'Yatırım ortamı için reform eylem planı son aşamada'

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz, “Yatırım ortamının iyileştirilmesi ve Dünya Bankası Doing Business endeksinde Türkiye’yi yukarı taşıyacak kapsamlı eylem planı son aşamada” dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Mehmet KAYA

AK Parti Ekonomik İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz, yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik reform planı ile kapsamlı eylem planının son aşamaya geldiğini açıkladı. Yılmaz, “Başbakan Yardımcımız Recep Akdağ yürütüyor. Çok iddialı bir program. DB Raporu Doing Business’ta bize mesafe aldıracak somut bir eylem planı üzerinde çalışılıyor. Elektronik devletin kritik olduğuna inanıyorum. Yatırım ortamı için çok önemli. Yatırımcı kapı kapı dolaşmamalı. Desteklerin sadeleştirilmesi ve entegrasyonu lazım" dedi. Adalet ve Kalkınma Partisi Ekonomik İşlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz, 2018 büyümesinin dış talep, iç talep ve yatırımlar kanalından gerçekleşeceğini söyledi. Türkiye’nin iç ve dış şoklara direncinin yüksek olduğunu belirten Yılmaz, “normalleşme” olarak adlandırılan sürecin olumlu yönleri olduğunu da işaret ederek ihracat artışı yanında finansın da gelişmekte olan ülkelere ilgisinin dönmesinin mümkün olduğunu vurguladı. Yatırım ortamının iyileştirilmesinin hükümetin daimi gündemi olduğunu söyleyen Cevdet Yılmaz, Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ’ın, Türkiye’yi Dünya Bankası’nın Doing Business (iş yapma kolaylığı) endeksinde yukarı taşımayı da hedefleyen bir reform programı hazırladığını duyurdu. Ankara Sohbetlerine konuk olan Cevdet Yılmaz, Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak’ın sorularını yanıtladı.

- İllerde yatırım-ekonomi odaklı toplantılar yürütüyorsunuz, nasıl bir çalışma?

Şehirlerin Ekonomik Beklentileri Forumu... 81 ilimizde nabzı tutmaya çalışıyoruz. Aslında bu AK Parti’nin ekonomiye verdiği önemin önceliğin de bir göstergesi. Üç ayrı kaynaktan sahadan bilgi derliyoruz. Birincisi teşkilatlarımız. AK Parti’nin 10 milyonun üzerinde üyesi var. Teşkilat ve belediye başkanlarını çağırıyoruz. İkincisi parti dışı kesimler: Sivil toplum, üniversite, iş dünyası, meslek kuruluşları. Üçüncüsü de vatandaş... Anket yoluyla sokaktaki vatandaşın aynı sorularda nabzını ölçüyoruz. Bu bilgileri sentezliyoruz, vekil arkadaşlarla üzerinde konuşuyoruz ve son halini veriyoruz.

- Hangi soruları soruyorsunuz?

Üç temel konuya yoğunlaşıyoruz. Birincisi geçmiş 15 yıllık dönemde yaptığımız ve vatandaşta en fazla memnuniyet uyandıran hususlar neler.. İkincisi yürüyen projelerde hangisine öncelik veriliyor. Üçüncüsü de gelecekte görmeyi istediği projeler, hizmetler neler. Metodolojik çalışıyoruz, “Fikir Tepsisi” dediğimiz yöntem uygulanıyor.

Ayrıca, arzu ettikleri hizmetleri engelleyen unsurlar nelerdir diye soruyoruz. Bundan da enteresan sonuçlar çıkarıyoruz. Genel gözlemim; çok büyük ilgi var, insanlar görüşlerini ifade etmek istiyorlar. Bürokrasiden ciddi şikâyet var. Yine, yerel yönetimlerin ekonomiyle ilgili çalışmalarına yönelik beklentiler ve şikayetler var doğrusu... Yerel yönetimler sadece altyapı veya sosyal belediyecilik yapmamalı, “ekonomik belediyecilik” de yapmalı.

