıştırılmaması gerekiyor. Bunun değişmesi lazım. ikinci konu ise kamu ihalelerinde yerli ürünlere sağlanan yüzde 15’lik fiyat avantajı. Burada da ilginç bir yöntem uygulanıyor. Eğer yüzde 15 fiyat avantajından yararlanıyorsanız, daha önce primlerinizi zamanında ödediğiniz için verilen yüzde 5’lik indirim vs. gibi destekler geri alınıyor. Yani yazılı olarak destek var ama uygulamada bu destek yok.
Sayın Cumhurbaşkanı bu konunun üzerine çok düşmesine rağmen yine de bazı engeller aşılamıyor. Bu noktada bize de büyük görev düşüyor. Eğer biz sorunlarımızı ve yapılması gerekenleri doğru bir şekilde anlatabilirsek, çözümün çok da uzakta olmadığını söyleyebilirim. Bir de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildikten sonra Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki en son yapılanma da bize umut veriyor. Atamalar, kurulan birimler güzel. Buraya atanan kişileri de tek tek tanıyoruz ve çok nitelikli insanlar.
Sektörümüzde yerli ve milli birbirinin alternatifi gibi sunuluyor. Oysa bunlar çok farklı kavramlar. Bir kere her yerde milli kullanmanıza ihtiyaç yok. Milli sadece savunma veya uzay teknolojileri gibi sektörlerde kullanılmalı. Yerli ise aslında orada bir tanım da var zaten. Yerli katkı oranı mesela, belli bir orana kadar olunca teşvik de alıyorsunuz. Bugün Türkiye’de bir çip üretmiyoruz, bellek üretmiyoruz. Üretmemize gerek var mı? İhtiyaç da yok. Baktığınızda o teknoloji kurula da bilir. Devlet dese ki 10 milyar dolar yatırıyorum, çip fabrikası kuruyorum. Nerede kullanacaksınız? Nüfus cüzdanında, pasaportta, Aselsan, Havelsan, Tusaş’ın kullandığı yerde kullanacaksınız. Yılda diyelim ki 80-90 milyon çip ürettiniz. O fabrikanın yılda milyar cip üretmesi lazım ve dünyaya satması lazım ki sürdürülebilirliğini sağlasın.