Yaşama sevinci her şeydir!
“Game of Thrones”un ejderha dostu karakteri “Khaleesi” Emilia Clark’la, “Karayip Korsanları”nın denizkızına âşık rahibi Sam Claflin’i buluşturan “Senden Önce Ben”, kişisel gelişim öğütleri soslu, etkileyici bir melodram...
NERMİN SAYIN
“Titanik”ten beri sinemada doya doya ağlamadım, diye tatlı tatlı dert yananlardansanız, gözünüz aydın, bu hafta gözyaşı üretiminizi tavana vurduracak bir film geliyor vizyona: “Senden Önce Ben.” Jojo Moyes’in ülkemizde Pegasus Yayınları tarafından okura sunulan çok satan romanının uyarlaması, ağız tadıyla duygusal bir film, hadi adıyla sanıyla söyleyelim, bir melodram izlemek isteyenlerin beklentilerini fazlasıyla karşılayacak. Kişisel gelişim göndermeleri de cabası! Senaryosu da bizzat romanın yazarı tarafından kaleme alınan filmde, Hollywood’un yükselen iki yıldızı başrolde: Emilia Clarke ve Sam Claflin. Clarke’ı, fenomen dizi “Game of Thrones”un ünlü ejderhasever, upuzun açık sarı -neredeyse beyaz- saçlı “Khaleesi”si olarak tanımayan yok! Clafl in’e gelince, ilk çıkışı “Karayip Korsanları: Gizemli Denizlerde”nin deniz kızına âşık olan rahibi “Philip” rolüyleydi, arkasından o da “Açlık Oyunları” serisiyle aldı, yürüdü... Filmin yönetmeni ise, ilk kez bir sinema filmi çeken tiyatro rejisörü -Shakespeare’s Globe’a da işler yapan- Thea Sharrock. Ama meselâ, vizyondaki “Genius”taki gibi olumlu ya da pek çok örnekteki gibi olumsuz bir tiyatro havası yok filmde...
Gelelim hikâyeye... Filmin iki ana karakteri var: Clafl in’in canlandırdığı yakışıklı, zeki, zengin, maceraperest ve kariyerinde her şey yolunda giden William ile Emilia Clarke’ın oynadığı ailesinin ekonomik sorunları yüzünden ne iş bulursa çalışmak zorunda olan, şirin Lou... Tek ortak noktaları doğdukları İngiliz kasabası olan bu iki gencin yazgısı, William’ın geçirdiği ve boynundan aşağısını ebediyen felç bırakan kazanın birkaç yıl sonrasında kesişiyor. Tanıştıklarında William iyileşemeyeceğini kabullenmiş, hatta İsviçre’ye ötenazi için başvurmuş, sadece ailesinin hatırı için 6 ay daha beklemeye karar vermiş, umutsuz biri... Lou ise ailesinin de, sevgilisinin de sürekli potansiyelinden bahsettiği ama onu değerlendirebilmesi için önünü asla açmadıkları bir hayatta, yine de mutlu debelenip duruyor... Son çalıştığı kafe kapanınca işsiz kalan Lou, William’ın bakıcılığını üstleniyor ve onun tüm aşağılamalarına rağmen elinden geleni yapmaya çalışıyor. Ve sonunda -tam da ötenazi başvurusunun sonuçlandığı günlerde- onun kalbine girmeyi başarıyor... Ya sonrası? İşte sonrasında mendilleri hazırlayın, o âna kadar çoktan stoku eritmediyseniz tabii...
“SENDEN ÖNCE BEN”İN KARAKTERLERİNİ YAKINDAN TANIYALIM...
Lou Clark: Emilia Clark’ın oynadığı Lou, en kısa tanımla sevecen biri. Yüzü en zor anda bile gülüyor ve çevresine iyilik aşılıyor. Kalabalık ve ekonomik olarak zorda olan bir ailesi, çocuksu bir sevgilisi var. Hayatına William girince, o da yaşamın ne kadar değerli olduğunu anlama fırsatı buluyor.
William Traynor: Genç bir erkeğin isteyebileceği her şeye sahipken geçirdiği bir motosiklet kazasıyla boynundan aşağısını oynatamaz hale gelmesi onu psikolojik olarak mahvetmiş doğal olarak. Zekâsı alaycılığa, kibre dönüşmüş. ama Lou Clark'ın bakıcılığını üstlenmesiyle hayatın aslında hâlâ güzel olduğunu düşünmeye başlıyor.
Alicia: Şu sıralar "Genius"ta Zelda Fitzgerald rolünde izlediğimiz Vanessa Kirby’nin oynadığı Alicia, William Traynor'ın "mükemmel" yıllarındaki sevgilisi. William kazadan sonra onu hayatından uzaklaştırmış, o da uzaklaşmamak için fazla direnmemiş.
Patrick: Lou’nun aklı fikri koşmakta olan sevgilisi. Öyle ki tatillerini uluslararası koşulara göre ayarlıyor. Lou'ya doğumgününde üzerinde "Patrick" yazan bir kolye hediye etmesi de cabası!
Camille Traynor: William’ın oğlunu çok seven, Lou’ya ve kalan herkese karşı biraz mesafeli annesi.
Nathan: William’a özel kürler uygulayan, bir anlamda arkadaşı da olan sağlık görevlisi.
Treena: Lou’nun ablası ve ailenin “akıl küpü.”
LOU CLARK’IN İLGİNÇ MODA ANLAYIŞI!
William, Lou’nun da yaşadığı İngiliz kasabasında bir anlamda inzivada. Kasaba, filme ekstra görsellik kazandıracak bir kaleye, onunla uyumlu evlere ve dış düzenlemeye sahip. Filmin çılgınlık dozuysa “tatlı Lou”dan geliyor. Lou, modaya meraklı, bu alanda okumak da istemiş ama ekonomik durumu dolayısıyla başaramamış. Bunun acısını da âdeta “giyinerek çıkarıyor.” Birbiriyle alâkasız ne kadar kıyafet varsa, aynı anda Lou’nun üstünde görebilirsiniz, hatta “Ed Wood”ta Johhny Depp’in giydiği tüylü kazakları bile. Filmde bunun esprisi de yapılıyor zaten. Yukarıdaki taytınsa hüzünlü bir öyküsü var. Şöyle başlıyor: “En sevdiğim giysim lastik çizmelerim ve arı desenli taytımdı. Sarı siyah çizgili!”