‘Ekonomik belediyecilik kavramı dikkatimi çekti’ 

- Ne gibi talepler var örnekleyebilir misiniz?

Doğrusu bu çalışmalarla birlikte “ekonomik belediyecilik” diye bir kavram üzerinde duruyorum. Belediyelerimiz yatırımların önünü açan, onlara destek olan, yörenin yerel kalkınmanın liderliğini yapan kurumlar olmalı. Böyle bir beklenti olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Sevindirici olan hususlardan biri şu: Sorunlarımızın kalitesinin-niteliğinin arttığını görüyoruz. Daha genel sorunlar gündeme getiriliyor. “Köyümüze yol-su istiyoruz” demiyorlar, bunlar büyük ölçüde çözülmüş zaten. Toplantıların 2019 perspektifinde vaatlerimizi, yörelere ilişkin politikalarımızı şekillendirmede de ciddi katkısı olacağına inanıyorum.

- İlginç talep örneklerine rastladınız mı?

Türkiye artık özgüveni yüksek bir ülke. Daha teknolojik içerikli yatırımlar, üretimler, daha büyük ölçekli altyapı, üretim alanlarını ulaşım, lojistikle buluşturma teklifleri var. İş dünyasından en fazla istenenlerden biri iş gücümüzün niteliğinin artırılması. ArGe’ye yeniliğe ağırlık verilmesi isteniyor. Bunlar hep sevindirici gelişmeler. İlginç noktalardan biri milli otomobili üretmek istiyorlar. Beklentiyi, özgüveni görüyorsunuz. Hemen hemen (gittiğimiz) bütün iller, Diyarbakır, Malatya, Elazığ, Konya, Bursa da milli otomobili üretmek istiyor. Her yerde bir heyecan oluşturduğunu gördük. Elbette o proje kendi mecrasında yürüyor.

‘Doing Business odaklı bir eylem planı hazırlanıyor’

- Yatırım iklimi hala bir reform alanı, talepler yoğun olarak devam ediyor, bu konuda bir adım var mı?

Yatırım iklimiyle ilgili çalışmalar bu hükümetin değişmez bir gündem maddesi. Bu konuda Başbakan Yardımcımız Recep Akdağ’ın yürüttüğü bir çalışma var. Geçtiğimiz günlerde bir araya da geldik. Çok iddialı bir program hazırlıyor. DB Raporu Doing Business’ta bize oldukça mesafe aldıracak somut bir eylem planı üzerinde hükümetimiz çalışıyor. Bu tür düzenlemeler zor, kurumsal taassup var. Kurumların kendilerine bırakılmadan, daha üst bakış açısıyla yapmak lazım. Elektronik devletin kritik olduğuna inanıyorum. Akdağ’a şaka yollu şunu da söyledim: İş yapma kolaylığıyla ilgili bir endeks var, yaşama kolaylığıyla da endeks olmalı.
Elektronik devlet yatırım ortamı açısından çok önemli. Kamunun en az bilgiyle çalışması, mükerrer bilgi-belge istememesi, yatırımcının kapı kapı dolaşmaması lazım. Sunulan desteklerin, hizmetlerin olabildiğince sadeleştirilmesi ve entegrasyonu lazım. Bütün bunlar hükümetimizin gündeminde olan konular. İş yapma kolaylığında, yatırım ortamı iyileştirmede önümüzdeki süreçte önemli adımlar göreceğiz.

‘Dış talep artıyor, bu yıl ihracat kanalıyla büyüyeceğiz’

- 2018 yılı ekonomik görünümüne yönelik bazı eleştiriler gündeme geliyor, siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bana göre ekonomimizin özü büyüme ve istihdam. Toplum açısından baktığımda bunu söylüyorum özellikle. Türkiye büyüme konusunda başarılı bir performans gösteriyor. İlk 9 ayda, yüzde 7,4 büyüme sağladık. Öncü göstergeler iyi. Bütün yılı yüzde 7’ye yakın, belki yüzde 7’nin üstünde bir büyüme ile kapatacağız. Bu performans bizi G-20’de 1 numaraya taşıyacak inşallah. Bu çarpıcı bir başarı. Bu başarıyı nasıl sağladık. Birincisi 15 yılda bünyemizi sağlamlaştırdık, Türkiye artık siyasi-ekonomik şoklara karşı dayanıklı. İkincisi Hükümetimiz zamanında ve doğru tedbirler aldı. KGF, KOBİ’lere destek, ÖTVKDV ayarlamaları. Üçüncüsü de halkımızın Cumhurbaşkanımıza ve hükümete duyduğu güven. Gerçekten en önemlisi bu. Halkımız, iş dünyamız bu güveni duymasaydı istediğiniz kadar tedbir alın toplumu harekete geçirmezdi.

Bu büyüme oldu da ne oldu diyenlere en güzel cevap bence istihdam. TÜİK’in eylül verilerine göre 2017 ile 2016 arasında 1 milyon 233 bin yeni istihdam oluşturduk. Bu 1 milyon 233 bin aileye ilave gelir demek. Başarı hikâyemizde ihracatın ciddi bir rolü var. İhracat 2016’daki 143 milyar dolardan 2017’de 157.1 milyara yükseldi. 2018 ihracat hedefi en az 170 milyar dolar. Bunu rahatlıkla yakalayabileceğimize inanıyorum.

2018’in iyi olmaması için bir sebep görmüyorum. İhracat kanalıyla büyüyeceğiz. Çünkü dış talep artıyor, rekabetçi kurumuz var. İhracatımız sanayiye de genel büyümemize de katkı verecek. İç talebimiz canlı olmaya devam edecek. Ciddi bir istihdam artışı var, buna ilave ücretlerde bir artış var. Enflasyonun üzerinde asgari ücret artışı yapıldı. Üçüncü unsur yatırımlar. Kapasite kullanım oranları belirli seviyeye geldi. Bu üç kanaldan büyümeye destek gelecek.

Önümüzdeki dönemde, sanayide teşvik politikalarımızla aramaları üretimine daha fazla yoğunlaşacağız. Cari açığı da düzeltecek perspektif içinde, büyük ölçekli yatırım teşviklerimizle, diğer bölgesel teşviklerimizle sanayiyi çok daha güçlü hale getirmeye kararlıyız. Üretim artışı belirli bir noktaya geldi. Yüzde 79-80’lere varan kapasite kullanımı sözkonusu. Bu yatırım için uygun zaman demek.

- Gerek normalleşme, gerekse uluslararası ilişkilerden kaynaklı riskler de var ama?..

Spekülasyonlar, spekülatif haberler, bütün olumsuz algılar piyasada satın alınmış durumda. Yani o kadar kötü, temelsiz haberler yapıldı ki.. Bu haberlerin gerçek olmadığı, abartılan hususların gerçek olmadığı ortaya çıktıkça, kendiliğinden ekonomiyi olumlu etkileyecek. Avrupa Birliği... Cumhurbaşkanımızın da inisiyatifleri, AB ile ilgili iyi bir görünüm var. AB temel pazarımız. Siyasi ve ekonomik olarak daha iyi bir atmosfer olacağı görülüyor.

Normalleşmeden anlaşılan şu: Küresel kriz ortamında bilanço büyüten, genişleyen FED, ECB, Bank of Japan, büyüme ortamında yavaş yavaş bu politikaları geri çekiyor. Bunun uzun zamana yayılacağı belli. FED bu sene 3 faiz artışı yapacak, 0,25 baz puanlık.

Analistler gelişmekte olan ülkelere gidecek likidite azalacak diye genellikle tek taraflı yorumluyor. İşin bir de olumlu tarafı var. Adı üzerinde normalleşme, dünyadaki büyüme hızı, ticaret artıyor demek. Özellikle Türkiye gibi ihracatı öğrenmiş, pazar-ürün çeşitlendirmesini yapmış bir ülke için imkan ve şans demek. Normalleşme olumlu atmosfer demek. Bu ortamda da sermaye kar amacıyla daha rahat harekete geçebilir. Bu da küresel sermayeye yatırım imkanları sunan bir ülke olarak Türkiye’nin lehine olacak diye düşünüyorum.

Ferit PARLAK

Yeni adımlar
Dış ve iç siyasette yaşanan gerginlikler nedeniyle beklentilerde yaşanan bozulma, yatırımlar başta olmak üzere tüm mikro ve makro verileri olumsuz etkileme potansiyeli barındırıyor. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz ise beklentilere yönelik, “Spekülasyonlar, spekülatif haberler, bütün olumsuz algılar piyasada satın alınmış durumda. O kadar kötü, temelsiz haberler yapıldı ki… Bu haberlerin gerçek olmadığı, abartılan hususların gerçek olmadığı ortaya çıktıkça, kendiliğinden ekonomiyi olumlu etkileyecek” diyor. Yılmaz, yatırım ikliminin oluşturulması için kısa vadede, somut adımların atılacağına da dikkat çekiyor… Yıllardır verilen Ar-Ge teşviklerinin, gerekli yerlere gitmediği yönündeki eleştirileri ise, “Araştırma tamam, şimdi “Ge” yani, geliştirmeye odaklanmamız lazım. Ar-Ge’nin ürüne dönüşmesi için yeni mekanizmalar tasarlıyoruz” şeklinde yanıtlayarak, atılacak adımlardan bir diğerine ışık tutuyor.

"Ar-Ge'nin 'Ge'sine yoğunlaşılacak"

- Ar-Ge’ye verilen desteklerin geri dönüşünü alabildiniz mi?

2002 yılında 230 milyar dolarlık ekonomimiz varken, (GSYH’nin) yüzde 0,5’i seviyesinde bir Ar-Ge harcamamız vardı. 2016 yılında 860 milyar dolarlık ekonominin yaklaşık yüzde 1’i harcanıyor. Ayrıca, 2023 perspektifi içinde GSYH’nin yüzde 3’lerine doğru yükseltmemiz lazım. 2002’de Ar-Ge harcamasının yüzde 20’si özel sektörün, yüzde 80’i kamunundu. Kamu Ar-Ge’si çok fazla ticarileşmez. Şimdi, özel sektör payı yüzde 50’yi geçti. Bu durumda üretim ve ihracat içindeki ileri teknoloji payını artırması gerekirken henüz arzu ettiğimiz durumda değiliz. Ancak zemin oluşmuştu, altyapımız güçlendi. Üniversite araştırma merkezleri, özel sektörde Ar-Ge birimlerine vergisel teşvikler sağladık, teknoparklar kurduk. ‘Araştırma geliştirme’ olan Ar-Ge’nin, ‘araştırma’ kısmı iyi, ‘geliştirme’ kısmı zayıf. Bundan sonraki süreçte “Ge”ye, ticarileşmesi boyutuna daha fazla yoğunlaşmamız lazım.

- Bu konuda neler yapılabilir?

Özel sektör işin içinde daha fazla yer aldıkça, Ar-Ge daha fazla ticarileşecek. Örneğin TÜBİTAK proje değerlendirme ekiplerine akademisyenlerin yanında ticareti de bilen kişiler alınmalı. Bu bir örnek... Kalkınma Bakanıyken TBMM’den bir kanun geçirdik, üniversitelerdeki Ar-Ge merkezlerinin yönetimine de özel sektörden temsilcilerin alınmasını gerektiriyor. Buna benzer müdahalelerle, yapısal reformlarla mutlaka önümüzdeki süreçte Ar-Ge’nin ticarileşmesini güçlendirmemiz lazım.


 
 

Bu konularda ilginizi çekebilir